… Treyarch, bugün bir çok MMS’te görmeyi dilediğimiz ancak hasret kaldığımız o atmosferi yaratmış ve bundan etkilenmemek elde değil. …
– On saat önce –
Yeter artık. Yeter bu kadar embesil oyunlar. Call of Duty MW2’den beri aynı dinamiğin ekmeğini yemekten bıkmadı Activision. Oyuncuyu aptal yerine koyup, hiçbir fare ve klavye yeteneğine alan bırakmayan oyunlardan gına geldi. Konsol oyuncuları da oynayabilsin diye bitirdiler FPS türünü. Strafe yap, ateş et, adamı vur, terse strafe yap, sipere gir ve bunu sonsuza dek tekrarlayarak oyunu bitir. Medal of Honor’dan sonra belki BLOPS2 bu salaklığı yapmaz diyorduk ama eşeğe altın semer vursan da eşektir… Klasik Call Of Duty moronluğu BLOPS2’de de kendini gösteriyor. Yazıklar olsun yani, ilk iki nefis Call Of Duty’nin günahı neydi de oyunun adına böyle leke sürüyorsunuz MW2’den beri? İnsan ırkının IQ’su gittikçe düşüyor diye buna illa destek mi vermek zorundasın Activision? Sırf daha çok satsın diye, oyunları yapan firmaları oyunu basitleştirmek için niye baskı altına alıyorsun? Aferin. Para için içine ettiğin kaçıncı seri bu?
Felix Baumgartner’i saygıyla anıyoruz.
– Dokuz saat önce –
Allah’ım ya rabbim! Çıldırmak üzereyim. İlla senin direktif verdiğin yoldan gitmek zorunda mıyım be oyun! Nedir bu itaatkar nesil yetiştirme derdiniz? Nedir bu koyun sürüsü yaratma aşkınız? Bari oyunlarda özgür bırakın, bari oyunlarda insanlar birinin direktifine göre hareket etmesin, bari oyunlarda insanlar kendi istedikleri yollardan gitsin. Biz bu oyunları oynamaya dayatmalar ve dogmalardan kaçmak için başladık, onları burada görmek zorunda mıyız? Hem de her biri bizim gibi oyuncular olan oyun yapımcıları tarafından? Bu lineerlik değil, düpedüz dayatılan görevlere itaat etmeyi aşılamak.
– Sekiz saat önce –
Şu nefis kaplamalar ve ışıklar da olmasa grafikler odundan hallice. Üç poligondan grafik mi olur? Konsollar geride kalmasın diye PC’nin günahı ne Activision? Grafik ayarlarını uzaya doğru kökledim, hala kasmıyor. Optimizasyon olabilir mi? Belki optimizasyondur. Ama bu grafikler… Yo dostum yo, 2012 yılında böyle bir grafik görmemeliyiz.
– İki saat önce –
* Son altı saatlik ses kaydına ulaşılamıyor. *
Call of Duty: Black Horse
– Şimdi –
Ettiğim her sözü geri alıyorum. Ya da görmezden geliyorum. Çünkü böylesine bir atmosfer, hepsini unutturabilir. Son bir kaç saatin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum bile, dolu dolu o kadar saat, transa geçmiş gibiyim. Call of Duty’nin son bir kaç yıllık rezil halinden nefret eden biri olarak, Black Ops 2 için açık açık söylüyorum: Tadı damağımda kaldı.
Treyarch bu sefer kendinden önce yapılmış hiçbir Call of Duty’nin üzerine konup, marka değeri yüzünden garantilenen satış rakamı garantisinin arkasına saklanmıyor ve risk alıyor. İşte bu yüzden, BLOPS2 şimdiye kadar yapılmış en cesur Call of Duty. Hala kendinizi Bruce Willis gibi hissettiren bir aksiyon dozu var her COD oyununda olduğu gibi, ancak bu sefer daha da ötesi var. Oyunun campaign moduna ağırlık vereceğimiz için bu yazıda, öncelikle ondan başlayalım isterseniz.
Görevler görevler görevler… Oyunun görev yapısı önceki COD serisindeki gibi “onu yap bunu kap şunu getir” sisteminin getirdiği sıkıcılıktan fersah fersah uzakta. Size direkt olarak gösterilmeyen ancak biraz ayık olursanız fark edeceğiniz ufak tefek yan görevler sayesinde içinde bulunduğunuz bölümün gidişatını değiştirebilir ve hikayenin anlatımında bir söz sahibi olabilirsiniz. Mesela belli noktalarda çeşitli kapıları ve odaları açabiliyorsunuz, özel silahlarla bir sonraki çatışmayı kolaylaştırabiliyorsunuz. Ancak sadece mekanik bir değişiklik yaratmıyor bunlar, örneğin CLAW araçlarınızın size eşlik ettiği bir görevde kendilerini bir binaya sokarsanız, siz sokakta ilerlerken onlar da size yukarıdan destek veriyor ve yolunuzu açıyor, bu da yeni diyaloglar duymak anlamına geliyor. Eğer kapıyı açmazsanız, arkanızdan geliyorlar ancak belli bir noktadan sonra tıkandıkları için onlarsız yola devam etmeniz gerekiyor. Bu gibi yan görevleri yaparsanız hem görev esnasında işiniz kolaylaşıyor, hem de belli sayıda yan görevi yaparsanız özel silahları açma şansınız var. Tabi bu kolaylık imkanının bir bedeli var, dikkatli olmazsanız kendinizi açıkta bırakıp ölebilirsiniz.
Bu bıçak bir harika dostum.
Aslına bakarsanız çok da kolay ölmüyorsunuz. Oyunun farklı aşamalarında bu demir adamlık durumunuzun farklı sebepleri var. Birincisi, incelemenin ilk paragrafında bahsettiğim, aşırı kolaylık durumu. Merak etmeyin, bu durum oyunun “prologue” aşamasından sonra geçiyor. Ancak yeni oyuncuları alıştırmak için embesile oynatır gibi oynattıkları için ilk bölümleri, MOH: Warfighter bile bu ilk bölümlerin başında Abdurrahman Çelebi kalabilir. BLOPS 2 gerçekten çok zayıf görevlerle başlıyor, oyunun tadına varmak için biraz sabretmenizde fayda var. Çünkü oyun bir açıldı mı pir açılıyor.
Bu açılma ise hikayenin geleceğe, yani projenin ana hikaye arkının geçtiği zaman dilimi olan 2025’e dönmesiyle başlıyor. İşte o noktadan sonra BLOPS2’yi tutabilene aşk olsun. Oyunun asıl zaman diliminden önce “flashback” bölümlerini anlatmakta fayda var. Biliyorsunuz ki BLOPS2’de ana karakterimiz David Mason, ilk BLOPS’taki protoganistimiz olan Alex Mason’ın oğlu. Ancak hikaye gereği Alex’in silah arkadaşı Woods ile konuştuğumuz bölümlerle başlıyor oyun. Woods artık tası tarağı bırakmış ve bir huzurevinde sebze gibi yaşamaktadır.
Twitter, YouTube gibi servisler 2025 yılında da mevcut ve etkin.
Ancak geçmişi ve geleceği domine eden kötü adamımız Menendez, son zamanlarda Woods’a bir ziyarette bulunmuştur ve dananın kuyruğu kopmak üzeredir. Menendez’in nasıl bir adam olduğunu, neden bugün kendisiyle ve kurduğu örgüt Cordis Die ile savaşmak zorunda olduğumuzu anlamak için 1986 yılına gidiyoruz ve Alex Mason’ın namlusunun arkasına bir kez daha geçiyoruz. İlk oyundaki Küba Krizi’nin ardından patlak veren Afgan – Sovyet gerilimini konu alan görevler esnasında, geçmişin günümüze neden etki ettiğini öğreniyoruz ve iki oyun arasındaki muhtemel “plot hole”u yani “senaryo boşluğu” riskini ortadan kaldırıyor Treyarch.
BLOPS2’nin anlatısı dolayısıyla bizi geçmişle gelecek arasında mekik dokutarak ilerliyor. Ancak geçmişte geçen bölümlerden pek zevk aldığımı söyleyemem. Tabi belli bölümler var oyunun atmosferinin yine çıldırıp “Allah Allah!” nidalarıyla sizi etkisi altına aldığı, ancak bunların nasıl olduğunu söylersem beni spoiler vermekten çarmıha gerersiniz. Özetle geçmişte geçen bölümler sıkıcı olsa da, arada çok güzelleri de denk geliyor. Ama dediğim gibi, BLOPS2’nin pastası da kreması da çileği de 2025’te gizli. Gelecek Savaş anlayışının bu kadar iyi gözlemlenip bu kadar iyi sunulmuş bir hali daha başka bir oyunda yok.
Oyunun çıkmasına yakın bir çok kişi “10 sene sonra silahlar böyle olmayacak ki, eki eki” şeklinde yorumlar yapmıştı, ancak zaten bu bir belgesel değil; kurgu. Treyarch isterse Einstein’ın sözüne rağbet gösterip gelecekte geçen bir oyunda taş ve sopalar verebilir elimize. İşin şakası bir yana, gelecekte savaşlar böyle olacaksa vay halimize. BLOPS2’ye dönecek olursak, gelecek çok güzel olmuş, tabi savaşlar oyunlarda kaldığı sürece güzeller. Açıkça söylemek gerekirse BLOPS2’nin silah ve teknoloji yelpazesinde ne bir abartı var ne bir absürdlük, tüm silahlar olabileceği en mantıklı seviyede elimize verilmiş durumda. Sadece silahlar değil, kullandığımız ekipmanlar da özellikle oyunun gizlilik gerektiren bölümlerinde oldukça zevk veriyor zira kendileri biraz daha casus araçlarına yakınsıyor. Zaten her şey holografik olarak HUD’nizde yer alıyor, bu da oyunun muhtemelen gelecek yapaylığının önüne geçiyor.
Görüncek adam bu oyunda da casusluk için yerini almış durumda.
Ha tabi bazen saçma şeyler görebiliyoruz oyunun bölüm tasarımının iğreti durmaması için. Örneğin 1986’da geçen bir görevde taaa kilometrelerce öteden dürbünle dikizlediğimiz bir camın sanki 100 metreden dürbünlüyoruz kadar yakın olması gibi durumlar mevcut. Ancak hikaye anlatımındaki bir zaman geçişinin mantıksal olarak sırıtmaması için bulunduğumuz nokta ve dikizlediğimiz noktanın arası açık bırakılmış. Oyunda böyle şeyler görmek mümkün, özellikle de bahsettiğim güçsüz başlangıç görevlerinde. Oyun açıldıktan sonra atmosferin güzelliğinden mütevellit bu gibi şeyler sırıtmıyor, siz de farketmiyorsunuz. Peki bu gibi şeyler derken ne gibi şeylerden bahsediyorum?
Oyun sektörü Modern Warfare’den beri yeni bir oyun janrıyla tanışmış durumda. Aslında FPS olarak da adlandırabileceğimiz; Modern Warfare, Battlefield, Medal of Honor serilerinin yeni halleri: Modern Military Shooter (MMS). İşte bu MMS türünün şimdiye kadarki neredeyse tüm örneklerinde bölüm tasarımının kısıtlayıcı etkisinden bahsediyorum. Yukarıda da dile getirdiğim şekilde, oyunun size dayattığı yollardan gitmezseniz veya görevin gerektirdiği tekniklerle düşmanı alt etmezseniz oyunda ilerlemeyi beklemeyin. Örneğin “wingsuit” ile Felix Baumgartner tadında serbest uçuş yaptığınız bir bölümde illa ki size gösterilen dağın sağından gitmeniz gerekiyor, solundan dolaşıp aynı noktaya çıkmayı denediğinizde son checkpoint’e geri dönmeye zorlanıyorsunuz.
Şu sahnede kutuyu açmadığım için yaklaşık 10 dakika beklemiş olabiliriz.
Ya da bir kutunun açılması gerekiyorsa ve bunu sizin açmanız söyleniyorsa, siz o kutuyu açana kadar oyunda hayat duruyor. Diğer karakterler trene bakar gibi o kutuya bakıyor. Tabi arada size “açsana bilader” diye sesleniyorlar ama arkadaşlar tek başına 10 kişiyi öldürebilecek yetenekteyken o kutuyu açmaktan acizler. Bu durum karakterler arasındaki diyalogların tetiklenmesinde de mevcut. Yani oyunda tanrı sizsiniz, siz o kapı eşiğini geçmeden kimse birbiriyle konuşmuyor. Padişahız mübarek, herkes savaşın ortasında durup bizim o kapının içinden geçmemizi bekliyor. Çünkü o kapıdan geçmezsek savaşı nasıl kazanacağız? Yıl 2012 oldu, oyunun geçtiği yıl ise 2025, el insaf. Böyle şeyleri yapmayın artık. Lütfen. Oyuncular olarak yalvarıyoruz, sizin sandığınız kadar itaatkar ve salak değiliz hiçbirimiz.
Neyse, bu konuya girersem üç yıl boyunca konuşabilirim, o yüzden bir BLOPS2’mize geri dönelim. Hazır konu karakterlerin yetenekleri ve yeteneksizliklerine gelmişken, BLOPS2 şimdiye kadarki COD’lardan bu açıdan da ayrışıyor. Bugüne kadar tüm karakterler ya saf iyiydi ya saf kötüydü. Herkesin nasıl hareketler yapacağı az çok belli olsa da hikaye anlatımında bir farklılık yaratmak için illa ki senaryonun akışında belli kalem oynamaları yapıyordu COD yazarları. Ancak bu sefer karakterlerimiz biraz daha kaotikler, biraz daha öngörülemezler. Bunun asıl sebebi, artık savaş yazarlarının “savaşta iyi kötü ayrımı nereden baktığınıza göre değişir, herkes kendi kıçını kurtarmak için savaşır” düsturunun farkında olmaları. Bir benzerini bu ay başında çıkan Assassin’s Creed 3 oyununda gördüğümüz, “bir de savaştığımız adamların psikolojisinden bakalım olaylara” anlatımı BLOPS2’de de yer alıyor. Sözgelimi kötü adamımız olan Memendez’in neden kötü adam olduğu o kadar güzel anlatılmış ki, görevlerde yaptığınız seçimlerde biraz da onun tarafında olmayı istebilirsiniz. Yeter ki ilk oyundaki karakterlerin anlattıklarına biat etmeyin, biraz da objektif bakmaya çalışın. Gönül bağınız sadece kendi karakterinizle olsun, çünkü biliyorsunuz ki birine güvenmek bu hayatta yapılabilecek yegane hatalardan biri.
Afganistan görevleri oldukça başarılı ama AT sürme dinamikleri konusunda büyük bir başarısızlık söz konusu.
Fakat yine de bana sorarsanız hiçbir karakter bir Captain Price epikliğine ulaşamıyor, ancak bu açık hikaye anlatımının genel olarak oldukça başarılı üstesinden gelinmesiyle kapatılıyor. Bu da klasik COD anlatımının aksine oyunu segmentlere bölmüyor, tam bir bütün haline getiriyor. Oyunu bitirdiğinizde hiçbir görevi “No Russian ne epik bölümdü!” ya da “All Ghillied Up’da nefesimi tutmaktan ciğerim söndü” diye hatırlamayacaksınız; onun yerine “Karma’daki müzik ne muhteşemdi!” derken “Ama Old Wounds da çok güzeldi, Time and Fate’i de unutmamak lazım” diye oyunun tüm bölümleri eşit seviyede güzel gelecek size. Ama yine de soracak olursanız benim favori bölümüm Karma oldu, bölümün son sahnelerinde eminim siz de neresini neden beğendiğimi anlayacaksınız.
Oyunda illa savaşacağız diye bir şey yok, partilemek bizim de hakkımız! (Bu sahnenin devamında partinin hasını göreceğiz)
Tamam tamam söylüyorum, spoiler olmayacak korkmayın, son çatışma sahnesinde çalan müzik ve doğurduğu atmosfer. Hem de o ışık ve bölüm tasarımıyla, OHYES OHYES diye oynayacaksınız saf aksiyonu. Zira oyunun müziklerinin altında Trent Reznor’un imzası var. Kendisini tanımayanlar için özetleyelim, Nine Inch Nails’in lideri, Social Network ve The Girl With The Dragon Tattoo filmlerinin müzikleriyle Oscar kazanan adam. Ayrıca daha önce de 1996 yılında Quake’in müzikleri ve ses efektlerinin babasıdır kendisi. Bu yüzdendir ki oyunun müzikleri oldukça başarılı. Sadece tema şarkısının bestesinin tamamı kendisine ait olsa da oyunun genel müzik kurgusunun da danışmanlığını yapıyor. Oyunun diğer müziklerinin bestekarı ise Splinter Cell ve Mass Effect gibi başarılı serilerin de müziklerine imza atan Jack Wall.
İncelemeyi kapatmadan önce BLOPS2’de yer alan yeni görev modundan bahsedeceğim: Strike Force. Oyunun tipik FPS janrının aksine daha çok bir gerçek zamanlı strateji janrına yakın olan bu modu oynayıp oynamamak size kalmış ancak bu bölümleri oynamanızı kesinlikle büyük bir şiddetle tavsiye ediyorum, çünkü bu görevlerdeki başarınız ya da başarısızlığınız ana hikayeye direkt olarak etki ediyor, hem de büyük bir şekilde etki ediyor. Sınırlı sayıda birim ile belli noktaları savunmanız gereken bu modun en güzel yanı, dilediğiniz an belli bir birimi FPS olarak kontrol etmeye başlama imkanınız. Yani oldukça melez bir mod, ancak kontroller biraz hantal kaldığı için oynarken biraz angarya gelebilir.
Sayılar geri dönüyor… Tabi ki gizemini bozmayalım, çok güzel bağlanmış.
Sonuç olarak Call Of Duty: Black Ops 2, benim gibi bir COD “hateboy”unu etkilemeyi başaracak kadar güzel bir oyun olmuş. Sakın ama sakın oyunun ilk 3-4 saatindeki güçsüz görevlere bakıp aldanmayın, oyun sonradan açılıyor. Eğer bir COD hastasıysanız şimdiye kadar oyunu zaten ön sipariş edip almışsınızdır, ama benim gibi son yıllarda COD’a hasta adam muamelesi yapanlarsanız mutlaka denemelisiniz oyunu. İlerleyen günlere sakladığımız detaylı multiplayer ve zombi modu incelemesinde de anlatacağımız üzre, oyunun tek kişilik yanı bir yana, e-sporlara verdiği destek ve sosyal özellikleri sayesinde sizi oldukça uzun süre götürür. Unutmamak lazım ki, oyun bir Battlefield 3 kadar simülatif değil ancak MMS’ler arasında en iyi hikaye anlatımına sahip olan oyun. Treyarch, bugün bir çok MMS’te görmeyi dilediğimiz ancak hasret kaldığımız o atmosferi yaratmış ve bundan etkilenmemek elde değil.
Her sene çıkıp duran ve artık sıkıcı hale gelen bir seri nasıl kurtarılır, işte Treyarch bunun dersini çok iyi veriyor diğer oyun yapımcılarına.