Call of Duty: World at War

Etraf ölüm kokuyordu. Hava öyle kasvetli, çevre o kadar sessizdi ki, sadece
bir kaç Nazi askeri ve öldürdükleri insanların bedenlerini kemiren kargaların
dışında hiç bir yaşam belirtisi yoktu. Koca birlikten geriye kalan tek yaşayan
kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Karşımda acıdan kıvranan bir arkadaşımın,
Naziler tarafından oyun oynarmışçasına öldürülmesinden sonra bundan emindim, ama
ben de ölebilirdim. Fark ettirmeden biraz ilerlemeye çalıştım ve bir ses ve
arkasından yaşayan biri. Artık yalnız olmadığımı biliyordum. Dediğim gibi “Etraf
ölüm kokuyordu”, işte bu ölüm vadisinden kurtulmama yardımcı olacak kişi bana,
“Dimitri” diyerek seslendi. Ardından şöyle söyledi; “Anavatanın, seni göreve
çağırıyor!”

Modern Warfare ile farklı bir yön çizen Call of Duty serisi, hiç olmadığı kadar
fazla ilgi görürken, serinin modern çağa adım atmasıyla oyunda ne gibi
yeniliklerin olacağını merak eden oyuncular, fazlasıyla memnun kalmıştı. Herkes
tarafından sevilen Infinity Ward, artık kalitesi tartışılmaz bir firmaydı ve
yeni bir “İkinci Dünya Savaşı” (WW2) oyunu hazırlamayacaklarını da net olarak
belirtmişlerdi. Fakat seriden tek sorumlu isim, Infinity Ward değildi. Call of
Duty 4, piyasada yeni yeni hüküm sürmeye başlarken Treyarch, attığı her adımla
WW2’ye döneceklerini belli ediyordu. Resmi duyuru geldi ve yeni macera belli
oldu, World at War.

Bunu sen istedin

Bu kez Pasifik cephesindeyiz. Dev okyanuslardan ölümcül topraklara atılan bir
adım bu. Pearl Harbor baskını ile Amerika’yı sarsan Japonya, şimdi karşı
saldırıya direnmek için mücadele vermek zorunda. Oyundaki iki amaçtan birisi,
Japonya’nın etkisiz hale getirilmesi. Savaşın bir diğer önemli cephesi Sovyetler
Birliği ise intikam için yemin etmiş Kızıl Ordu’suyla, Berlin kapılarına
dayanmak için yola çıkıyor. Çok uluslu bir oyun özelliğine sahip Call of Duty
serisinde bu kez, Sovyet ve Amerikan ordularına mensup Dimitri ve Miller isimli
askerleri yönetiyoruz. Call of Duty isminin, beni sürekli şaşırtan bir özelliği
vardır; yeni çıkan her üyesi, mutlaka bir öncekinden farklıdır. World at War
ise, önceki birçok COD oyunundan parçaları bir araya getirmiş. Oynadıkça bunları
fark edeceksiniz.

Hem Sovyet hem de Amerika cephesinde yönettiğimiz iki karakter de, ölmek
üzereyken arkadaşları tarafından kurtarılan askerler. Pasifik Cephesi, dünyanın
hiç bir yerinde olmadığı kadar çok tehlikeli. Takım olarak ilerliyoruz, ama
aslında çoğu zaman tek başına kalan, kendi başımızın çaresine bakmak zorunda
olan sıradan bir insanız. Bu topraklarda, rütbe ve emirlerden bahsetmek yersiz.
Etrafımız ağaçlar ve bitki örtüsüyle çevrili, belki kimseyi göremiyoruz o an,
ama emin olun etraf boş değil. Hazırladıkları tuzaklarla ve akla gelmeyecek
yerlere saklanarak, sizin gelmenizi bekliyorlar. Çoğu zaman bir kurşun
yediğinizde, bunun nerden geldiğini ilk başta fark edemiyorsunuz bile.
İmparatorluk askerleri, genellikle ağaçlar ve uzun otlar arasından kamufle
olarak bekliyorlar. Hiç ummadığınız anda arkanızdan bir anda beliriyor veya
ağaçlardan üzerinize atlayabiliyorlar. Her bastığınız zeminin altında toprak
olduğunu sanmayın. Bir anda toprağın altından bir kapak açılıyor ve altında
gizlenmiş bir kaç Japon askeri, anında saldırıya geçiyor. Ölmeyi
umursamadıklarına şüphe yok. Çoğu zaman kendileriyle birlikte sizi de öldürmek
için üzerinize koşuyor, el bombasının pimini çekerek, kendileriyle birlikte sizi
de öldürmek istiyorlar. Bazen bu tip saldırılarda ekranda “V” tuşu beliriyor.
Bastığınız taktirde bu saldırıları önleyebiliyoruz. Aksi taktirde ölü bir
askeriz. Aynı şekilde siz de düşmanınıza gizlice yaklaşarak “V” tuşuna
bastığınızda tüfeğinizin ucundaki süngüyü, düşmana saplayabiliyorsunuz.Yanmaya elverişli bir haritada yer aldığımız için Flamethower isimli silahla,
bitkiler de dahil olmak üzere Japon askerlerini yakabiliyoruz. Alman cephesinde
de kullanabildiğimiz bu silahı, her zaman kullanmamız mümkün değil tabii ki.
Belirli aralıklarla dinlendirmemiz gerekiyor. Bu ölüm aletinin haricinde, çift
başlıklı Shootgun, SVT 40, havan topu mermisi, Molotof kokteyli gibi yeni silah
ve patlayıcıları kullanabiliyoruz. Shootgun, yakın mesafelerde mükemmel sonuçlar
verirken, havan topu mermilerini kullanarak da geniş kayıplara sebep
olabiliyoruz. Önce çakmakla yakıp daha sonra düşmana fırlatacağımız Molotof
kokteyli de, lav silahından sonra düşmanları küle çevirmeye yetecek bir diğer
silahımız.

Anavatan için

Oyunda iki farklı senaryo modu yer alınca, bu noktada yapımcılar devreye girmiş
ve her ikisinin de birbirinden farklı olacağını söylemişlerdi. Japon cephesi
için daha acımasız ve ölümcül savaş taktikleri bulunuyor denilebilir. Almanlara
karşı verdiğimiz mücadelede ise, daha karanlık, daha iç karartıcı mekanlarda yer
alıyoruz. Harap şehirler, yıkık binalar ve onların renklerine uyum gösteren
gökyüzü altında savaşıyoruz. Japonlarla mücadele ettikten sonra, Nazi
askerlerinin pek de zorlayıcı olmadığını söyleyebiliriz. Sessiz bir kaç
dakikanın ardından, kurşun sesleri, bombalar ve çığlıklarla ortam yoğruluyor.
Bir nevi yediği kurşunlarla kan içinde kalan ve patlayan bombaların etkisiyle
vücudu parçalanan askerlerden birisi olmamak için mücadele ediyoruz.

İlk oyunun finalinde de yer alan Berlin (Reichstag), World at War’da çok iyi
resmedilmiş. Üzerinden geçilen her unsurun detayına inilmiş bu kez. Tabii ki
aradaki grafik teknolojisini de göz ardı etmemek gerekir. Mekan ve düşman olarak
farklı olsa da her iki Camping’te de ortak olan noktalar, her yerden üzerinize
yağan düşmanlar ve bombalar. Bir an olsun dinmeyen aksiyon ve oyunun, inanılmaz
savaş atmosferi hissini verebiliyor olması gerçeği. Bazı bölümlere eklenen ara
aksiyon sahneleriyle de, heyecan artırılmış.

Seride ilk kez United Offensive’da, yer aldığımız bir görev esnasında uçaktaki
silahları kullanabiliyor, düşman pilotlarını gafil avlamak için mücadele
veriyorduk. Treyarch, oyuna hava savaşları kısmını da eklemiş. Bir kaç tuş
yardımıyla gerektiği anda farklı silahların başına geçebiliyor ve hem düşman
gemilerine karşı hem de Japon uçaklarına karşı mücadeleye girişiyoruz. Bunla da
kalmıyor üstelik birliğimize ait düşen uçaklardan sağ kurtulan askerleri korumak
için deniz üzerinde de ilerliyoruz.

Bir klasik olan tank kullanma görevlerinde de eklemelere gidilmiş. Bilindiği
gibi Nazi tanklarını alt etmenin en kolay yolu, onları arkasından veya yan
taraflarından vurmaktır. Fakat tek düşmanınız bunlar değil, asıl tehlike, elinde
bazuka taşıyan ve yer değiştirme imkanı çok kolay olan yayan askerler.
Genellikle bir kaç farklı yerde oldukları için, bir bölgeye ateş ettikten sonra
mermi doldurana kadar diğerleriyle ilgilenemiyorduk. Bu kez tanklara eklenen
alev silahı sayesinde, daha rahat saldırılar gerçekleştirebiliyoruz.

Bu bölüme son not olarak, Call of Duty 4’te bazı bölümlerden topladığımız
Laptop’lar gibi, World at War’da da toplayabileceğimiz kasklar bulunuyor. Co-op
başlığı altında Death Cards olarak isimlendirilen bölüme göz gezdirirseniz,
topladığınız kasklar sonucunda, özel hileleri aktif hale getirebiliyorsunuz. Bir
Vampir veya boya tabancasını aktif edebiliyorsunuz.Zombi Nazilerden kurtuluş yok

Modern Warfare için hazırlanan ufak modlar, ana senaryo dışında hoş vakit
geçirebileceğimiz ekstralardı. Yapımcılar peki neden World at War’da da olmasın
dedi ve yeni oyun için Nazi Zombies isimli modu hazırladılar. Belki mini bonus
olarak düşünüldü, belki de co-op olarak da oynanabilecek Left 4 Dead’e bir
gönderme yapıldı. Çünkü yeni oyun, co-op destekleyen ilk Call of Duty üyesi olma
özelliğine de sahip. Ana senaryoda yer alan her bölümü olduğu gibi özellikle
zombi modunu da 4 kişilik olarak oynayabiliyorsunuz.

Oyunu tamamladığınızda, aslında Nazilerden kurtulamadığınızı göreceksiniz. Ölmüş
olabilirler, ama artık birer zombiler ve oldukça açlar. Bu ekstra bölümde, bir
binadayız. Çevresi sisli, ay ışığıyla aydınlanan ve pencereleri tahtalarla
kapatılmış bir bina. Elimizde bir tabanca var, ama istersek duvardaki iki farklı
tüfekten bir tanesini alabiliyoruz. Yavaş yavaş sesler duyuluyor ve binanın
çevresinde zombiler belirmeye başlıyor. İçeriye giremeyeceklerinden, öncelikle
pencerelerdeki tahta barikatları kırıyorlar. İşte bu andan itibaren zamana karşı
bir mücadeleye girişiyoruz ve olabildiğince az mermi harcayarak ve hızlı
davranarak, onları geldikleri yere postalamaya çalışıyoruz. Pencerelerin önüne
gelerek “F” tuşuna basılı tutarsanız, kırılan barikatların tekrar tamir
edildiğini göreceksiniz. Zombileri vurmamız dışında bunları da tamir ederek
puanlar alabiliyoruz.

Bazen öldürdüğünüz zombilerin üzerinden, ekstra puan, tek atışta birden fazla
zombi öldürme, hepsini bir anda yok etme gibi özelliklere sahip bonuslar
çıkıyor. Elde ettiğimiz puanlar sayesinde, yeni silahlar alabilir veya binanın
farklı bir kısmına geçmemizi engelleyen barikatları kaldırabiliriz. Böylece daha
geniş hareket alanına sahip oluyoruz. Ayrıca açılan her yeni bölgede, yeni
silahlar ve bombalar da mevcut. Fakat kötü yanı, hareket ettiğimiz alan ne kadar
genişlerse, içeri girebilecek zombi sayısı da o kadar artıyor. Her bir bölgeye
hemen yetişemeyeceğiniz için heyecan artmaya başlıyor ve zombiler de giderek
hızlanıyorlar. İşte bu anlar için oluşturacağınız 4 kişilik güzel bir ekiple,
saatlerce zevkli dakikalar geçirebileceğiniz bir maceranız oluyor. Co-op
özelliği, gerçekten büyük bir artı.

Dünya savaşta

Call of Duty 4: Modern Warfare ile yeniden yazılan multiplayer kitabı, birçok
oyunun anlayamayacağı derecede zor ve kaliteli olunca, piyasanın en iyi
multiplayer oyunu da Call of Duty 4 olmuştu. Nitekim halen daha da öyle. World
at War, çoklu oyuncu bölümünü işte bu devrimci sistemin temellerinin üzerine
kuruyor. 13 haritanın yer aldığı yapımda, Deathmatch, Team Deathmatch,
Domination, War, Capture the Flag, Free for All gibi bilinen modlar mevcut.
Yapımda haliyle F-16 gibi teknolojik olanaklar yer almıyor, ama her şey zamana
göre belirlenebilir. Treyarch, oyuna tankları dahil etmiş. Bir oyuncu, makineli
tüfeği kullanırken, diğeri de top kısmında yer alabiliyor. Üst üste yaptığınız 5
başarılı atış sonucunda havan topu elde edebiliyor, bu sayede haritada
belirlediğiniz bölgeyi bomba yağmuruna tutabiliyorsunuz. Ağaçlara tırmanarak
kamufle olabiliyor, Last Stand moduna geçen arkadaşınıza yardım ederek tekrar
ayağa kalkmasına yardımcı olabiliyorsunuz. COD4’teki gibi mermi sıkıntısı da
çekmiyorsunuz. 7 düşman öldürmeniz sonucunda ise, düşmanlarınız üzerine köpekler
salabiliyorsunuz. Köpek deyip geçmeyin, tek bir ısırıkta düşmanı alt
edebiliyorlar. Bunların dışında, silahlarınıza susturucu, dürbün gibi eklentiler
yerleştirebiliyor, böylece vereceği hasar seviyesini artırmış oluyorsunuz. Perk
sistemi, COD 4 ile aynı çalışıyor. Mobilite, silahların verdiği hasar,
üzerinizdeki zırhın gücü gibi özelliklerinizi, seçtiğiniz perk’lere göre
belirleyebiliyorsunuz. COD 4’ü oynayanlar hiç de yabancılık çekmeyeceklerdir.Panzerler ve süngüler

Oyun, gayet güzel görsellere sahip. Berlin’in soğuk yüzü ve Pasifik’in
bilinmezler barındıran toprakları, farklı iki oyun olarak Word at War’da
buluşmuş. Patlama ve parçalanma efektleri, çevre tasarımları, özellikle
karakterlerin ölüm animasyonları, rüzgarda sallanan otlar ve ağaçlar, fazlasıyla
detaylı. Yeşillikler içinde koşarken, bir an kendimi Call of Duty 3’ün içinde
sandım. Alev görselleri ve hem çevreye, hem de askerlere verdiği deformasyonlar,
gayet başarılı. Su görselleri, ışık ve gölgeler de yeterli. Call of Duty 4
motoru, gerektiği gibi güzel kullanılmış kanaatindeyim.

Çoğu haritayı da çok beğendim. Önceki Call of Duty oyunlarına nazaran daha geniş
ve daha detaylı haritalar üzerinde çarpışıyoruz. Kimi zaman karşımıza çıkan iki
farklı yönden birisini seçerek ilerliyoruz. Bölüm başında bir mağaradaysak
örneğin, biraz ilerleyince zemine çıkıyor, ardından mücadelemize ormanda devam
ediyoruz. Finalinde de ormanı geçip, sığınak ve binalarla çevrili bir mekana
adım atıyoruz ve burada bizi sadece askerler değil, tanklar ve uçaklar bile
karşılayabiliyor. Her biri olması gerektiği gibi detaylı ve güzeller. Fakat yüz
tasarımları, pek hoşuma gitmedi. Ölen askerlerin bazen iç içe geçmesi, kendi
askerlerimizin alevlerden etkilenmiyor oluşu gibi etkenler, gerçekçiliği
baltalıyor.

Daha evvel bahsettiğim saldırı çeşitleri, Alman ve Japon askerlerin yapay
zekasının bunları yapacak kadar iyi olduğunu kanıtlıyor, ama kötü yanları hiç mi
yok? Var tabii ki, öyle zamanlar oluyor ki, 20 metre öteden beri gözünü size
kestirmiş bir Japon, sadece size doğru koşuyor. Önündeki Amerikan askerlerini es
geçerek üstelik. Bazen de düşmanlar, oldukları yerde kısa bir süre öylece
kalıyorlar. Size hedef almışlar, ama ateş etmemek için ısrar ediyorlar.

İşitsel özelliklere gelecek olursak, Alman makineli tüfeği ve Amerikan
Thompson’un sesleri, diğer oyunlardakiyle aynı değil. İlk başta garip gelse de,
oyunu oynadıkça alışıyorsunuz. Önceki oyunlardan takviye olarak eklenmiş sesler
de bulunuyor. Bunların dışında oyunun ses kalitesi, yine çok çok iyi. Almanların
sesleri, Japonların çığlıkları, savaş sırasında komutanlarınızdan gelen emirler,
patlayan bombalar ve tüm bunların bir oyunda bu denli kaliteli olarak yer alıyor
olması sevindirici bir unsur. Diğer bir güzellik ise, oyunun başkarakterlerini
seslendiren isimlerde yatıyor. Daha önce Jason Statham gibi Hollywood
yıldızlarının seslendirme kadrosunda yer aldığı oyunda, bu kez Gary Oldman (The
Dark Knight, Harry Potter), Keifer Sutherland (24) ve Aaron Stanford (X Men 3,
Zor ölüm 4) gibi tecrübeli sanatçılar yer alıyor. Gary Oldman, Sovyet askeri
Rezlov’u seslendirirken Keifer Sutherlan, Amerikan ordusuna mensup Roebuck
isimli karakteri seslendirmiş. Aaron Stanford ise, Polonsky isimli askere ses
vermiş. Ses kayıtları sırasındaki videolarda da bu işten oldukça zevk aldıkları
görülebiliyordu. Bir diğer konu, müzikler. Sean Murray tarafından hazırlanan
melodiler, en az sesler kadar başarılı. Özellikle uçak kullandığımız görevde ve
zombi bölümünde çalan müzikler, ilk örnekler olarak verilebilir.

Bu kez gerçekten bitti

Berlin ve oyunun final dakikaları bana, ilk Call of Duty oyununu ve “Acaba bu
bölümleri, daha iyi grafiklerle tekrar görebilecek miyiz?” diye sorduğum soruyu
hatırlattı. Cevabını da almış oldum şimdi. Call of Duty: World at War, Treyarch
firmasının şuana kadar hazırladığı en önemli proje olma özelliğine sahip. Ana
oyun Call of Duty 2’nin PS2 yansıması Big Red One değil ya da yeni nesil
konsollara yetiştirilmesi gerekçesiyle erkenden hazırlanan Call of Duty 3, hiç
değil. World at War, yapımcıların da dediği gibi bu firmanın en önemli
projesiydi. Önceki COD üyelerinden destek alan, COD4’ün devrimci multiplayer
sistemine yeni eklentiler getiren, oyuna co-op özelliğini ekleyen ve bunları
güzel grafiklerle süsleyen Treyarch, birkaç hatasının maruz görülmesi taktirinde
“Yeni neslin en iyi İkinci Dünya Savaşı” oyununu hazırlamış. Yapımda yer alan
bölümler, diğer oyunlardaki bölümlere nazaran daha uzun olsa da, oynanış süresi
pek uzun değil. Ortalama 6 saatlik tek kişilik deneyiminden sonra oyunculara
merhaba diyen Zombi Nazi modu da ayrı bir artı. İkinci Dünya Savaşı olarak
serinin son yapımı Call of Duty: World at War, kesinlikle yılın en iyi FPS
oyunu. Her FPS severin mutlaka denemesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bu kez
Treyarch, başardı.

Exit mobile version