Merlin’in Kazanı ofisinde uzun zamandır böylesine kaotik bir ortam ve böylesine kıyasıya bir mücadele olmamıştı. Normalde, ekip içerisinde her oyun türünün bir müptelası olur ve o türde oyun geldi mi de o kişinin inceleme yapacağı mutlaka bilinirdi. Fakat iş Civilization: Beyond Earth’e geldiğinde, ofis resmen savaş alanına döndü. Bir oyunun bu kadar mı müdavimi olur arkadaş! Herkes işi gücü bırakıp Civilization deneyiminden, önceki oyunlara harcadığı mesaiden mi bahseder?.. Allah’tan ki Call of Duty: Advanced Warfare çıktı. Emin’i sanal asker olmaya, Murat Ağabey’i de BlizzCon’a doğru yollayarak Beyond Earth’ü ele geçirmeyi başardım ve inceleme yapma şerefine eriştim.
Malumunuz, Civilization deyince durmak lazım. Bazı oyunlar vardır, başına oturduktan sonra 5-6 saatte senaryoyu bitirir, biraz multiplayer’ına bakar, sonra da unutur gidersiniz. Fakat bazı oyunlar vardır, başına bir kez oturdunuz mu, kalktığınızda saatin kaç olduğundan, hatta hangi günde olduğunuzdan bihaber duruma gelirsiniz. İşte Civilization serisi de böyledir dostlar. Adamı bir kere pençesine aldı mı, saatler, günler, hatta aylar boyu peşini bırakmaz ve ben de dünlerdir kendime gelemiyorum…
Bu dünyanın çivisi çıkmış arkadaş!
Civilization serisini bilmeyen kalmadığını tahmin ederek, hızlıca konudan bahsedip direkt inceleme kısmına geçmek istiyorum. Serinin önceki oyunlarından farklı olarak bu sefer dünya dışında bir gezegende mücadele verdiğimizi biliyorsunuzdur. Zavallı gezegenimiz Dünya’nın baş belası canlıları olan biz insanlar, yine yapacağımızı yapıyor ve tüm kaynakları tüketip, gezegenin canına okuduktan sonra çareyi yeni bir gezegen bulmakta ve koloni yaşamına geçmekte buluyoruz. Haliyle, oyunda kullanılan teknolojiler, kaynaklar, harita yapısı ve tabii ki düşmanlar da bu koloni yaşamına uygun vaziyette karşımıza çıkıyor.
Genel konseptin dışına çıkan bir tanıtım videosunun ardından, en yaman Civ oyuncularına bile, “Burada ne oluyor yahu!” dedirtecek bir ortam ile karşılaşmaya hazır olun. Az sonra bahsedeceğimiz teknoloji ağacından tutun, kaynak çeşitliliğine, hatta yeni eklenen görev sistemine kadar, Civ V ile arasında derin farklılıklar olan, bambaşka bir oynanış ile karşılaşıyoruz. Kısacası Civilization V’ten sonra çıkan bir devam oyunu olarak değil de, sanki Alpha Centauri’nin yenilenmiş sürümü ile karşılaşıyoruz desek çok da yanlış olmayacaktır.
Kaba bir anlatımla, Civilization V’in oyun motorunu alıp, klasik sıra tabanlı oyun sistemini fazla bozmadan, genel atmosferi Alpha Centauri tarzına yaklaştırıp, teknoloji ağacını da baştan aşağı yenileyerek ortaya Beyond Earth’ü çıkarmışlar yapımcılar. İyi mi olmuş? Orası biraz muallak.
Neredeyim ben? Burası kim?
Eğer tüm ayarları rastgele olarak belirleyen oyunculardan değilseniz, oyuna başlamadan evvel bazı seçeneklerle karşılaşıyoruz. Yeni gezegene ayak basmadan evvel öncelikle sponsorumuzu seçmemiz gerekiyor. Sponsor diye bahsedilen şey aslında önceki oyunlardaki tarihsel kişiliklerin devşirilmiş hali denilebilir. Gezegene, sekiz farklı sponsorun birimleri iniyoruz ve biz de baştan bunlardan birini seçmek durumundayız. Tıpkı önceki Civ oyunlarındaki tarihsel kişilikler gibi, sponsorların da oyun boyunca bize yapacağı katkılar var. Oyun tarzınıza uygun olarak bir tanesini seçmeniz gerekli. Elbette seçenekler sadece bununla sınırlı değil, oyuna nasıl birimlerle başlayacağınız, ne gibi kaynaklara ihtiyaç duyacağınız ve teknoloji ağacında nasıl bir ilerleyişi tercih edeceğinizi etkileyecek seçimleri de oyuna başlamadan evvel yapmak durumunda kalıyorsunuz. Yaman Civ oyuncuları kesinlikle bu ayarların altını üstüne getirecektir ama fazla detaya girmek istemiyorsanız, tüm ayarları rastgele olarak belirleyip direkt oyuna girebilirsiniz.
Başlar başlamaz sizin de fark edeceğiniz gibi, tüm Civilization oyunlarında tarihsel karakterler üzerine kurulan bir oyun sistemi varken, bu sefer yepyeni bir gezegende, ultrasonik teknolojilerin eşliğinde yaratıklara karşı mücadele veriyoruz. Daha ilk turlardan itibaren verdiğimiz kararlar ve seçtiğimiz yol, önceki bölümlere kıyasla, oyunun gidişatını daha derinden etkiliyor. Farklı bir gezegende olmamızdan dolayı, deneyimli oyuncuları bile affalatacak, dört bir yanı “Spore” oyunundakilere benzer garip yaratıklarla ve zehirli gazlarla çevrili enteresan bir haritaya yapısı ile karşılaşıyoruz. İlk bir kaç tur boyunca etrafta dolanan yaratık grupları ile haşır neşir oluyor, sınır çizgimizi geçme gibi hataya düşen olursa da, ana binamızın savunma füzeleri ile hatırlarını sorarak, fazla etliye sütlüye karışmadan teknolojik gelişimlerimizi yapıyoruz.
Bu teknoloji çok acayip bir şey ya!
Hazır teknoloji demişken biraz anlatmakta fayda var. Civilization’ın alıştığımız teknoloji ağacının oldukça değiştirilmiş ve biraz daha basitleştirilmiş bir hali ile karşılaştığımızı söylemeliyim. Önceki oyunlardaki, taştan-sopadan başlayıp, ateşli silahlara ve sonunda da uzay teknolojilerine doğru ilerlemenin yerinde yeller esiyor. “Uzaya Gelmiş Adam” sıfatını takındığımızdan, daha oyunun en başından itibaren ileri teknoloji ürünleri ile iç içeyiz. Teknoloji ağacı önceki oyunlara göre biraz daha yavan kaldığı söylenebilir ama bu tip fütüristik temaya uygun olduğu da bir gerçek.
Teknoloji ağacının en güzel yanı, önceki oyunlarda tek bir dalda ilerlemek daha alışılagelen bir özellikken bu sefer farklı kategorilerde ilerlemenin mümkün olması. Serinin sıkı hayranlarına bile baştan garip gelen ve kendini Japonca kitap okuyormuş gibi hissettiren bu teknoloji ağacına biraz alıştıktan sonra çeşitliliğin keyfine varmaya başlıyorsunuz.
Basit bir örnek ile anlatmak gerekirse, daha oyuna başlar başlamaz zemin üzerindeki zehirli gazları fark edeceksiniz. Eğer birimlerinizi burada bekletirseniz hayat puanları eksilecektir. Ya birimlerinizi bu gazlardan uzak tutuyorsunuz ya da teknoloji ağacında gerekli hamleleri yaparak, “Alien Bilimi”ne eğiliyor ve gazları temizleme yoluna gidiyorsunuz.
En büyük kararların verildiği teknoloji ağacına alışana kadar oyunda emekleme dönemi geçireceğinizden emin olabilirisiniz. Bir an evvel nanoteknolojiye mi geçeceksiniz, yoksa çevreye uyum sürecini mi hızlandıracaksınız hepsi size kalmış. Oyun tarzınızın saldırgan ya da üretime dayalı olması ile doğru orantılı bir yol izlemeniz gerektiği ortada. Benim tarzım, düşmanlara bulaşmak yerine kendi halinde üretimini yapıp, “Çanakkale Geçilmez!” savunması ile düşmanların birbirilerini yemesini izlemek üzerine kurulu olduğundan, kolayca yolumu bulmayı başardım. Topunu tüfeğini kapıp bölgeme saldıran, muhteşem savunma taktiklerime boyun eğdikten sonra da kös kös çöplüğüne geri dönen düşmanları görüyorum. Üstelik kendi başlattığı savaşın ardından, yeniden barış sağlamak için yüzlerce enerjiyi ellerime sayan bu düşmanları gördükten sonra, tamamen savunma ile ilerlemek bana daha mantıklı geliyor.
Bu bir uçak, bu bir kuş, bu Superman!.. Tüh, Escape Pod’muş…
Civilization: Beyond Earth’ün en büyük yeniliklerinden biri de görev sistemi. İlk oynadığımda anlam veremediğim ama biraz ilerledikten sonra oyuna müthiş bir katkı sağladığını düşündüğüm bu görev sistemi kendiliğinden gelişen ve insanı oyuna daha da bağlayan bir unsur. Birkaç tur boyunca gelişimlerinizi yapıp, biraz da çevreyi dolaştıktan sonra sağ alt köşede kendine has melodisi ile görevlerin belirdiğiniz göreceksiniz. Bu görevleri yerine getirmenizin ardından fazladan kaynak sahibi oluyorsunuz.
Yine aynı şekilde, kullanıcıyı tercih yapmak durumunda bırakan seçenekler de çıkıyor. Kimi zaman teknolojik gelişim kimi zaman da sık kullandığımız kaynakların seçilebildiği bu ekranlarda oyun tarzımıza göre seçimlerde bulunuyoruz.
Beyond Earth üzerinde biraz mesai harcadınız mı, düzenli aralıklarla etrafa düşen mekiklere ya da terk edilmiş binalara denk geleceksiniz. Genellikle yaratıklar tarafından kuşatılmış olan bölgelerde karşımıza çıkan bu noktalara ulaşırsanız, fazladan kaynak sahibi olabiliyorsunuz.
Seriye Beyond Earth ile yeni eklenmiş bir özellik olan “Affinities” ile karşılaşıyoruz. Bu sistem sayesinde oyuna, “Harmony”, “Supremacy” ve “Purify” ismi verilen, üç farklı gidişat sunuluyor. “Harmony”, isminden de anlaşılacağı üzere gezegene uyum sağlamak ve genetik modifikasyonlardan faydalanmak üzerine kurulu. “Supremacy” ise teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar faydalanmak ve uzay çağı birimlerine kavuşmak isteyenlerin tercihi. Son olarak “Purity” ise bu yeni gezegeni biraz daha Dünya’laştırmak isteyen ve savunmanın en iyi taktik olduğunu benimseyenler için kullanılabilir.
Bahsini ettiğim bu üç seçenekten hangisi yönünde gidecekseniz, o konuda teknolojik gelişimler ve o kategoriye özel birimlere sahip olabiliyorsunuz. Oyunun başlarında gidişatınızı derinden etkilese de turlar iyice ilerledikten sonra bu farklılıklar yavaş yavaş azalmaya başlıyor.
Yıllarca Civ oynamış biri olarak, sonunda turlar arası bekleme süresinin azaltılmış olması beni çok sevindirdi. Eskiden “Turn” tuşuna bastık mı, cep telefonumuzu alıp sağa sola mesaj yazacak kadar beklerdik. Şimdi ise çok seri biçimde sıra yeniden bize geliyor. Beğendiğim bir diğer özellik ise birimlerimize gelen gelişim sistemi. Birimlerimiz harita üzerindeki yaratıkları temizledikçe ya da düşmanları alt ettikçe deneyim puanı kazanıyor ve seviye atlamaya başlıyor. Birimlerimize istersek anında sağlık puanı veriyoruz, istersek de saldırı güçlerini artırabiliyoruz.
Kimi zaman karşılaşılan, bazı minik bug’lar
Peki, bu oyunun eksikleri yok mu? Elbette var! Bir defa, beni en çok sinirlendiren mini haritanın yapısı oldu. Mini haritadan bir türlü istediğim verimi alamadığım gibi, birimlerimin nerede olduğunu ya da nasıl bir zeminde olduklarına dair hiçbir ayrıntı yakalayamamak beni çileden çıkardı. Hatta internette biraz bakındıktan sonra, tıpkı benim gibi mini haritadan şikayetçi olanları gördüm ve sorunun bende olmadığını anladım.
Şikayetçi olduğum bir diğer konu ise, rastgele oluşan görevlere ve haritanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan mekiklere ulaşmak bazen imkansız olması. Haritada başladığınız nokta da tamamen rastgele belirlendiğinden, eğer o oyunda şansınız yaver gitmezse, pek çok göreve ulaşamayacağınızı şimdiden bilmelisiniz. Hatta haritanın bir ucunda olan görevi yapayım derken şehrinizi başıboş bırakıp kurda kuşa yem olabiliyorsunuz.
Benim şanssızlığım mıdır bilemiyorum ama rakiplerin genellikle benimle savaştığı, birbirleri ile kolay kolay mücadeleye girmediğini gördüm. İnsanlar internette yapay zekanın hiç saldırgan olmadığını yazmış. Sanırım birbirilerine karşı saldırgan değiller. Sanki diğer tüm ırklar benimle kanlı bıçaklıymışçasına, belli bir yerden sonra “Herkes uşağa!” der gibi direkt üzerime saldırıyorlar. Tamamen savunmaya yönelip teknolojik gelişimlere fazla önem vermemden kaynaklanıyor olabilir, ama 8 ırkın aynı anda bulunduğu haritanın daha hareketli olmasını beklerdim. Kısacası, önceki oyunlarda uygulamaya alıştığım, “Onlar birbirini yesin, son kalanı da ben yerim,” taktiğini hayata geçiremediğimi söyleyebilirim.
Benim gibi başkaları da şikayetçi olur mu bilemiyorum ama gezegende bir solucanlar var ki, evlerden ırak! Olur da şehrinizin yanında dolanmaya çıktı mı, daha oyuna başlamadan havluyu attınız demektir. Yenilmesi imkansız olduğu gibi, sebepsiz yere, mantık dışı saldırılarda da bulunuyor olması can sıkıcı.
Öte yandan teknoloji ağacında mutlaka yenilenmesi ve düzenlemesi gereken özellikler var. Benim tarzım olmadığı için başlarda bilmiyordum ama bu oyunun üstadı Murat Ağabey’in uyarısı ile casusluk sistemine geçiş yaptığım anda oyunun akışı değişti. Ben savunma yapayım, teknolojik olarak muasır medeniyetler düzeyine çıkayım derken, meğer ne büyük hata yapıyormuşum. Bütün iş casusluktaymış! Bu konuda kendinizi yeterince geliştirdiniz mi, en büyük düşman bile diz çöküp yalvarmaya başlıyor benden söylemesi. En güçlü rakibinizin gözbebeği birimini ele geçirdiniz mi, savaş daha başlamadan bitiyor. Kesinlikle casusluk sistemini gözden geçirmeleri gerekli.
Cıvıl cıvıl, rengarenk bir gezegende savaşmak gibisi yok!
Civilization: Beyond Earth’ün grafik yapısını beğendiğimi söyleyebilirim. Zaten beşinci oyundaki motoru kullandıklarından teknik anlamda büyük bir değişiklik yok. Sadece gezegenin farklı olması ve yaratık modellemelerinin sıra dışı olması baştan biraz yadırganıyor ama kısa sürede ailenizden biriymiş gibi sevmeye başlıyorsunuz. Birimlerin animasyonları ve detayları gayet güzel. Haritanın odaklandığınız bölgesi net olurken, diğer tarafların blur efekti alması bence görselliği artırıyor. Zaten iyi olan bir grafik sistemini kullandıkların çok da sıkıntı yok. Hem Civilization oynayan birinin ne kadar grafik beklentisi olabilir ki? Ses ve müzikler ise gerçekten bu oyunun en güçlü yanı diyebilirim.
Teknik anlamda dikkatimi çeken önemli konu da, oyunun anlamsız biçimde Nvidia kartlarda düşük performans vermesi oldu. İlk denememi yaptığım bilgisayarda Nvidia GTX 760 modeli ekran kartı vardı ve tüm oyunları sorunsuz çalıştıran sistemim Beyond Earth’te 30 fps’lerde gezinince garibime gitti. Sonra kartı AMD Radeon R9 290 ile değiştirdim ve oyun sular seller gibi akmaya başladı. Sorunun ise kartın yonga setinden değil, yazılım desteğinden kaynakladığını öğrendim. Şu an için Nvidia ekran kartların sürücüleri oyuna %100 destek vermediği için manasız bir yavaşlama yaşanıyor. Kullanılmayacak seviyeye gelmiyor belki ama tüm oyunları kusursuz çalıştıran, Nvidia ekran kartı olan bir makinenin sıra tabanlı oyunda zorlanması biraz manidar.
Toparlamak gerekirse, Civilization: Beyond Earth’un sunduklarından memnun kaldığımı söyleyebilirim. Beni hem oyuna bağlayan hem de nefret ettiren unsurları bir arada buldum. Zaten bu oyun konusunda da oyun dünyası ikiye bölünmüş durumda. İnsanlar teknoloji ağacının yenilenmesinden ve tarihsel hiçbir karakter olmamsından şikayetçi olmuş ama bence Civilization’ın artık bir kan değişimine ihtiyacı vardı ve bu farklılık benim hoşuma gitti. Yapay zeka sorunlarına ve teknoloji ağacındaki dengesizliklerine kızanlara ise sonuna kadar hak veriyorum. Kesinlikle oyuna bir yama ya da DLC çıkması gerekiyor.
Genel oyun atmosferinden ve yeni eklenen görev yapısından yana hiçbir şikayetim yok. Teknoloji ağacına da zaten bir kere alıştınız mı, “Dur şunu da yapayım. Filanca gelişme için bunu da yapmayı ihtimal etmeyeyim,” diye diye saatlerin nasıl geçtiğini anlayamıyorsunzu zaten. Eğer benim gibi Civ serisinde bir farklılık arayan ve yeniliğe açık biriyseniz, Beyond Earth ile iyi vakit geçireceksiniz. Alıştığınız Civ deneyiminden ödün vermek istemeyen bir kullanıcı iseniz, sıkılıp Civ V’e dönmeniz olası. Bence oyunun demosunu denemeden satın almak için karar vermeyin!