Neden eski, yıkık, tozlu da olsa bir tarihi yapıya bakarken sessizleşip, sanki içinde gezinen eski hayaletleri görmek istercesine derin derin bakarız? Eski olduğu için kendimizi o tarihlerde yaşıyor gibi hissederiz? Veya çok ünlü bir insanın vefat ettiği odaya girerken neden heyecandan kulaklarımız uğuldar, kendimizi o kişinin son saatlerinde yanındaymışız gibi görürüz? Neden piramitlere baktığımızda “vay be” demekten alamayız kendimizi? O zamanın şartlarında bunu nasıl yapmayı başarmışlar diye mi düşünüp saygı duyarız, yoksa sadece toprak gibi sade bir maddeden böylesine etkileyici bir oluşum çıkmasından mı etkileniriz? Bence bunun basit bir açıklaması var, o da bunların hala ruhunuzun köşesine dokunması, hala değerinin olması. Zaman gibi, dünyanın en güçlü yıkım gücüne sahip silahına karşı bile dayanması ve tabi bunun getirdiği saygınlık.
Klasik. Üniversitede, makine elemanları dersinde, hocamız bir soruyu “Bu soruyu klasik yöntemle çözelim” dedikten sonra –klasik- kelimesinin anlamını sormuştu bize. O anda anladım ki, aslında tam olarak bilmiyordum. Eski mi? O zaman ananemin faniladan bozma el bezleri veya iki arabadan biri olan beyaz doğan görünümlü şahinler de klasik olmalıydı. Eski ve değerini yitirmemiş desek, o zaman da 20 senelik bir şarap klasik olabilirdi, ama değil. Peki, nedir? Üzerinden uzun zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak gösterilebilen diyerek, “eski” kelimesini de düzeltmiş oluyoruz ki, bu tanım daha iyi oldu. Gelin Türkçe dersini bitirelim ve bu konuştuklarımızı bilgisayar oyunları bazında bir örnekle pekiştirelim: Civilization.
Medeniyetle ilgili akla ilk gelen esprileri bizden beklemeyin
İşin kolayı; ailemizin yeni bebesini HoMM tarzı herhangi bir sıra tabanlı stratejiyle karşılaştırarak müjdelemek olurdu ama böyle yapmayacağım. Civilization kendi başına ele alınması gereken özel bir oyun serisi. Kabaca bakıldığında başka sıra tabanlı stratejilerle aynı kefeye konması doğal, hepsi genel olarak aynı oyun dinamiğiyle işliyor. Kaynak yönetimi, ordu yönetimi,diplomasi, taktiksel zeka vs vs. Buna karşılık aynı konseptten türeyen o kadar farklı ve ticari başarı kazanmış oyun arasından, kozasından yeni çıkmış ipek böceği edasıyla güçlü bir şekilde görünüyor, Civilization. Eğer çat çut girişmeyi isteseydik daha başka oyunlar oynayabilirdik. AoE’de tower rush yapar paladin basardık veya W3’te Archmage’imizi Level 3 yapıp Rifleman’leri kaptığımız gibi fütursuzca vuruşurduk düşmanla. Daha ne isteriz değil mi? Değil.Sorun burada daha çok ne istediğimiz değil, aslında ne istediğimiz. Şunu kabuletmeliyiz ki Civ her oyuncunun harcı değil. Hayatın eskiye oranla çok daha hızlı yaşanan bu dünyasında bilgisayar oyuncuları genelde beklemeyi sevmez; gerçek zamanlı kararlar almak ve dinamik yapı isterler genelde. Bu yüzdendir ki 1991 çıkışlı Civ serisi zamanla tahtını Westwood’un Red Alert serisi, Blizzard’ın Warcraft serisi gibi yağ misali akan oyunlara kaptırmıştır. Bununla birlikte eğer siz de benim gibi her oyuna sevgiyle yaklaşan; işten eve gelince yarın 7’de kalkacağınızı bildiğiniz için, yatma saatinizi 1 olarak ayarladıktan sonra saate bakıp “oley 1 saat yemek-duş desen daha 5 saat temizinden vaktim var” dedikten sonra kahvenizi koyup, huzurla monitör önüne geçip civization.exe’ye tıklayanlardansanız, eeerm, doğru adrestesiniz.
Yeni oyun hakkındaki bilgilere geçsek?
Geçelim. Öncelikle son zamanların “trendy” laflarından olan “devrim yaratmaya geldik” ibaresi Civ5 için de geçerli. O kadar çok duyduk ki bunu, artık bir şey ifade etmiyor. Yine de meraklanıyoruz, çünkü siz de “Bir turn daha geçsin kapatacağım artık bilgisayarı” diye diye tekerleğin icadından, nükleer zamanlara kadar yamyam gibi oynayanlardansız; yeni Civ demek başlı başına bir devrim zaten sizin için. Yine bundan önceki oyunlardaki gibi medeniyetimizi seçtikten sonra kulağından asıldığımız gibi yükselteceğiz ileriki çağlara ve yine eskisi gibi başlangıç eski çağlardan başlayacak. Ama bu kez cüretkar değişiklikler var gerçekten. Gelin biraz bunları inceleyelim.
Her çetin ceviz Civ oyuncusunun bildiği üzere diplomasi oyunu dallandıran-budaklandıran, ani değişikliklerle bizi esir eden, kısacası oyunu özgünleştiren bir öğeydi. Bu durumun farkında olan Sid Meier, bu kez gerçekçiliği bir çok farklı yerde öne çıkardığı gibi (ileride bahsedeceğiz) diplomasiye de entegre etmiş. Örneğin haritada, tarihin karanlık sayfalarından çıkarcasına rastgele medeniyeler peydah olacak. Bunlar kendine has kararları, yapay zekası ve diplomasisiyle göz yaşartıcı gerçeklikte hareket edecekler. Hür iradeleriyle kararlarını vererek dostumuz olabilecekleri, kendileriyle ticaret yapılabileceği gibi aynı zamanda da fethedilebilecekler. Bir medeniyetin sınırları gerçekçi şekilde büyüyecek. Araziler daha üretici ve bereketli olacak. Başlancıç kaynakları nispeten daha fazla olacak. Araştırma, geliştirme, fetih, diplomasi, ekonomik büyüme gibi kriterlere bağlı olarak farklı kazanma yolları ve farklı hedefler bulunacak.Yolların mantığı da değişecek ve eskisinden daha kullanışlı olacak. Bu konu hakkında tam bir şey söylenmese de, yolların ve rotaların oyun sonunda karışık bir hal almayacağı, aksine gerçekçi olacağı verilen bilgiler arasında. Casusluk da eskisi gibi kalmayacak artık. Çoklu oyunculuk modu ise bomba olacakmış, doğru çıkmazsa beni taşlamayın ama, Civilization’ın yalancısıyız.
Koşun la gençler gelin bakam bi, sanırım yuvarlak bir şey icad ettim gene
Oyunun geçecek olduğu dünya ise en çok evrim geçirenlerden, ama çok olumlu ve yapıcı bir evrim bu. Heroes 3’ten hatırladığımız altıgen biçimli savaş alanı bölünmesi Civ5’e geliyor. Karesel bölümlemede çapraza da gidebildğimiz için 8 farklı yön vardı, fakat şimdi 6’ya düşüyor. Bana sorarsanız bu azalma hesap kitap işini daha ön plana çıkaracak ve bizi farklı hareket stratejilerine itecek.
Altıgen harita mantığıyla birlikte yön kavramı da geliştirilmiş. Hatırlayın HoMM5’te arkadan saldıran bir Griffin ile daha fazla vuruyorken, aynı hizadaki birden fazla kareyi tek ejder aleviyle kül edebiliyorduk. Civ5’te de yön önemli olacak, nitekim bir dövüşçü ekibine farklı yönlerden veya arkadan yapacağınız saldırının farklı sonuçları olacak. Bununla birlikte kuşatma silahları veya okçu üniteler olması gerektiği gibi düşmanla arasında boşluk bırakarak saldırabilecek. Okçularımızı göstere göstere yakın dövüşçülerin ağzının içine sokmak yerine, araya bir warrior grubu koyarak, okçuları arkasına döşeyebileceğiz. Bununla birlikte her karede bir grup (örneğin o kareye warriorları koyuyorsak, o karede sadece 12 tane warrior olacak) olabilecek. Artık tek kareye asker istifleyip, 300 Ispartalı duruşunu yapamayacağız. Bu yüzden şehirlerin kendini savunabilmesi özelliği getirilmiş.
Bundan önceki Civ’larda üniteler sembolik olarak gösteriliyordu, bir karede elinde mızrak olan baldırı çıplak tipi görünce anlıyorduk ki orada mızrakçıordusu var. Yeni Civ ile bu durum değişiyor, öyle ki artık altıgen biçimlialanlarda ordumuzu kalabalık şekilde görebileceğiz. Bu durum savaşları da dahagerçekçi hale sokacak, vezirin piyonu yemesi gibi sade geçen savaşlar artık daharenkli geçecek. Son yıllarda oyunun türü ve içeriği ne olursa olsun, oyunculargrafiği önemli olmayan oyunlardan bile çok güzel grafik bekliyor oldu. Heroes5’te de bu durumun yarattığı etkiyi gördük. Sid Meier bu konuda da akıllanmış olacak ki o fenomen haline gelen, zamanın gerisinde kalmış Civ grafikleri geçmişte kalıyor, yeni grafikler gerçekten %500 daha güzel görünüyor. Size bir ekran görüntüsü kadar ifade edemem belki ama denizlerin parlaklığı dağların engebeleri ve yükseklikleri-alçaklıkları, askerlerin giyimi kuşamı, liderlerin modellemeleri göze harikulade gözüküyor.
Lider olunmaz lider doğulur
Başlangıç için 18 medeniyet var ve her medeniyetin lideri tarihinde genel olarak en çok isim yapmış olanı. Osmanlı İmparatorluğu da başlangıçta seçilebilecek medeniyetler arasında ve lideri en geniş sınırlarımız olduğu zamanki padişah olan Kanuni Sultan Süleyman.
Lider demişken, liderler eskisi gibi vitray tablosu gibi çıkmayacaklar karşımıza. Etkileşim konusundaki devrim denebilecek bir konu da liderlerin hareketleri. Örneğin Osmanlı sınırına dayanınca bizzat Kanuni sizle muhatap olacak ve kendi dilinde konuşacak, hem de Türkçe! O anki durumuna, konumuna ve ruh haline göre mimikleri değişecek. Konuşmalar da zamanlamaya göre nitelik kazanacak. Eğer savaşta ise arkasındaki peyzaj savaş alanı olacak (kimbilir belki yataktan kalktıysa kaftanı ile karşımıza çıkar).
Dama veya pis yedili gibi oyunlarla beraber satranç bu sıra tabanlı oyunlardan nasıl ön plana çıkıyorsa, Civilization da ayrıcalıkları ve ayrıntılarıyla aynı şekilde rakiplerinden sıyrılıyor. Kronolojik olarak tekerleğin icadının da öncesinden başlayacak oyunumuz rastgele ilerleyecek; bu yüzden hikaye olmayacak, tarihi biz yazıyor olacağız. İster kaba kuvet adamı bitirir diyerek, sille tokat girişeceğiz; ister kültüre odaklanıp ön plana çıkacağız; ister bilimsel gelişime öncelik vererek dünya üzerinde söz sahibi olacağız. Odak merkezinize göre gelişecek oyunda tarih öncesi devirlerden başlayacak, kısaca yine uykusuz geceler bizi bekliyor.
Sırtındaki çantasıyla tek başına şehir kuran Settler’ımızı özlemedik mi?
Çıktığı günden beri bizi kendine bağlayan ve türünde çağ açan, benzerlerini türeten bir oyun Civilization. 2010’un son çeyreğinde çıkacak bu 20 yıllık serinin beşinci üyesi ise bu kez çok daha iddalı geliyor. Lua programlama dilinde geliştirilen yeni bir oyun motoru kullanan Civilization5, sonuncusundan 5 sene sonra tekrar bizimle buluşacak. Şimdiye kadar 9 milyon satan (rakama dikkat) Civilization serisi bu oyundan da çok umutlu. Seriye yeni olan oyuncular; hızlı oynayamıyorsanız, ince eleyip sık dokuyarak karar vermenize imkan tanıyan bu sıra tabanlı oynanışı sevebilirsiniz. Serinin müdavimleri; size ne desem boş zaten, az kaldı dayanın. Oyunun hikayesi yok çünkü kendisi hikaye. Çünkü hikaye, gerçeğe güvenmezsek ortaya çıkar, gerçek bize inandırıcı gelmezse oyun yerine hikaye isteriz. Burada campaign gerçeğin kendisi. Kafanız mı karıştı, boşverin. Üzümü ye, bağını sorma. Değil mi?
Nihayetinde bu resimlerin oyun içi olmadığı ortaya çıkınca çoğu kişi susmayı tercih etti. Bu meselede fanatiklik iki şekilde ortaya çıktı; bir taraftan yapımcılar tarafından ne verilirse verilsin hemen kabul etmeye hazır bir kitle, diğer taraftan bu nesilde çıkmış oyunlar içinde en güzeli olan Forza’yı sırf Gran Turismo fanatiği olduğu için oynamak istemeyen ve oyunsuz kalan kitle. Nihayetinde söylenenler ve yazılanlardan her iki tarafta zararlı çıktı.
Bu neslin konsol savaşlarında internetin büyük etkisinin olduğu da ortaya çıktı. Çünkü eskiden dünyadan bihaber sadece çıkan oyunları oynuyor, devamının ne zaman geleceğini de bilemiyorduk. İnternetin her ortama girmesi ile adeta bilgi bombardımanına tutulan bizler daha bir oyun çıkmadan, yapımına başlanacağı günden itibaren o oyunun takipçisi, bekleyeni oluyoruz. Oyunu beklemekle geçen sürede sürecin işleyişi, yapımın hangi aşamada olduğu gibi haberlerle günümüzü dolduruyor, forumlarda, haber sitelerinde konu ile ilgili yorumlar yapıyoruz.
Ve beklenen oyuna ait içimizde ne his varsa bu noktadan itibaren kendimizi fanatikleştiriyoruz. Çünkü yazılan her haber, verilen her resim bizim kendimizce haklılığımızı ortaya koyarken, bu oyun hakkında olumsuz düşünceleri olan insanlar için kemikleşmiş fikirler yaratmaya başlıyoruz. Bu anlamda beklentilerin dışarıdan pompalanması bizim fanatikleşmemizle sonuçlanıyor.
İşte burada fanatikliğin de ticari anlayışın bir ürünü olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bunlara firmaların oyunları veya konsolları ile ilgili yaptığı güç gösterisi amaçlı açıklamalar eklenince ortalığın toz duman olması kaçınılmaz oluyor. Ama her olumsuzluğuna rağmen bazı yazılar insanın yüzünde tebessüme yol açıyor.
Tüm bu yaşananlara bakıp oyuncuları günah keçisi olarak ilan etmek ne kadar yanlış olsa da, yapımcı firmaların tavırları hakkında olumlu şeyler söylemek de çoğu zaman mümkün olmuyor. Gün geçmiyor ki bir yerde yapımını üstlendikleri oyunun konsolun yüzde bilmem kaçını kullandıkları yönünde bir açıklama okumayalım. Tabii olaylar bu masumane açıklamalarla da kısıtlı kalmıyor. Birbirlerine karşı açılan mahkemeler, birbirlerinden yapımcı kadroya dahil programcıları, yöneticileri büyük ama gizli kalmış ücretler karşılığında transfer etmeler… İşte tüm bunlar aslında yapımcı ve dağıtımcı firmaların para odaklı hareketlerinden başka bir şey değil. Diğer tarafta birbirini yiyen oyuncuları seyretmek sanırım bir şekilde zevk verici bir izlence haline de gelebiliyor bu kitle tarafından.Bundan bir 5-6 yıl önce forumlar belki de bu kadar gündemde değildi, çok küçük bir kitle hariç pek kimse bakmadı forumlara. Ancak zaman içinde eğilimler doğrultusunda forumlara ilgi arttığı gibi, oyuna ve konsola özel forumları da görmeye başladık. Bir nevi özel klikler oluştu… Aynı konsolun oyuncularının toplandığı forumlar, aynı oyunun hayranlarının bir araya geldiği forumlar gibi. Bu tarz yapılanmanın fanatik yaklaşımları üst düzeyde beslediğini de zaman içinde hep beraber gördük. Bu beslenme o kadar üst düzeye kadar çıktı ki, beğenileri etrafındaki kişilerin dışında kimsenin zevkleri ve düşüncelerinin olabileceğini kabul edemez duruma geldiler. Doğal olarak zaman içinde forumların da seviyeleri düştü, birçok eski üye bu forumları terk etmek zorunda kaldı.
Tüm bu olaylar içinde benim en tehlikeli gördüğüm olay da insanların fanatiklikleri yüzünden zevksizleşmeleri oldu. Öyle ki, içerik yüzünden bir zamanlar burun kıvrılan oyunlar, kimi zaman sahip olduğu grafikler, kimi zaman da sadece sahip olduğu online kabiliyetler açısından fanatik bir kitle yaratmalarından dolayı, bu kitleler tarafından çok sevilmeye, daha çok satın alınmaya başlandı.
Bu dönemde kötü oyunlar, iyi oyunları piyasalardan kovmaya başladı. Sevmediğimden değil, ama bu nesil resmen FPS cenneti oldu. Ama eski dönemlerin gözde oyun türlerinden olan adventure tarzındaki oyunları da göremez hale geldik. Bu tarz oyunlar olsa olsa sevilen ve çok tutulan türler içine yedirilmiş, o konseptin içine monte edilmiş kırıntılar halinde karşımıza çıktı.
Açıkçası oyun sektörünün sırf bu yaklaşım yüzünden kendini baltalar hale geldiğini ve maalesef fanatiklerin de bunu körüklediğini düşünüyorum. Sonuç olarak oyunlar etrafındaki kitlelerin fan düzeyinde kalması, oyuncuların fanatikleşmemesi en büyük dileğimiz.
Elbette oyuncu olan bizler, bir dönem severek oynadığımız oyunların katı takipçileri haline gelebiliyoruz. Ancak fanlık ve fanatiklik arasındaki ince çizgiyi aşmamak için elimizden geleni de yapıyoruz. Dileğim Türk oyun sektörünün dinamikleri olan biz oyuncuların daha bilinçli ve yapıcı düşünceler içinde oyun hayatlarına devam etmesi. Ortam ne kadar karamsar olursa olsun, fanatizmin sizi esir almasına izin vermeyin derim.
Başka bir yazıda görüşmek üzere…
pop