Bu muydu? İnsanların uğruna bilgisayar yenilediği oyun bu muydu? O oyunun bu oyun olup olmadığını bilmiyoruz açıkçası, zira bizim oynadığımız sürüm Xbox 360 sürümüydü. Öncelikle bunu bir belirtelim ki, bu puanın sadece konsol sürümüne verilen puan olduğunu hatırlatalım. Crysis 3’ün gerçek gücünü görmek için PC versiyonunu ayrıca inceleyeceğiz. Çünkü Crysis 3’ü konsol versiyonuna göre değerlendirmek büyük bir haksızlık olur.
İsterseniz Cevat Yerli’nin yerlere göklere sığdıramadığı ‘yeni nesil motor’ CryEngine 3’ten başlayalım Crysis 3’e bakmaya. Haberler kötü, zira CryEngine 3’ün günümüz nesil konsollarında hiçbir yenilikçi hissiyatı yok. Evet grafik kalitesi olarak şu an konsollarda gördüğümüz en iyi grafiği sunuyor ama oyun motoru demek sadece grafik ile sınırlı değildir takdir edersiniz ki. CryEngine 3’ü PC’de gördükten sonra açıkçası konsolda görünce büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Motor aslında her şeyi yapabilirken, bir sürü teknik kısımdan kırpılmış gibi bir hissiyat var oyun boyunca. Tamam, animasyonlar özellikle yüz animasyonları çok başarılı, dinamik ışıklandırma hakkını veriyor, hava koşulları klasik Crytek kalitesinden ödün vermiyor ama ölen askerlerin öldükten sonra bomboş bir poligon kümesine dönüşmesi de olmasın artık. Yıl 2013, Playstation 4’ü konuşuyoruz yani. Aynı durum taa Duke Nukem oynadığımız zamanlardan beri oyunlarda süregelen ve artık yavaş yavaş tarihin tozlu raflarına gömülmeye yüz tutmuş ‘kaybolan mermi izi’ olayında da karşımıza çıkıyor. Kısacası CryEngine 3 günümüz konsolları için bırakın iddia edildiği gibi devrimsel olmayı, isyan bayrağını çekemiyor bile.
Bir devrim olacaksa bu belli platformlara değil, tüm platformlara olmalıdır. PS3 ve Xbox 360 üvey evlat mı yani? İnsanların güçlü PC’leri yoksa devrime katılamayacaklar mı? Ya da konsol oyuncuları devrimi yaşamak için illa bir sene bekleyecekler mi? Açıkçası bu konuda Crytek’e yüklenmeyi doğru bulmuyorum, zira günümüz konsollarının kapasitesi belli. Ama Crytek’in ve EA’in oyunun PR’ını yaparken bu durumu açıklaması gerektiğini düşünüyorum. Fakat oyun piyasada olduğuna göre çok geç artık bunun için.
Yine de Dead Space serisi yıllardır yerde kalan cesetlerin baki kalmasını hatta etkileşimli kalmasını çok güzel sağlıyorken ve piyasada bunu yapan onlarca başarılı oyun varken bu kadar ‘devrimsel’ olduğu iddia edilen bir oyunun bunu yapamıyor olması üzücü bir şekilde eksi puan hanesine yazılıyor.
Yazıya oyunun en negatif yönünü anlatarak başladığım için kusura bakmayın, oyunda gayet güzel özellikler var ama genel olarak Crysis 3’e baktığımızda önceki Crysis oyunlarında yer alan tüm problemler devam ediyor. Atmosfer inanılmaz derecede suni, kendinizi oyunun içine çekemiyorsunuz. Artistik yönden oyunun sunumu beklentilerimizin üstüne çıkmış olsa da bu artistik sunum tamamiyle Hollywood-vari bir tablo oluşturuyor. Yüksek bütçeli, bol aksiyonlu bir Hollywood filmi gibi. Klişe sahneler, bayat diyaloglar, ergenleri hedef alan edebi basitlik ve atmosferdeki plastik hissiyatının getirdiği ruhsuzluk. Açıkçası Crysis 3’ün verdiği hissiyat ‘elimizde çok iyi bir teknoloji var, o zaman bu teknolojiyi kullandığımız bir oyun yapalım ve satalım’. Oyun sektörünün günümüzdeki durumuna bakacak olursak bu çok da hatalı bir yaklaşım değil ama oyuncular tüketicilerdir ve oyuncular oyunlara bağlanmak isterler. Quantic Dream de çok iyi teknolojiler üretiyor ama Crytek’in aksine ‘oyun için teknoloji’ üretiyorlar, ‘teknoloji için oyun’ değil. Crytek’in oyun sektörü için önemini asla göz ardı edemeyiz, lokomotif teknolojiler ve platformlar üretiyorlar ve bunun için takdir etmek gerek. Ancak interaktif sinema konusunda aynı lokomotifliği göremiyoruz Crysis serisinde, yıllardır markanın sorunu bu. Çok ama çok güzel bir kızın yatakta panda gibi yatması gibi bir şey bu.
Crytek’in şirket kimliğini bir yana bırakıp oyuna dönecek olursak öncelikle oyunun geçtiği mekanın ruhsuzluğundan başlayalım. Mekanın ruhsuzluğu derken kesinlikle bölüm tasarımlarını kastetmiyorum, bölüm tasarımı sorununa ilerleyen paragraflarda değineceğim. Durum özetle şu: Crysis’in distopik diyebileceğimiz evreninde sadece bizim ve CELL askerlerinin yer alması bizi yalnız hissettirmek yerine ‘nerede diğer insanlar’ sorusunu sordurtuyor. Ve ne yazık ki bunun cevabı yok. Muhtemel cevap ‘herkes uzaylı istilasında öldü’ olacaktır. E o zaman herkes öldüyse ve insanlığın kökü kuruduysa biz ne için savaşıyoruz? Kısacası sivillerin yokluğu (veya varsa bile hikayeyi doğallaştıracak şekilde karşımıza çıkmayışları) oyunun geçtiği evrenin inandırıcılığına büyük bir darbe vuruyor. CELL askerlerini ve uzaylıları yeneceğiz en nihayetinde ama peki ya sonra? Oyunları oynatan şey, hikayelerindeki ‘sonra?’ sorusunun cevabı için olan arayıştır. Çünkü ‘nasıl?’ sorusu zaten oyunun kendisinde verilen şeydir.
Crysis serisinin hikayesi aslına bakarsanız her zaman çok iyi bir hikayeydi. Nanosuit’in kişiliği, taşıyıcısının bedenini ele geçirmesi, karakterlerle ilgili plot-twistler çok iyi yazılmış ve zekice düşünülmüş konseptler. Ancak bu hikayeyi bir kitaptan okumuyoruz ve etkileişim halindeyiz doğal olarak. Böyle bir durumda hikaye anlatımının bize bu hikayeyi iyi anlatmasını beklemeliyiz. Zira oyun değerlendirme işinde hikayenin nasıl olduğundan önce hikayenin nasıl anlatıldığına bakılır. Diablo III’ü de bu yüzden yerden yere vurdu tüm oyun eleştirmenleri, Crysis serisinin de en zayıf noktası burasıydı ve ne yazıkki üçüncü oyunda biraz daha gelişmiş olsa da oyunun yarattığı heyecanı karşılamıyor. Bu konuda her ne kadar klişelerin içinde boğulsa da Call Of Duty serisi büyük bir örnek. COD oyunlarının hikayelerine baktığınızda senaryolar olddukça sıradan olsa da IW / Treyarch bu hikayeleri öyle bir anlatıyor ki size, kendinizi yazılan satırların içinde dolaşan bir rollercoaster’ın içinde hissediyorsunuz. Dediğim gibi, Crysis 3’ün hikayesi gayet iyi ama onu destekleyecek bir anlatım yok.
Elbette bana soracak olursanız bunun ana sebebi oyundaki bölüm tasarımları. Oyunun tek kişilik senaryosu için tasarlanan haritaları tek başlarına değerlendirdiğiniz zaman her şey çok iyi. Bölümler çok katmanlı olarak zekice tasarlanmış ve alelade yapılmadığı her halinden belli. Ancak bir adım geriye çekilip geriye baktığınızda bölümler arasında bir bütünlük yok. Eh hal böyleyken hikayenin içine girmeniz mümkün değil. Bir sürü güzel multiplayer haritasını ardarda oynuyor gibi hissediyorsunuz bütüne baktığınızda. Oyunun tek kişilik modu kısa olduğu için büyük tepki toplamıştı Crytek. EA’den bu konuda gelen açıklamalar da hiç tatmin edici değildi ve tepkileri büyütmüştü. Açıkçası bu konuda oyunculara hak vermemek mümkün değil çünkü Crytek’in oyunun tek kişilik moduna çok da özenmediği ortada. Oyun tasarımının bir branşı olan bölüm tasarımı konusunda biraz daha cila lazımmış açıkçası, özellikle çatışmaların geçtiği haritalar arasındaki bağlar koridorlardan ibaret ve bu koridorlar nedense hiçbir anlam ifade etmediği halde uzun tutulmuş.
İki sayfadır oyunun kötü yanlarından bahsetmek açıkçası beni de üzüyor ama gerçekleri de söylemezsek bir anlamı kalmıyor işimizi yapmanın. Peki Crysis 3 gerçekten bu kadar kötü mü? Hayır oyunda çok iyi şeyler de var elbette, ama bu haliyle beklentilerimizin altında kalıyor.
Bu çok iyi dediğim elementlerden ilki kesinlikle müzikler. Şimdiye kadar serinin tüm oyunlarında vasatın üzerinde müzikler dinlemiştik ama Crysis 3’ün müzikleri ‘vay maşallah, oyundan mı geliyor bu müzik’ dedirtiyor insana. Hatta Mert bir ara dönüp başka bir bilgisayardan geldiğini düşünüp araştırdı. Biz de kıllandık ama Crysis’ten geldiğine emin olduk sonunda. Crysis 2’nin de müziklerini hazırlayan Borislav Slavov bu sefer ikinci oyunun da üzerine çıkmış ve enfes parçalar hazırlamış. Ana tema müziği de gerçekten şimdiye kadarki en iyi ana tema müzikleri arasındaki yerini aldı açıkçası. Oyundaki ses kullanımı da gayet başarılı.
Teknik konuları bir kenara bırakıp oyunun mekaniklerine, yani Nanosuit’e bakmakta fayda var. Yeni Nanosuit bugüne kadarki en güçlü Nanosuit ve yeni özelliklerle geliyor. Ancak giydiğimiz bu Nanosuit’ten dünya üzerinde sadece tek bir adet kalmış o da bizde. CELL askerleri tüm Nanosuit’leri taşıyıcıların üzerinden ayırmış, hatta tabiri caizse derilerini yüzmüşler. Kısacası piyasada tek biz varız üst insan olarak oyun başladığında. İleride neler olacağını ise siz oyunu oynarken öğreneceksiniz. Nanosuit’in yetenekleri ise oldukça güzel ve zaten Crysis’i Crysis yapan şey yine kendisi.
İkinci oyunda keşfettiğimiz Nanosuit ve uzaylı DNA’sı birleştirebilme yeteneği sayesinde Nanosuit 2’miz aradan geçen yaklaşık 20 yıl boyunca baki kalmış ve doğal olarak üçüncü oyunda daha da geliştirilebilir bi hale gelmiştir. Bu da doğal olarak oyunumuzu daha da kişiselleştirilebilir bir hale getiriyor. Yeni eklenen Nanosuit 2.0 perk’leriyle dilediğiniz şekilde oynayabiliyorsunuz oyunu. Dilerseniz Nanosuit’in pelerin moduna abanarak iyice bir avcı olabilirsiniz, dilerseniz zırha abanıp kafa göz çatışabilirsiniz düşmanlarla. Benim tavsiyem pelerin moduna ağırlık vermeniz yönünde çünkü oyuna yeni eklenen ok-yay ikilisi sıradan FPS’lerden (ve Crysis’in olabildiğince sığ olan çatışma dinamiklerinden) ayırıyor üçüncü oyunu. Ok-yay’ı kullandığınızda pelerin modu devreden çıkmıyor, bu da zorlu çatışmalardan kaçabilmenize olanak sağlıyor. Oyunun yapay zekası ise gayet başarılı olduğu için ok-yay-pelerin üçlüsü Crysis 3’teki en güzel üçgenlerden birisi. Yapay zekanın da iyi olması iyi bir mücadele çünkü Crysis 3 bunca hatanın üstüne bir de ‘kolay’ olsaydı yılın şimdiye kadarki en büyük hayal kırıklığı olacaktı.
Çatışmalar ise bir hayli eğlenceli aslına bakarsanız. Demin de söylediğim gibi ok-yay ikilisi, oyunun aksiyonunu çok iyi zenginleştiriyorken diğer silahlar da çok oturaklı sıkıyor. Öyle ki Nanosuit perk’lerinde geri tepmeyi azaltan perk’i hiçbir kombinasyona dahil etmedim silahların tepkileri sunileşmesin diye.
Oyunun mekanikleriyle ilgili bir diğer sorun ise bölüm tasarımının sorunları sebebiyle karşımıza çıkıyor. Görevi ilerletecek noktaya ulaşmak için çölde dolaşan bir yabancı gibi gideceğiniz noktayı arıyorsunuz. Oyunun bölüm tasarımları sizi yönlendirmiyor açıkçası ve bu Crysis 3 bir açık dünya oyun olmadığı için oldukça abes bir durum bu. Biz eski kafalı oyuncular için bu ‘çaktırmadan yol gösterme’ durumunun olmaması sevindirici olsa da yeni nesil oyuncular bu durumu hiç sevmeyeceklerdir. Öte yandan görevi ilerletmek için illa ki bizim o noktaya gitmemiz veya spesifik olarak bir kapıyı bizim açmamız gibi şeylerin olması konusuna hiç değinmiyorum. Çünkü oyun basını olarak bu idiokratik durumları anlatmaktan gına geldi, eminim siz oyunculara da ‘yine mi bamya’ dedirtiyordur.
Multiplayer kısmı tek kişilik kısmından kat kat daha iyi olan Crysis 3 bir çok açıdan bizleri tatmin etmeyi -ne yazık ki- başaramadı. Zaten grafikler bu haldeyken konsollarda oynamanızı kesinlikle tavsiye etmiyoruz, oynayacaksanız mutlaka PC’de CryEngine’in tüm gücünü hissederek oynamalısınız. Oyunun puanı ilk başta da dediğimiz gibi konsol versiyonu içindir. PC incelemesini multiplayer incelemesiyle beraber yapacağız ve o zaman orada oyunun gerçek notunu göreceğiz ama yine de ümitlerimizi çok da yüksek tutmaya gerek yok. Sadece grafikler oyunların puanlarını tek başına yükseltmeye yetmiyor çünkü. Oyunlar grafiklerden öte şeylerdir. Grafik sadece bunun bir disiplinidir ve bana sorarsanız üzerinde bu kadar durulması gereken bir disiplin de değil. Atmosfer, hikaye anlatımı ve hepsinden öte ruh gibi daha önemli noktalar varken.