Oyun İncelemeleri

Daemonica

İşte yine Diablo’ya farklı açılardan yaklaşmaya çalışan ancak içerdiği
farklılıklarla kendini ondan elinden geldiği kadar ayırmak için uğraşan bir
yapım. Hatta Diablo’nun RPG öğeleri, Daemonica’nınkisinden çok daha ağır
basmakta. Daemonica’da önceliği daha çok adventure ve ipuçlarıyla sonuca ulaşma
olayına vermişler ve bu da kendisini biraz daha farksız yapmış. Kimi zaman
aksiyon öğeleri bile geri planda kalıyor ve siz ipuçları, alet-edevat toplama ya
da ilgili insanları bulmak üzerine yoğunlaşmaya başlıyorsunuz. Ancak zaman zaman
ister istemez kafanız karışabiliyor ve bir süre sonra oyundan kopma noktasına
gelebiliyorsunuz. Neyse, ayrıntılar içeride…

Bir yabancı

Yönettiğimiz kahramanımızın adı Nicholas Farepoynt. Kendisi, pek de popüler
olmayan ve üstelik iyiden iyiye tehlikeli hale gelmiş bir köyün en yetkili
kişisi tarafından buraya çağırılıyor. Bir bayanın esrarengiz biçimde
öldürülmesiyle, köydeki herkes tedirgin hale geliyor ve cinayetin sırrının
çözülmesi için bekliyor. Biz de bu karışıklığa son vermek ve çeşitli ipuçlarını
toplayıp sonuca gitmek için uğraşıyoruz. Köye gelince çeşitli insanlar ile
tanışmaya başlıyor ve bir yandan onların kişisel problemleri ile de ilgilenmeye
çalışıyoruz. Tabii bunların hepsi hikayenin bir parçası ve onlarla ilgilenmeden
de sonuca ulaşabilmemiz mümkün olmuyor. Hatta bir yerden sonra tamamen bir
adventure oynuyormuşuz gibi hissediyoruz. Aslında çok yönlü bir yapım, ancak
bulunduğu özellikler maalesef kuru kalabiliyor.

Açılış video’sundan sonra ana menüye geliyoruz. Burada ayarlarımızı kontrol
edebiliriz. Tuş kombinasyonlarını değiştiremesek de kullanmak çok fazla problem
teşkil etmiyor. Zaten çok alışılagelmiş bir sistem ile kontrol ediyorsunuz ve
bunu oyun içerisinde de uygulamak zor olmuyor. Klavye+mouse ikilisinden
yararlanarak oynuyoruz. Başladığımzı 3 boyutlu ve izometrik bir bakış açısından
oynuyoruz. Sağ üstteki kalp ikonu canımızı gösterirken, sol alttaki kısımda da
üzerimizde taşımakta olduğumuz eşyaları gösteriyor. Aynı kısımdan ya da
klavyedeki kısayolları kullanarak gezindiğimiz bölgenin haritasına
ulaşabiliyoruz. Ayrıca günlüğümüzü de kontrol etme şansına sahibiz. 3 boyutlu
grafikler kötü gözükmüyorlar ve sistemi düşük olan makinelerde
çalışabileceklerinin sinyalini de veriyorlar. Yine de harita çok renkli
gözükmüyor ve sürekli aynı öğeler ile karşılaşıyoruz. Detaylara çok fazla
inilmemiş ve animasyonlar da gerçeğine çok uygun değil. Yine de gözü rahatsız
eden birşey yok ve oynanamayacak derecede değiller.

Kamera kontrolü de tamamen bize ait. Zoom in / out yapabiliyoruz ancak çok ufak
bir miktarda yapıyoruz. Hatta kamera en tepedeki halindeyken oynamak çok daha
mantıklı olacaktır çünkü öteki türlü görüş açımız daralıyor ve etrafı rahat
araştıramayabiliyoruz. Ok tuşlarını kullanarak istediğimiz gibi çevirebilme
şansına da sahip oluyoruz. Bu açıdan çok fazla kontrol problemimiz olmayacaktır.
Hemen başında, köyün ana kapısında bekleyen koruma ilk başta bizi içeri almasa
da, daha sonra bizi major’un çağırdığını kanıtlayan imzalı kağıdı gösteriyoruz
ve köy kısmına girip inceleme işlemine başlıyoruz. Bu noktada haritamızdan çok
fazla yararlanmamız gerekecek. Harita üzerinde neredeyse tüm yerşekilleri
gösteriliyor ve burada kullanbileceğimiz güzel bir özellik var. Gitmek
istediğimiz yere mouse’u tıkladığımız zaman yeşil bir işaret oraya konuyor,
haritayı kapattığımız zaman yeşil bir ok haritanın köşesine yerleşiyor ve bizim
daha önce işaretlemiş olduğumuz noktaya bizi yönlendirmeye başlıyor. Bu oldukça
iyi bir özellik ve gitmek istediğimiz yerleri tek tek arama zahmetinden bizleri
kurtarıyor.

Ben geldim ey insanlar!

Köye geldiğimiz zaman insanlarla tek tek konuşmaya ve çeşitli konular hakkında
bilgiler almaya başlıyoruz. Tabii öncelikli konu hep cinayet ve bunun yanında
major’un yönetimi hakkında oluyor. İnsanların bazıları geyik yaparken, bazıları
da çok önemli bilgiler ve görevler veriyorlar. Ancak, genelde birşeyleri bulup
onlara getirmek ve bunun karşılığında da onların bize birşey ya da bir bilgi
vermesi şeklinde cereyan ediyor. Görevlerin birinde blacksmith’e gidiyor ve
evinizin kapısı için kilit yaptırmak istediğinizi söylüyorsunuz. O da elinde
mevcut bir kilit olduğunu ancak anahtarını bataklığa düşürdüğünü söylüyor.
Bataklığa gidince anahtarı o mesafeden alamayacağınızı anlıyorsunuz ve dere
kenarında balık tutmakta olan bir elemandan yardım istiyorsunuz. O da, sevdiği
kıza haber götürmenizi istiyor ve bu sefer de onun dediğini yapıp, anahtar için
oltasını kullanabilmeniz konusunda onun ikna olmasını sağlıyorsunuz. En sonunda
kilidi elde edip, kapınızda kullanıyor ve böylece gelebilecek tehlikelerden de
korunmuş oluyorsunuz. İşte, adventure kısmı genel olarak bu şekilde cereyan
ediyor. Haritanın bir diğer güzel özelliği de, önemli kişilerin ve bu kişilerin olduğu
binaların, ziyaret edildikten sonra haritada kırmızı işaretler ile belirtilmesi.
Böylece, haritada bu yerlere tıklayarak direkt olarak onlara gidebiliyorsunuz.
Ancak, bina içlerinde alt kat, üst kat durumları olduğunda, sürekli yükleme
ekranları çıkıyor ve bu bazen kendimizi kaptırmışken hızımızı kesebiliyor.
Olumsuz bir durum da şu; bazen uzun uzun diyalogları geçme ihtiyacı
hissedersiniz çünkü doğal olarak sıkılabilirsiniz. Burada zaten diyalogların
çoğu sessiz ilerliyor, bu zaten sıkıcı bir etmen, bunun dışında diyaloglar
içerisinde kaçırmamanız gereken yerler olabiliyor. Bunun için de, sürekli uzun
uzun onları okumak bir süre sonra sıkıcı oluyor. Muhabbetler sırasında sormak
istediklerizi ya da vermek istediğinizi cevapları sizin seçtiğiniz kısımlar
oluyor, ancak bunların oyuna çok fazla da bir etkisi olmuyor. Bir yerden sonra
tekrar aynı kısma ulaşıyorsunuz ve görevinizle ilgili muabbetleri yapmaya devam
ediyorsunuz.

Karakterimiz önüne ne gelirse, toplama özelliğine sahip. Köy içerisinde
gezinirken yerlede bulacağınız çeşitli bitkiler var. Bunların hepsini, çantanız
içerisinde topluyorsunuz ve daha sonra bunları kullanarak kendi iksirlerinizi
üretebiliyorsunuz. İksir yapma aletini de zaten yanınızda taşıyor oluyorsunuz.
Değişik bitkileri karıştırmak, size değişik ve yeni güçler kazandıracak ya da
sağlığınızı arttıracaktır. İksir yapmanın dışında, bu bitkileri ölüler diyarı
ile bağlantı sağlamak için de kullanabiliyorsunuz. Saldırı yaptırmak ya da zor
durumda kaldığımız zaman ölülerin ruhlarına ihtiyaç durabiliyoruz ve onları da
oluşturduğumuz bu bitki karışımlarından sonra elde ediyoruz.

Üzerimizde taşıyabileceğimiz eşya sayısı sınırlı ve buna göre kendimizi
ayarlamamız gerekiyor. İstersek evimizde bulunan sandıkları kullanarak
üzerimizdekilerin bazılarından kurtulabiliyoruz. Zaman zaman aldığımız tuhaf ya
da ne işe yarayabileceğini anlayamadığımız eşyaları buralara bırakmak akıl karı
olabiliyor. Dövüş kısmı gerçekten çoğu zaman daha arka planda kalabiliyor, yine
de dövüştüğümüz ve kendimizi geliştirtirdiğimiz kısımlar da renk katıyorlar.
Müzikler fena sayılmaz denecek cinsten. Tehlikeli ya da kimsenin olmadığı
yerlerde gezdiğimizde ürkütücü müzikler giriyor ve atmosferi biraz olsun
etkiliyor, bunun dışında normal köy içerisinde gezdiğimizde normal bir müzik ile
devam ediyoruz. Çevre sesleri pek özenli olmamışlar. Ara sıra tavuklara ya da
çevrede gezen farelere yaklaştığımızda çıkan sesler kendini tekrar eder cinsten,
ayrıca seslerin mekana göre dağılımları da aslında çok da gerçeğine uygun
diyemeyiz. Programlanmış gibi bir yere geldiğimizde ses aynı oranda geliyor,
oradan uzaklaşınca birden bire yok oluyor. Bunun ayarlamaları daha gerçekçi
biçimde yapılabilirdi.

Adventure’a benzer oynayış iyi güzel ancak bir yerden sonra ne yapacağımızı
şaşırabiliyor ve o kadar insan arasında nasıl bir görevimiz olduğunu
anlayamamaya başlıyoruz. Çünkü, kolay biçimde o anda ne yapmamız gerektiği bir
yerlerde belirtilmiyor ve tamamen kendimizi diyaloglar içerisinde bunu tespit
etmemiz gerekiyor. Bu yüzden, zaman zaman şuursuzca etrafta dolandığımız
zamanlar oluyor, bu da bir yerden sonra oyundan soğumamıza neden oluyor. Neyse
ki, yapımcılar bize istediğimiz yerlerde save edebilme şansını vermişler ve olur
da daha sonra ilham gelirse, yapmamız gereken şeyi bulup kaldığımız yerden devam
edebiliyoruz. Bu arada, performansımıza göre bizi değişik sonlar da
bekleyebiliyor.

Eh yani…

Daemonica, Diablo’ta benzer gibi olsa da, birçok özelliğini ondan ayırmaya
çalışıyor. Ancak daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi, özellikler içine kopuk
kopuk monte edilmiş. Bir yerden sonra kopuyoruz ve sıkıcı bir hal alıyor.
Çözdüğümüz zaman devamını getirebilmek güzel olurdu ancak olaylar bize tam
olarak yansıtılmıyor ve bunu için aşırı bir çaba sarfetmemiz gerekebiliyor. Bu
bakımdan Daemonica bize pek yardımcı olmuyor, ancak konsept ve oynanış olarak
kesinlikle ortalamanın üzerinde ve biraz daha ayrıntılara dikkat edilse,
başından kalkamayacağımız kadar sağlam bir yapım ile karşı karşıya kalabilirdik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu