Arkane stüdyosunun belki de Playstation markası ile yaptığı son tangolardan biri olan Deathloop, firmanın yıllar içindeki birikimini hem benzer tatlar barındıran hem de yeni deneyimler sunan bir maceraya çevirmiş. Deathloop hem kendi özünde benzersiz bir deneyim sunuyor hem de oynadıkça aslında oyunun farklı yapımlardan birçok özelliği bir araya getirdiğine şahit oluyorsunuz. Deathloop inceleme içeriğine tam olarak başlamadan şunu baştan söylemem gerekiyor ki oyun gerçekten çok güzel ve farklı. Fakat puan yanıltmacasında birçok oyuncuyu hayal kırıklığına da uğratabilecek bir çizgide ilerleyen bir yapım olduğunu da söylemeliyim. Şimdi gelin hem oyunun özelliklerine hem de neden böyle dediğime daha ayrıntılı değinelim.
Deathloop inceleme
Deathloop adından da anlaşılabileceği gibi içerisinde büyük bir döngüyü barındırıyor. Bu döngü boyunca defalarca nalları dikiyor ve her defasında bir nevi daha da güçlenmiş ve kendinden emin bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Çünkü öldüğümüz süre boyunca edindiğimiz bilgileri hatırlıyor ve bu bilgiler bize yeni kapıları açtığı gibi yeni olasılıkların eşiğine de sürüklemiş oluyor.
Oyuna başlar başlamaz aslında bu döngünün tadını acı bir şekilde deneyim ediyoruz. Böğrümüze kocaman pala saplayan ve bundan son derece keyif alan bir kadın var karşımızda. Biraz debelenip, kan kustuktan sonra ekran kararıyor ve geniş bir sahilde gözlerimizi açıyoruz. İlk etapta adını bile bilmeyen karakterimiz her tur kendisi ve bulunduğu durum hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyor. Öldüğümüzde bu edindiğimiz bilgiler sıfırlanmadığı için mevcut duruma daha kısa yoldan gidebiliyor ve bu adaya serpiştirilen bölgeleri ezberlemeye başlıyorsunuz.
Bu noktada oyunun kendine has sunumu da ön plana çıkıyor. Ara sahneler dışında oyun alanına yansıyan yazılar ile birlikte güzel bir sunuma imza atılmış. Bu yazılar kimi zaman sizi şüpheye düşürüyor, kimi zaman da bazı ipuçlarını beraberinde getiriyor diyebilirim. Mesela zorlu bir bölgedeyseniz “Kafanı eğmeyi unutma, burası zorlu bir yol” gibi ifadelerin oyun alanına yansıdığını görüyorsunuz. Sunum kısmını gerçekten beğendim. Bazı diyaloglar çok ucuz kaçsa da oyunun esprili yapısıyla birleşince oynarken size keyif vermeyi başarıyor.
Oyun Blackrift adı verilen büyük bir adada geçiyor. Bu adanın merkezinde kocaman bir cihaz var ve bu cihaz döngülere sıkışmamızın en büyük sebeplerinden birisi. Oyunda ilerledikçe hikayenin gizemini çözmeye başlıyor ve hem kendiniz hem de diğer karakterler hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Deathloop öyle şahane ara sahneler, mükemmel bir sunumla süslenmemiş ama merak unsuru hikayenin merkezine oturtulmuş. “Aga bu kadın bizden ne istiyor?” soruları kafanızda yankılanırken aynı zamanda ona yetişmeye çalışmaktan da büyük bir keyif alıyorsunuz. Yetişmek diyorum çünkü Julliana isimli bu karakter bizden hep bir adım önde olmayı başarıyor. Bunu nasıl başarıdğını oyunda ilerledikçe anlamaya ve yapboz parçalarını da birleştirmeye başlıyorsunuz diyebilirim.
Yapboz diyorum çünkü oyunun tamamı büyük bir bulmaca parçası gibi ilerliyor. Adada sekiz hedefimiz var ve bu hedefleri aynı gün içerisinde öldürmemiz gerekiyor. Ertesi güne sarkıttığımızda döngünün sıfırlandığını ve öldürdüğümüz Vizyoner adı verilen tüm karakterlerin yeniden ortaya çıktığını görüyoruz. Aynı zaman diliminde gidebileceğimiz Vizyoner’ler de işin içine girince işin rengi iyice karışıyor. Bu noktada oyunun ilk saatlerini inanılmaz karmaşık bulduğumu söylemem gerekiyor. Neyse ki hem harita yapısı hem de gün dönümü sistemine alışıyorsunuz ve bu büyük yapbozun parçalarını ufak ufak tamamlamaya başlıyorsunuz.
Son dönemde karşımıza çıkan en farklı dinamik
Döngüyü de sıfırlayan gün dönümü oyunun en kilit ve şaşılası noktası diyebilirim. Arkane daha önce eşine çok rastlamadığımız güzel bir sisteme imza atmış. Bu durum oyunun hem kalbini oluşturmuş hem de bu kadar özel bir IP olmasını sağlamış diyebilirim. Çünkü farklı bölgelerine gidebildiğimiz haritanın sabah, öğlen ve akşam versiyonları da bulunuyor. Arkane stüdyosu aynı haritalarda daha neler yapabiliriz rekabetine girmişler gibi bir durum söz konusu. Çünkü sabah yaptığınız aksiyonlar haritanın sonrasını etkileyebiliyor. Örneğin akşam saatlerinde bir araya toplanan düşmanların toplanma nedenini sabah değiştirirseniz olay bambaşka bir hale bürünüyor. Ya da duvar boyayan bir NPC gördünüz diyelim, ona dokunmassanız akşam geldiğinizde çizimini bitirmiş bir şekilde karşınıza çıkabiliyor.
Tabi bu sistem oyunun puzzle olayına da yansıtılmış. Öğrendiğiniz bir kod ile daha önce açamadığınız kasaları, kapıları açabiliyorsunuz ve bunu öğrendiğinizde o yol sizin için hep açılmış olarak kalıyor. Oyunu ilk döngülerde bitirmeniz doğal olarak imkansız. Döngü demişken aklınıza Returnal ya da klasik Roguelike tarzı bir döngü gelmesin. Oyun özellikleri ve silahlarınızı sıfırlasa da o kadar acımasız bir işleyişe sahip değil.
Oyunda birbirinden farklı silahlara ve özelliklere yer verilmiş. Silah konusunda pompalı tüfek, tabanca, makineli silahlar dışında çivi atan silahlar gibi farklı türlerle de karşılaşıyorsunuz. Silahların ayrıca bir enderlik durumu da söz konusu. Renk ile ayrılan bu silahların etkisi ise kendini çok fazla hissettirmiyor. Neyse ki topladığınız eklentiler ile bu silahları daha güçlendirmek ve biraz da olsa farklılaştırmak mümkün.
Özel yeteneklere geçtiğimizde ise dövüş sistemini renklendiren bir sistem karşımıza çıkıyor. Rakibi havaya fırlatıp itebiliyor ya da kısa mesafeleri ışınlanabiliyorsunuz. Özel yetenekler konusundaki favorim ise Nexus özelliği oldu. Bu muhtemelen oynayan herkesin en sevdiği özellik olacaktır diye düşünüyorum. Belli bir alanda toplanan düşmanlara bir ışın tou atıyor ve onları birbirine bir nevi zihinsel olarak bağlıyorsunuz. Birine yaptığınız aksiyon bağlı olan tüm düşmanlara işliyor. Yani birini kafadan mı vurdunuz, hepsi aynı şekilde öüyor. Ya da tekme attınız, havaya fırlattınız falan hepsinde aynı etkinin olduğunu görüyorsunuz. Özellikle kalabalık düşman gruplarına karşı Nexus özelliğiniz inanılmaz işe yarıyor ve kullanması da bir o kadar keyifli olmuş diyebilirim.
Oyunun başta da dediğim gibi kendine has bir grafik tarzı var. Arkane stüdyosunun oyunlarına hakim olanlar aslında bu tarzı çok garipsemeyecektir. Zaman zaman ufak hatalar karşınıza çıksa da oyunun genelinde iyi bir iş çıkartılmış ve bu hatalar minimumda tutulmuş. Karşılaştığım en büyük hata karakterin olduğu yerde titremesi oldu. Sanki yer titriyormuş gibi silahım kımıl kımıl olmuştu ama neyse ki kendimi uçurumdan atarak bu hatanın sonraki tur kaybolduğunu gördüm. Yine aynı şekilde oyunun müziklerine de bayıldım. Zaten genel havası 60’lar 70’ler gibi olduğundan müzikler de sizi o havaya sokacak şekilde seçilmiş. Aksiyon anında hızlanan ve çatışma ritmine ayak uyduran müzikler oyunun en sevdiğim noktaları arasında yer alıyor. Unutmadan oyunun Dualsense desteği çoğunlukla yine silahalar üzerine konumlandırılmış ve çok başarılı çalışıyor. Kullandığınız her silahta farklı bir titreşim alıyorsunuz. Tek elle ya da çift elle silah kullandığınızda aradaki farkı çok net bir şekilde hissediyorsunuz.
Kaçan fırsatlar
Tabi bu kadar övdük, inanılmaz puanları gördük ama bu oyunun hiç eksisi yok mu der gibisiniz. Evet, tabi ki var. ve bence bu eksiklerden özellikle bir tanesi oyunun klasik bir yapım olmaktan biraz uzaklaştırmış.
Öncelikle yapay zeka bu tarz bir oyundan beklediğim kalitede değil. Yani düşmanlar özellikle aksiyon anlarında sizi zorluyor, toplu olarak saldırıyor ama bu durum yapay zekadan ziyade oyunun dengesinden dolayı sizi zorluyor diyebilirim. Yani dikkatsiz olursanız akıllı NPC’lerden ziyade onların vuruş gücünden dolayı nalları dikebiliyorsunuz. Çünkü çatışma anlarında yavaş hareket ettiğinizde iki kurşuna ölmeniz mümkün. Diğer taraftan güvenli bir bölge bularak, bir siper arkasına geçip kafayı çıkarıp çıkarıp sıktığınızda düşmanların ne kadar çaresiz kaldıklarını görmeye başlıyorsunuz. Oyunun aksiyon tarafındaki bu kolaylık gizlilik unsurlarını da baltalıyor. Gizliliği sadece rol yapmak isterseniz kullanmaya başlıyorsunuz. Çünkü 25-30 saniyede geçebileceğiniz bir bölgeyi gizlilik yaparsanız 2-3 dakikada geçebiliyorsunuz. Bunu ilk etapta sık sık deneseniz de sürekli aynı bölgeleri dolaşmaya başladıkça sıka sıka ilerlemeye başlıyorsunuz diyebilirim.
Oyunun harita tasarımı ve işleyişi ne kadar mükemmelse düşman yerleşimi de o kadar kötü. Yani bütün düşmanlar “abi gizli gelirsen, hemen gel beni kes” şeklinde konumlandırılmış. Başladığınız noktaya göre hepsinin arkası dönük sizi bekliyorlar. Bazları volta atıyor ama uygun anı beklediğinizde tüm karakterlerin arkası dönükken yakalıyorsunuz. Zaten biraz önce de bahsettiğim vakit geçirme olayı taktik geliştirmekten çok bir duvar arkasında bu anı beklemekten kaynaklanıyor. Abartmıyorum birkaç kez karşılaştığım aynı bölgedeki 5-6 NPC karakteri de arkası dönük işerken yakaladım. Sanki bir arada oturuyorlarmış da aralarından biri “abi bi ufak su dökeyim” dedikten sonra hepsi aynı fikre kapılmış gibi bir durum söz konusu.
Fakat Deathloop için kaçan en büyük fırsat bence Vizyoner’lerde karşımıza çıkıyor. Vizyoner denilen bu sekiz karakter gerçekten de eğlenceli tipler. Fakat hepsi de çok kolay bir şekilde geçiliyor. Yani bir boss mücadelesi hissiyatını kesinlikle almıyorsunuz. Örneğin bir tanesinin kendine has bir bölgesi var, siz onu öldürmeye gittiğinizde burada bir aşağı bir yukarı kaçıyor ama normal bir NPC’den farklı hiçbir yanını göremiyorsunuz. Yakaladığınız gibi öldürmesi çok kolay. Ya da klon demek çok doğru olmaz, spoiler da vermek istemiyorum ama farklı döngüler sebebiyle bir araya gelen bir Vizyoner var mesela. Yani aynı karakterden 15-20 tane düşünün. Bu göreve başlarken birine yakalanırsanız diğerlerine bilgi veriyor vs gibi birşey deniyor. “Aha abi çok farklı bir boss dövüşü olacak galiba” diyorsunuz. Bilgi vermekten kastının normal bir bölgede bir NPC karaktere gözükmekten farksız olduğunu anlamanız ise çok uzun sürmüyor. Yani normalde girdiniz bir alana havaya ateş açtınız, NPC karakterler nasıl davranıyorsa bu akıllı olduğu iddia edilen klon Vizyoner ordusu da aynı şekilde davranıyor. Böyle koşa koşa hepsini öldürmeye başlıyorsunuz.
Bu Vizyoner olayı üzerinde biraz daha durulsaymış bence Deathloop bu konuda eşsiz bir mücadele sunabilirmiş. Çünkü Vizyonerler bu kadar kolay olunca 2. 3. döngüde falan hiç umrunuzda olmuyor ve koşa koşa kesmeye başlıyorsunuz. Boss mücadelesi, çatışmalardan çok olay puzzle çözmeye devriliyor. Hani Souls serisinde bir boss mücadelesinde öldükçe yeni taktikler geliştirmek, o boss’un zayıf yönlerini bulmak çok önemlidir ya, işte Deathloop’ta böyle bir hissiyat kesinlikle yok.
Souls serisi demişken oyunun farklı yapımlardan dinamikler aldığından bahsetmiştim. Farklı Roguelike dinamikleri ile birlikte Souls serisinin bazı dinamiklerini oyuna aktarmış Arkane stüdyosu. Örneğin belli bir süre sonra kazandığınız yeni bir yetenek ile oyun alanındaki objeleri ya da son öldüğünüzde kalıntınız üzerinden bu puanları bir nevi absorbe ediyorsunuz. Hani Souls serisindeki ruh toplama özelliği gibi düşünebilirsiniz.
Souls serisine benzer bir diğer işleyiş de oyunun multiplayer modunda karşımıza çıkıyor. Oyun ayarlarından açık bırakırsanız rastgele bir oyuncu Julianne olarak sizin dünyanızı istila edebiliyor ve sizi öldürmeye çalışabiliyor. Yine aynı şekilde ana menüden Colt yerine Julianne seçtiğinizde bu sefer de siz diğer oyuncuların dünyasını işgal etmek için beklemeye başlıyorsunuz. Julianne’ı seçtiğinizde bir nevi Colt’un kırmaya çalıştığı döngüyü koruma rolünü üstleniyor ve aynı zamanda hikayenin diğer tarafından da bazı ipuçlarına kavuşmuş oluyorsunuz. Tabi bu modu tamamen kapatmak ya da sadece arkadaş listenize açmanız da mümkün. Eğer tek kişilik bir deneyim istiyor ve istila olaylarına sıcak bakmıyorsanız direkt kesip atabiliyorsunuz bu olayı.
Oyun hakkında farklı editör görüşü
Deathloop’un oldukça farklı bir oyun olduğundan sık sık bahsettim. Bu nedenle bu oyunun incelemesinde farklı bir görüşe de yer vermek istedik. Bu noktada sitemizin inceleme editörlerinden Samet Basri Taşlı’ya da oyun ile ilgili fikirlerini sordum. Oyunu benim gibi erkenden oynama şansına erişen Samet’in oyun hakkındaki kısa değerlendirmesi ise şu şekilde;
“Deathloop farklı oyun yapısı, bilim kurgu ile yetmişler tarzını birleştiren ortamları ve ilginç hikayesi ile alıştığımız oyunlardan ayrılıyor. Hikaye ile ilgili çok yorum yapmayacağım ama Colt karakterini ve Julianne ile olan atışmalarını büyük bir keyifle dinlediğimi söyleyebilirim. Dishonored serisini oynamış olan oyuncular Deathloop’a hızlı bir şekilde adapte olacaktır. Elimizde farklı nadirlik seviyelerine sahip çeşitli silahlar ve çevreden toplayarak kendimizi güçlendirmemizi sağlayan eklentilerden oluşan bir saldırı gücü bulunuyor. Slab adı verilen, kullanan kişiye çeşitli yetenekler kazandıran plakaları da unutmamak gerek.
Tam bir gün döngüsü içerisinde geçen Deathloop’u oynarken oldukça keyif aldım. Başlangıç kısmı biraz yavaş olsa da konu açıldıktan sonra oyunun asıl eğlencesi ortaya çıkıyor. Gün içerisinde yaptığınız hareketlerin etkisini ilerleyen saatlerde görüp, bir döngüde topladığınız bilgiler ile yeni döngüde daha farklı işler yapabiliyorsunuz. Bir yandan ana hedeflerinizi kovalıyor, diğer yandan bu mücadeleyi daha kolay hale getirecek yan görevler hakkında ipuçları alıyor ve onları takip edebiliyorsunuz. Gündüz vakti yaptığınız bazı değişiklikler akşam göreve çıktığınızda işleri kolaylaştırabilecek sonuçlar ortaya çıkarabiliyor.
Oyunu genel olarak eğlenceli buldum ama istediği her şeyi yapamamış gibi geldiği anlar oldu. Silah çeşitliliği, özellikle yakın dövüş açısından az. Topladığımız her ekipmanın farklı nadirlik seviyeleri var ve özellikle iyi silahları hızlı bir şekilde ele geçirmek mümkün. Ölünce döngünün başa sarması ile topladığımız her şeyi kaybediyoruz ama hikaye ilerledikçe buna karşı bir önlem alınabiliyor. Loot açısından tatmin edici olmayan oyun, keşfedilecek yerler ile bu açığı kapatıyor. Gittiğimiz her bölge gizli odalara, özel geçitlere ve hikayeyi geliştirecek parçalara sahip. Okuyabileceğimiz ya da dinleyebileceğimiz şeylerin diğer eşyalar ile aynı görsel kalitede olması iyi bir şey ama dikkatsiz oyuncuların bu eşyaları kaçırması mümkün. Aynı durum düşmanlardan düşen eşyaları bulmak konusunda da geçerli. Dikkatli olmazsanız çok şey kaçırırsınız.
Oyuna küçük bir multiplayer modu da eklenmiş. Multiplayer modu hikayeyi Julianne’in tarafından görmemizi sağlıyor. Colt’un kırmaya çalıştığı döngüyü korumak için kendimizi görevlendiriyoruz. Julianne’in yeteneklerini ve güçlü ekipmanlarını kullanarak başladığımız multiplayer modu Dark Souls “invasion” sistemi mantığında. Oynarken çok eğlendim ama ne kadar gerekli olduğu tartışılır. Güzel bir ekstra olarak kabul edebileceğimiz mod, hikayeyi ilerletmeye çalışan oyuncular için sinir bozucu olabilir, sonuçta Julianne gerçek bir oyuncu tarafından kontrol ediliyor ilerlemenizi durdurmak için geliyor. Neyse ki bu modu kapatmak mümkün.
Mükemmel bir oyun değil ama bu yıl çıkan en orjinal yeni IP olduğunu söylemek yanlış olmaz. Diğer Arkane oyunlarına göndermeler de yapan yepyeni bir dünya, ilginç bir hikaye ve güzel yazılmış karakterler ile Deathloop başarılı bir oyun olmuş. Belki başlarda adapte olmakta zorlanacaksınız, aynı yerleri farklı zaman dilimlerinde gezmekten sıkılacaksınız ama bölgeleri keşfettikçe oyundan büyük bir keyif almanız mümkün.”
Sonuç
Sonuç olarak Deathloop sadece bu yıl değil, son zamanlarda karşımıza çıkan en özgün ve farklı yapımlardan birisi. Oyun mükemmel değil ama kendi içerisinde sahip olduğu dinamikle ile birlikte tutarlı bir yapıya bürünmeyi başarmış. Harita sistemi, günün farklı anlarında haritayı bambaşka şekillerde görmek ve bulduğunuz ipuçları üzerinden bu büyük bulmacayı tamamlamaya çalışmak gerçekten çok keyifli. Bahsettiğim bazı eksikleri olmasa Deathloop çok daha güzel bir iş çıkartabilirmiş ama bu haliyle de türü seven ve Arkane oyunlarını oynamaktan keyif alanların kaçırmaması gereken bir maceraya dönüşmüş diyebilirim.
Deathloop sistem gereksinimleri
Minimum – 1080p 30fps düşük ayarlar
- İşletim sistemi: 64 bit Windows 10, sürüm 1909 veya üzeri
- İşlemci: Intel Core i5-8400 @ 2.80GHz veya AMD Ryzen 5 1600
- Bellek: 12 GB RAM
- Ekran kartı: Nvidia GTX 1060 (6GB) veya AMD Radeon RX 580 (8GB)
- DirectX: DX12
- Depolama alanı: 30 GB boş alan (HDD)
Önerilen – 1080p 60fps yüksek ayarlar
- İşletim sistemi: 64 bit Windows 10, sürüm 1909 veya üzeri
- İşlemci: Intel Core i7-9700K @ 3.60GHz veya AMD Ryzen 7 2700X
- Bellek: 16 GB RAM
- Ekran kartı: Nvidia RTX 2060 (6GB) veya AMD Radeon RX 5700 (8GB)
- DirectX: DX12
- Depolama alanı: 30 GB boş alan (SSD)
Ultra – 4k 60fps ultra ayarlar
- İşletim sistemi: 64 bit Windows 10, sürüm 1909 veya üzeri
- İşlemci: Intel Core i9-10900K @ 3.70GHz veya AMD Ryzen 7 3800XT
- Bellek: 16 GB RAM
- Ekran kartı: Nvidia RTX 3080 (10GB) veya AMD Radeon RX 6800 XT (16GB)
- DirectX: DX12
- Depolama alanı: 30 GB boş alan (SSD)