Deus Ex deyince gözler nostaljinin yoğun nemi altında buğulanır, 2000 yılındaki RPG öğeleriyle melezlenmiş o harikulade FPS akla gelir. Oyundaki eylemlerimizin gerçekten bir şeyleri etkilediği görülünce sevinilir, Diablo gibi yetenek puanları kazanıldıkça oyuncu tok tutulur. FPS’lerden beklenmeyen “Elder Scrolls”vari karakter etkileşimleriyle yalnızlık hissi alınır, yerine binaları hack’lemek tarzı aksiyonlarla yeşeren bitki gibi canlılık katılır. Böylesine mihenk taşı olarak tarihe geçmiş bir oyunun yeni çıkacaksa hazırlanılır, sabit diskte yeri açılır. Çıkınca da alınır oynanır, oynamayanın kafasına gürgen kürekle iz bırakmak vasıtasıyla yamulana kadar vurulur.
Gerçekten de ne oyundu… Güzeldi yahu. Çok cesur bir adımdı ve tutmayabilirdi. Fazlasıyla deneysel ve yenilikçi bir hareketti, övgüleri de fazlasıyla hak ediyordu. Önceden hazırlanmış bir kitabı okur gibi hissettiren çizgisel oyun yapısı yerine Clint Eastwood gibi kendi filmini çeken aktör gibi hissettirmişti bize. Bu konuda kendimi şanslı görüyorum, çünkü oyunların “sadece grafiğim iyi olsa da, satmam için yeter” zamanlarında değil, bir şeyleri değiştirmeye çabaladığı zamanlarda da oynadım. Bir oyun güzel olmak için gözlerimizden çok beynimize, parmaklarımızdan çok kalbimize etki etmeliydi. Bunun içindir ki “Sanitarium ne oyundu, öylesi gelmez” diyoruz. Nitekim Deus Ex ilk oyunuyla yakaladığı başarının baskısından mıdır, yoksa şanssızlık/beceriksizlik alaşımından mıdır bilinmez, ikinci oyunuyla benim gözümde başarılı olamadı. Ama Allah’ın hakkı üçtür dedi, inatla geliyor tekrar boy göstermeye Deus Ex: Human Revolution. Siz de benim gibi en az 10 senedir oyun oynuyorsanız, ne demek istediğimi anlamışsınızdır.
10 sene önce ‘yıkılan duvar’ yapmak? İyiymiş
İlk iyi haber şu: Üçüncü oyun serinin diğer oyunlarının öncesini, arka plan hikayesini konu alacak. Bana kalırsa bu çok stratejik ve doğru bir hareket, çünkü ilk şaheseri oynamamış olanlar “Senaryoyu anlayamayacağım” korkusuyla oynamamazlık etmeyecekler ve serinin kemik oyuncularının yanında yeni nesil oyuncular da yelpazeye dahil olacak. Yine de henüz denememişler için 2000 yılındaki ilk yapımı oynamak, grafiklerle sorunu olmayanlar oyunculara hala iyi bir seçenek.
Deus Ex roman gibiydi, karakter bolluğu had safhadaydı, senaryo düğümleri ve ters köşeleriyle kafamızda kırk tilki gezdiriyordu ve seçeneklerimizin bolluğu bu oyunu eksiksiz bir başyapıt haline getirmişti. Kendisinden bir sene önce çıkmış Half Life’ın bile muhteşem artılarının yanında çizgisel oyun yapısı olurken, Deus Ex’in attığı adım şapka çıkarılması gereken bir hamleydi. Zaman 10 yıl sonrası, 2010. Görüntüler göze çok hoş geliyor, nitekim 2010 sonrası oyunlar için artık kötü grafiğin telafisi yok. İyi grafik gibi gerek ve yeter koşulların sağlandığı oyunda, farkı ne yaratacak derseniz cevap “seçimler” olacaktır.
Bu kez ne var menüde, yine hastalık mı yayılıyor tüm dünyaya?
İlk oyundaki kahramanımız Denton yerini Adam Jensen’a; Detroit merkezli sibernetik modifikasyon çalışmaları yürüten büyük bir şirketin güvenlik uzmanına bırakıyor. Zaman ilk oyundan çeyrek yüzyıl kadar öncesi, 2027 yılı. Nanoteknoloji henüz tam olarak geliştirilmiş değil. Bunun yerine insanlar savaş güçlerini ve sezgi/algılama yeteneklerini kendilerine taktıkları mekanik eklentilerle sağlıyor. Bunun sonucu halk içinde doğal olarak huzursuzluk baş gösteriyor ve insanlığın yabancı maddelerle bozulması fikrinin negatif etkileri çok hızlı bir şekilde sokaklara dökülen protestocu sivil kalabalığı oluşturuyor. Nabız yüksek, kaos dünyaya hakim. Teknolojideki gelişmeler askerleri, atletleri, ajanları güçlendirmede çok ileri gitmiş durumda ve doğanın dengesini bozmaya yönelik. İnsanlar; tüm dünyada tartışmalara yol açan bu “canlı modifiyesi” uygulamasına ve bu teknolojileri pazarlayarak hayal edilemeyecek miktarda para kazanan şirketlere karşı isyan bayrağını çekmiş.
Deus Ex’teki gibi orijinale bağlı kalınarak çizilen oyun mantığı, komploların daraltan yol ayrımları ve kime güveneceğimize karar veremediğimiz kalleş bir dünya yaratıyor. Bir yandan insanlarla konuşup bilgi almaya çalışırken, sürekli arkanızda bir gözünüz; beyninizde de “ya öyle değilse” başlıklı konuları işleyen bir sektörünüz olmak zorunda hayatta kalmanız için.
Kelebek etkisi? Değil. Bunun adı, “Blade Runner” etkisi
Önceden de belirttiğimiz üzere, oyunun hikaye kurgusu ve karakterler en çok üzerine düşülen kısmı, tıpkı bir roman gibi. Öyle ki üç farklı yazardan oluşan kadro senaryo üzerinde çalışıyor ve kontrol/düzeltme/geliştirme gibi yardımlarda bulunan Sheldon Pacotti (ilk oyunun hikayesini yazan şahıs) ve James Swallow gibi ustalar da deneyimleri ve katkılarıyla projeye destek oluyor. Bu kadar usta bir kadrodan derin olduğu ölçüde komplike ve yanar döner bir kurgu beklemek, çok şey istemek olmasa gerek.
Şimdilik açıklandığı kadarıyla, oyunun geçeceği şehirler gelecek zamandaki öngörülen halleri göz önüne alınarak tasarlanmış Shanghai, Detroit, Montreal ve Philadelphia. Tabii önümüzde 1 sene olduğu düşünülürse, bunlara senaryonun bağlanışı açısından sürprizi bozmak istemeyen yapımcılar tarafından eklemeler olabilir.
Oynanış nasıl oynanış?
DE: HR oynanış dinamiklerinde de doğru yolda gibi gözüküyor. Tutan özellikler korunmuş ve geliştirilmiş, eskiyen kavramlar yenilenmiş, eksikler tamamlanmış ve yanlışlar düzeltilmiş. Örnek vermek gerekirse bu kadar etkileşim üzerine kurulu bir oyunda ne olmalı? Kullanışlı ve nitelikli bir konuşma sistemi. Yeni sistem, tıpkı Adventure’lardaki gibi söylenilebilecek cümleler arasından seçim yapmak kaydıyla konuşma ve bunun karşılığında farklı tepkiler görerek farklı bilgilerin yolunu açma üzerine. Bir bakıma Elder Scrolls: Oblivion oynar gibi. Buna ek olarak, iki farklı NPC’nin kendi arasındaki konuşmalara kulak misafiri olunması, oyunun sonunu etkileyebilecek önemde bilgilerin ele geçirilmesini ve bunları kullanarak yeni seçeneklerin doğmasını da sağlıyor. Etkileşimdeki gelişmenin bir diğer türü ise şifre kırma sistemine getirilmiş. Artık bir bilgisayarı veya cihazı hack’lerken yeni bir pencere açılıp simülasyon gibi kullanılmayacak. Hayır. Artık bir yandan hack’e kafa patlatıp uğraşırken, diğer yandan gelen giden var mı diye bakacağız, diken üstünde. Eee, bu oyunda dövüş yok mu, her şeyi konuşarak ve şifre kırarak mı hallediyoruz?
Tabii ki arada bir de dövüşerek hallediyoruz!!! Yine de unutmayın, bu oyun laf olsun diye RPG içermiyor. Yapımcıların söylediğine göre istersek, boss kapışmaları dışında oyunu bir kişiyi bile öldürmeden bitirebiliyormuşuz. RPG öğeleri çarpışma tarzımızı da direk olarak etkiliyor. Oyundaki yetenek puanları eninde sonunda tüm özelliklerinizi tavana dayayacak kadar değil, o yüzden kendimize bir yol çizmemiz ve sevdiğimiz şekilde oynayabilecek şekilde karakterimizi şekillendirmemiz gerekiyor. Seviye atladıkça verdiğimiz özellikler doğrultusunda güçleniyor karakterimiz. Sessizliği ve gölgeleri benimseyen sinsi bir yılan, her engeli zekasıyla çözerek aşan mucit tipli sosyopat veya hareket eden her şeye sıkan Rambo olabiliyoruz. Tabii ki kendi özelliklerimiz yanı sıra silah seçimlerimiz de gündeme geliyor ve oyun ilerledikçe hangi silahların üzerine daha çok düştüğümüz, hangisini daha çok iyi kullanabildiğimiz ve hangisini daha çok güçlendirdiğimiz çatışmalarımızın şekillenmesinde hayati önem taşıyor.
Bu mumyanın tozu üflenmeli
Serinin 3. oyunu DE:HR piyasanın yeni yetmelerinden olan Eidos Montreal stüdyosu tarafından geliştiriliyor (İlk oyunun tasarımcısı ve yapımcısı olan Ion Storm ise söz konusu değil tabii ki). 2007’den beri üç yıllık bir periyodun ardından bayağı bir yol kat etmiş, lakin çıkış tarihi olarak bize verilen bilgi 2011’in İlkbahar dönemi.
Oyun PC, Xbox360 ve PS3 platformları için çıkacak. Bununla birlikte henüz oyunu rahat oynamak için önerilen sistem gereksinimleri duyurulmadı. Videolara ve çekilmiş oyun görüntülerine bakılırsa Crysis2 kadar olmayacağı kesin gibi, ama yine de güçlü bir sistem isteyeceği aşina. Olsun, oyunun çıkmasına daha 1 sene olduğu düşünülürse, sistemimizi yükseltmek için yeterince vaktimiz olacak.
Dediğim gibi, daha bir sene var önümüzde ve demoda gördüklerimiz, 2011 de elimize geçecek olan şeyin aynısı demek değil. Yine de bu bir tutam çatışma görüntüsünden ve sosyal etkileşimden anladığım kadarıyla bu oyun harika olacak. Bir çok site oyun hakkında bilgi vermek ve incelemek yerine videoda ne gördüyse onu yorumlamış, ama ben laf kalabalığıyla kafanızı yormak istemedim. İlgiliyseniz, elle tutulur kaynaklarımızdan olan yakın zamanda yayımlanmış 30 dakikalık oyun içi videosuna göz atmayı unutmayın. Bahsettiklerimin ete kemiğe bürünmüş haline bakın. Ağzınızın suyu akacak.
Yeni oyun harbi bir yapım olacak,” dostlar alış verişte görsün” gazıyla yapılan o eski fanları memnun etme oyunlarından, sosyal baskıyla ortaya çıkan paçavra devam oyunlarından olmayacak. Ya olursa? Olmaz olmaz, olumlu düşünün. Bekleyip göreceğiz.