Hani oyun tarihinde mihenk taşı dediğimiz oyunlar vardır ya. İşte 2000 yılında çıkmış olan ilk Deus Ex oyunu da bu tarz bir oyundu. Bir FPS görünümünde ancak RPG öğeleri ve oynanışı oyuncunun seçimine bırakması, kendisinden sonra gelen pek çok oyuna ilham kaynağı olmuştu. Dolayısı ile yeni Deus Ex: Human Revolution, ofise geldiği andan çok heyecanlanmıştım. Her ne kadar çok önceden oyuna benim bakacağım kararlaştırılmış olsa da as üst ilişkisi her yerde her zaman için geçerliydi, bu yüzden oyunu ilk önce sevgili Murat Oktay’ın elinden kurtarmalıydım ki bu da çok mümkün bir olay değildi. Ben de bildiğim en iyi şeyi yaptım ve Murat Ağabey oynarken başında bekledim. Sürekli, bir babanın oğluna araba kullanmasını ilk defa öğretir nidası ile “Şunu şöyle yapacaksın”, “Bak abi şurada yol var, oradan git”, “O silah burada kullanılmaz” gibi can sıkıcı ve sinir bozucu bir tavır sergiledim. En sonunda beklediğim cevabı aldım; “Al, çok biliyorsan sen oyna!”. En sonunda sevgili Deus Ex’e kavuştum. Hoş gerçi bu son yazım olabilir ancak ne yapalım.
Neyse, buraya ofisteki kaos ortamını değil, yeni Deus Ex’i anlatmak için toplandık. Peki, ne yapmış Eidos Montreal bu oyunda bakalım. Bizi ağustos ayında nasıl bir oyun bekliyor?
İnsanın yaşam kaygısı
Öncelikle hikayemize kısaca bir değinelim isterseniz. 2027 yılında yani ilk oyundan 25 yıl sonrasında geçen Deus Ex: HR’ın hikayesindeki en önemli olay nano teknolojik eklentiler (Nanotechnological augmentations). Bu eklentiler artık tüm dünya tarafından bilinen ve kullanılan doğal bir teknoloji. Dolayısı ile artık sakat kalma, kör olma ve ölüm gibi olaylarda yüksek bir düşüş mevcut. İnsanlığın iyiliği için yapılan her teknoloji gibi bu teknoloji de elbette savaşlarda da etkin bir biçimde kullanılıyor.
Başkahramanımız Adam Jensen, Nanotechnological Augmentation’ın lider üreticisi olan Sarif Industries’in özel güvenlik şefi. Kendisi eski bir SWAT üyesi ve oldukça zeki bir karakter.
Oyunlardaki başlangıçlar bence çok önemlidir. Nitekim ilk intiba dediğimiz bu bölümde kişi, oyun hakkındaki en büyük kararlarını verir. İşlenmemiş mermerinizin ana hatlarını ilk intiba kısmında oluşturur ve oyunu oynadıkça detaylara inersiniz. Dolayısı ile ilk on dakika bence bu tarz oyunların en önemli kısımlarıdır. Nitekim Deus Ex de bu anlamda akıllıca davranmış ve sinematik tadında bir başlangıç hazırlamış. Ara ara kontrolü size bırakırken genellikle karakteri oyunun kendisi yönetiyor bu bölümde.
Başlar başlamaz patronumuz tarafından çağrılıyoruz. Onun ofisine yaptığımız yolculuk esnasında da Sarif laboratuarlarını ve oyundaki birkaç karakteri tanıyoruz. Lakin bir süre sonra binaya bir saldırı oluyor ve biz de ne olup bittiğini anlamak için aşağıya indiğimizde bir grup eylemcinin insanlığa ve doğaya karşı gelmek olduğunu düşündükleri Nanotechnological Augmentation yüzünden bu karışıklığın çıktığını öğreniyoruz. Fakat asıl mesele ise Sarif Industries tarafından Savunma Bakanlığı için geliştirilen Typhoon adlı bir silah ve eylemciler de bu silahın peşinde.
Doktor bey kolum koptu ne yapmam lazım?
Demin de bahsettiğim gibi Deus Ex’in en büyük ve RPG öğelerinin de oyunu içine yerleşmesini sağlayan özellik, karakterimizin vücuduna yapılan eklentiler. Nitekim oyunun ilk bölümünde normal bir insanı kontrol ediyoruz. İlk saldırı sonunda ölümcül bir şekilde yaralandığımız için doktorlar tek çareyi bize bu teknolojiyi uygulamakta buluyorlar ve sonucunda yepyeni bir Adam Jensen ortaya çıkıyor. Zaten esas oyunda bu noktada başlıyor. Ara yüz ortaya çıkıyor, Adam’ın bütün kontrolü bize geçiyor ve karakterimizi geliştirebiliyoruz.
Deus Ex’in alıştırma bölümü hem ana menüde hem de oyun içerisinde mevcut ve oldukça geniş bir içeriğe sahip.
Oyunda üç farklı zorluk mevcut. Tell me a Story, Give me a Challenge ve Give me a Deus Ex. Modlar arasındaki zorluk derecesi belirgin bir biçimde fark ediliyor. Oynayış tarzınız ne olursa olsun bir noktasından sizi yakalıyor. Eğer gizli bir ajan gibi sessiz ve derinden gitmek isterseniz düşmanların algıları ve görüş açıları daha da genişliyor, yok ben Conan misali önüme gelenin kanını akıtacağım derseniz de o zaman hem taktiksel anlamda hem de hayat gücü anlamında tavan yapıyorlar. Bazen bir makineli tüfeğin tek bir şarjörünü sadece bir adamı indirmek için harcayabiliyorsunuz.
Hayatın her yolu farklı muhitlere çıkar
Oynanış seçeneğine gelmişken buradan devam edelim. Macera boyunca nasıl oynadığınıza bağlı olarak çok farklı bir Deus Ex ile karşılaşabilirsiniz. O kadar ki oyunu ikinci defa oynadığınızda daha önce hiç görmediğiniz yerleri görme, daha önce hiç yapmadığınız diyalogları yapma, daha önce hiç kullanmadığınız özellikleri kullanma ihtimaliniz mevcut. Bu seçim özgürlüğü gerçekten Deus Ex’i oyun dünyasında farklı bir yere koyuyor ve açıkça söylememiz gerekirse oyunu oynamanın en kolay şekli combat taktiği ile ilerlemek. Nitekim stealth veya range taktikleri oldukça zorlu ve eğlenceli. Dolayısı ile sakın bu oyunu geleneksel bir FPS olarak algılamayın yoksa oyundaki tüm zenginlikleri kaçırırsınız.
Peki, hiç mi eksiği yok bu Deus Ex’in? Elbette var. Fakat bu konuya geçmeden önce bunun bir preview kod olduğunu belirtelim. Nitekim oyunun son hali bu değil ve bahsedeceğim sorunların giderilmesi de çok kolay.
İlk başlarda, yaklaşık 10-15 dakikalık bölümde altyazılarda senkron bozukluğu mevcut ve bazı noktalarda hafifi görsel arızalar mevcut. Mevcut aşamadaki en büyük sorun ise seslerdeki dengesizlikler. Bazen ara sinematiklerde sesler oldukça azalabiliyor. Ancak dediğim gibi bunların hiçbiri kısa zamanda düzeltilemeyecek kadar zor hatalar değil ve daha ağustosa çok var.
Bir akıllı ben miyim burada?
Tekrardan ağzımızın tadını yerine getirmek için son olarak size yapay zekadan ve yan görevlerdeki alternatifliklerden bahsetmek istiyorum. Oyunda düşmanların size yaklaşımı oldukça zekice tasarlanmış. Örnek vermek gerekirse bir odada iki düşmanla karşılaştım ve silahlı çatışmaya girdik, ben klasik bir şekilde bekle vur taktiği ile onları alaşağı ederim diye düşünürken iki düşmandan bir tanesi beni oyalayıp diğer etrafımdan dolaşarak bana yaklaşmaya çalıştı.
Neyse ki kısa zamanda fark ettim ve bu tehlikeyi savuşturdum. Bir diğer nokta ise şu; düşman ile ilk buluştuğunuz noktadan bir şekilde saklanarak farklı bir noktaya giderseniz, düşman sizi son gördüğü noktaya odaklanıyor ve siz ikinci bir etkileşime girmene kadar dikkatini sizi ilk gördüğü yöne veriyor, siz de böylece düşmanın üzerine sinsice yaklaşıp sürpriz yapabiliyorsunuz. Ancak yine de buna güvenip sakın gevşemeyin çünkü yine arada farklı noktalara ilerleyen askerler bulunuyor ve kendinizi bir anda çapraz ateş arasında kalabiliyorsunuz.
Alternative Ways
Bir diğer nokta ise yan görevlerdeki alternatif sonlar. Ancak DİKKAT! Bu bölüm hafiften SPOILER içerir.
İlk görevde Sarif binasına yapılan saldırıya misilleme yapmak ve daha önemlisi çalınan Typhoon silahını geri almak için eylemcilerin bulunduğu bölgeye girdiğinizde içeride tutsaklar olduğunu da öğreniyorsunuz. Bu yan görev ve yapmanız zorunlu değil ancak yapsanız dahi görevin sonu da size kalmış. Nitekim rehinelerin bulunduğu odaya girdiğinizde size hemen bağırıp çağırıyorlar ve masadaki bombayı durdurmanızı istiyorlar. Burada hacking yeteneğinizi kullanarak durdurabiliyor ya da bombanın patlamasına engel olamayıp insanların ölmesini izliyorsunuz. Sizin ciğerleriniz nano teknolojik değişimden pay aldığı için siz az bir güçle hayatta kalıyorsunuz. Bu anlattığım yan görevlerdeki seçim şansı özelliğinin en basiti, ilerleyen bölümlerde daha farklı durumlarla da karşılaşabiliyorsunuz.
Deus Ex: Human Revolution, ağustos ayında bizlerle olacak ve şu an için oldukça umut vaat edici gözüküyor. Heyecanla bekliyor ve ufak hatalarından giderildikten sonra yeni bir fenomene dönüşeceğini düşünüyoruz.