Donald Duck: Goin’ Quackers
Donald Amca, hani şu peltek peltek konuşan, Pluto adında bir köpeği olan ve Daisy’e sırılsıklam aşık olan şaşkın ördek. Yıllarca çizgi film, dergi, kitap, çizgi roman vb. yayımlardan tanıdığımız bu ördek şimdi de 3D bir oyunla karşımıza çıkıyor…
DONALD DAISY’İ SEVİYOO
Açıkça söyleyeyim, ben bu adamın dediklerinden hiç bir şey anlamıyordum. Küçükken kulağımı televizyonun hoparlörünün içine kadar sokardım ama nafile. Artık küçükken kafasına çok mu vurmuşlar?, ne olmuşsa düzelmemiş bu adam. Enteresan olan bir şey var ki kendisinden yirmi-otuz yaş küçük olan yeğenleri şakır şakır konuşurken bu adam ağzında bir şeyler geveleyip duruyor. Ama yine de kendini izlettirirdi bize. Neyse fazla nostalji napmadan biz oyunumuza dönelim.
MERLOCK’S KINGDOM
Sanmayın ki bu Donald’ın oyun dünyasına ilk girişi. Ben daha önceden oynadığım 5 tane Donald Duck oyunu hatırlıyorum. Bunların biri Sega Master System’e (kesinlikle serinin en iyi oyunu), biri Game Gear’a, diğerleri ise Genesis ve SNES’de boy gösterdi. Oyunların geneli yinede vasat bir görüntü çizdi. Neyse(!) Goin’ Quackers’ın konusu şöyle veya kısaca açılış videosunu anlatayım; Donald ve onun gibi Daisy’e aşık olan, adını bilmediğim ördek Daisy’nin televizyon programını izlemek üzere koltuğa yayılırlar. Donald büyük bir becerisizlik örneği göstererek televizyonu açamaz. Televizyon açıldıktan sonra Daisy’nin programı izlenmeye başlanır (yemek tarifi gibi oldu yaw :)). Donald’ın ağzına portakal konur ve fırına verilir (acıktım galiba:)). Daisy bu televizyon programında Merlock’un mağarasına sızmıştır ve onun bu mağarada neler çevirdiğini kamuoyuna (!) göstermek üzere çekime başlar. Bu sırada Merlock olayı farkeder ve Daisy’i yakalar. Bunları canlı yayında bir bir gören Donald, Daisy’i kurtarmak üzere yola çıkar(çokta kısa oldu yaw). Gördüğünüz üzere oyunun amacı belkide yıllardır hiç bir oyunda amaç olmamış bir amaç(şu cümleye bir bak kardeşim).
MERLOCK, DAISY’İ…
Oyuna Gyro’nun lobaratuarında(galiba yanlış yazdım) başlıyor. Gyro kim diye soracak olursanız; Donald’ın mucit arkadaşı oluyor kendileri. Bu labovatuarda:)) 4 tane ışın makinesi duruyor. Her makine sizi farklı bir bölüme götürüyor ve bu bölümlerde de dört aşama, bu aşamaları bitirdikten sonrada bir şef, bir de yeğenlerden biri duruyor(orda ne yaptıklarını bende çözmedim daha). Anladığınız üzere de bu bölümlerin içindeki aşamalarda aynı yerde geçiyor. Mesela ilk bölümdeki bütün aşamalar ormanda geçiyor ve aşamaların sadece kamera açıları, engeller, çevre, düşmanlar, ayıcıkların yeri (ilerde bahsedeceğim) değişiyor. Kamera açıları demişken birazcıkta onlardan bahsedelim. Oyunda iki tane oynanışı değiştirecek biçimde kamera açıları bulunuyor. Bunlardan biri Crash Bandicoot’takilere aşırı benziyor. Yani Donald’ın peşinden ve azıcık yukarıdan gelen bir kamera açısı var ve oyun düz bir yol üzerinde ilerliyor(anlayın işte). Diğeri ise Tarzan’daki gibi (bende şimdi farkettim) Donald’ın sağ tarafından ve uzaktan ilerleyen bir kamera açısı. Bunlar, dört aşamanın ikisi önden ikisi yandan olarak ayarlanmış.
DONALD BANDICOOT(!)
Oyunda her aşamada yapmanız gereken şey aynı. Her aşamada bir tane bulunan tablet dilimini almak, ayrıca kitap şeklindeki cismi aldıktan sonra da verilen on saniye içerisinde oyuncak ayıyı almak (Bu ayıcıklardan her aşama için üç tane bulunuyor), birde kırmızı yıldızı bulmanız gerekiyor. Sarı yıldızlardan yüz tane topladığınızda ise bir hak kazanıyoruz (klasik platform oyunu). Oyundaki şefler Merlock dahil hepsi gerçekten de çok kolay. Hatta özellikle Melock oldukça kolay bir şef. Eveet şimdi gelelim oyunun teknik özelliklerine… Grafikler dediğim gibi Crash’i andırıyor, ancak ne bir piksel ne bir bozukluk hiç bir şey yok. Bol renkli 3D gerçekten çok hoş. Uzaklardan bir yerlerden incecikten tatlı bir müzik duyuluyor ve bunlar iyi sayılırlar. Ancak yapımcıların üzerinde durmadıkları hemen göze çarpıyor. Sesler oldukça iyi. Özellikle Donald’ın çıkardığı sesler harika. Diğer dış çevreden gelen fazla ses yok, ancak olan seslerde idare eder. Kontrollerin zaten hiç bir platform oyununda kötü olduğu görülmemiştir herhalde. Hep oyunun iyi yönlerini bahsedip durduk, e biraz kötüleyelim şu oyunu. Bir kere hep aynı şeyleri yapmaktan insana oyuna karşı bıkkınlık geliyor. Yani hep aynı amaç; ilerle, çukurdan zıpla, poponla adamın üzerine düş, ayıyı al falan filan… İnsana bıkkınlık getiriyor. Söylemeden geçemeyeceğim oyunda düşmanları öldürmek için üç seçeneğiniz var. Biri; yumruklarınızı konuşturarak, ikincisi havaya zıplayıp poponuzla üzerine düşerek, bir diğeri de yolda bulduğunuz mMilkShake’leri içerek (Donald MilkShake içince azıtıyor).
Yine konuya dönelim biz… Mesela Kao The Kangaroo’da oyun içerisinde çok zevkli mini oyunlar vardır; jetski yapmak gibi… Donald’da böyle şeylerin olmaması bir eksiklik tabbiiki. Ayrıca oyun çok basit, resmen çocuk oyunu (zaten çocuk oyunu :))) ve çok kısa. Bunlar oyuna oldukça puan düşürttürüyor tabiiki. Bu kadar oyunu rezil etmek yeter herhalde.
İYİ OYUNDA BİRAZ SIKICI
Oyun daha çok küçük oyunculara hitap ediyor olsada büyüklerin oynamaması için hiç bir neden yok. Belki küçükler oyunu büyük bir zevkle bitirebilirler ancak büyüklerinin sabrının oyun kısacık olmasına rağmen dayanabileceğini pek sanmıyorum…