Dragon Age: Origins

Masaüstümdeki simgeye baktığımda, üzerinde ejderha desenli bir kalkan
olmasına rağmen, kendimi en kırmızı elmaya bakıyor gibi hissediyorum ya da
fırından yeni çıkmış, fırıncı ustanın o marifetli elleriyle hiç yakılmadan,
bembeyaz ve sıcacık bir ekmek. Bu tip durumlarda “Olmuş” deriz. Evet, Dragon Age
de (Kısaca DA) aynen öyle, bulunduğu 5 yıllık yapım süresi içinden “Olmuş” bir
oyun olarak çıktı karşıma. Her şeyiyle; atalarına saygılı duruşu da dahil buna.
2000 miladından sonra, hadi bir 90’lar yapalım diyeceğiniz, her adım atışınızda
daha da kuvvetlenen, derinliği ve sıfırdan yazılmış evreniyle karşımızda.

“Derin” kelimesi sizin için ne ifade ediyor, bilmiyorum. Fakat Dragon Age
oynadıktan sonra “Derinlik, bir üçlemeye sığabilecek geniş bir evrenin oyuna
uyarlanmış hali, bu başyapıt Dragon Age’dir!” dememek için hiçbir sebebiniz yok.
Zaten DA çıkmadan önce paylaşılan bilgiler, Wikipedia’da bulunabilen geniş
yazılarla aktarılan Ferelden’in detaylı olmasını bekliyordum, fakat bu kadar
değil. BioWare’in yapıma ne kadar önem verdiğini, işine nasıl sadık kaldığını
daha oyunun başında dokümanları açıp karıştırdığınız an anlayacaksınız.
“Ferelden’in köpekleri mi?” Bunun için bile dört paragraflık bir girdi
bulunuyor. Siz ilerledikçe gelişen “Ferelden Tarihine” ise hiç girmiyorum,
fantastik kurguyu seven insanlar bu dokümanları karıştırırken kendilerini
kaptıracağı, geçmişi daha fazla öğrenmek isteyeceği bilgilerle dolu.

Zamanla kaybolanlar ve yeni doğanlar

Ferelden’in geçmişine kısaca bakarsak; Darkspawn gelişi ve oyunun başlangıcı şu
anlık en önemli kısımlar. Zamane büyücüleri, Tanrı’nın yuvası Altın Şehir’e bir
giriş yolu bulmuştur. Fakat yanlarında getirdikleri kibir ve günahları, kutsal
toprakları karartmaya; onu Karanlık Şehir’e dönüştürmeye başlamıştır. Altın
şehir kararmıştır artık; ilk günah olarak addedilen bu olaydan sonra Tanrı,
büyücüleri şehrinden sürmüştür. Fakat lanetleyerek, Darkspawn olarak dünyaya
geri döndüler. Arayışları; dünya üzerinde bulunan ilk yaşayan canlı olduğu farz
edilen, zamanında şu anki büyücülere büyü kullanmayı öğretmiş, Tanrı tarafından
lanetlenmiş, Ejderha’ya benzeyen, “Eski Tanrı” olarak anılan Archdemon’ları
bulmak ve onlara kendilerini lanetlerinden kurtarmak için yalvarmaktı. Her
buldukları Eski Tanrı yeni bir Afet (The Blight) başlatmış ve Ferelden’in
karışmasına yol açmıştı. Oyun, beşinci afet ve anlarsınız ki, Darkspawn’a karşı
güdülen beşinci savaşta geçiyor. Karakterimizle, Darkspawn’a karşı savaşan Grey
Warden’lara katılıyor ve sürgüne son vermek için Ferelden topraklarına
dalıyoruz. Darkspawn; Ferelden topraklarında yeni bir ırk olarak öngörülecek ki,
dört farklı tipteler: İnsanlardan Hurlock, cücelerden Genlock, Elflerden Shire
ve Qunari ırkından (Kendilerini oyunda pek görmüyoruz) Ogre.




Bir savaşçının onuru sözü ve kanıdır!

BioWare’in, oyun çıkmadan önce abarttığı ve söz verdiği bir konu vardı:
Yaptığınız seçimler; sizi iyi ya da kötü yönde etkileyedursun, çevreniz ve yol
arkadaşlarınız için de etkili olacaktı. Mass Effect oynarken insanda böyle bir
dürtü oluşuyordu, çünkü BioWare en iyi Role Playing öğelerine sahip oyunlardan
çoğunu yapan bir firma. Dragon Age’e temkinle gitmeme sebebiyet veren bu durum,
ilerledikçe “Aferin!”, ardından “Şunu seçsem ne olur? Kim bana karşı gelir,
kimin takdirini kazanırım?” şekline geldi. Yapımcılar bunu gerçekten başarmış.
Senaryonun ilerleyişini farklı yönlere çekmek tabii ki bir senaryo RPG’sinde
olması gerek, fakat bu kadar çok seçenek ve bunların önünüze sunacağı sonuçların
fazlalığı, diyalog ekranına uzun süre bakmanıza iyi bir sebep. Öyle ki (Spoiler
içermeden yazıyorum, örnek olması için) Redcliffe’teki ana görev için tam dört
farklı yol, girdiğiniz yollarda yine birkaç farklı seçeneğiniz oluyor. Varın
gerisini siz düşünün.Seçimleriniz hikayeyi direk etkilerken, takım arkadaşlarınızın size bakış
açısını da etkiliyor, bir kişi size katılırken, diğerinin görüşleri ters
düşebiliyor. Kırk yıllık bir dost ya da can düşmanı edinmek sizin elinizde. Eğer
bir yol arkadaşınız ile aranız pekiyi değilse korkmayın; ona verilecek en iyi
hediyelerle aranızı bir nebze düzeltebilirsiniz. Bilin ki onlar da yolcuğunuzun
etkili parçaları. Bir BioWare klasiğidir, her bir kişinin kendi geçmişleri ve
onlarla ilgili yan görevler bulunuyor; bunlar da aranızdaki bağ ve eğer
ilgiliyseniz karakterin geçmişi ve kişiliği hakkında bilgiler veriyor. Her bir
kişi, savaşlarda üstlendiği farklı rollerle takımınızı bir domino taşı gibi
diziyor. Biri savaş alanında düşerse, bilin ki eğer bir Spirit Healer’ınız yoksa
ayvayı yemek üzeresiniz. Çünkü kalabalık düşmanlar arasında diyelim iki
Warrior’ınız kalacağına, bunlardan sadece biri savaş meydanının önünde dikeldimi,
bir düşman patır patır size vururken, diğerleri Mage ve okçularınıza gidip
takımın dengesini alt üst edebilir. Takdir edersiniz ki, oyunda hatırı sayılır
düzeyde ilerlemedikçe, sürekli düşmeye alışamayacaksınız. Takımınızın bir anda
düştüğüne şahit olduğunuz her anın değeri burada karşınıza çıkıyor:
Geliştirdiğiniz her taktik sonucunda size verilen düşük tecrübe puanı dışında
“Başarma” hissiyatı.

Yeniden yazmak

Her şeyiyle sıfır bir evren dedik, buna kuralları da dahil. Yapım, eski usul D&D
kurallarına nazaran daha değişik bir sistem kullanıyor. Öyle ki artık restore
süreleri yerine sürekli dikmeniz gereken lyrium (Mana, büyücülerin güç kullanma
kapasitesi) ya da sağlık potları var. Healer’ınız yoksa sağlığınızı
iyileştirmek, hem zaman, hem de yediğiniz ekstra hasarı arttırıyor (Healer’ı ne
kadar abarttım, ama değil mi? Haklıyım da, düşeni bile kaldırabiliyorlar bir
süre sonra!). Sıra tabanlı combat sistemi yerine, karşımızda daha aktif bir
sistem var artık. Mesela, eskiden bir Talent’i kullanmak için bir sonraki
hamlenizi beklerken, DA’nın kullandığı sistemle karakterinizin vuruşunun
ortasında talent seçebilirsiniz (Tabii ki düşmana temas etmediyse).




Bu sistemin getirileri yanında, götürdükleri de var. Bazen savaş alanı ciddi
şekilde karambole düşüyor ve bazen kime vurduğunuzu görmeniz dahi zorlaşıyor.
Özellikle izometrik kamera açısıyla oynuyorsunuz (ki sadece PC versiyonuna özel)
size zor anlar yaşatabilir. Fakat izometrik kameranın bu oyunu oynamak içi en
iyi seçim olduğunu söylemeliyim. Daha rahat taktik yapıp, savaş alanına hakim
oluyorsunuz. Konsol versiyonunda bu özelliğin barınmaması gerçekten üzücü.
Yapıma eklenen “Tactics” ekranı sayesinde takımınıza otomatik pilot gibi
komutlar dizebilirsiniz ki, geçirdiğiniz zaman boyunca en iyi taktikleri üretip,
bu sisteme bağladığınızda iyiden iyiye rahatlayıp, takımın daha koordineli
çalışmasını sağlayabilirsiniz. Bu ekranı ilk açtığınızda “Yazılım mı üreteceğim,
taktik mi çizeceğim?” ifadesini kullandım ben açıkçası, çünkü envai çeşit
seçeneğiniz var.

Oyunun temelde yalnızca üç ana sınıfı ve üç ırkı bulunuyor. Mage, Warrior ve
Rogue gibi bilindik sınıflar, ileride dört farklı özellikten ikisini açma
hakkına sahip oluyor. 7. ve 14. seviyelerde gelen puanlarla bunları
açabilirsiniz, fakat öncelikle bunları okuyarak öğrenmeli ya da birilerine size
veya takım arkadaşlarınıza öğretmesi için ikna etmelisiniz. Bazıları görevlerle
açılırken, bazıları için ortalığı didik etmek ya da bayılana kadar kişiyi ikna
etmeniz gerekiyor. Büyük savaş

Bu yaşıma geldim, ben böyle kötü okçuları aynı oyunda bir arada görmedim! Eğer
Rogue bir karakter açtıysanız ve ok kullanacaksanız bilin ki büyük bir sürpriz
sizleri bekliyor: belli bir seviyeye kadar oklar neredeyse işe yaramıyor!
Bununla ilgili olarak bir kullanıcı hotfix yayınladı da bu durum bariz ölçüde
düzeldi. Hotfix’i dragonage.gulbsoft.org
adresinden ulaşabilirsiniz.
Diğer sınıflar için de söyleyeceklerim baya iyi; çünkü
Mage, benim hayallerimi süsleyen, her okuduğum fantastik kitapta ağzımı yere
indiren karakter kadar güçlü. Öyle ki, büyüleriniz belli bir yerden sonra iyice
güçleniyor. Warrior’larınız bir boss’u kendi üstüne çekerken en büyük hasarı
büyücülerle vereceksiniz. Alan büyüleri için ise bir sürpriz daha: Oyunda
Friendly Fire var! Düşman hasar ala dursun, sizin takımda hasar görüyor bu
büyülerden. Eğer ki yüksek seviyede oynuyorsanız, büyü alanının içindeki
karakterler de zırh/dayanıklılıkla doğru orantılı olarak hasar görüyor.

Fırıncının oğlu Talip mi? Kadavracı Hamdi’nin torunu mu olsam?

Irk seçimlerinde de bir yenilik sizleri bekliyor, her ırkın ikişer farklı “Origin”
yani başlangıç hikayesi bulunuyor. İnsan savaşçı soylu bir aileye sahip olurken,
hayatlarını artık ya köle ya da kaçak olarak sürdüren Elflerle iki farklı yoldan
gidebilirsiniz. BioWare, atmosfer şahı olmasına rağmen Mass Effect’te bile
yaşayan bir dünya yaratmayı başaramamıştı. Bir Witcher’da olduğu gibi değildi
şehirler, bir gördüğünüz adam her zaman orada olurdu, şehirden ayrılırken
bıraktığınız her şey, döndüğünüzde aynı şekilde sizi karşılardı. Aynı durum DA
için de geçerli, fakat diğer oyunda başaramadığı bir durumu kotarmış bir
vaziyette: Geçmişiniz, DA’nın başındaki bir saatlik oynanış süresi sonunda
bitmiyor. İnsanlar, sizin kim olduğunuza göre hitap ediyor. Soylu bir aileden
olsanız bile, size küstah bir adammış gibi davranan, cüceyseniz “Sahtekar!”,
Elfseniz “Köle!” diye size karşı çıkan NPC’ler bol keseden var. Aynı şekilde,
sizin karakterinize dair görevlerde bulunuyor, tabii önce bunları bulmalı ya da
oyunun başından ne yapacağınıza karar vermelisiniz. Zaten senaryo ileride sizi
geçmişinizle öyle bir yüzleştiriyor ki, feleğinizle beyniniz yer değiştiriyor.




Ben yan görev seven insanım, fakat yine BioWare, Mass Effect’te yaptığından
pişman olmuş olacak ki, son anda dönmeye çalışmış bu kötü yoldan, ama
başaramamış. Peki bu durum nedir? Temeli sağlam, fakat birbirini tekrar eden ve
monoton yan görevler. Evet, bu durum DA’da da var. Yine de bazı görev sonlarında
vereceğiniz seçimlerle renklenebiliyorlar. Tabii bu monoton yan görevlerin
yanında cidden çok sevecekleriniz de var. Ana görevlere zaten girmiyorum,
yazının başında senaryodan bahsettim. Kalitelerini az çok anlayabilirsiniz.
Board vb… yerlerden aldığınız görevleri tecrübe puanı ve para getirmesi
açısından yapabilirsiniz.

Karış, karış yeni dünya

Çok güzel bir kıta Ferelden. Hikayemizin geçtiği bu güzel toprakların gölün
ortasında kurulmuş Büyücü Çemberi’nden tutun da, ihtişamlı Ishal Kulesi’ne
(Yanlış duymadınız) kadar çoğu mekanı buram buram sanat kokuyor. O Fade’de
zihnimizi yitirip, rüyada geçen bölümler, çatısı olmayan dört duvar arasında
tepeye baktığınızda havada asılı dev kara parçaları; gerek yaratıcılık, gerek
tasarım olarak hat safhada. Gerçekten sanat konusunda iyi iş çıkartmış BioWare.Anlam veremediğim bir husus var, yahu bir ülkenin tüm kaleleri mi çember
şeklinde olur? Hepsinin modellemesi farklı ve siz yukarı çıktıkça, daha karanlık
bir hal almaya başlayan atmosferi sinenize çektiğinizde değişimi anlayacaksınız.
Kıtada ulaşım çok kolay, tıpkı türevleri gibi “Tıkla ve o şehre git” sistemini
kullanıyor. DA, açık dünya (Open World) değil, fakat yine de yolunuzu kesen bazı
şarlatanlar veya olaylarla karşılaşabilirsiniz ki, bazıları oyuna renk katıyor.
Onun dışında aynı tas aynı hamam, farklı yerlerde aynı düşmanlarla savaşmak
sıkıcı olabiliyor.




Ferelden’in güzelliği ve eksileri bunlarla da sınırlı değil. Işıklandırma
konusunda yapım dillere destanken, kaplamalar sayesinde bir çağ geriye gidiyor.
Koşma, ağız hareketleri gibi animasyonların çoğunun Mass Effect’ten alındığı da
bir gerçek, başarılı olduklarını düşünürsek; bir eksisini hissetmiyorsunuz ki,
ağız hareketleri ve surat ifadeleri gerçeğe çok yakın. Sesler mi? İlla bahsetmem
ki gerekiyor? “Olmamış” dememi beklemeyin sakın! Sizi daha oyunun ana menüsüne
çivileyen o üç dakikalık şahane müziğe mi yoksa karakterlerin memleketlerine
göre farklı şiveler kullanmalarından mı bahsedeyim? Orada olma hissiyatını
sesleriyle verebilen en iyi oyunlardan biri Dragon Age.

Bir destandır bitmeyecek!

Bahsetmiştim ya bu elma “Olmuş” diye. Origin hikayelerini bile tek tek oynarken
10 saat geçireceğiniz, sayısız son ve sürekli değişebilen senaryosuyla, tekrar
tekrar başlayıp hayatınızın bir 300 saatini ayırabileceğiniz ve en önemlisi
“kişiliğinizi” ortaya koyabildiğiniz, bu kadar geniş bir evren yaratarak kalbimi
bir kez daha kazandı BioWare. Aksiyon ve kanın bol olduğu, rol yapmanın
eşantiyon olarak yerleştirildiği bir oyun bekleyenlerse şöyle bir kenara
çekilsin, temiz nefes alıp en yakın oyun satan yere koşup Dragon Age: Origins’i
edinsin. 2000’li yılların en iyi RPG oyunu karşınızda çünkü. Devam edip de, var
olan tüm açıklarını kapatacağına yüzde bir milyon emin olduğum bir firma çünkü
BioWare. Zaten yapım tam iki yıl boyunca DLC’ler ile zengin kalacak ve sonunda,
orada bir Dragon Age 2 göreceğiz. O zaman RPG tabularımız silinecek, BioWare bu
destansı girişle bile bazı kriterleri ne derecede iyi değiştirip, kotararak
kalitesini ortaya koydu. Ben yazıyı bitirip Dragon Age’e girmeyi, o da koşup
sizin onu edinmenizi bekliyor. Ne duruyorsunuz?





Bir Epic Fail hikayesi

Ferelden toprakları sürpriz dolu. Bunu spoiler olması için değil, oyunun zorluğuna bir örnek olması için diyorum. Ne mi oldu? Daracık bir alanda karşımıza çıkan koca bir ejderha, Warrior’larımdan başlayarak tüm takımı tek tek yere sermeye başladı. Hoş, bu olay hayvanın bir dakikasını bile almadı! Oyun o sırada load yaparken ben de afallamış ekrana bakıyor, her an gözümün önünde belirebilecek “Epic Fail!” yazısını bekliyorum. Ama gerçek Fail, ne olacağını bildiğimden kampa kaçmamla meydana geldi sanırım. Çok şükür öcümü almam uzun sürmedi…

Exit mobile version