Driver: San Francisco

Driver: San Francisco’yu açtığımda açıkça söylemek gerekirse tipik bir Driver oyunuyla karşı karşıya kalacağımı düşünüyordum. Özellikle ilk 10 dakika bu düşüncelerle geçti. Ancak 11. dakikadan itibaren tüm fikirlerim değişti. Neden mi? Nedenini birazdan anlatacağım. Oyunun hikâyesiyle işe başlayalım.

-Tanner son günlerde havalardasın bakıyorum

Driver: San Francisco, Driv3r’dan 6 ay sonrasını konu alıyor. Kahramanımız John Taner ve  baş düşmanımız Charles Jericho, İstanbul’dan canlı olarak kurtulmayı başarır. Jericho, San Francisco’ya kaçar ve kahramanımızla ortağı onu takip ederler. İlk videoda Jericho’nun hapisane aracı içinde taşınmasını ve bu araçtan kaçtığını görüyoruz. Tanner ve ortağı onu kovalamaya başlıyor ve tam bu sırada kahramanımızın arabasına kocaman bir kamyon çarpıyor. İşte tam bu noktada işler hiç de tahmin etmediğimiz şekilde ilerlemeye başlıyor.

Tanner komaya giriyor ve ardından oyunun büyük bir bölümünde Tanner’ın rüyasında oynuyoruz. Rüyasında “Shift” adı verilen bir yetenek keşfeden Tanner, bu şekilde istediği zaman “shift” ederek, etraftaki herhangi bir aracın şoförü yerine geçebiliyor. Bu özellik, ilk bakışta Driver gibi bir oyunda anlamsız gözükebilir. Ancak oynanışa artı olarak birçok yenilik getirdiği için görmezden geleceksiniz. Tanner bu özelliğiyle birlikte polislerin kaçakları yakalamalarına, gençlerin okul masraflarını karşılamak için yaptıkları sokak yarışlarını kazanmalarına yardımcı olabiliyor. Bütün bunları yaparken aynı anda farklı araçları kullanarak görevinizi daha kolay şekilde yerine getirebiliyorsunuz. Örneğin bir aracı yakalayıp durdurmanız gerekiyor. Hemen “shift” yaparak karşı şeritteki bir aracı kontrol etmeye başlıyor ve takip ettiğiniz araca kafadan çarparak kolayca durdurabiliyorsunuz. Bu gibi küçük oyunlar, Driver: San Francisco’yu oldukça zevkli kılıyor.

Ana hikayeyi takip ederken çeşitli yan görevler yapabiliyoruz. Bu görevleri de genellikle “shift” yaparak şehrin içerisindeki belirli noktalarda bulabiliyoruz. Görevlerin arasında bir TV kanalı için kovalamaca sahneleri yaratmak, polislere yardımcı olmak gibi hikayeye etki eden görevler bulunuyor. Bunlar dışında “20 saniye boyunca 60 km/s hızla karşı şeritten git” gibi size puan(Willpower) kazandıran görevler de bulunuyor. Kazandığınız puanları, şehirde bulunan garajlardan araba satın almak için kullanabiliyorsunuz. Ayrıca bu garajları elde ettiğinizde zaman içerisinde size puan da kazandırıyor.

-Tanner son günlerde bir paranormal oldun sen

Driver: SF’de 120 tane lisanslı otomobil bulunuyor. Alfa Romeo, Dodge, Ford, Volkswagen ve Lamborghini bunlardan bazıları. Bu otomobillerin hepsi de zarar alabiliyor. Ayrıca her aracın sürüş dinamikleri de farklılık gösteriyor. Bu da oynanışa direkt olarak etki ediyor. Araçlara eklenen “boost” özelliği de sol analog kol ileri itilerek kullanılabiliyor ve çoğu zaman kurtarıcınız oluyor.

Toplamda 335 km’lik yol bulunan San Francisco, bir sürüş oyunu için oldukça büyük alan sağlıyor. Ancak oyunda dolu dolu bir şehir bulmayı beklemeyin derim. Özellikle GTA serilerinden alıştığımız detay, Driver’ın San Francisco şehrinde aynı düzeyde değil. Özellikle tüm reklam panolarındaki basit Ubisoft reklamları bir yerden sonra yapay bir dünyada olduğumuz izlenimini yaratıyor. Çeşitli mekânlarda oldukça az detayla kotarılmış gözüküyor. Böyle ilgi çekici bir hikâye için kötü tasarlanmış bir şehir maalesef. Ayrıca sokaklarda gördüğümüz insanlar sadece etrafı doldurmak için yapılmış gibi görünüyor.

Split screen olarak oynanabilen Driver: SF, içerisinde Tag ve Trail Blazer gibi birçok çoklu oyuncu modu da barındırıyor. Ancak split screen dışındaki modları oynamanız için Uplay hesabınızın olması şart.

-Tanner? Tanner? Sustun?

Grafik açısından Driver: San Francisco’nun üst düzeyde değil ama tatmin edici olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle araçların modellemeleri başarılı. Ara sahnelerde CGI ve oyun içi motoru karıştırılarak bir konsept oluşturulmuş. Bu konseptin oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Sahneler birbirine çok iyi eklenmiş ve bir bütünlük oluşturulmuş.

Ses ve müzik konusu da oldukça iyi. Sesler, James Bond filmlerinin seslerinin kaydedildiği Pinewood Stüdyoları’nda kaydedilmiş. Oyunda aralarında Aretha Franklin, Dr. John, The Cure, Beastie Boys, Queens of the Stone Age gibi farklı türlerden 76 adet lisanslı şarkı yer alıyor. Şarkıların da 80’lerdeki araçlı takip filmleri havasına oldukça yardımcı olduğunu belirtmeliyiz.

Driver: San Francisco, baştan sizi konusuyla biraz olsun garip hissettirse de oynanışa yardımcı olan “Shift” özelliği oldukça başarılı. Hikâye anlatımı ve yan görevleriyle de eğlenceli dakikalar geçirmenizi sağlıyor. Klasik olmasına ramak kalan Driver: San Francisco, bazı hatalarıyla bunu başaramıyor. Ancak oldukça eğlenceli olduğunu ve kesinlikle oynamanız gerektiğini söylemeden geçemeyeceğim.

Exit mobile version