Sene 99. GTA3’ün çıkmasına 2 sene var. 3 boyutlu açık dünya fikri henüz tam gelişmemiş. Yapımcı firma, pek çoğumuz bilmese de Shadow of the Beast ve Destruction Derby gibi oyunlarda da imzası olan Reflections. Tahmin edeceğiniz üzere satın alınan değil, sıfırdan tasarlanan bir grafik motoru söz konusu. Eski oyunlardaki uğraş ve çaba neymiş yahu. Neyse. Oyundaki kahramanımız sivil polis Tanner, casus olarak Amerika’nın en büyük 4 şehrinin suç dünyasına sızıyor. Banka soygunu şoförlüğü gibi yüzeysel ve küçük işlerin ardından işler büyüyor. Sonuç olarak o benzersiz araba sürüş hissiyle ve sevdiğimiz filmvari oyanışla bütünleşen Driver, GTA3 unutturuncaya kadar yıldız gibi parlıyor.
Driver, daha önce pek karşılaşılmamışı karşımıza çıkarmış ve film içi araba kovalamacası hissini bize çok gerçekçi bir şekilde yaşatmıştı. Zaman geçtikçe seri çok iyi becerdiği, orijinal oyunu klasik yapan o “saf sürücülük” hissinden geçip başka bir boyut kazanmıştı, ki çoğu kimse -ben de dahil- bundan hoşlanmadı (Driver 3’ün (Driv3r) ne kadar beklenenin altında kaldığından bahsetmiyorum bile). Bu oyun GTA değil ki, niye böyle dinamikleri zorlandı? Zaten sadece araba sürüşüne odaklanılmış böylesine açık dünyalı oyun da yok ki pek. Sonuç: Hüsran.
Hal böyleyken ne yapılmalı peki? Tabii ki en doğrusu. Teslim olunmalı, malubiyet kabullenilmeli ve oyunculara istedikleri verilmeli. Yani serinin köklerine dönülmek kaydıyla ağız sulandıran araba sürüşü 99’dan diriltilmeli ve cilalanarak önümüze sıcak sıcak getirilmeli. Bakınız: Driver – San Francisco.
Ayağın çok ağır senin aga, hoyrat kullanıyorsun canım aracı
Hikayeden kısaca söz etmek gerekirse… Driver 3’teki olayların, yani Jericho’nun Tanner’ı vurmasının bir kaç ay sonrası. John Tanner (yönettiğimiz karakter) ve Charles Jericho (alemin en pis “kötü karakteri”) İstanbul’daki tehlikeli serüvenden paçasını ucuz kurtarıyor. Fakat anlıyoruz ki Jericho, hapishaneden kaçarak çaldığı polis kamyonetiyle Golden Gate Köprüsünü geçerek firar etmeye çalışırken, kendisinden bezmiş ve onu indirmeye yeminli polis dedektifimiz John Tanner tarafından kafa kafaya girmek suretiyle durduruluyor. Tabii ki iki aracın saatte 110 km/sa hızla birbirlerine girmesi sonucu sürücülerin yaşaması bile mucize diyerekten, John’un komadaki ruyalarına giriyoruz ve intikamımızı hastane odamıza sığamayan hayal dünyasında almak üzere oyunumuza başlıyoruz. İşimiz çok, Tanner’ı düş dünyasından uyandırıp günü kurtarmalıyız.
Hayal dünyasında imkansız yoktur
Komada olduğumuzdan olsa gerek, artık şehri tabanvay gezme ve araba çalma diye bir durum yok Driver2’den beri süre gelen. Bunun yerine “Shift” adı verilen yeni bir mekanik getirilmiş. Shift, çok yaratıcı bir durum ve oyunu tek başına oynatmaya yetecek bir yenilik. Şöyle ki, artık her araba bizim potansiyel şoförlüğümüz için aday. Şöyle bir değinelim nedir bu Shift, neyin nesidir?
Yolda gidiyorsunuz, kovalamaca olsun mesela. Polisiz ve bir suçluyu kovalıyoruz. Madem rüyadayız, neden istediğimizi yapamayabilelim? Shift’i aktif hale getiriyoruz. Bir anda oyun durma sınırında yavaşlıyor, kamera helikopterden bizi izliyormuşçasına geriden çekiyor arabamızı ve seçim başlıyor. İstediğimiz arabanın kontrolünü alabiliyoruz. Arabalar markaları, modelleri ve özellikleriyle bilgilendiriyor bizi. Ne yapıyoruz? Gidiyoruz 100 metre ötedeki bize doğru gelen tırın kontrolünü alıyoruz ve kovaladığımız arabanın ağzına kırıyoruz direksiyonu. Sonuçta amaç kovalayacağımız arabayı durdurmak değil miydi? Al sana, durdu işte. Başarıya giden her yol mübah, yalan mı?
Bu özellik farklı seviyelere sahip, güçlendirilebilir bir özellik. Görev anında veya gezerken, her zaman kullanılabiliyor. Fakat Shift’in, “willpower” (irade gücü) şeklinde tabir edilen ve kendi kendine şarj olan bir tür yakıtı var, zırt pırt kullanılamıyor. Bunun yanı sıra pek çok kullanım alanına sahip. Örneğin kovalamaca sırasında çok ustaca bir akrobasi sonucu geride kaldık. Hop, hemen kaçan arabanın arkasındaki arabaya geçerek devam edebiliyoruz. Veya el freni çekerek 180’lik kıç attırma hareketinden sonra tekrar hızlanmak yerine karşı şeritten gelen bir arabaya binerek hiç zaman kaybetmeden ters yönde aynı hızla devam etmiş oluyoruz. Örneğin, kamerayı iyice geriye çekerek San Francisco’nun diğer ucundaki bir kovalamacanın polis arabasına girerek bir anda polis olabiliyor ve bu takibi görev olarak alabiliyoruz. Eğer birden fazla polis arabası kovalamacaya dahilse “tab” tuşu ile arabalar arası geçiş yapabiliyoruz. Böylece bir polisle baskı kurarken öteki polis hızlanıp yetişiyor ve bir anda öne kırdıktan sonra diğer arabayla da arkadan çarparak suçlu etkisiz hale getirilebiliyor. Yelpazesi geniş, denemesi çok zevkli ve çok orijinal bir fikir olan Shift, başta kullanımı zor gibi görünse de alışınca hiç aksiyondan düşmeden oyunda tutunmayı sağlıyor.
Bu ilginç mod beraberinde ilginç oynanış seçeneklerini de getirecektir. Yine de asıl amaç bu “Tanrısal” havası veren güce sahip olmamıza rağmen oyunun zorlayıcı ve sıkmadan oynatacak bir şekilde yapılması. Biraz da bu yüzdendir ki, Shift’i elde etmek için ters yönde çarpmadan uzun süre yol almak veya çok zor yerlerde drift denemeleri gibi meydan okumalardan geçmemiz gerekecek.
Mekanlar iyi olsun canımı yesin
Şehir demo’dan ve trailer’dan göründüğü kadarıyla gayet hoş. San Francisco adıyla anılan şehir, gerçeğinden birçok göz ısıran mekanları da kopyalamada kusur etmemiş. Bay Köprüsü ve Transamerica Piramitleri’nin yanı sıra, o bilindik mafya filmlerinin inişli çıkışlı tepeciklerinden oluşan cadde ve sokaklar da bu atmosferi iyice destekler nitelikte. Şehrin her ayrıntısı gerçek olmasa bile kuş bakışı, genel olarak bilinen San Francisco. Verilen bilgilere göre şehir 208 mil (335 km) uzunluğunda yola sahip ve yüz ölçümü 44km² (Size fikir vermesi açısından söyleyeyim, Mafia1’deki şehrin büyüklüğü 10 civarıydı ve Mafia2’ninki 20 civarında olacak). Bununla birlikte “Director Mode” da yeni oyunumuzla birlikte geri dönmüş olacak.
Oyundaki emeği hissettiren ve seride ilk defa karşımıza çıkan bir diğer nokta ise arabaların gerçek olması. 120 çeşit farklı model ve bunların tamamının gerçek markalardan oluşması, yakın zamanda çıkacak Mafia2’ye karşı şimdiden alınmış önemli bir zafer. Buna ek olarak hasar modellemesine sahip olması bu arabaların, takdire şayan. Örnek vermek gerekirse Alfa-Romeo ve Dodge gibi markalar boy göstecek yeni oyunda. Trafik ise çok canlı ve gerçekçi. Spor modellerden Amerikan Muscle tarzı arabalara kadar her renk var paletimizde. Burada asıl amaçlanan durum ise Shift sayesinde araba değiştirdiğimizde yeni aracımızın tamamen farklı ve kendine has bir sürüşü, yol tutuşu olması; böylece sürüş hissinin taze ve ilginç kalması, sıkmaması.
Benzer şekilde, şehirde toplam 500 farklı insan tasarlanmış ve bu kişiler bahsi geçen 120 farklı arabadan birinde şehri turluyor. Hepsinin farklı zafları, farklı tutkuları ve kendine özgü özellikleri var. Böylece çizgisel olmayan, kendi kendine dallanıp budaklanan bir oynanış yapısı getirilmek isteniyor. Bu kulağıma pek gerçekçi gelmedi ama başarılı bir şekilde uygulanabilirse oyun tarihinde ilk olur.
İlginç bir not: Şehri üstten gördüğünüzde dikkat edin, her yerde araba var. Size çok uzak yerlerde, en alakasız sokaklarda bile. Bu da demektir ki San Andreas’taki gibi kafadan uydurulmuyor anlık olarak. Sadece görüş alanımızdaki arabalar değil, tüm arabalar kendi yapay zekalarıyla şehirde dolanıyorlar. Hiç görmediğimiz, 10km uzağımızdaki bir ara sokakta bile bir arabanın kendi çapında takıldığını ve gezdiğini bilmek çok güzel bir his. Artık bir saniyeliğine arkaya baktıktan sonra tekrar önümüze dönünce acı fren sıktıran “şip şak” arabalara son. Güzel bir ayrıntı.
Yeri gelmişken sürüşe de değinmek istiyorum. Eh, ne de olsa sadece araba sürmek üzerine kurulu bir oyunda, sürüşün kalitesi kalan tüm özellikleri önem açısından geride bırakır. Neyse ki korktuğum yine başıma gelmedi ve bu kez çok sevdim kullanışı. Ciddi oyuncular bilir; ağır olduğunu hissettiren arabalar yere fazla sağlam basar basit kullanışın yanı sıra olmayacak hareketleri doğurabilir. Mucurlu bir yolda bile F1 arabası gibi ilerlemek ne kadar kötüyse, bunun yanı sıra çok hafif olduğunu hissettiren arabalar da kötüdür. En ufak el freni dokunmalarında 180-270 derece arası açılarla döner, duvara çarpında olduğu yerde zıplar veya 5-10 derecelik açılı kasislerde 50 metre uçar. Benim izlenimim bu konuda ayarın çok iyi tutturulduğu. Zira kovalamaca sırasındaki yüksek hızlarda yapılan manevralar çok gerçekçi amortisör yaylanmaları doğuruyor ve kütle merkezi hissi oluşuyor. Sizin anlayacağınız, arabaların ortasında bir teker var da, orada dönüyor hissi vermiyor. Aynı zamanda 4-5 saniye süren bir kaydırma hareketinde bile aralarda yapılan ince direksiyon hareketi yol tutuşa katkı sağlıyor. Bu gibi ince ayrıntılar birleşerek eksiksiz bir sürüş hissi veriyor.
Çok oyunculu mod desem?
Tek kişilik senaryo modunun yanında, oyun çok kişilik modu da destekliyor. Örneğin, bir tane kaçan aracın arkasına takılan 4 oyuncu, arabanın arkasında bıraktığı sarımtırak sanal izi takip etmeye çalışıyor. Bu izi sadece en yakından takip eden puan alıyor ve izin devamını kesiyor. Doğal olarak diğer oyuncular da türlü oyunlarla onu yoldan çıkarmak ve takipte liderlik koltuğuna kendi geçmek istiyor. İşin içine Shift de girince ortalık iyice renkleniyor. Shift istenirse yarıştan kopulan anda başka bir arabaya geçerek mesafeyi kapatmak, istenirse de Ali-Cengiz oyunlarıyla rakiplerin köküne kibrit suyu dökmek amacıyla kullanılabiliyor. Tabii ki iş böyle olunca tek kişilik senaryodan çok daha eğlenceli ve uzun süre oynanılabilir bir hal alıyor.
Lafı uzatma, oyun güzel mi diyorsun yani şimdi sen?
Oyunun Xbox 360, PS3, PC, Mac ve Wii için çıkarılması düşünülüyor. Resmi çıkış tarihi ise Amerika için 23, Avrupa için 26 Kasım.
Seriyi özlenen günlerine döndürmek Ubisoft için gerçek bir sınav. Fakat şimdiye kadarki bitmiş haline bakıldığında “nereden nereye” dedirten bir gelişme gözden kaçmıyor. Zaten çıkış zamanı resmi olarak ertelenmemiş gözükse de en erken 2011’in ilk çeyreği olarak gözükor. Bu da demektir ki oyunun bitmiş hali üzerinde çalışmaları için önlerinde nereden baksan 6 ay var. Eğer oynanış öngörülen gibi olursa, hikaye kısmında da Tanner ve Jericho’ya hak ettikleri derinlik kazandırılırsa; için boş herhangi bir oyun olmak yerine, bu oyun yeni “Driver” olur. 1970’lerin havası kokar buram buram, o zaman da bizi çok sevindirir.
Zaten amaç ilk Driver gibi eşsiz bir oyunun gelmesi.