Ejderdoğan – Bölüm 10

Lydia, Hrothgar merdivenlerine oturmuş Aodray’ın eğitimini izliyordu. Aslında salonun ortasında dönen konuşmayı dinlemiyordu. Sadece izliyordu, kafası başka yerdeydi. Gri Sakallar’ın ona verdiği, sarı seyahat cübbesinin sağ yanına dokundu. Bunu yapmasıyla yüzünü acıyla buruşturması bir olmuştu. Cüppenin kenarını sıyırınca sağ tarafını boydan boya saran sargıların hafiften kan sızdırmaya başladığını fark etti.
 
Başarısız olmuştu. Ettiği yemini yerine getirememişti. Hafızası kayıp, aklı bir karış havada olan birine göz kulak olamamıştı. Emirler açık olmasına rağmen  Lydia ne yapmıştı; İlk fırsatta bir Trol’ün kendisini havaya fırlatmasına izin vermişti. Sağ koluyla dikkatli bir biçimde cüppesini örttü ve karamsarlık denizinde yüzmeye devam etti.

Bu yaşananlar hiç birinin hoşuna gitmeyecekti.

Görkemli kalenin tepesinden içeriye sızan gün ışığı taş zemini yıkıyordu. Bir gün öncesine göre daha umutlu ve daha inançlı olan Aodray, etrafını çevreleyen dört keşişin öğreteceklerini yalayıp yutmaya hazırdı. Aslında düne göre hiç bir şey değişmemişti. Tehlikenin boyutu hala korkunç bir kademedeydi, Aodray hala insanları koruyamayacak kadar zayıftı. Fakat, artık bunu değiştirebileceğini de biliyordu. Damarlarında akan sihirli kan sayesinde güçlü olabilirdi. Skyrim’i istila etmeye hazırlanan -belki de çoktan etmeye başlamışlardı- ejderhaları yenebilirdi. Gücün anahtarı, şu anda onu eğitecek dört ihtiyar keşişte gizliydi.

“Ejderha ilmini öğrenmeye başlamadan önce, sana bazı açıklamalar yapmam gerekli Dovahkiin.” diye konuşmaya başladı Arngeir. Diğer üç keşiş ellerini kavuşturup, boyunlarını eğmişlerdi. Aodray, onların göz temasından neden kaçındıklarını merak etti.
 
“Bildiğimiz üzere sen zaten bir Çığırış’ı kullanma becerisine sahipsin. Bu önemli bir adım. Bu çığırışı kullanabildiğini varsayıyoruz.”
“Evet, kullanabiliyorum Usta Arngeir.” diye cevapladı Aodray. Gözü bir an merdivenlerde oturmakta olan Lydia’ya takılmıştı. Kesinlikle biliyordu.
“Bu Çığırış’ı kullandığın zaman ejderhaların lisanında konuşursun. Ejderha kanın sayesinde Gücün Dünya’sını keşfe çıkabilirsin.”
“Gücün Dünyası?” diye sordu Aodray merakla.
“Ejderhalardan çalınan sözlerin tümüdür Gücün Dünyası. Fakat, bu güne kadar hiç kimse Gücün Dünyası’nı tamamlayamadı.”
“Ne yani, siz bütün Çığırış’ları bilmiyor musunuz?”
“Maalesef Dovahkiin.” dedi Arngeir anlayışla başını sallayarak. “Herkesin bir limiti vardır. Kullandığımız gücün ise bir sınırı yok. Bu güç bir insanı delirtebilir.”
“Ya Gücün Dünyası’nı tamamlayabilirsem?”
“Dovahkiin hırslar bir işe yaramaz, düşünce yapın bu şekilde olmamalı.” dedi Arngeir. Bu sırada diğer keşişler de başlarını kaldırmışlardı. “Gücün Dünyası’nı tamamlaman gereken bir görev gibi değil, bir yolculuk gibi düşünmelisin.”
Aodray ne diyeceğini bilememişti. Keşişin ağzından ilk çıkışına bakılırsa, bu Gücün Dünyası denen şey insanı oldukça güçlü yapıyordu. Bir insan nasıl olurda hem bu gücün peşinde olup, hem de onu elinin tersiyle itebilirdi ki?

“Yani, bu Gücün Dünyası denilen kavrama körü körüne dalma diyorsunuz. Tamam bunu yapabilirim.”
“Hayır Dovahkiin, söylediğim şey bu değil.” dedi Arngeir. “Bu gücün peşinden gitmelisin, fakat bahsettiğimizin körü körüne dalmakla ilgisi yok. Seninle ilgisi var.”
“Nasıl yani?” diye sordu Aodray.
“Güç her insanı değiştirir, seni bile! Bize, şu ana kadar hiçbir şekilde değiştirmediğini söyleyemezsin.” diye açıklamaya koyuldu Arngeir. “Ama değişimin kendisi kadar, sürecide önemlidir. Sen şu ana kadar sahip olduğun güce beklide tesadüfler sayesinde kavuştun. Fakat artık biliyorsun. Sadece dikkatli ol. Skyrim’in kurtarıcısı olmak isterken, yıkımına sebep olma.”

Keşiş haklıydı. Aynen onun dediği gibi şu ana kadar her şey tesadüf eseri oluşmuştu. Helgen’den kaçışından, Trol ile çarpışmasına kadar olan her şey, bilinçli deneyimlerden çok şansı yardımıyla atlattığı maceralardı. Eğer gücün onu bu süreçte hiç değiştirmediğini, etkilemediğini söylerse muhtemelen başkasından çok kendisine yalan söylemiş olurdu. Arngeir’in anlamasını istediği de buydu. Tüm bu olanlar sürecin parçasıydı. Süreci hızlandırmanın bedelleri tahmin edilenden daha ağır olabilirdi.

“Sizi anlıyorum Usta Arngeir.” dedi saygıyla.
“Buna sevindim Dovahkiin.” diye karşılık verdi Arngeir. “O zaman işin sıkıcı kısmını bitirip, gerçek eğitime geçebiliriz.”
“Ben hazırım.”
“Bilmen gereken önemli bir noktayla başlayalım.” diye yeniden anlatmaya başladı Arngeir. “Her Çığırış aslında üç kelimeden oluşur. Eğer bir Çığırış’ın üç kelimesini de bilirsen onda uzmanlaşmış olursun. Bu, senin Çığırış’ını kusursuz ve oldukça güçlü kılar.”

Arngeir, “Usta Einarth.” diye Lydia’nın onları izlediği merdivenlerin hemen önündeki keşişi gösterdi. “Sana şimdi ‘Ro’yu öğretecek. ‘Ro’ Merhametsiz Güç’ün ikinci kelimesidir.”
“Bizim dilimizde ‘Ro’nun anlamı dengedir. Bu heceyi, bildiğin diğer hece olan ‘Fus’ –yani güç- ile birleştirebilirsin. Böylece gücün daha keskin olabilir.”

Aodray, anladığını belirterek başını sakince salladı. Bir önceki kelimeyi – yada hece, yada her neyse- ilk okuduğunda olan aklına gelmişti. Büyücünün kukuletasının açılması, haritanın sendeleyip yere düşmesi ve tabii ki bayılması. Bu kez neler olacağını tahmin bile edemiyordu.
Usta Einarth salonun tam ortasına geldi. Ellerini iki yana açarak zemine doğru konuştu.

“Ro!”

Keşişin dudaklarından dökülen büyü dalgasının taşlar üzerinde şekillenmesi sadece birkaç saniye sürmüştü. Tedirgin edici çatırdama seslerinin hemen ardından, daha önce sadece bir kez gördüğü o kadim lisana ait semboller taş zeminde belirivermişti. Turuncu ve sarının tonlarında bir renk dalgası eşliğinde parlıyorlardı.

“Yaklaş Dohvakiin.” dedi Arngeir sembolleri göstererek.

Aodray yavaşça orta noktaya geldi ve tanıdık anafor bir kez daha onu içine hapsetti. Başı delicesine dönüyordu. Bu hissi yeniden yaşamak cidden hoş bir deneyim değildi. Tam ilk anafor bittiği sırada Usta Einarth kollarını yeniden açtı ve ikinci anafor dalgasını Aodray’ın üzerine yolladı. Aodray dişlerini öylesini sert bir şekilde sıkıyordu ki muhtemelen işin sonunda azı dişlerinden birine elveda demek zorunda kalacaktı.

“Artık Gücün Dünyası’na bir adım daha yaklaştın Dovahkiin.” dedi Arngeir, ter içinde kalmış Aodray’a dönerek. “Bir şeyler öğrenmek hiçbir zaman kolay olmaz, öğrenirken çektiğin acı sana gücünün değerini öğretecektir.”

Aodray gücün değerini öğrenmek değil, küfretmek istiyordu. Bayılmamış olsa da karşı koymak için harcadığı güç muazzam seviyedeydi. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve bulanık olan görüntünün düzelmesini bekledi. Gözlerini aşağıya indirdiğinde ellerinin hala seğirdiğini fark edebiliyordu. 
 
Keşişler, Aodray’ın kendine gelmesi için bir süre beklediler. Onun yaşadığı ıstırabı anlayabiliyorlardı. Çünkü, aynı şeyleri kendileri de yaşamışlardı. Normalde insan güç kazandığında, içine aynı gücün yansıması şeklinde özgüven dolardı. Lakin, söz konusu Gücün Dünyası olduğunda işler böyle yürümüyordu.
Lydia olan biteni korkuyla izlemişti. Aodray’ın ıstırapla kıvranması adeta yüreğine oturmuştu. Kafasında dönen düşünceleri bile unutmuştu. Şimdi aklında tek bir düşünce vardı:
Ejderdoğan olmak bir lütuf muydu, yoksa korkunç bir lanet miydi?

“Eğer kendine geldiysen ikinci aşamaya geçebiliriz Dovahkiin.” dedi Arngeir sıcakkanlı bir tavırla.
“İyiyim ben, bir şeyim yok.” diye geçiştirdi Aodray. Halbuki alnından hala şıpır şıpır ter akıyordu.
“Usta Wufgar rica edebilirsem…” dedi Arngeir tam karşılarındaki keşişe dönerek.
Keşiş nazikçe başını eğdi ve bir adım öne çıktı.
“Fiik-Lo-Sah!”

Salonun orta yerinde açılan portal bir anda tüm çevreyi aydınlatmıştı. Rahatsız edici ses birkaç saniye sürüp, portal kaybolduğundaysa ortalarında bir siluet duruyordu. Yüzü ve diğer hatları belirsiz olsa da üzerindeki cüppeden Gri Sakallar’ın zayıf bir yansıması olduğu belli oluyordu.
“Şimdi ne yapmam gerekiyor?”
“Bence biliyorsun Dovahkiin.”diye cevapladı Arngeir.

Aodray gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı.

“Fus-Ro!”
Hiçbir şey olmamıştı. Siluet hala olduğu yerde hareketsiz bir biçimde duruyordu. Acaba ters giden bir şeyler mi vardı?
“Sorun yok Dovahkiin, bir kez daha dene.”
Aodray bu sefer gözlerini açık tuttu ve bir kez daha derinden nefes aldı. İçindeki tüm gücü kusarcasına hayalete doğru savurdu.
“FUS-RO!”

Yine hareket yok. Artık paniklemeye başlamıştı. Soran gözlerle Arngeir’e baksa da yaşlı adamın yüzündeki güven dolu gülümseme vazgeçmemesini söyler gibiydi.

Gücü elde ederken çektiği acıyı hatırladı. O ıstırabı zihninde canlandırdı. Bir ejderhanın ölüm çığlığıydı kulaklarına dolan. Bir daha asla gökyüzüne yükselemeyecek olan bir yaratığın son çırpınışlarıydı gözlerine dolan. Son kez, bu sefer her şeyin neden bu kadar zor olduğunu anlayarak söyledi Ejderdoğan Aodray.

“FUS-RO!”

Çığırış tüm Hrothgar’da yankılanmıştı. Siluet toz olup uçarken, onun hemen arkasındaki Usta Wulfgar birkaç adım gerilemek zorunda kalmıştı. Ortamdaki beş insanda, Aodray’a etkilenmiş ifadelerle bakıyordu.

“Bu… bu sefer… oldu… galiba.” dedi Aodray nefes nefese bir şekilde. Bitap düşmüş görünse de halinden memnun olduğu hemen belli oluyordu.

“Bizi etkilemeyi başardın Dovahkiin.” dedi Arngeir ışıl ışıl ona bakarak. Sana öğreteceğimiz diğer kelime için avluya çıkmamız gerekiyor.”
                                                                           ***

Hrothgar’ın avlusu, gökyüzünde yaşama hissini tam anlamıyla veriyordu. Hiç kesilmeyen kar fırtınası sütunları, duvarları aşındırıyordu. Zemindeki kar birikintileri azda olsa hareket etmeyi zorlaştırıyordu. Uçurumun hemen dibinde yükselen upuzun kuleyse göz kamaştırıyordu. Kule yekpare kayadan oyulmuştu. Muazzam bir işçiliğe sahipti. Tepesindeki dört pencere adeta Skyrim’i selamlıyordu.

Aodray’ı asıl şaşırtan ise kulenin hemen yanındaki geçitti. Geçidin başından yukarıya doğru yükselen merdivenler hayret verici bir gerçeği gözler önüne sürüyordu. Dünya’nın Boğazı yedi bin basamaktan ibaret değildi. Daha fersahlarca yükseliyordu. Geçidin başına herhangi bir engel konulmamış olmasına rağmen içeri girmek yürek istiyor gibiydi. Çünkü kemerin birkaç adım ötesi korkunç bir kar fırtınasıyla boğulmuştu. Fırtınanın kendilerinin bulunduğu tarafa gelmemesi ise onun büyüyle yaratılmış olduğu izlemini veriyordu.

Dört keşiş ve Aodray’ın bulundu ön avlu ise biraz garipti. İki kolon ve onun epey uzağına konulmuş Demirden bir kapı… Üstelik uçuruma açılan bir kapı. Aodray nedense yine kötü hissetmeye başlamıştı.

“Şimdi bambaşka bir Çığırış’ı öğrenme zamanı Dovahkiin.” dedi Arngeir. Sesini kar fırtınasında duyurabilmek için epey yükseltmek zorunda kalmıştı. “Usta Borri sana ‘Wuld’, yani ‘Kasırga’ Çığırış’ını öğretecek.”

Usta Borri yere doğru eğilip kelimeyi söylerken, Arngeir:
“Bu, seni daha hızlı kılacak bir Çığırış. Bu kelime sayesinde Skyrim’in diğer mahlukatlarının Çığırış’larından ve saldırılarından kaçabileceksin.” diye devam etti.
“Ejderhalardan başka yaratıklarda mı Çığırış kullanabiliyor?” diye sordu Aodray bir anda.
“Şimdilik bilmesen daha iyi, nasılsa öğreneceksin.” diye kestirip attı Arngeir. Görünüşe göre onu da rahatsız eden bir şeyler vardı.

Rahatsız edici, ıstırap dolu anafor yine geri döndü. Aodray bu kez tüm kuvvetini acıyı engellemek yerine, acıyı anlamaya yönlendirdi. Pek bir faydası olmamıştı. Bu sefer halsiz düşmemişti ama acıyı hissedişi her seferinde daha korkunç oluyordu. İkinci anafor, bu sefer Usta Borri’nin bedeninden çıkıp Aodray’a saplandığında Nord dizlerinin üzerine çöktü ve her şeyin bitmesini bekledi.

Bir yetenek, bir ruh demekti. Bir yetenek, bir cinayet demekti.

“Bu sefer o kadar da kötü değildi sanırım.” diye konuştu Arngeir.
“Hayır, değildi.” diye yalan söyledi Aodray.
“Usta Borri…” dedi Arngeir.
“Bex!”

Demir kapı gacırdayarak açıldı. Aodray’ın o ana kadar yanında olduğunu fark etmediği Usta Wulfgar ise atik bir şekilde fırtınaya doğru haykırdı.

“Wuld!”

Kapılar tam kapanırken Wulfgar inanılmaz bir biçimde aralarından geçmeyi başarmıştı. Aodray, keşişi görememişti bile.

“Sıra sende Dovahkiin.”

Aodray Gücün Dünyası’nı tam olarak algılayamıyor olabilirdi. Hafızasını kaybetmiş, farklı bir çevrede yaşam mücadelesi veren, basit bir savaşçı olabilirdi. Çevresindeki insanlar, onu kaldırabileceğinden fazla yükle ortada bırakmış olabilirdi.

“Ama ben Ejderdoğan’ım!” dedi kendi kendine. Tüm dikkatini kapanmakta olan kapılara vermişti.
“WULD!”

Exit mobile version