Başlık kendini anlatıyor zaten – bu yazıda hakikaten şahane kıvamda oyun fiyaskolarından bahsediliyor. Çoğunu hatırlıyorsunuz, bazılarını ilk defa duydunuz, diğerlerinde ise bizzat oradaydınız. “Geçmiş zaman olur ki” tadında, geri sayımlı mayımlı hatıra geçidine hoş geldiniz!
(Not 1: Anlaşılabileceği üzere devamı olacak bu yazının, Bölüm 2’de yer almasını istediğiniz fiyaskoları bize bildirin!)
(Not 2: Nasıl olsa bir Türkçe polisi gelip “ama bunların hepsi fiyasko değil bazıları da oyun fiyaskoları değil” diye mızmızlanacak, ben şimdiden söyleyeyim: bazıları oyunlar için fiyasko, bazıları oyuncular için..)
5. BENİ GÖREN DOĞUM KONTROLÜNE İNANMAYA BAŞLIYOR
“Evlat olsa sevilmez” lafı, bazı durumlarda gerçekleri ifade ediyor sayın okur. Yazının devamına geçmeden önce, aşağıdaki resme bir bak:
Bu gördüğün dallamanın adı Alexander Gianturco. Kendisi, EvE Online isimli Excel simülatöründe (uzay oyunu falan diyorlar da inanmayın) Goonswarm isimli bir guild’in lideri. Bu guild de, oyundaki en güçlü ve en büyük birlik. Geliştiricilerden bazıları bile guild’in üyesi, o derece. Peki nedir kendisini bu kadar özel yapan?
EvE Online’da kendi kendine takılan The Wis isimli bir oyuncu var. Zavallım, guild üyesi falan değil, kendi kendine takılıyor, maden neyin çıkarıyor, öylesine zaman geçiriyor. Ancak EvE Online’da “öylesine zaman geçirmek” diye bir kavram yok. Bu nedenle, Alexander ismindeki bu veled-i zina, eziyet etmek için bu arkadaşı seçiyor. Peşinden ayrılmıyor, sürekli saldırıyor, hakaret ediyor, aklınıza ne gelirse. (Tüm bunlar oyun kurallarına göre gayet normal şeyler bu arada.) The Wis o kadar bunalıyor ki, Alexander’a oyun içi bir mail atıyor. Mailde, eşinden yeni boşandığını, işini de kaybettiğini, bunalımda olduğunu, oyunu kafasını dağıtmak ve intihar etmemek için oynadığını yazıyor ve kendisini daha fazla rahatsız etmemesini rica ediyor.
Peki Alexander ne yapıyor? Önce oyun içinde bir güzel dalgasını geçiyor ve herkesi The Wis’e saldırmaya çağırıyor. Oyundaki en büyük guild’in lideri olduğu için, çağrısı hemen karşılık buluyor. Bununla yetinmeyen Alexander, resmi EvE Fanfest’te eline mikrofonu alıp şu duyuruyu yapıyor: “Beni dinleyen herkesi.. The Wis’e saldırmaya çağırıyorum. İntihar edene kadar saldırılara devam edin! Elbirliğiyle intihar etmesini sağlayalım!”
Gördüğün resim, bu “duyurusunu” yaparken çekilmiş. Gayet de ciddi, şaka falan yapmıyor.
İşte bu an, doğum kontrolünün ne kadar önemli olduğunu hatırlaman gereken an sayın okur.
The Wis’e ne olduğu meçhul, ancak Alexander’a ne olduğunu biliyoruz: Basından gelen şiddetli tepki üzerine CCP, bu aşşağılık herifi oyundan bir aylığına ban’lıyor. O kadar. Alexander şu anda hala oyunda yani. Nick’i “The Mittani”, hani denk gelirseniz meteor atmayı unutmayın diye yazıyorum.
DEVAM DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
4.ANNEA! ANNA YHA! ŞU BABAMA SÖÖLE RAHAT BIRAKSIN BENİ YA!
Hangimiz bu cümleleri kurmadık, hangimiz tam raid’den raid’e koşup neşe içerisinde Türk’ün gücünü dünyaya göstermek üzereyken babamızdan gelen “kapat ulan şunu, ders çalış!” narasıyla irkilmedik? İşte gavurlar bu konuda da bizden farklı sayın okurlar. Nasıl mı?
Mr. Feng 23 yaşındaki işsiz oğlunun World Of Warcraft’ta çok zaman geçirdiği düşüncesindedir. Türk aileleri böyle problemleri tepik, yumruk, güdümlü terlik gibi geleneksel yöntemlerle çözerken, Mr. Feng yavrusunun psikolojisini neyin düşünmekte ve her nedense alternatif çözümler aramaktadır. Bulduğu çözüm -artık ne içtiyse o sıra- sanal suikastçılar kiralamak olur.
Evet evet, bildiğin suikastçı. Mr. Feng, PvP sunucularında oynayan oğlunu düzenli ve sürekli olarak öldürmeleri için bir grup oyuncu kiralar. Üstelik epey de para bayılır. Bu grubun tek işi, Mr. Feng’in oğluna rahat vermemektir. Nitekim başarılı da olurlar: Hayırsız oğlan adım atamayacak duruma gelir. Kendisini rahatsız eden gruptan biri en sonunda dayanamaz ve gerçeği söyler. Hikayenin sonu ise daha da ilginç: Salaklık genetik birşey olduğundan olsa gerek, oğlan babasına sarılır ve bir daha bu kadar oynamayacağına söz verir.
Mr. Feng, o oğlan sen kafanı çevirdikten iki dakka sonra oyuna dönmediyse ne olayım.
DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
3.SANAL PİPİ SALDIRISI
Öhm.. Başlık için özür dilerim sayın okur ve fakat gel gör ki durumu çok güzel özetliyor.
Second Life denen bir oyun var, belki duymuşsunuzdur. Bizde pek popüler olmasa da, yurtdışında fanatik takipçileri var. Oyunun kendi süperstar’ları bile mevcut, gerçek işinin reklamını yapanlar mı arasın, sanal arazileri gerçek para karşılığı satanlar mı.. Bütün çatlaklar bir araya toplanmış yani.
Anshe Chung da bu süperstarlardan biri. Oyun içinde emlakçılık yapıyor ve her nasıl oluyorsa bu sayede para bile kazanıyor. (Gerçek paradan bahsediyorum bu arada.) Bir noktada ipin ucu iyice kaçıyor ve BusinessWeek ve Fortune’a falan kapak oluyor hatun, sanal dünyadaki gerçek milyoner diye.
Eh bu popülariteyi değerlendirmek lazım değil mi? CNET, Ansha ile sanal bir röportaj yapmaya karar veriyor. CNET soracak, hanımkızımız sanal dünya içerisinden cevaplayacak yani. Ne küsel. Röportaj başlıyor. Ansha sanal dünyasından sürekli “benim küçük pembe dünyam” diye bahsediyor. Saniyeler sonra, Ansha’nın pembe dünyasının gerçekten de pembe olduğu anlaşılıyor: Ekrana birden pembe renkte.. eöö.. pipiler doluşuyor.
Ansha bozuntuya vermemeye çalışıyor. CNET de öyle. Tabi suratınıza doğru yüzlerce pembe renkte pipi uçarken biraz zor oluyor bu. Ansha en sonunda “isterseniz evime geçelim” diye asaletine halen leke sürdürmeden sanal dünyada bulunduğu yeri değiştiriyor. Kimsenin kendisini bulamayacağına emin.
Tabii hanımkızımızın sanal dünya denen kavramdan pek haberdar olmadığı kısa süre içerisinde anlaşılıyor: Kural 1 – Seni her yerde bulurlar. Kural 2- Kural 1’i tekrar oku.
Bu sefer, ekran Ansha’nın resimleri ile doluyor. Her resimde Ansha pembe renkte bir pipi ile poz vermiş:
Sonuç? Yayın kesiliyor elbette. O günden sonra da pek ciddiye alan olmuyor bu hanımkızımızı.
DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
2.GEL ULAN BUNU DA ÖLDÜR HADİ. HADİ!
Oyuna eklendikten sonra en geç 24 saat içinde temizlenebilen herioc raid’lerden sıkıldınız mı? Boss’lar çok mu kolay oldu sizce? Buyrun sizi şöyle alalım.
İlk hikayemiz Everquest 1’den. 2003 yılında “Everquest çok bozdu yhaa” diye mızıldanmaya başlamış oyunculardan bıkan SOE, oyuna Kerafyrm isimli bir boss ekler. Devasa bir ejderha olan Kerafyrm, oyundaki diğer tüm boss’lardan yüz kat daha fazla sağlığa sahiptir, hemen hemen tüm saldırılara karşı bağışıklıdır ve iki adet cooldown’u falan olmayan “anında ölüm” saldırısı yapabilmektedir.
Tabii oyuncuların (hele hele Everquest oyuncularının) ne kadar psikopat olabileceği hakkında bir fikri olmayan SOE, “ehehe” şeklinde gülerken, oyun sunucusundaki üç guild güçlerini birleştirir ve toplam 180 kişilik bir raid oluşturur. Bak 180 kişi diyorum.. Sen ben iki üç yıl sonra WoW’un 40 kişilik raid’leri için “çok kalabalık oluyo idare edilmiyo yeaa” diye mızmızlanmaya başlayacağız daha. Tarihin belki de en kalabalık raid’ini ouşturan bu ekip, tam üç saat onbeş dakika boyunca ejderha ile uğraşırlar. Raid’deki 30 kişinin tek görevi, bir seferde şakkadak diye ölen oyuncuları diriltmektir.
Üçüncü saatin sonunda.. Kerafyrm %22 sağlığa inmişken.. (Evet üç saat uğraştıktan sonra anca %22 olmuşken) SOE fişi çekiverir. Tüm raid oyundan atılır, Kerafyrm sıfırlanır. SOE ertesi gün “bug vardı o yüzden şeettik” gibi bir açıklama yapar. Ortak inanış, GM’lerin bu işi inadına yaptıklarıdır.
Ama bu çok uygun bir örnek olmadı değil mi? Bizim hemen temizlenemeyen boss’lardan bahsetmemiz gerek. O zaman sizi Final Fantasy XI’e alalım ve Absolute Virtue ile tanıştıralım: Absolute Virtue, hemen herşeye karşı bağışıklığı olan, kendisini saniyede 500 HP iyileştirebilen, 100.000 sağlık sahibi ve oyuncuların iki saatte bir kullanabildiği özel saldırıları düzenli olarak kullanabilen dünya tatlısı bir boss.
Şimdi bu özellikler size çok etkileyici gelmemiş olabilir. Ancak oyun tarihinde Absolute Virtue gibi bir boss yoktur ve büyük ihtimalle bundan sonra da olmayacaktır. Absolute Virtue, üç yıl boyunca yenilememiştir. Aynı akşam öldürdüğünüz heroic Garrosh’tan sonra tuhaf geliyor farkındayım. Oyuncular, tam üç yıl boyunca bu boss’u öldürmeye çalışmış ancak becerememişlerdir. 30 saat boyunca non-stop saldıran guild’ler, fiziksel olarak hastalanıp kusan oyuncular mevcuttur. Square Enix, en sonunda birinin boss’u denerken öleceğinden korkup ipuçları vermeyi ve boss’u azıcık nerf’lemeyi kabul etmiştir (bu benzetme değildir, Square Enix’in resmi açıklamasıdır.) En sonunda, Square Enix’in bu hamlesinin ardından 18 saat kesintisiz uğraşan bir guild, üç yılın sonunda boss’u devirmeyi başarmıştır.
Peki bundan sonra ne oldu dersiniz? Square Enix, oyuna Pandemonium Warden adında daha da zor bir boss ekledi. Neden? Çünkü..
DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
1.ÖKSÜRME LAN SURATIMA DOĞRU.. HİŞŞ KİME DİYOM? AĞZINI KAPA AĞZINI!
Bizim nesil iyiydi be. Biz oyunda bug neyin bulunca “bu açığı kullanmak çok ayıp olur.. hemen durumu geliştiriciye bildireyim” derdik keriz gibi. Bizden sonra gelen nesil ise açık bulunca “bunu hemen kullanmalıyım, herkese anlatmalıyım, teşvik etmeliyim, oyunu batırmalıyım” der oldu. Hangi davranış daha doğru emin değilim ama bizden sonra gelen neslin daha çok eğlendiğine eminim.
2005 yılında, World Of Warcraft’a Zul’Gurub raid’i ve bir adet son boss olan Hakkar eklendi ve Hakkar’ın şahane bir debuff’ı vardı: Çok yaklaşan oyunculara “corrupted blood” denen bir saldırı yapıyordu. Corrupted Blood, her iki saniyede bir sağlığınızın bir kısmını götüren bir debuff’tı ve her nedense bulaşıcıydı. Debuff sahibi oyuncu, raid’deki diğer oyunculara da bulaştırabiliyordu yani. “Amanın bundan çok güzel raid mekaniği olur” diye düşünen geliştiriciler, raid ile sınırlı kalması gereken bu debuff’In raid dışında da -mesela Stormwind’e falan- çıkabildiğini öğrendiklerinde çok şaşırdılar.
Ne demiştik başlarken? Neydi yeni nesil mantalitesi?
Özetle, yeterince isterseniz bu debuff’ı oyundaki her yere taşıyabiliyor, başka oyunculara da bulaştırabiliyordunuz. Onlar da -istemeden de olsa- başkalarına bulaştırıyor, derken..
Derken muazzam bir salgın başladı! Düşük seviyedeki oyuncular zaten anında ölüyordu. Yüksek level’daki oyuncular da kurtulmak için haritanın değişik yerlerine saklanmaya çalışıyordu. Sunucularda “saklanan oyuncuları bulma partileri” düzenlenmeye başladı. Saklanmanın bir çözüm olmadığı oyundaki npc’ler de salgına maruz kaldığında ortaya çıktı: Hiç oyuncularla muhatap olmasanız bile, görev almak için konuştuğunuz npc, “virüsü” size de bulaştırabiliyordu.
Blizzard soruna el atmaya çalıştı ancak ilk birkaç gün boyunca hiçbir başarı gösteremedi. Debuff sahibi oyuncular, dağlarda saklanıyordu! Blizzard ciddi ciddi karantina bölgeleri oluşturdu. Oyuncular bunun da çaresini buldu: sanal pet’lerine virüsü bulaştırıp temizleniyor, karantina bölgesine giriyor ve sonra bu petleri kullanarak yeniden virüsü alıyorlardı.
Durum en sonunda düzeldi elbette ancak olay o kadar yankı buldu ki, CDC (Salgın Hastalık Merkezi) ve biyo-terörizm uzmanları bu şahane fiyaskoyu virüs yayılma paternleri için örnek bir vaka olarak kullanmaya başladılar.