Fallout serisini seviyorum. Sadece bir oyun olarak değil, içerdiği diyaloglar, hikayesi, karakterleri ve atmosferi açısından, sadece bir oyun olarak değil, bir eser olarak değerlendiriyorum. İşte bu nedenledir ki, Fallout 3’ü size savunmak için gönderildim (merak etmeyin Bethesda’dan para almıyorum).
Fallout 3’ün üzerine çok geldiniz. Bu konuda anlaşalım. İstediğiniz, beklediğiniz ve sevdiğiniz Fallout’a benzemediği için, onu sevmediniz, ona aynı arada bir görüşmeyi sevdiğiniz fakat hayatınızda sürekli istemediğiniz arkadaşınız gibi davrandınız.
“Lone Wanderer’ın hakkını yediniz.”
Fakat ben burada Fallout 3’ün intikamını almak için yazmıyorum bu yazıyı. Tabii yazının sonunda Fallout 3’e biraz daha empati yaparsanız, belki bu kadar nefret etmezsiniz, tabii bu nefret edenler için geçerli. Sevenlerle çok güzel bir hatıralar geçidi yaşayacağız.
Neyse, ben sizin için bir liste yaptım, en sağlam 5 Fallout 3 anını yazdım, en azından benim için böyle, belki ortak beğendiğimiz noktalar vardır, kim bilir?
5- Neden Geldim Megaton’a?
Megaton’a ilk girdiğiniz anı hatırlıyor musunuz? Ben ilk girdiğim vakit orada insanların nasıl hayatta kaldığına, nasıl yaşadığına hayret etmiştim. Tabii bu şaşkınlığım şehrin ortasında duran patlamamış atom bombasını görünce ikiye katlanmıştı. Bir yandan atom bombasının yanında bağıra çağıra dua eden adam, diğer yandan hiçbir şey yokmuş gibi hayatlarına devam eden, Brahmin’lerini besleyen insanlar derken, birden bire kasabanın şerifinin beni durdurmasıyla biraz daha olay açıklığa kavuşmuştu. Tabii ben o ilk girdiğim an yaşadığım atmosferik kafayı size tarif edemiyorum, gerçekten bir oyunda nadiren bunu yaşamışımdır.
4- Brotherhood of Steel ile Karşılaşma
Bu belki bir kaçınızın başına gelmiştir. Wasteland’de geziyorsunuz, elinizde basit bir silah, bir sonraki yerleşim birimine ulaşmaya çalışıyorsunuz. Yürüdükçe amacınız bir sonraki yerleşim yerinden çok bir insan yüzü görmeye dönüşüyor. Tam bu sırada, arkanızdan seken kurşunları duyuyorsunuz. 5 Tane raider, sizin kafa derinizi yüzmek için geliyor. Bir taş buluyorsunuz ve arkasına saklanıyorsunuz, ağır kuşatma altındasınız, ya öleceksiniz ya da kahraman olacaksınız.
Yaşam ve ölüm arasında o ince çizgide ne yapsam diye düşünürken birden bire ağır makinalı sesleri duyuyorsunuz, çatışmanın odağı siz değilsiniz artık. 3 Tane ağır zırhlı, daha önce görmediğiniz kadar güçlü silahlar taşıyan adamları farkediyorsunuz. 2 Dakikadan az bir sürede 5 tane raider mefta oluyor. Siz önce kurtarıcılarınızın aynı şekilde sizi de harcayacağından korkuyorsunuz. Korka korka yanlarına yaklaşıyorsunuz. “Abi, abi, teşekkürler” demek için konuşmaya çalışıyorsunuz. Aldığınız tek cevap: “Devam et sivil”. Böyle bir şekil Michael Jackson’da yok!
İşte o anda, o anda oyunla kurduğum bağ, hissettiğim çaresizlik ve aynı zamanda bir oyun karakterine duyduğum hayranlık, beni Fallout 3’e öyle bir bağlamıştı ki, Brotherhood of Steel’e katıldığım vakit, Wasteland’de sadece benim durumumda olan insanları kurtarmak için gezdiğimi bilirim.
3- Arefu ve The Family
Arefu görevlerini hatırlar mısınız bilmiyorum. İşte o görevleri ben hala unutamadım. The Family’nin aslında gerçekten ne olduğunu öğrenmeniz ve Wasteland yaşamında insanların hayata tutunmak için inandığı şeyleri irdeleyen muhteşem bir görev dizisiydi.
2- Megaton’un Patlaması
Bunu kaçınız yaptı bilmiyorum, benim hayatımda verdiğim en zor kararlardan biriydi. Her zaman doğrunun yanında olan karakterimin, Vault’tan sonra Wasteland’de verdiği yaşam mücadelesinde aklının çelindiği anlardandı. Evet, Megaton’u ben patlattım. Orada yaşayan insanların hepsini ben öldürdüm. Bunu para için, hayatta kalmak için, belki de korktuğum için yaptım. Burke’e karşı çıkabilirdim, çıkmadım. Karakterim, Wasteland’de bu gerçekleştirdiği korkunç eylem yüzünden, hep vicdan azabı içinde yaşadı.
1-Liberty Prime
Brotherhood of Steel’de adam olduğum zamanlardı. Artık sonlara yaklaşıyorduk ve hala yapmamız gereken şeyler vardı. Bu batmış dünyada, bazı şeyleri değiştirebilmek için elimize bir fırsat geçmişti. Bu fırsat, Liberty Prime adında, devasa bir robot olarak gelmişti. Sanırım bir oyunda en gaza geldiğim anlardan birisiydi. Kardeşlerimle birlikte, Enclave’e karşı Jefferson Memorial’e doğru yürümeye başladık. Her adımda çatışmalar arttıkça, sayımız azalıyordu.
Bir yandan Liberty Prime’dan hem korkuyor hem de onunla gurur duyuyordum. Liberty Prime, Fallout 3’te o anda hem Wasteland’in geleceğini hem de geçmişinin simgesi olarak, beni gerçekten çok etkilemişti.
Evet, aslında epey yazarım, Fallout 3 ile ilgili o kadar çok anım var ki…fakat aklımda kalan en önemli 5 anım bu şekilde. Şimdi, ilk Fallout’tan beri Fallout oynayanlar, bütün bunları yaşadınız ve hala sevmiyor olabilirsiniz, fakat bir düşünün, kalbinizde bir yerlerde, ben eminim ki bu anları veya benzerlerini yaşarken, en az benim kadar heyecanlandınız siz de.
Eğer bunları yaşamadıysanız, oyunu yeterince oynamadınız, bu sebeple size diyorum ki, alın oturun Fallout 3’e yine bir şans verin. Bunu alıcı gözüyle değil, oyunun hatalarını aramak için değil, hikayenin ve atmosferin tadını çıkartmak için yapın. Emin olun biraz fikrini değişecektir.