FPS’nin gelişimi

Günümüzden yıllar sonrasında bir gün. Geçmişe ve gelecege dair isimsiz
bir mektup…

Sanayi devriminin geride kalmasının ardından insanoğlu, teknolojiye yönelik
yatırımlar yaparak büyük yol kat etti. Fakat gelişim yolunda ilerleyen farklı
ülkeler, birbirlerine üstünlük kurma çabası içine girdi ve rekabet unsuru, kısa
süre sonra yerini düşmanlık duygusuna bıraktı. Ikinci Dünya Savaşı sırasında (Medal
of Honor) müttefik kuvvetler olarak, Nazileri alt etmek için mücadele ediyorduk.
Gün geçtikçe operasyonlar daha da heyecanlı bir hâl almıştı (Call of Duty). Tek
başına oynanışı bırakarak takım haline oynanışa geçsek de, her zaman için taktik
yapma isteği (Brothers in Arms) ve bu sayede düşmana yaklaşma yöntemi, çok
işimize yaramıştı. Her şeye rağmen Naziler, süper askerler hazırlayarak (Wolfenstein)
tüm dünyayı kontrol etmeye kalktı, bu kez de bir ajan olarak bu
engellenebilmişti.

90’lı yıllara geldiğimiz de ise, küçük çaplı ama etkili gruplaşmalar
başladı (Counter Strike). Böylelikle terörist faaliyetler dünyayı tehdit
ediyordu. Güvenlik güçleri (Rainbow Six) bu gibi tehlikelerle ilgilenirken,
devletin gizli birimleri ise uzay araştırmalarını sıklastırmıştı bile (Half
Life).Insanoğlu, uzaylı yaşam formlarının varlığını kanıtlamış, ama başarısız
deneyler neticesinde bir felakete yol açmıştı. Gordon Freeman isimli genç bir
bilim adamı sayesinde dünya kurtulsa da, bu huzurlu ortam fazla sürmedi.
Uzaylılar bir kez daha dünyaya inmişti bile (Duke Nukem). Fakat bu kez, dünyanın tek
koruyucusu ve kızların bir numaralı tercihi Duke Nukem çıktı sahneye. “Ben
dünyanın kralıyım” diyen Duke, önüne gelen her uzaylıyı öldürdü ve dünya
tarafindan saygıyla karşılanan bir savasçı oldu. 2100’lü yıllara geldiğimizde
ise UAC isimli şirket, Mars’a bir üs kurdu ve bu kez uzaylı yaratıkların yanına
cehennem zebanilerini de ekledi (Doom). Doomguy sayesinde tüm dünya bir kez daha kurtulsa
da, görülüyor ki dünyanın başına daha çok olay gelecek ve bunların
halledilebilmesi için ortaya nice yeni kahramanlar çıkacak…

Birinci sahis bakis açisi: Wolfenstein 3D

Eğer oynadığınız oyunda en azından “aksiyon” unsuru varsa, hayatta kalmak için
mücadele etmek zorundasıniı demektir. Bakış açınız ne olursa olsun, karşınızda
sizi öldürmek isteyen düşmanlar, sizin de halletmeniz gereken görevler vardır.
Bu temayı kapsamlı veya yüzeysel olarak işleyen ve var olan dünyaya
karakterimizin gözünden dâhil olduğumuz tür, FPS türüdür. Wolfenstein’daki
esrarengiz kale ve Naziler sayesinde, ilk kez bir FPS oyunuyla karşılaşmıştık.Dünyamıza 3 boyutu eklemek: DOOM

Platform oyunlarından alışık olduğumuz kamera açısını bir kenara bıraktıktan
sonra, karşımızdan, yanımızdan veya arkamızdan gelebilecek düşmanların
endişesine düşerek aynı zamanda heyecanlı mücadeleler içinde yer alabilmiştik ve
yeni oyunlarda da bunu tekrarlıyoruz. Fakat yıllar öncesinde, hareket
kabiliyetimiz sınırlıydı. Ta ki ilk Doom oyunu
çıkana kadar. 360 derecelik dönüş açısı, birbirinden farklı seviyelerde oda ve
dış mekân tasarımları, ışıklandırmalar ve dahası Doom ile oyun dünyasına adım
atmıştı.

Bir amaç için film gibi bir macera yaşayabilmek: HALF
LIFE

O ana kadar güzel konularda FPS oyunları yapılsa da, belki de sinematik
atmosferi en iyi yansıtabilen ilk FPS oyunu Half Life’dı. Mükemmel grafikler ve
her an değişen heyecan düzeyi, “acaba bir sonraki bölümde ne olacak” diye
oyuncunun zihninde sorular oluşturuyor ve başlayan filmin, sonuna doğru artan
temposu misali finaline kadar devam ediyordu. G-MAN gibi sırlarla dolu bir karakteri de kesinlikle unutmamak gerekli.

Kozlarınızı tüm dünya ile paylaşabilmek: QUAKE III

Doom ve Half Life gibi yapımlar, tek kişilik senaryo modlarının haricinde çoklu
oyunculu bölümleriyle de ilgi görmeyi başarabilen oyunlardı. Öyle ki her biri
çıktığı dönemin hit ürünleri olmayı bildiler. Fakat online arenayı baştan sona
sarsan bir oyun gösterecek olursak, bence bu kesinlikle Quake III olmalıdır. İlk iki oyunuyla sağlam bir yer edinen seri, üçüncü oyunda bir online fenomen halini aldı. Oynayanlarına Quaker ünvanını kazandıran yapım, ayrıca bir turnuvada John Carmack’e de Ferrari marka otomobilini kaybettirmişti.

Var olan oyunla yetinmeyen, onu genişletebilen oyunculuk:
Counter Strike

Half Life, multiplayer olarak da bilimkurgunun heyecanını oyunculara sunuyordu.
Tabii ki bu alanda büyük yol kat eden Quake, yeni güncellemelerle yola devam
edecekti, ancak oyuncuların boş durmaya tahammülü yoktu artık. Bu kez “gerçek
dışı mekan ve silahların olmadığı, günümüze yakın bir zamanda geçen ve güvenlik
güçleri ile teröristler arasında yaşanan çatışmaların konu edildiği bir oyun
hazırlansa” diye yola çıkıldı. Sonuç olarak da Counter Strike doğdu. Bir mod,
nasıl başlı başına bir oyuna dönüşür, bunu da en ciddi hali olarak Counter’da
gördük. Tabii ki modun yapımcılarını da Valve gördü ve işe aldı.Gelişim şart oldu: Deus EX

RPG oyunları, fantastik dünyalarının yanı sıra detaylı karakter ve araç gelişim
sistemleriyle dikkat çekiyor. Zamanla iki türün bir oyunda birleştirilmesi,
sadece sonuca gitme zorunluluğunu ortadan kaldırmış ve oynanışa zenginlik
katmıştı. Türün en önemli temsilcilerinden Deus Ex, 2050’li yıllara gelindiğinde
insanlığı tehdit eden amansız bir hastalığın varlığını ortadan kaldırmak için,
oyuncuları göreve çağırıyordu. Düşman öldürdükçe seviye atlamak, görev
tamamladıkça tecrübe puanı elde etmek ve daha gelişmiş silahlar kullanarak
saldırabilmek, haliyle normal bir FPS oyunundan daha zengin bir içerik sunuyor.

Devasa haritalarda, özgür bir oynanış tarzı:
Battlefield 1942, Far Cry

İlk zamanlarda sadece odalarda geçen mücadeleleri konu edinen FPS türü,
ilerleyen yıllarda her yönden olduğu gibi harita konusunda da gelişim gösterdi.
Günümüze yakın bir tarihe kadar önemsenmeyen “çizgisellik faktörü”, online
arenada Battlefield 1942 ve tek kişilik oyuncu modunda Far Cry gibi oyunların
çıkmasıyla birlikte artık önemsenir oldu. Bunlara bir de Delta Force serisini eklemek gerekiyor. Bu yapımlar çok büyük haritalar
barındırmalarının yanısıra, çizgisel olmayan oynanışa da imkân tanıyordu. Yani
hedefinize nereden gitmek istediğiniz, artık tamamen sizin kontrolünüzdeydi.
Takip etmeniz gereken bir güzergâh zorunluluğu ortadan kalkmış oldu.

Takım oyunu şart: Rainbow Six, Brothers in Arms

Tek kişilik oynanış üzerine yapılan geliştirmeler, hep tek bir karakter
üzerinden ilerleyen senaryolarla karşımıza geliyordu. Bir takım olarak
ilerlemek, hem gerçekçi oynanışı artırabilecek hem de basit olsa da taktik
yapabilme imkânını sağlayacaktı. Böylece kendi stratejilerimizi belirleyebilecek
ve oynayışımızı zengin hale getirebilmek bizim elimizde olacaktı. Özel bir tim
olarak operasyonlara katıldığımız Rainbow Six ve İkinci Dünya Savaşı temasına
taktiksel bir bakış açısı katan Brothers in Arms, türde söz sahibi olan
serilerden.Bir düşmandan daha kötü bir şey varsa, o da akıllı düşmandır:
FEAR

Tekrar FPS’nin köklerine indiğimizde, düz oynanış mantığı ve bununla beraber
“öldür-geç” yönteminin hâkim olduğunu görürüz. Bize saldıran ve bizi öldürmek
için hareket eden düşmanlarımız her zaman olmuştur, ama hiç biri detaylı bir
saldırı yöntemi geliştirmemiştir. Ta ki Monolith’in Fear’ı piyasaya çıkana
kadar. Yapımda yer alan askerler, hem birlikte hareket ediyor, hem de sizin
hareketlerinizi izleyerek taktik belirliyordu. Bir düşmanı ön tarafta görseniz
ve onu öldürmek için hareket geçseniz bile, bir de bakmışsınız ki düşmanınız da
sizi gözlemiş ve arkadan saldırarak sizi öldürmüş.

Gelişim, multiplayer oynanışta da şart: Call of Duty 4:
Modern Warfare

Deathmatch olarak başlayan çoklu oyuncu çılgınlığı, co-op olarak devam etmiş,
akabinde de Capture the Flag ve Team Deathmatch gibi başlıca modlarla birlikte
rayına oturmuştu. Quake, Unreal Tournament, Counter Strike, Battlefield, Halo
gibi serilerle yol alan multiplayer kavramı, Call of Duty 4’ün piyasaya
çıkmasıyla birlikte bambaşka bir kimliğe büründü. Artık Perk sistemi ve
getirdiği muhteşem özellikler vardı. Karakterinizin kullandığı silahları
modifiye edebiliyor, yeni silahlar ve saldırı çeşitleri elde edebiliyor, level
atladıkça her konuda uzmanlaşma yolunda ilerliyorduk. Siz bir adamı vurup
öldüremeseniz bile yine de asist puanı alabiliyor, gelişiminize katkı
sağlayabiliyordunuz. Bu ve benzeri özellikler, FPS oyunlarındaki çoklu oyuncu
yönünün önemini daha da artırmış oldu.

Görülüyor ki FPS türü, zaman geçtikçe kendini yenilemeye ve geliştirmeye
devam edecek…

Exit mobile version