Hayvan Mezarlığı filmini izledik!

Çocukluk travmalarımdan biri de Hayvan Mezarlığı filmiydi. Aslında tam travma da denemez, yarı travma diyelim. Çünkü çok korktuğum için filmi izleyememiştim. Ancak ilk yarım saati bile korkudan uyuyamama neden olmuştu. Aradan geçen 25 yılın ardından psikopat film Hayvan Mezarlığı ile yüzleşme, hesaplaşma vakti geldi. “Seni yeneceğim Hayvan Mezarlığı!” diyerek yeniden çekilen “Pet Sematary” filmini bu sefer izlemeyi başardım.
Not: Yenemedi!

Hayvan Mezarlığı İnceleme

Yeniden çekilen korku filmlerini sevdiğimi söyleyebilirim. Klasik IT filminin yeniden yapımı da gayet başarılı bir filmdi. Daha iyi bir teknikle, daha tutarlı bir metinle ve iyi oyuncu kadrosuyla çekilen yeniden yapım korku filmleri, orijinal filmleri bir adım ileriye taşıyabiliyor. Filmden çıktıktan sonra Hayvan Mezarlığı da bende iyi bir film izlediğim izlenimi bırakmayı başardı. Bir yandan da “iyi ki bu acayip filmi çocukken izlememişim” dedirtti. Neden mi? Çünkü Hayvan Mezarlığı gerçekten rahatsız edici bir film. Korku, gerilim edebiyatının babası Stephen King‘in 1983 yılında yayınlanan romanından uyarlanan Hayvan Mezarlığı, King’in klasikleşen rahatsız edici, ürpertici üslubunu oldukça başarılı bir şekilde yansıtmayı başarıyor.

Hikaye dört kişilik (artı bir kedi) Creed ailesinin şehir karmaşasından uzaklaşıp inlerle cinlerin top oynadığı sakin bir kasabaya yerleşmesi ile başlar. Oldukça büyük bir arazi satın alan doktor baba Louis Creed ve ailesinin evinin hemen ilerisinde, bir hayvan mezarlığı bulunmaktadır. Kasabalı ölen hayvanlarını tuhaf bir tören eşliğinde buraya gömmektedir.  Ailenin küçük kızı Ellie Creed‘in sevimsiz mi sevimsiz kedisi bir gün ailenin komşusu ihtiyar Jud tarafından yol kenarında ölmüş halde bulunur. Baba, kedinin ölümünü Ellie’ye söylemekten çekinir. İhtiyar Jud’un ölen kediyi geri getirmek için bir fikri vardır. Hayvan Mezarlığı’nın ötesinde eski kabilelere ait bir mezarlık bulunmaktadır. Buraya gömülen varlıklar aynı gece dirilir. Baba Louis Creed ölen kediyi bu mezarlığa gömer. Sabah olduğunda kedi sapasağlam bir şekilde geri dönmüştür. Ancak kedi eskisi gibi değildir. Daha saldırgan, daha vahşidir. Bugünden sonra Creed ailesi için de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Baba Louis Creed’in yolu bir kez daha hayvan mezarlığının ötesine düşecektir. 

Oldukça kasvet bir hikaye değil mi? Kesinlikle! Film bitene kadar da damarlarınızda kan yerinde adeta kasvet ve karanlığın aktığını hissediyorsunuz. Yönetmen Kevin Kölsch‘ün görüntü yönetmeni ile birlikte oldukça iyi bir iş çıkarttığını söyleyebiliriz. Hayvan Mezarlığı sizi bir anda önünüze atlayan şeylerle korkutmaya çalışmıyor. (ha az da olsa bu tarz sahneler filmde var ) kaçma kovalamaca, vahşet, kan gibi unsurlar da filmde çok fazla kullanılmamış. Filmin en büyük silahı rahatsız edici ve çok çok acımasız olması. Psikolojik yönden rahatsız edebilecek çok fazla sahne var. Filmde neredeyse iyi hiçbir şey olmuyor bile diyebilirim. Oldukça ağır bir tempoyla, yavaş yavaş ailenin felakete doğru yol aldığını izliyorsunuz. Bu ağır tempo, zaman zaman sıkıcı da olabiliyor. Filmin vurucu anları son yarım saatlik bölüme saklanmış. Ancak ağır işleyen hikaye öyle bir finalle sona eriyor ki, bu final temponun düştüğü anları size kolayca unutturuyor. Sadece finali için bile izlenmesi gereken bir film Hayvan mezarlığı.  Anne Rachel rolündeki Amy Seimetz ve Jud rolündeki John Lithgow‘un iyi bir oyunculuk sergilediğini söyleyebilirim. Sıra dışı yüz hatları ile dikkat çeken baba Louis Creed’i canlandıran Jason Clarke ise bence vasat bir oyunculuk sergilemiş. Bazı vurucu sahnelerde, olayın şoke ediciliğinden uzak performansı göze batıyor. Küçük kız Ellie rolündeki Jete Laurence da fena iş çıkartmamış. Filmin bence en iyi oyuncusu Church rolündeki kediydi. O nasıl bir bakıştır, sen nasıl bir psikopat hayvansın. Evlerden ırak. 

Böyle bir filmi spoiler vermeden değerlendirmek oldukça zor. Çünkü oldukça ağır ilerleyen hikayede konuşulması gereken şeyler filmin kırılma anları. Tat kaçırmamak için o anlardan bahsetmek istemiyorum.

Hayvan Mezarlığı klasik 90’lar korku filmleri tutkunlarının kaçırmaması gereken bir yapım. Dönemin korku filmlerinin hissiyatını bu filmden kesinlikle alıyorsunuz. Karanlık, rahatsız edici, acımasız, akılda kalıcı… Neredeyse hiçbir şeyin yolunda gitmediği, tuhaf, sıra dışı bir hikaye. 1 saat 41 dakikalık, bir korku gerilim filminde olması gerektiği gibi huzur kaçırıcı, nahoş bir deneyim.

25 yıl sonraki yüzleşmeyi de Hayvan Mezarlığı kazandı. 34 yaşımda da “yahu ne manyak filmdi!” dedirtmeyi başardı. Filmi izledikten sonra “iyi ki çocukken bu filmi izlememişim” dedirtti. Gerçekten uykularımı kaçırırdı.

Exit mobile version