Hızlı ve Öfkeli 8’i görmeden önce beklentilerimin farkındaydım. Sekizinci film, ondan önceki yedi filmden pek farklı değildi. Aralarında sadece ufak zaman ve mekan farklılıkları vardı. Göreceğim şeyler yine aynı olacaktı. Peki bundan şikayetçi miydim? Aslında hayır. Aksiyon istiyordum, hızlı arabalar istiyordum, kafamı hiç yormayacak, basit bir hikaye istiyordum ve bol bol Charlize Theron istiyordum… İstediğim her şeyi verdi bana.
Seriye öncelikle sokak yarışları ve şebeke suçlarının odaklandığı bir dizi yapım olarak başlayan Hızlı ve Öfkeli, daha sonra gelişen olaylar neticesinde çehresini biraz değiştirmiş ve sokak yarışlarının yerini aksiyon odaklı, daha basite indirgenmiş senaryolar almıştı. Hızlı ve Öfkeli 8’de de ikiye bölünen bir takımı, bozulmak üzere olan arkadaşlıkları ve bir karaktere olan güveni sorguluyoruz.
Zaten bir Hızlı ve Öfkeli filminden de daha farklı, daha ilginç bir şey beklemek pek mantıklı bir hareket değil. Bazı yerlerde filmin çok basit olduğunu, karakterlerin hiç detaylandırılmadığını ve senaryonun da basit bir çizgi film senaryosuna benzediği gibi yorumlar görüyorum. Eh yani Hızlı ve Öfkeli’de Isaac Asimov temellerini almalarını falan mı bekliyordunuz, bunu da anlaması güç.
Filmimiz rengarenk Küba sokaklarını bizlere göstererek başlıyor. Küba’da çekilen her sahne, dinlediğimiz o hareketli müziklerle birleşince “ah o gemide ben de olsaydım” şarkısını içinizden söylemeye başlıyorsunuz. Ortada bir gemi yok elbette ama Küba’da olmak isterdim, ne yalan söyleyeyim.
Küba sokaklarında filmin ikonik karakterleri ile tekrar karşılaşıyor ve Vin Diesel’in aksiyon dolu yarış sahnesinde soluk soluğa kalıyoruz. Her Hızlı ve Öfkeli filmi gibi adrenalini kökleyerek başlayan bu film de aksiyonu hiç durdurmadan sonuna kadar sürmeye devam etti. Hatta şunu da eklemek isterim; filmin yönetmeni F. Gary Gray, film işini acilen bırakmalı ve bu tarzda bir oyun yapmak için kolları sıvamalı. Çünkü Hızlı ve Öfkeli aslında tam bir oyuncu filmi. Sanat kasmayan, felsefe kovalamayan, hedef kitlesine yalnızca istedikleri şeyi veren bir yapım.
Hikayesinden azıcık bahsedecek olursam: Dom ve Letty evlendikten sonra balayı için Küba’ya gidiyor. Burada tam da hayallerindeki gibi özgürce, huzurlu bir şekilde yaşayan çiftin planlarını Dom ile iletişime geçen Cipher adlı gizemli bir kadın bozuyor. Dom’u önem verdiği bir kişi ile tehdit eden Cipher, ondan son-büyük bir iş yapmasını istiyor. Çünkü bu işi Dom’dan başka başarabilecek kimse yoktur. Hobbs ve takımın geri kalanı ile yola çıkan Dom, takıma ihanet eder ve bu noktadan sonra güvensizliklerle dolu sağlam bir kovalamaca başlar. Dom takıma geri dönecek mi, yoksa bu yolda devam mı edecek?
Hayalet uçaklar, buzun üstünde birbirini kovalayan tanklar, torpido fırlatan denizaltı, önümüze gelene yüz tekme nidalarıyla hayvani bir araba süren Dwayne Johnson… Hepsi Hızlı ve Öfkeli 8’i bu seriye ait bir film haline getiren yegane şeyler.
Eşsiz aksanı ile Dwayne Johnson’a sürekli laf sokan Jason Statham ve kendisinin bir bebek puseti ile silahlı çatışmaya girdiği sahneler Hızlı ve Öfkeli’nin diğer filmler gibi aynı zamanda komik bir hava kazanmasını da sağlıyor. İzlediğiniz filmin hem ciddi, hem de ciddiyetten çok uzakta bir yapım olduğunu bilmeniz gerekiyor. Aksi takdirde bu yapımdan hiç keyif alamazsınız. Kendinizi akışa bırakıp, çıkan sahneleri izlemeniz gerekiyor. Size manevi olarak bir şey katmayacak olsa da, Hızlı ve Öfkeli 8, 2 saat 16 dakikalık sağlam bir aksiyon şöleni sunuyor. İzlediğinize pişman olmayacaksınız. Sonraki iki film için de herhangi bir hazırlık yapılmadığı için baştan sona, tam bir hikayeyi izleyebiliyorsunuz. Eğer daha önce hiç Hızlı ve Öfkeli filmi izlemediyseniz bile girip keyif alabileceğiniz bir yapım olmuş.