İki Hikaye

Can Tutsoy’un Karanlık Gözler’i ve Ozan Uzun ‘un Son Adam’ı ile karşınızdayız…

KARANLIK GÖZLER
Etrafı aniden ork ve goblin savasçıları ile dolmustu. Çok çaresizdi. Ne yapacağını kestiremiyordu. Daha önce ona öğretildigi gibi sakin kalmaya çalıştı, fakat korku kanına islemisti. Bir türlü doğru düşünemiyordu. Khas, Sparta’nın oglu. Rhan ailesinin en büyük büyücüleri tarafindan yetistirilmisti. Ögretmenleri onunla grur duyuyor ve bir o kadarda çekiniyorlardi. Ne de olsa o kıtanın en ulu ve bir o kadarda kötü büyücüsü Sparta’nin oğluydu. Zaten öğretmenleri Khas’ın büyü konusundaki üstün yeteneğini babasindan aldığına emindi. Bir zamanlar babasini eğitmis olan bu aile şimdide oğlunu eğitiyordu.Tabi oğlunun babasi gibi yoldan çıkmasına izin veremezlerdi ve bunun için Khas’ı sürekli kontrol ediyor ve hırsını dizginlemeye çalışıyorlardi. Bütün bunlar bir kaç saniye içinde gözlerinin önünden geçti. Sparta’nın oğlu, Sparta… Damarlarındaki kan kaynamaya basladi. Savaş ve büyü içindeki hırsı, güce olan açligini uyandırmıştı. Artık korkmuyordu. O Sparta’nin oğluydu ve bir yerlerde babasının onu izlediğini, adeta denediğini hissedebiliyordu. Kulaklarında çınlayan bir ses hadi, şimdi tam zamanı diyordu. Elini siyah pelerininin ceplerine soktu. Havaya keskin bir kükürt kokusu yayıldı. Ağzindan ezgisel bir sesin çıktığı duyuldu, orkların çoğunun da duyduğu son ses bu oldu. Aniden bir alev topunun üzerlerine dogru geldiğini gördüler. Aynı anda etrafa pişmiş et kokuları yayılmaya başladı. Kan Khas’ı tamamen kontrolden çıkartmıstı , o gücü hissediyor ve kontrol edebiliyordu. Tekrar birşeyler mırıldanmaya basladı , eli cebine gitti. Ekşi ve nahos bir koku etrafa yayılmıştı. Sonra elini kaldırarak ork ve goblin topluluğuna doğru bir yay çizdi. Yavaş ve emin bir şekilde, sözlerine ara vermeden. Yayın içinde kalanlar birden dona kaldılar ve derin bir uykuya geçtiler. Ordunun geri kalani ise korku ve ölümü tatmış olmanin verdiği güçle kaçmaya başladilar. Khas onlarla uğrasmadı bile. Buna tenezzül etmedi. Sadece arkalarından bir lanet okudu. Olmuştu, sonunda başarmıştı. Artık gerçek gücün hakimiydi fakat ögrenmesi gereken çok sey olduğunu kendisi de biliyordu. Sakinleşince okuluna dönmeye karar verdi. En azından bir süre daha orada kalip hazırlıklarını tamamlamaliydı….

Can Koray TUTSOY

SON ADAM
Ne kadar zamandır savaştığını hatırlayamıyordu. En son hatırladığı atının üzerinde düşmanın üzerine atıldığı idi. Sonra korku gelmişti ; kalbi sanki bilinmeyen bir güç tarafından acımasızca sıkılıyordu. Şovalyelerin en kıdemlilerinden biri olduğu için korkusunu belli edemezdi , gençlerin şevkini kırmaya hakkı yoktu. Kardeşlerini yüreklendirmek için en önden gitmişti , farkında olmasa bile bu hayatını kurtarmıştı. Ejderha nefesi orduların tepesine indiğinde pek az canlı hayatta kalabilmişti. Yüzsüz kraliçe her zamanki gibi şovalyeleri harcamak için kendi askerlerini feda etmişti. O zavallı askerlerin onun için hiç bir önemi yoktu.

Şu anda ayaklarının üstündeydi atına ne olduğunu hatırlayamıyordu. Kafası karışıktı , iç güdüleriyle savaşıyordu. Birden bire karşında bir minatour belirdi , devasa baltasını şovalyenin kafasına doğru savurdu. Ortaya çıkan güç inanılmazdı , kılıcıyla karşılık vermeye kalksa büyük bir ihtimal kafasını kaybedecekti ; ama o öyle yapmadı. Eğilerek öfkeden kudurmuş boğa adamın baltasının altından geçti ve birdenbire kendisini balta ile minatour arasında buldu. Bu kadar yakın mesafede kılıcını kullanması imkansızdı , göz açıp kapayana kadar kılıcını sol eline aldı ve belinin arkasından çıkardığı hançerini karşısındaki devin boğazına sapladı. Kasları sertleşen dev yere yığıldı. Tam bu sırada bir acı hissetti. Olduğu yerde döndü ve onunla beraber dönen kılıç tecrübe ile düşmanın koluna girdi. Acının da etkisiyle darbenin şiddeti katlanmıştı ve kılıç adamın kolunu kesmekle kalmadı , kaburgalarına saplandı. Kılıcı çekmek istedi ama başaramadı. Bu kötü anında karşısına tepeden tırnağa zırhlı bir asker çıktı daha o hançerini çekemeden rakip dev kılıcı ile geniş bir yay çizdi. Zırh kırılmıştı ve karnı açılmıştı ,kendi kanı yere saçıldı. Ölümü beklerken beklenmedik birşey oldu , bir topuz siyah giyimli rakibin kafasını dağattı. Bir ses duydu , belki saatlerdir duyduğu tek konuşma buydu.

– Sir Uth Dargalas dikkat edin!

Bu yoldaşı taçşovalyesi Eran ‘dı , hayatını kurtamıştı. Sonra Eran gözden kayboldu , görüntü bulanıklaştı. Elini karnına götürünce , eline gelenin sadece kan değil aynı zamanda bağırsakları olduğunu anladı. Dizleri üzerine çöktü , kılıcını aradı , en azından onunla birlikte ölmek istedi. Bir çığlık duydu , kafasını çevirince bir askerin mızrağını Eran’a sapladığını gördü. Öfke ona son bir güç verdi ayağa kalktı ve bağırarak koşmaya başladı. Şaşıran düşman askeri döndü ve mızrağını ona doğrulttu. Mızrak zırhını dağıtarak omuzuna girdi ama o durmadı. Eğildi ve hançeri rakibini iki bacağının arasına soktu ve yere yuvarlandı.

Dakikalar geçmişti , bir ağlama sesi duydu sürüne sürüne son rakibinin yanına gitti. Asker , daha doğrusu delikanlı berbat durumdaydı. Hançer bacaklarının arasından girmiş ve kaval kemiğini kırarak arkadan çıkmştı. Geç gelecek berbat bir ölümdü.

Askerin yanına ulaştı ve kaskını çıkarmasıyla şok oldu .Bu bir genç kadındı, yirmisinde yoktu. Kızıl saçları kana bulanmıştı ve mavi gözleri yaşlar içindeydi.

-Ölmek istemiyorum lütfen , lütfen bana yardım et!!

Kızın sesi titriyordu , onun elini tuttu. Bütün dengeler alt üst olmuştu. Kardeşini öldüren kadından nefret etmek istiyordu ama bu çaresiz kıza çok acıyordu. Bu kızı bu duruma o sokmuştu.

” Ölecek miyim ? Lütfen bana yardım et ” dedikten sonra kız doğrulur gibi oldu ve aşağıya baktı.

” Aman tanrım , hayır bu olamaz bunu bana sen yaptın , bana yardım etmek zorundasın lütfen!!!”

Derken hıçkırıklara boğuldu. Elini hançerin etrafında dolaştırıyor ama ona dokunamıyor anlamsız sesler çıkarıyordu. Dargalas yarayı inceledi yapabileceği bir şey yoktu , kız kurtulsa bile belden aşağısı felç olacaktı. Yaşamak bir işkence olacaktı. Kızın çığlıklarına daha fazla dayamadı ve ” yardım bulacağım ” dedikten sonra ayağa kalktı ve savaş alanında yürümeye başladı. Her yer yanmış cesetlerle doluydu. Yerde sızlayan birkaç asker vardı. O yarım bilinçli bir şekilde Thakisis tapınağına doğru yola koyuldu. Burada çok ağır çatışmalar olmuştu. Yerler şovalye ölüleri ile doluydu. Kırılmış kapıdan içeri girdi. Cesetleri takip ederek altara ulaştı. Yerde Paragn ‘ın cesetini görünce çok şaşırmadı. Paladine rahibinin göğüs kafesi açılmıştı. En azından acı çekmedi diye düşündü kendi ölümü büyük ihtimal bir kaç saat içinde ve acılarla gelecekti.

Buraya esas geliş amacı kıza yardım etmek değildi. Sabah yaptığı konuşmada genç şovalyelere dediğini yapmaya gidiyordu. Bir şovalye hayatta kalsa bile hayatının son damlasına kadar mücadele edip ejderin gözünü yok etmeliydi.

Sonunda uğruna üç bin şovalyenin öldüğü cismi buldu. Orda altarın üstünde duruyordu. Bir insan kafasından biraz büyüktü. Tek göz niyetini anladığı şovalyeye döndü. Derken aklı karıştı , ruhunun derinliklerinde bir ses duydu.

– Bunu yapamazsın , benim yardımımla kendi hayatını kurtarabilirsin. Şovalyelere de yardım edebilirim!!! Kendini düşünmüyorsan o kızı düşün , onu o hale sen getirdin!
– Çık kafamdan lanet yaratık!!!

“Paladine bana yardım et “dedi ve kılıcını göze savurdu. Bir çığlık duydu ve birşey ona çarptı. Derken tepesinde thakisis baş rahibini gördü. Rahibin sol gözü kapanmıştı ve pek iyi durumda değildi. Kısa bir boğuşmadan sonar tekrar ayağa kalktılar. Rahibin elinde bir topuz vardı , Dargalas o kadar şanslı değildi. Kılıcı çarpışmada yere düşmüştü. Sabırsız rahip topuzunu beceresiksizce şovalyeye savurdu , hazırlıklı ve deneyimli şovalyek olluklarından biriyle darbeyi karşıladı ve zırhlı eldiveniyle rahibin suratına bir yumruk indirdi. Suratın kan sıçrayınca irkildi. Rahibin burnu kafatasını içine girmişti fakat burunla birlikte Dargalasın parmakları da kırılmıştı.

Kılıcına uzandı ve sol eliyle yerden aldı. Göze döndü , gözdeki korku ifadesi açıktı. Ama son adamın içindeki son merhametde o kızda tükenmişti. Kılıç gözün tepesine inerken Dargalas kızı düşündü.

Dışarı yürümeye çabaladı ama bir adım atmayı bile başaramadı. Olduğu yere çöktü ve ayaklarının dibindeki Paragn’a baktı. Derken Paragn’ın yüzlüğünü hatırladı. Bu yüzzük ona Paladine tarafından bahşedilen bir iyileştirme yüzüğüydü. İçindeki son kuvvetle Paragn’ın elinden yüzlüğü aldı ve taktı. “Paladine lütfen bana yardım et , o kızı kurtarmalıyım!” . Mavi bir ışık bütün vücudunu sardı. Görüntü berraklaştı. Kendisini fiziksel olarak mükemmel hissediyordu. Yıllardır bu kadar dinç olmamıştı. Tüm yaraları kapanmıştı.
Yenilenmiş bedeniyle dışarı koştu. Kızın yanına vardığında çok geçti. Kız gözleri açık bir şekilde acılar içinde can vermişti. Bu sefer ağlayan Godhar Uth Dargalas’tı. Biraz daha çabuk olsa kızın hayatını kurtabilirdi. Bir işe yaramayacağını bile bile yüzzüğü kızın eline taktı. Sonra geri aldı. Fiziksel olarak bütün yaraları kapanmıştı ama ruhundaki bu yarayı kapamaya hiç bir büyünün gücü yetmezdi.

Ozan Uzun

Exit mobile version