Yıl 2004, daha World of Warcraft’ın çıkmasına 4 ay kala başlamıştı macera, oyunun 0.7 yamasıyla gelen betayla beraber. Sonrasında altı yıl boyunca süren wipefest’ler, bir iki hacklenme, onlarca boss, guild derken Cataclysm’in çıkışının ardından sonra sıkılış ve iki hafta sonra hesabı kapatış.
2010 yılının sonundaki Cataclysm çıkışının da tatmin etmemesiyle beraber bırakmıştım World of Warcraft’ı. Benim gibi PVP’den çok PVE oynayan herkes de bırakmıştı yavaş yavaş, hem yılların getirdiği yetmişlik hissi, hem de Cataclysm’in başarısız oyun tasarımı yüzünden. Bırakmak konusunda son kararımı vermeden önce de tek bir noktaya bakmıştım, başlangıç alanlarının ne hale geldiği. Bir ek pakette en önemli şey, o ek paketin içeriğinin başlangıç alanlarıdır. İşte bu yüzden Wrath Of The Lich King, oyun mekaniklerini ve Arthas’ı kesebilmemizi bir yana bırakırsanız, en başarılı ek paketti. Howling Fjord’daki questlerin kalitesi, anlatımlarının epikliği derken kendinizi nefis bir hikaye akşının içinde buluyorsunuz.
Cataclysm’de ise iş böyle değildi. Tüm Azeroth değiştiği için tüm quest serileri baştan yazılmış, ve 1-60 arası içerik olarak yeni bir deneyim sunuyordu. Ama bu deneyim asla yeni hissettirmedi, Wrath of the Lich King’den sonra böylesine zayıf questler insanı canından tak ettirdi. Zaten piyasada çok başarılı DVO’lar varken -Aion oynuyordum o zamanlar bir yandan- niye her ay para vereyim buna dedim ve hesabı kapatış o kapatıştı.
Ama World Of Warcraft eski sevgili gibi, boşta kaldığın zaman geri dönüyorsun. Ama bir süre sonra niye ayrıldığını hatırlıyorsun ve tekrar ayrılıyorsun. Çünkü genelde o sorunlar hala devam ediyor oluyor. Yine de bir şans vermeden rahat duramıyor insan. Allah’ın belası hayat böyle bir şey çünkü. Neyse efendim, oraları geçelim biz, World Of Warcraft’a iki yıl sonra dönen ve o iki yıl boyunca hiçbir şeyiyle ilgilenmeyen birinin gözünden World of Warcraft ne hale gelmiş, onları anlatayım.
Bu iki senelik arada bir çok DVO oynadım, bir süredir de Guild Wars 2’yle haşır neşirdim. O yüzden yaptığım tüm kıyaslamalar ister istemez Guild Wars 2 ile oldu. Ne yalan söyleyeyim, bugüne dek oynadığım hiçbir DVO’daki karakterlerimle WoW karakterlerim kadar özdeşleşemiyorum, hangi ırk olursam olayım WoW’daki karakterlerim bana her zaman daha yakın. Sanırım evrenin tüm detaylarını bilmenin getirdiği egosal bir bağ bu, yıllardır Warcraft oyunlarını oynayan herkeste bunun olduğuna eminim. Tabi bunda hikaye anlatımının enfesliği de yadsınamaz, hele hele Mists of Pandaria’da iyice gelişen oyun içi quest sinematikleri çok hoş olmuş.
Yıllardır ana karakterim olan Mage’imle başladım oyuna. İtiraf etmeliyim ki, oyunda yapılan dinamik değişiklikleri beni hiç tatmin etmedi. Kah dövüş sistemi olsun, kah yetenek ağacının tamamen değişmiş olması olsun. Eskiden olan detaylı yetenek ağacının yerini daha rafine bir yetenek geliştirme sisteminin alması pek hoşuma gitmedi. Zaten basitliği yüzünden yerden yere vurduğumuz World of Warcraft, iyice basitleşmiş. Ama bu basitleşme oyunun sadece arayüzünde. Basitleştiğini sandığınız yetenek sistemi, end-game’de öyle bir hal alıyor ki; eskiden olan “Fire Mage mi olsam Frost Mage mi olsam” sorusu yerle yeksan olmuş. Artık her dövüşte farklı bir Mage olmalısınız. Bu sadece Mage’ler için değil, tüm sınıflar için geçerli. Yani basit dediğimiz şey aslında gündelik oyuncular için oldukça zor, zira artık “doğru spec” diye bir şey yok, “duruma göre spec” var.
Diğer sınıfları da az çok denedim, ama hepsini tek tek anlatırsam işin içinden çıkamayız. Zaten yukarıdaki paragrafta anlattıklarım tüm sınıflar için geçerli. Peki diyelim ki halihazırda yüksek bir karakteriniz yok, ya da oyuna Mists of Pandaria paketiyle başlayıp Pandaren ırkıyla oynamak istiyorsunuz (ki Pandaren ırkı korktuğum gibi çıkmadı, çok güzel yedirmişler oyunun içine, PANDA NE LAN demiyorsunuz yani). Yazının başında da belirttiğim gibi benim için bir ek paketin en önemli kısmı, yeni içeriğin sunulduğu başlangıç alanları.
Açıkçası 85+ başlangıç alanlarını çok başarılı söyleyemem, Vale dışında Pandaria çok ahım şahım bir kıta değil. Tabi her halukarda Cataclysm’den daha iyi olduğu kesin ama kesinlikle bir Northrend veya Outland olmamış. Fakat 85+ değil de, Pandaren ırkının başlangıç alanına ve quest zincirlerine bakarsanız işte o zaman her şey çok ama çok güzel. Hem Monk’u hem de Pandaren’i denemek adına bir Pandaren Monk açtım ilk başta. Henüz karakterin başlarında olsam da umut verici bir sınıf olmuş, özellikle bir Paladin gibi üç yola da geçmesi hoş: Tank, DPS, Heal. Monk kasmak isteyenlere bir öneri, 10. leveldan sonra Brewmaster (Tank) olarak levellamanızda fayda var çünkü ilerki levellara kadar DPS ağacınızın en önemli skill’i gelmiyor.
AMA.
İyi konuştuk, hoş konuştuk, World of Warcraft hasretini giderdik bir yandan ama yılın 2013 olduğunu asla unutmamak lazım. Hele hele Guild Wars 2 oynadıktan sonra World Of Warcraft’a dönünce neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Evet, WoW ilk DVO değil ama DVO’ları değiştiren bir oyundu. Yıl 2004’ken. Üzerinden 9 yıl geçti ve bu istikrar ile 10. yılını da kesinlikle göreceğiz. Ama World Of Warcraft’ın hala oynanıyor olmasının nedeni, hala herkesin oynaması. Piyasada çok ama çok daha güzel ve yenilikçi DVO’lar var. World Of Warcraft çağının çok fazla vakti kalmadı, bir sonraki ek paketle beraber artık bitirmeliler ve yeni oyunları Titan ile çağa ayak uydurmalılar. World of Warcraft’ın eskiliği artık her yerinden belli oluyor, dile kolay 8,5 sene önce çıktı oyun. Özellikle dövüşlerin statikliği insanın içini kıyıyor.
Eğer Titan, World of Warcraft’ın hikaye anlatımını alır, Wrath of the Lich King gibi bir öyküyle beraber Guild Wars 2’nin dinamik dövüş ve alan yapısını birleştirebilirse; işte o zaman Blizzard tarihin en iyi DVO’sunu yapmış olur ve bir 10 yıl da onu oynarız.
World Of Warcraft bu haliyle hala çok zevk veriyor insana. Ama alışkanlıktan dolayı veriyor. Gerçekten günümüzün DVO janrına yakışır bir oyun arıyorsanız, Guild Wars 2 hala en mantıklı seçenek. World Of Warcraft ise çok güzel ama entelektüel seviyesi pek de parlak olmayan eski sevgili.