Keşke eskiden olduğu gibi, bir oyunun bizi kendine bağlayabilmesi için salt konu yetse. Ne güzeldi boyutuyla uğraşmadığımız ekran kartları, kaç kolondan kaç ayrı sesin geldiğinin bizi ilgilendirmediği zamanlar. Yanlış anlaşılmasın, şu gelişmelerden hoşlanmıyor değilim ama bana güzel gelen bütün bu teknolojinin kaliteli yapımlarda kullanılmasıdır.
Buraya kadar tamam da “kaliteli yapım” kıstası neler? Bana göre bir oyun adını hak ediyor ve verdiğiniz parayla doyma hissi veriyorsa yeterli. James Bond kusura bakmasın, kalite sınıflandırmasını Pierce Brosnan ile kaybetti. İkinci kalite filmlerle ismini duyurup tipi sayesinde ilerleyen birinin oyunu da ikinci sınıf kalmış maalesef. Oysa neydi o müthiş ajan Sean Connery? Gerek karizması, gerek sesi, gerekse hareketlerinin uyumu olsun kesinlikle kendini izletirdi. Belki çok fazla sevmiyor olabilirim James Bond serisini ama Dünya’nın yarısı açısından her zaman için ayrı bir yeri olduğu aşikar.
“Kırkıncı yılınızda olsa yine emrinizdeyim Majesteleri”
Bir ajan oyunu için belirlenen kıstaslar bellidir. Ama bu kıstasları insanların beğenisine sunarken dikkate alınan saygı daha önemlidir bana kalırsa. Bir firma düşünün ki önlerindeki milyonlarca hayrana sadece ismi ile satan, filmin karizmasına aldırmamış bir oyun sunsun. Kim ne derse desin, önemli olan arkanda kalmış film, kitap gibi yapımlara bir yenisini eklerken onları da bir avuç paraya değişmemektir.
James Bond, bir kamera merceğine ateş edip ortalığı kana bulayan film girişleri ile kafalarda yer etmiş bir ajan. Çok yakışıklıdır, etrafında sürekli mankenler gezer ve teknoloji ondan sorulur. Ian Fleming, “Casino Royale” adlı hikayesinde ilk defa yer vermiştir bu karaktere. Daha sonra ise 1962 yılında çevrilen (Sean Connery’nin oynadığı) “Dr.No” ile kendine sağlam bir yer edinmiştir. Bugüne kadar beş farklı kişinin canlandırdığı Bond karakteri, on üç yılda yedi filme imza atıp bir rekor kıran Roger Moore ile de özel bir bağla diğerlerinden ayrılır.
Karakterimizin vazifesi, İngiliz İstihbarat Teşkilatında ajanlıktır. Yakışıklı ajanımız görevlerini “M” adlı patronundan alır. Ara not olarak, her nedense Pierce Brosnan filmiyle birlikte, tonla film ekarte edilmiş ve “M” karakteri bayan hale getirilmiştir. Neden olduğunu anlayabilmiş değilim. Bir de “Q” adlı karakterimiz mevcut. Kendisi bütün Bond’ların emrine amade olan kalemden silah, uzaktan kumandalı araba, saatten çıkan lazer, ip olarak da kullanılabilen tuvalet kağıdı ve benzerleri gibi icatları dizayn eden kişidir. Maalesef ki “The World Is Not Enough” adlı filmle birlikte artık Q hayatta değil. Emekli oldu ve bizi icatları olmadan filmlerle yalnız bıraktı.
Q’nun son icadı tutkalla yapıştırılmış eğreti silahlar!
Bu hasretten uzaklaşıp oyuna giriş yapacak olursak ilk olarak grafiklerin güzel gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz. Çalışılmış diyorum çünkü sahte oldukları çok belli. Genel görüntü üstü kapatılmaya çalışılmış basit görüntülerden başka bir şey değil. Pikseller neredeyse ekran kadar, görüntüler çok sert, kaplamalar kaliteli değil ve elimiz silahı tutmaktan ziyade yapışkanla tutturulmuş durumunda. Arka plan görüntüleri dışında, düşük çözünürlüklü kandırmacalar etrafımızı sardığından maalesef zevk almak imkansız. Hele ki kamyonların içine girmek, duvar kenarlarında binaların içini görmek, sandalye ile masanın arasında takılmak gibi hatalar bir yerden sonra insanda sivilce çıkarır hale geliyor.
Seslere gelirsek, kanaatimce oyunun tek güzel tarafı bu. Onu da zaten isteseler de rezil edemeyecek olmalarına bağlıyorum. Ne de olsa silah, ayak, köpek, siren ve bir oyun için gereken bilimum her türlü sesi ufacık çocuklar bile internetten arayıp bulabilirler. Bu yüzden de sıradan ama güzel diyebiliriz seslere. Bununla birlikte, oyunun belli yerlerinde araya giren müziklerin hiç de rahatsız etmediğini belirtmeliyim. Güzel parçalar eklemişler.
Oynanabilirlik ise neyse ki normalden biraz daha rahat. Bugüne kadar Unreal Tournament hariç kendimi rahat hissettiğim FPS oyunu olmadığını söylemem lazım. Haliyle Nightfire’ı da oynarken rahat edemedim. Yine de kullanımın çok rahat olmasa da idare eder olduğunu vurgulamalıyım. Sanırım bu sadece alışmayla ilgili bir konu olduğundan en iyisi oynarken karar vermek. Pek fazla bir beklentiniz olmaması iyi olur bence.
Sonuç olarak kendi türünde No One Lives Forever II, Hitman II, Medal Of Honor gibi örneklerin arasında kesinlikle ölecek, hatta ölmesi gereken bir oyun. Savunulacak bir tarafı olmadan, filmden yararlanmaya çalışan basit bir oyun olarak hafızalardan silinip gidecektir. Fazla yakınlaşmayın, FPS en büyük zevkinizse denenebilir sadece.