Aslında Black Mirror’ı Kara Ekran’a başladığım gün yazmayı planlamıştım fakat böyle bir diziyi size nasıl en iyi şekilde aktaracağımı bir türlü bulamadığım için sürekli erteledim de erteledim. Fakat artık yazmam gerektiğinin farkındayım ve gelişine doğru vuracağım.
Black Mirror, İngiltere’nin son yıllarda ürettiği sağlam yapımlar üzerine tam bir tuz biber kıvamında çıkmış bir iş. Charlie Booker tarafından yaratılan şov, genel olarak çok yakın gelecekte teknolojinin hayatımızdan neleri götürebileceğinin oldukça karanlık bir anlatımı diyebilirim.
Kısa bir seri olan Black Mirror şimdilik 2 sezondan oluşuyor, her sezon ise 3 bölüm. Siz kısa dediğime bakmayın, Booker’ın her bölüm için yarattığı ayrı bir gerçeklik ve ayrı bir hikaye var. Setinden temasına, oyuncularından eksenine kadar her şeyin birbirinden farklı olduğu ve teknolojinin insanların hayatının karanlık noktalarına ettiği etkileri anlatan Black Mirror, TV üzerinde şu ana kadar yapılan gelmiş geçmiş en iyi dizi olabilir.
Her hikayenin farklı bir teması ve dünyası olduğundan bahsetmiştim. Bu format Alacakaranlık Kuşağı formatına oldukça yakın fakat Black Mirror daha çok insan ve güncel meselelerle ilgili.
Booker, Black Mirror ile ilgili “Eğer teknoloji bir uyuşturucuysa, ki bir uyuşturucu gibi hissettiriyor, o halde bunun yan etkileri nelerdir? Bu bölge, zevkin ve rahatsızlığın ortasında kalan bu kara bölge, Black Mirror’ın konusu.” Derken, Black Mirror’ın aslında her duvarda gördüğümüz, ellerimizde tuttuğumuz ekranlar olduğunu anlıyoruz.
Emmy ödüllü Black Mirror’ı izleyip etkilenmeyen şu ana kadar çıkmadı, yapım gerçekten de Information Times’dan Wen Bai’nin dediği gibi “neredeyse mükemmellik” seviyesinde. Her bölümün oyuncuları gerçekten insan üstü bir performans sergilerken, işlenen konuların çok ince noktalarla birbirine bağlanması ve her bölüm sonunda insanın yüreğine bir taş gibi inmesi, bir noktadan sonra Black Mirror’dan rahatsız olmanızı sağlıyor.
Bu rahatsızlığın sebebi Black Mirror’ın işlediği konuların olası karanlık geleceklerin aslında o kadar uzağımızda olmadığını bizim yüzümüze yüzümüze vurması.
Aslında diziyi en iyi açıklayan kelimeler Southern Metropolis Entertainment Weekly yazarlarından Zeng Minghui’ye ait “Kapitalizmin doğduğu coğrafyanın ürünü olan Black Mirror, batı uygarlığının geleceği konusunda kesinlikle iyimser değil. “White Bear” bölümünde sanrılar arasında kaybolmuş bir halk görürken, mutlak demokrasinin Stalinizmin başka bir formu olup olamayacağını sorguluyor. “Waldo Moment” ise modern medya gereçlerinin politikacıların siyasal görüşlerini değil imajının önemini vurguladığından dem vuruyor. “
Black Mirror, “Aşk Nedir?” , “Varlık nedir?” , “Ceza nedir?” gibi zor sorular çevresinde izleyicilerine seksek oynatırken, 2012’de uluslararası Emmy ödüllerinde en iyi TV Mini serisi ödülünü sonuna kadar hak ettiğini kanıtlıyor.
IMDB’de 8.5 puanla seyreden Black Mirror, Stuart Earl, Stephen McKeon, Jon Opstad ve Vince Pope’un müzikal yeteneklerinden yararlanırken Bryony Neylan-Francis, Sean Ashburn gibi oyuncuları da barındırıyor. Tabii bu isimler yanında İngiltere’nin pek çok ismi duyulmamış fakat yetenekli isimleri de var.
Kara Ekran’a adını veren Black Mirror, gerçekten çağımızın en önemli ve izlenmesi gereken yapımlarından biri, eğer şu sıralar izleyecek bir şey arıyorsanız, çok uzaklara bakmayın, kara ekranlar her tarafınızda.