`Başlangıcın öncesinde, Cennet ve Cehennem arasındaki savaştan sonra, Tanrı Dünya’yı yarattı. Yarattığı eserin kontrolünü insan denilen hilebaz maymuna verdi. Ve Her kuşakta bir ışığın yaratığı ve bir karanlığın yaratığı doğdu…”
Bazı diziler vardır, onları ailemiz gibi görürüz. Uzun yıllar boyu bizimle birlikte olurlar ve karakterlerin hayatlarındaki iniş ve çıkışları, empati kurarak, sanki biz yaşıyormuşçasına deneyimleriz. Üzüntüleri bizim üzüntülerimiz, mutlulukları bizim mutluluklarımız oluverir.
Bazı diziler vardır, hevesimizi kursağımızda bırakırlar. Beraber geçireceğimiz onca vakit, yaşanacak bir sürü anı vardır, fakat bizi merak, üzüntü ve hayal kırıklığı içinde bırakıp giderler.
Tüm Zamanların En Tozlu Sanat Eseri
Kara Ekran’ın bu haftaki konuğu, altı sezon olarak planlanan ama sadece iki sezon bizlerle olabilen bir Daniel Knauf yapımı: Carnivale. Yüksek Maliyeti ve düşük reytingleri sebebiyle yayıncısı HBO tarafından kaldırılmış olsa da, takipçilerine doyumsuz zamanlar yaşatan Carnivale, iyinin ve kötünün epik savaşını ucubelerin dünyasına taşıyarak zor olanı başarmış bir dizi.
Ezoterik imgeler, dini sembollerle süslü ve Eski Ahit’i kendine kaynak olarak seçen yapım, belki de son on yılın en karmaşık, en zor dizilerinden birisi oldu.
“Yaklaşan araçların sesini duyabiliyor musun? Fırtınayı da beraberinde getiriyorlar sanki. Kaldırdıkları toz kilometrelerce öteden görülebiliyor. İçimde kötü bir his var. Kim bunlar? Bir karnavalın ülkeyi gezdiğini söyler dururlardı. Toz bulutu iyice yaklaştı, bir kaç saate kasabamıza gelirler…”
1934 yılının Amerika’sındayız. Ülke tarihinin en zorlu dönemleri olarak kabul edilen Büyük Buhran ve Büyük Kuraklık’ın hüküm sürdüğü zamanlardayız. Ekilen pamuklar nedeniyle erozyona uğrayan toprak, kum fırtınaları eşliğinde ülkeyi terk ediyor. O tozların içinden bir eğlence konvoyu kasaba kasaba dolaşarak insanların bu acınası yaşamlarını bir nebze olsun hafifletmeye çalışıyor.
Dizi, karnaval konvoyunun Ben Hawkings (Nick Stahl) adlı hapishane kaçağının kasabasına uğramasıyla başlıyor. Ben’in annesi yeni ölmüştür ve gidecek hiçbir yeri yoktur. Karnavalın tüm itirazlarına rağmen Samson (Michael J. Anderson), Ben’in annesinin cenazesini düzenlemeye karar verir. Kadını toprağa gömdükten hemen sonra bayılan Ben’i de yanlarına alarak yollarına devam ederler.
Eğer Carnivale’ı izlemeye düşünüyorsanız öncelikle bilmeniz gereken şey, rastlantı diye bir şeyin olmadığıdır.
Ben ile birlikte ucubeleri tanımaya başlarız. Karnavalın patronu konumundaki cüce Samson, yapışık ikizler, sakallı kadınlar, dansçılar, tarot falı bakanlar… Dışarıdan bakınca paranızı cebinizden çıkartmanız için her şeyi yapabilecek bir düzenbaz ordusuna benziyor. Fakat biraz içeri girince aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlıyoruz. Çarpık ilişkilerin dört bir yanı sardığı, kazanç uğruna bazen onur ve gururun ayaklar altına alındığı bir yer bu seyyar karnaval. Kötü olduklarından veya çıkar sağlama amaçları olduğundan değil, bunları yapmak zorundalar. Ekonomi inanılmaz kötü durumda ve kazanılan her bir dolar altın kadar değerli.
Bir de ünlü “Management” yani Müdüriyet’imiz var. Samson dışında kimseyle görüşmeyen ve konuşmayan bu kişi, dizimizin en büyük gizemleri arasında yer alıyor.
Hikâyenin diğer tarafında bir din adamının hayatına konuk oluyoruz. Kendini doğruluğa ve Tanrı’ya adayan Peder Justin, kardeşi Iris ile yaşamaktadır. Rahip Norman tarafından yetiştirilen iki öksüz kardeş, tıpkı manevi babaları gibi kendilerini ışığın yoluna adamışlardır.
Dizimiz bir anlamda bu iki karakterin etrafında şekilleniyor. Ben Hawkings ve Peter Justin Crowe. İkisi de eşsiz özel güçlere sahip seçilmiş insanlar. Ben Hawkings bir çeşit iyileştirme büyüsüne sahip. Her canlıyı sadece dokunarak iyileştirebiliyor. Fakat her güzel şey gibi bu özelliğinde acımasız bir geri dönüşü var: Bir şeyi iyileştirmek için aynı değerde başka bir şey sunmak zorunda. Aslında Ben’in de dediği gibi yaptığı şey, canlıları iyileştirmek değil sadece hayatı başka bir kabuğa taşımak.
Peder Justin’in özelliği ise insanlara günahlarını gösterebiliyor oluşu. Yeteneğini Tanrı’nın bir armağanı olarak gören Peder’in bu özelliğini açık açık anlatmama gerek yok sanırım. İnsanların en gizli arzularını, en büyük sırlarını, pişmanlıklarını, suçlarını bilmek en büyük güçlerden sanırım.
Başkarakterlerimizin yeteneklerinin de tıpkı dizinin kendisi gibi alacalı olduğunu zaman geçtikçe anlamaya başlıyoruz. Her iyilik içinde kötülüğü, her kötülük içinde iyiliği barındırır.
Fazla ileriye gidemiyorum çünkü dizi tam anlamıyla gizemlerden oluşmakta. Hikâye ve karakterler hakkında vereceğim başka her hangi bir ipucu, yapımı izlerken o anın bozulmasına, aldığınız hazzın azalmasına yol açacaktır.
Carnivale öylesine sağlam dramatik çatılar altına kurulmuş ki, her karakter konuştuğunda, diyaloga girdiğinde, hatta sadece göründüğünde bile etki altında kalıyorsunuz. Yapım için iyilik ve kötülüğün savaşı dedik ama bunu asla bir klişe olarak görmüyoruz. Her şey alacalı, her sayfanın üzeri toz tabakasıyla kaplı. İzleyicinin olan biteni kavrayabilmesi için kitabın üzerinde tozları temizlemesi gerekiyor. Yoksa topu topu yirmi dört bölümlük Carnivale maceranız sadece büyü, ucube dolu bir fantastik macera olduğunu düşünürsünüz.
Oysa dizinin her anı dopdolu. Görmek isteyenler yeni ahitte bahsedilen peygamberlerden, dönemin korkunç yoksulluğuna, yaşam mücadelesine kadar her şeyi özümseyebilirler. Carnivale kesinlikle zor bir dizi. Dikkatinizi tamamen ona vermenizi, gerekirse bahsedilen kavramları araştırmanızı istiyor. Zaten beni hiçbir spoiler vermemek için kıvranmamdan ne kadar büyük ve önemli bir yapımla karşılaşacağınızı fark etmişsinizdir.
Ne yazık ki Carnivale yazının başında da söylediğim gibi sadece iki sezon yayında kalabildi. Bunda en büyük etken çok yüksek maliyeti oldu. Bölüm başına 4,5 milyon dolar harcanan yapım, HBO’nun yapmadığı reklam ve tanıtımlar sebebiyle yeterince seyirciye ulaşamadı. Televizyon şirketinden yapılan açıklama ise hayli komikti.
“Dizinin doğal ömrünü tamamladığını ve gayet net bir finalle seyirciye veda ettiğini düşünüyoruz.”
Hâlbuki Daniel Knauf, dizi daha başlamadan hikâyenin üç adet üçlemeden oluştuğunu ve her üçlemenin iki sezonda işleneceğini söylemişti. İşin ilginç kısmı Knauf, Carnivale’ı sigorta poliçesi satarak geçimini sağladığı 90’larda yazmış ve uzunca bir süre kimse ilgilenmez diyerek ortaya çıkartmamış. Yazarlar için eserleri evlatları gibidir, durumun bizler kadar en çok onu üzmüş olacağını tahmin etmek zor değil.
HBO’nun en büyük skandallarında biri olan Carnivale kimisine göre Rome dizisine kaynak ayırmak için bitirildi. İşim komik yanı Rome dizisi de iki sezonun ardından maliyeti sebebiyle apar topar yayından kaldırıldı. Beş sezon olarak planlanan ihtişamlı dizi iki sezonla yetinmek zorunda kaldı. Game of Thrones aynı akıbete uğramasa bari.
Yine de dizinin erken bitirilmiş olması kötü olduğunu anlamına gelmiyor. Yıllar önce Sevin Okyay’ın bir TV programında Carnivale’dan bahsedişini hala hatırlarım. “Carnivale bir dizi olmak için çok fazlaydı ve insanlar bu kadarını kaldıramadı. Henüz bu çapta yapımları TV’de görmeye hazır değil seyirci.”
İlk defa Kara Ekran’da sizlerle oldum arkadaşlar. Bu haftamızın konuğu tüm zamanların en harika yapımlarından biri olan Carnivale oldu. Diziyi izleyin, araştırın ve size anlattığı şeyleri anlamaya çalışın. İnanın tadı damağınızda kalacak. Bir sonraki Kara Ekran’a kadar:
” Let’s shake some dust! …”