Hani bazı kitaplar vardır nereye baksanız mutlaka “İşte kahramanım” diyebileceğiniz karakterler vardır. Üstüne üstlük birde yan oyuncular vardır ki “Yanımda olsa Dünya’yı ters döndürürdüm” diyesiniz gelir. Öyle bir noktada sıkışsanız onlardan biri olasınız, yanınızda göresiniz gelir. Bir kılıç alıp aynı naraları
atarsınız…
İşte böyledir RAVENLOFT evreni. Bağlandıktan sonrası dert olur insana. Yakanıza yapışır, hangi omuzda oturduğu bilinmeyen melek haline gelir. Düşüncelerinizi etkiler, anlayışınızı o yöne çeker, gerçekleri onunkilerle kurcalamaya başlarsınız.
Bundan 3 sene önce başladı RAVENLOFT hikayemiz. “Sislerin Vampiri” ile Strahd Van Zarovich, Jander Sunstar oldu ilk tanıştıklarımız. Bir vampir lord, bir ülkenin efendisi ve ona karşı durmak isteyen bir elfin hikayesiyle başladık maceramıza. Sonra bir sene geçti ve “Ben Strahd : Bir Vampirin Anıları” geldi. Bir büyük savaşçının, hatta belki de ruhsuz bir generalin nasıl olupta aşık olduğunu, aşkı için kanının bir parçasını, kardeşini, nasıl olupta yok ettiğini, sevgilisini ölümsüzlüğe, kendisini sonsuz ızdıraba nasıl hapsettiğini kendi günlüğünden okuduk.
Ve tarih 2002 yazını gösterirken üçüncü kitabımız geldi. “Kara Gül Şövalyesi”.
Kitapta tabi ki Barovia ülkesi mekan ve Strahd hala rolünü koruyor. Ama şimdi yeni bir düşmanı var. Bu düşman Lord Soth…
Lord Soth iyilik adına savaşan, bu uğurda yemin etmiş bir savaşçı. Ve adı herkesçe bilinen Solamnia Şövalyeliği’nin, en iyi kardeşliklerden birinin üyesi. Ya da öyle idi. Öyle de iyi bir savaşçı ki yaptıkları, uğruna savaştıkları onu üyeliğin en üst mertebesine, Gül Şövalyeliği’ne kadar götürmüştü.
Ama zaman o kadar aleyhine işlemişti ki Soth’un, uğruna savaştıkları gururuyla çatışmaya başlamış, zamanla biraz daha için kılıcını kullanmaya başlamıştı.
Kötülüklerin kraliçesi Takhisis işte bunları kullanıp kandırdı onu, kendi ajanı haline getirdi.
Başlangıcı ise gene iyilik peşinde koşmasına denk düşer.
Soth, asil bir ailenin kızıyla evliydi. Bu bağ etrafında hissedilmese de sözünün verilmiş olması, bağlayıcı idi. Gelecek için bir sözdü yani.
Bir gün, Soth ve 13 yandaşı, askeri, bir dağa elflere saldıran ogreleri yakalamaya gittiler. Kurtardıkları onlara artık hata yaptıklarını anlatıyordu. Soth bir elf bakiresi kurtarmış ve çok geçmeden de ona aşık olmuştu. Karısı da ortalıkta yoktu. Etrafında bıraktığı izler ise bir cinayetin son kalıntılarıydı. Kısa zaman sonra da elf kadınının hamile olduğu meydana çıktı. Herkes Soth’un peşindeydi. Şerefi ve onuru onunla bir yürümüyordu.
Bu hem kardeşliği hem de onun kalbi için bir yok oluştu. Artık kardeşlikte yeri yoktu.
Büyük afette hem çocuğunu hem karısını terk eden Soth, kötü olmayı seçmişti. Üstelik bundan önce kendisine verilen kurtuluş şansını da tepmişti. Afette karısı ve çocuğuyla birlikte Soth’ta öldü. Ama sadece varolan tarafı öldü. Geriye kalanlar ise bir Kara Gül Şövalyesi idi. Ve elf kadınının okuduğu lanet işlemiş, sonsuz karanlıkta arkasında bıraktığı herkes için bir hayat yaşamakla lanetlenmişti.
İşte Soth’un hikayesi bu kadar. Daha fazlasını öğrenmek için durmayın ve kitabı alın demekten başka çarem yok.
Kitapta çok güzel tasvirler bulacaksınız. Örneğin bir yangından kurtulmanın –buna kurtulmak denirse- benzetmesinin Soth’un atında hayat bulması –yere basışında alevden izler bırakması- gibi, eski bir savaşçı olmanın verdiği eğitimle, saldırmadan önce tercih hakkı vermesi gibi ayrıntılar muhakkak konu zenginliği olduğu kadar akılda kalıcılık adına da kullanılmış.
Eğer fantastik bir kitap almayı düşünüyorsanız ve hala almadıysanız muhakkak göz önünde bulundurun. Eğer ki daha önce hiç RAVENLOFT okumadıysanız, seriyi almak için en iyi fırsatlarınızdan biri olacağı aşikar.
Deneyin, zamanla bağımlısı olacaksınız. Konu dışında olmakla birlikte ufak bir not düşmeyi uygun gördüm. Bugün (22 Ağustos 2002) İthaki Yayınevi’nin sahibiyle görüştüm. “Kızıl Gölge” dizisi hakkındaki yazımda Pern serisinin neden devam etmediğini ve devam etmeyecek olmasının bir yayınevi adına büyük prestij kaybı olduğunu dşündüğümü eklemiştim. Sağolsunlar benimle çok ilgilendiler, çokta neşeli bir sohbet geçti. Konunun sonu şuraya bağlandı ki hangi kitap olursa olsun, yayınevlerinin iki seçeneği var. Ya bir işe girer ve zarar ederler ya da zarar edeceklerini düşünüp geri dönerler. İthaki Pern tercihini ikinci şıktan yana kullanmış. Fakat onların en büyük arzuları Pern dizisinin devamını görmek olmakla birlikte insanların çok güzel kitap diyerek satın almayışları ya da kopya kitaplara yönlenmeleri onları çok zorlamış.
Demem şu ki orijinal kitap alın. Ofset (korsan olarak tabir edilir halk arasında) kitaba vereceğiniz para ile, indirim isteyebileceğiniz yerlere yönelin. Hatta bana ulaşırsanız, Kadıköy civarında yerler önerebilirim. Ben de birçok kitabımı gidip ana bayiinden almıyorum, indirim yaptırabileceğim yerlerden fişsiz alıyorum. Evet belki kendi adıma vergi ödemiyorum ama bu yöntemle hem ben, hem yayınevleri, hem baskı evleri hem de satıcılar paylarına düşeni alıyor.
Birkez daha düşünün ofset kitap almadan önce. Yeni kitap incelemelerine kadar Strahd’ı unutmayın…