Her soluk aldığında burun deliklerini kapatıp duran maske artık başını döndürmeye başlamıştı. Gözlerini kapalı tuttuğundan hala ruhları görebiliyordu ama şu an bulunduğu durumda bu fazlasıyla gereksizdi. Onu hemen arkasından Woe ile sürükleyen Methredhel’den başkası olamazdı. İşin kötü tarafı onu sürükleyen sadece Methredhel değildi, Armand ve birkaç tane lonca üyesi çevresini sarmış durumdaydı.
Normalde içine düştüğü bu çıkmazdan kurtulmak için elinden geleni yapardı, fakat Methredhel’in ihaneti sebebiyle beyni adeta donmuştu. Gerçi buna ihanet demek saçmaydı, kadın sadece loncasını korumak istiyordu. Elrin de düşmandan fazlası değildi.
Yüzünde ki maskeye rağmen –zorlukla olsa da- denizin tuzlu kokusunu alabiliyordu. Su Kıyısı’nda olmalıydılar. Lex ve askerlerinin çekilmesiyle –bunu sağlayanın kendisi olması oldukça ironikti- belde yine hırsızların emrine amadeydi. Konuşmadan, sessizce ilerliyorlardı. Arada bir Su Kıyısı sakinlerinin gelenleri görünce aralarında yaptıkları dedikodu fısıltıları duyuluyordu sadece.
“Durun!”
Konuşan Armand’dı. Elrin kapının çalındığını duydu. Sonra birileri kapının ardından karşılık verdi, yanlış anlamadıysa parola türünden bir şeyler sormuştu diğer taraftaki. Armand parolayı söyledi. Kapı ağır ağır açılırken Elrin’in aklında tek bir şey vardı.
Sessiz kalacaktı.
Merdivenlere geldiklerinde kimse onu uyarma zahmetine girişmediğinden sendeledi. Bileğini burkmuştu. Toparlandı ve topallayarak merdivenleri inmeye başladı. Hareket kabiliyeti sınırlandığından oldukça yavaş yürüyordu. Woe sahibini hızlanması için bir kez dürttü.
Adımları taş zeminde yankılanıyordu. Elrin, Methredhel’in her şeyi nasıl öğrendiğini merak etti. Her zaman tedbirli olmasına karşın Methredhel onu haince tuzağıyla kıskıvrak yakalamayı başarmıştı. Gerçi mesele bu da değildi, Elrin’in kalbi feci şekilde yaralanmıştı. Hayal kırıklığı şu an belki de her şeyin ötesindeydi.
O gün ilk defa bir katil için yeterince soğukkanlı olmadığını düşündü.
***
Yüzündeki maskenin aniden çekilmesiyle saçlarında onu ürperten bir elektriklenme hissetti. Birkaç meşaleyle aydınlatılmış boş soğuk bir odada elleri bağlı bir şekilde sandalyede oturuyordu. Gözleri uzun süre karanlıkta kaldığından odanın loş aydınlatmasına hemen alıştı. Tepki vermeden onu odada tutanlara baktı. Aynı kişiler; Armand ve Methredhel.
“İşte başlıyoruz.” diye geçirdi içinden. Yine de gözleri Methredhel’e yöneldiğinde kararlılığı en alt seviyeye indi. Dudaklarında hala onun dokunuşunu hissedebiliyordu.
“Seni buraya neden getirdiğimizin farkındasın değil mi?” diye sordu Armand. Gerilen yüz kaslarındaki sert hava sesine de yansımıştı. Kahverengi gözlerini Elrin’e dikti ve cevabı bekledi.
“Farkındayım.” diye cevapladı Elrin. “Ama suçlamanız gerçek dışı. Benim Kardeşlik ile herhangi bir bağım yok.”
Yüzüne gelen darbeyle Elrin sandalyesinden fırladı ve yere yapıştı. Yüzünün sağ tarafını hissedemiyordu. Yumruğu yediğinde elleri bağlı olduğundan düşüşünü kontrol edememişti ve alnını zemine çarpmıştı. Tozlu zemine yapışık bir halde nefes alıp verirken aynı zamanda kendi kanının da kokusunu alıyordu.
Güçlü kollar uzun saçlarını çekti ve onu yerden ayırdı. Armand, “Beni aptal yerine koyma pislik! Anladın mı? Her şeyi biliyoruz.” diye tısladı. Sonra Elrin’in başını Methredhel’in tarafına çevirerek:
“Methredhel en başından beri seni takip ediyordu.” dedi. Elrin nefretle Methredhel’e baktı. Kadın bunun üzerine alaycı bir biçimde sırıttı.
“Peşimize düşebileceğinizi biliyorduk, ama senin gibi bir dangalak beklemiyordum.” dedi Methredhel alaycı ifadesini koruyarak. “Gerçi özür dilerim, oldukça yeteneklisin, ama aynı zamanda tedbirli olduğunu sanan bir dangalaksın!”
“Konuşana bak sen!” diye aynı ifadeyle karşılık verdi Elrin. Sonrada ağzında biriken kanı kadının ayaklarının dibine doğru tükürdü.
Bu yapmasıyla saçlarını tutan güçlü kollar daha Elrin direnemeden yüzünü bir kez daha yere çaldı. Elrin acıyla haykırırken kollar onu bıraktı ve bir tekmeyle yeniden yüzükoyun çevirdi.
Elrin acı nedeniyle gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Fakat birinin ayağı sertçe göğüs kafesine inince refleks olarak onları açtı. Bu sefer vuran Methredhel’di. Elinde tuttuğu Woe’yu Elrin’e göstererek konuştu.
“İşte bu senin sonunu getiren şey oldu Elrin.”
“Ne? Nasıl?”
Elrin öyle ani bir tepkiyle haykırmıştı ki zaten her şeyi belli etmişti. “Adımı nereden bilebilirsin?”
“Vahşice katlettiğiniz Khajiit bizim sadık bir üyemizdi.” dedi Methredhel gözleri buğulu bir şekilde. “Asla bize ihanet etmedi. Seni biliyoruz.”
“O zaman…” Elrin duraksamıştı. Kanla kaplı yüzüne rağmen rahatlıkla görülebilen bir şok ifadesiyle Methredhel’e bakıyordu. Mharaj-Dar bilerek hayatının son anlarında yalan söylemişti. Amaçları en başından beri buydu. Onu istiyorlardı!
Peki, ama neden?
“Tamam, Methredhel büyüyü kaldırabilirsin, bize zarar vermek isteyebileceğini sanmıyorum. Bence artık biliyor.”
Odada başka biri daha vardı. Elrin kör, bitap bir şekilde zorlukla odayı taradı. Hayır, burada üçünden başka kimse yoktu. İyide bu çok garipti. Anlamaz bir tavırla önce Armand’a sonrada Methredhel’e baktı. Kadının gözleri sevgiyle, şefkatle ve daha derinlerde ki bir dostu kaybetmenin verdiği hüzünle parlıyordu.
Onu ıstıraplar içinde kıvrandıran acı bir anda gitti. Kesinlikle acı yoktu, hatta garip bir şekilde dudakları hala ıslak ve sıcaktı. Tedirgince gözlerini araladığında hala Methredhel ile öpüşmekte olduğunu fark etti. Dudaklarını, kadının dudaklarından nazikçe ayırdı ve merakla etrafına bakındı.
Methredhel onu hiç yakalamamıştı. Bu odadan elleri bağlı biçimde hiç çıkmamıştı. Her şey onlar öpüşürken olup bitmişti. Şimdi odada ki dördüncü kişiyi de görebiliyordu. Kapının girişinde ki sandalye oturmuştu. Elrin, adamı hayatı boyunca hiç görmemiş olmasına rağmen tanımıştı. Çünkü mavi renkte parlayan sembollerin işlendiği gri maskenin sahibi sadece tek bir kişi olabilirdi.
“Seni bu şekilde test ettiğimiz için kusura bakma evlat.” dedi Gri Tilki mahcup bir şekilde. “Fakat bu gerekli bir önlemdi.”
Önlem mi? Test mi? Bu herif neyden bahsediyordu? Sorular zihninde delicesine belirmeye başlamıştı. Gri Tilki denen bu tip neden onu böylesine acımasızca test etme ihtiyacı duyuyordu ki? Bunca plan neden kurulmuştu ki?
“Birini kâbuslarla dolu bir öpüşme anında sandalyeye kurup izlemek kulağa önlemden daha çok sapıklık olarak geliyor.” dedi Elrin nükteli bir sesle.
“Senin gibi her daim tetikte olan bir Elf’in zihnine girebilmek çok zor.” diye açıkladı Gri Tilki. “Methredhel‘in büyüsünü yapabilmesi için aklının ve ruhunun boşlukta olması gerekiyordu. Ona karşı olan hislerin bu sorgulamayı mümkün kılabildi.”
“Armand’ın beni pataklamasının sorgulama olduğunu bilmiyordum.” dedi Elrin öfkeyle.
“Hey, hey, hey!” dedi Armand yatağın bulunduğu arka taraftan. “Sana dokunmadım bile.”
“Peki, bu harika büyünüz işe yaradı mı bari?” diye hışımla Methredhel’e döndü.
Methredhel mahcupça gülümsedi. Sonra da ellerini usulca Elrin’in yanaklarına koyarak, “Evet, gerçekten işe yaradı Elrin.” dedi ve Elrin’i bir kez daha tutkuyla öptü.
“Öhö, öhö!”
Gri Tilki dikkat çekmek için abartılı bir şekilde öksürmüştü. Elrin dudaklarını Methredhel’den ayırdı ve dikkatini karşısındaki gizemli adama yöneltti.
Elrin, “İşe yaradıysa vardığınız sonuç ne?” diye hiçte nazik olmayan bir üslupla sordu. Gri Tilki son derece sıradan bir şey söylüyormuş gibi:
“Sonuç olarak sen bir katilsin ve tehlikeli birisin!” dedi. Elrin’in yüzünde ki anlamaz ifadeyi görünce de, “Aynı zamanda ihtiyacım olan tek kişisin.” diye de ekledi.
“Bir hırsızın bir katile neden ihtiyacı olabilir ki?”
“Çünkü seninle bir anlaşma yapmak istiyorum.” diye cevapladı Gri Tilki.
“Senin kelleni istediklerine göre, bu gerçekten sağlam bir anlaşma olmalı.”
Bunun üzerine Gri Tilki, yandaşları Methredhel ve Armand’a odadan ayırmaları gerektiğini belirtti. İkili ses etmeden onun bu isteğini yerine getirmek için kapıya yöneldiler. Yine de Armand dayanamadı ve son bir kez Gri Tilki’ye “Bundan emin misin?” gibisinden bir bakış fırlattı.
“Evet, Armand yalnız kalmak istiyorum. Lütfen.” dedi Gri Tilki.
Kapının kapanmasıyla Elrin yatağının kenarına oturdu ve yatağın korkuluklarına dayandı.
“Anlaşma diyorduk en son.” diye Armand ve Methredhel’in gidişlerinden öncesini gereksiz bir biçimde hatırlattı.
“O anahtara ihtiyacım var Elrin.”
“Kardeşlik’in de ihtiyacı var Gri Tilki.” diye karşılık verdi Elrin. “Ki çalmana bakılırsa ona ihtiyacın olmasını gayet iyi anlıyorum. Hem unutma ki ben bunun için buradayım.”
“Öylesin tabi.” dedi Gri Tilki dalgınca. “M’raaj-Dar dik kafalı biri olduğunu söylemişti zaten.”
“Efendim?”
“Elrin, seni buraya Kardeşlik yollamadı.” dedi Gri Tilki. “Hala anlamadın mı? Buraya senin gelmeni biz istedik. M’raaj-Dar ölürken bile bize ihanet etmediği için hala amacımdan sapmadım.”
“Bunu zaten düşünmüştüm.” dedi Elrin soğukça. “Methredhel beni o şeyin içine hapsettiğinde söylediklerinden beni istiyor olabileceğiniz aklıma geldi. Fakat kulağa saçma gelmiyor mu?”
“Senden anahtarı ve benim kellemi istediler değil mi?”
“Evet.”
“Peki, sen şu an bunu yapmak istiyor musun?”
“Bilmiyorum.” diye dürüstçe cevapladı Elrin. “Fakat Kardeşlik’i hayal kırıklığına uğratmak da istemem.”
Gri Tilki duymak istediğini duymuştu.
“Kapital!” dedi gözlerini Elrin’e dikerek. “Senden başka bir Karanlık Kardeşlik üyesinin cevabı asla ‘Bilmiyorum’ olmazdı.”
“Ne yani, benim Kardeşlik’e bağlılığımı mı sorguluyorsun?”
“Bir anlamda evet bir anlamda hayır.” dedi Gri Tilki açıklamaya çalışarak. “M’raaj-Dar anahtarı çaldıktan sonra yakalanabileceğini biliyordu. Bu yüzden peşimize düşeceğinizi biliyorduk. Yakalansın ya da yakalanmasın bir şekilde Kardeşlik bizden şüphelenecekti. Ve yüksek ihtimalle de peşimize bir suikastçısını takacaktı.”
“Evet?” dedi Elrin beklentiyle. Gri Tilki’nin öngörü yeteneğine ve bunca olasılığı hesaba katmasına çok şaşırmıştı.
“Peşime düşecek kişinin sen olacağını anahtarı bana teslim ederken belirtti. Zaten M’raaj-Dar’ı son görüşümüz de bu oldu.”
“Neden ben Gri Tilki, neden özellikle benim peşinize düşmemi istediniz?”
“Az önce verdiğin cevap seni seçmesinde ki en büyük etkendi.” dedi Gri Tilki. “En azından sen beni öldürmek için saldırmadan önce dinleyebilirsin.”
“Bak işte bu konuda gerçekten haklısın.” dedi Elrin. “Peki ya kararımı değiştiremezsen? Ya yine de seni öldürmeyi seçersem?”
“O zaman seninle ölümüne savaşmak zorunda kalacağım evlat.” diye cevapladı Gri Tilki. Adamın sesinde ki kararlılık Elrin’in rahatsız etmişti.
“Gri Tilki,” dedi Elrin ayağa kalkarak. Aynı zamanda yumruklarını da sıkmıştı. “Kardeşlik’e ihanet etmeyeceğim.”
“Sakin ol evlat!” dedi Gri Tilki. “Sen beni yanlış anlamakta ısrarcısın anlaşılan. Ben ihanetten filan bahsetmedim.”
“Kardeşlik senin kelleni istiyor!” diye bağırdı Elrin. Sakinleşmeye hiç niyeti yoktu. Bu herif resmen onunla dalga geçiyordu.
“ELRIN BU LANET MASKEDEN KURTULMAM GEREKİYOR!” Gri Tilki bir anda Elrin gibi ayağa fırlamış ve haykırmıştı.
“Ne? Neden?”
“Çeneni kapatıp, o aptal Kardeşlik nutuklarını çekmekten vazgeç!” dedi Gri Tilki sağ işaret parmağını tehdit edercesine Elrin’e doğrultarak. “Şimdi otur ve beni dinle!”
Elrin tehdit edilmekten ve ya kendisine bir çocukmuşçasına emir verilmesine alışkın birisi olmadığından afallamıştı. Adamın bağırışının kızgınlıkla ve ya öfkeyle alakası yoktu. Hırsızlar Loncası’nın liderinin sesinde başka bir şey vardı. Üzüntü ve pişmanlık. Yada Elrin’e böyle geliyordu. Bir anda kendisini yine yatağın korkuluklarına dayanmış Gri Tilki’yi dinler halde bulmuştu.
“Bundan yıllar önce insanları çağlar boyu etkilemiş bir nesnenin peşine düştüm.” Gri Tilki sakinleşmişti. Fakat Elrin’in yüzüne bakmıyordu, gözlerini yerdeki bir noktaya sabitlemiş ruhsuz, duygusuz bir sesle anlatıyordu. “Nesne olağanüstüydü, vaat ettikleri cezp ediciydi. Söylentilere göre nesneye sahip olan kişi onu kullandığı zaman boyunca etrafındaki insanlar tarafından ne yaparsa yapsın tanınmıyordu. Nesneyi kullanan tespit edilemez oluyordu. Bir diğer özelliği ise sadece bazı büyük büyücülerin vakıf olabildiği ruh saptama yeteneğine sahip olmasıydı (Elrin bu nokta da Gri Tilki ona bakmıyor olsa da ondan gözlerini kaçırdığını fak etti.).
“Ben hiç böyle bir efsane duymamıştım.” dedi Elrin araya girerek.
“Ben Cyrodiil’in yüzde doksanının bu özel nesneden haberi olduğunu sanmıyorum zaten.” diye cevapladı Gri Tilki. “Neyse, uzun araştırmalarım sonucunda nesnenin ülkenin uzak bir köşesinde yaşayan kör keşişler tarafından korunduğunu öğrendim. Gençtim, sonuçların kötü olabileceğini nesnenin keşişler tarafından alıkonmasının önemli bir sebebinin olabileceğini düşünemeyecek kadar da cahildim. Nesneyi keşişlerden çaldım. Planım o kadar kusursuzdu ki uzun süre onun gitmiş olduğunun farkına vardıklarını sanmıyorum.”
“Peki, nesne şu an nerede?” diye sordu Elrin.
“Burada, onu takıyorum.”
“Ne yani maskeni mi kastediyorsun?” diye şaşkınlıkla sordu Elrin. Taşlar yerine oturuyordu. “Tüm bu anlattıklarından yola çıkarsam, keşişlerin nesneyi alıkoymasının iyi bir sebebi varmış gibi geldi.”
“Kapital!” diye Elrin’i onayladı lonca lideri. “Hem de ne sebep! Maske vaat ettiklerinden fazlasını gerçekleştirdi maalesef. Sadece taktığımda değil, çıkardığım zaman da kimse tarafından tanınmıyordum. Artık hiç kimseydim, lanetlenmiştim. O zamanlar yeni evlendiğim eşim bile beni tanıyamıyordu. Hayatım maskenin üzerinde ki lanet sebebiyle mahvolmuştu. “
Gri Tilki devam edemedi, geçmişi hakkında konuşup pişmanlıklarından, hatalarından bahsettiği için kendini kötü hissetmiş olmalıydı. Özellikle eşinden bahsettiği kısımda Elrin onun gözlerinin nemlendiğinden emindi. Elrin ister istemez Gri Tilki’ye ne kadar benzediğini fark etti. Onun yaşadıklarına çok yakın şeyler yaşamıştı. Tal’ı yıllar öncesinde kaybetmesinde kendi bencilliğinin ne kadar büyük bir rol oynadığını düşündü. Elrin, Tal’ı bir anlamda yeniden kazanmıştı, şimdi bu gizemli hırsızın gözlerine baktığında kendisinin yaşadığı özlemi görüyordu.
“Sana şu anda amacımı ve diğer hedeflerimi söyleyemem Elrin.” diye yeniden konuşmaya başladı Gri Tilki. “Anahtarı teslim edeceğimi de düşünme bile. O ve çalacağım diğer nesnelere ihtiyacım var. Sana sadece kellemi temsil edecek olan maskeyi sunabilirim. Tabii lanetten kurtulur kurtulmaz. Sende onu üstlerine gösterip öldüğümü söylersin. İnanacaklardır, sonuçta bu Gri Tilki efsanesinin sembolü öyle değil mi?”
“Peki, senin teklifini kabul ettim diyelim.” dedi Elrin kısa bir düşünme sürecinin ardından. “Ne yapmamı istiyorsun ki? Yani seçilen kişinin Eleyici Elrin olmasının ne gibi bir özelliği var?”
“Sen diğer Kardeşlik üyelerinin aksine sessiz kalabilirsin diye düşünüyorum.” dedi Gri Tilki. “Yani ben lanetten kurtulana kadar hala benim izimi bulmaya çalışan casus rolünü oynamaya devam et. Kara El bunu yadırgamayacaktır.”
“Ben bunu kast etmedim Gri Tilki!” diye düzeltti Elrin. “Daha fazlasını yapamaz mıyım?”
“Nasıl yani?”
“Yardım etmek gibi mesela.”
“Bir katil bana yardım etmek mi istiyor?” diye sordu Gri Tilki şaşkın bir biçimde.
“Maskeden ne kadar çabuk kurtulursan o kadar iyi, ikimiz içinde.” diye cevapladı Elrin.
“Anlaştık o zaman…” Gri Tilki duraksadı ve gözlerini kıstı. “Artık burada olduğundan sana bir katilin değil bir hırsızın adıyla hitap etmek istiyorum. Hem böylesi daha güvenli. Sen Armand ve diğerlerine kendini Gölge-Ayak diye tanıtmışsın. Ben de sana bu şekilde hitap edeceğim.”
“Sorun değil.” dedi Elrin omuz silkerek.
Gri Tilki oturduğu sandalyeden kalktı ve gitmek için kapıya yöneldi. Konuşma bitmişti. Ama tam kapıyı açtığı sırada sanki yeni aklına gelmiş gibi Elrin’e dönerek:
“Seninle bir sonra ki görüşmemiz yüksek ihtimalle Bruma’da olacak. Çünkü oraya gidiyorum. Ne zaman olur bilmiyorum ama kuzeye uzun bir yolculuk için şimdiden hazırlıklı ol Gölge-Ayak.”
Kapı kapandı. Gri Tilki gitmişti. Katili olması beklenen Elf’in yanından güvenli bir şekilde ayrılmıştı.
Elrin yorgunluğunu yeni fark ediyordu. Son yirmi dört saat içinde çok fazla şey yaşamıştı. Acaba bu şekilde çift taraflı bir casus mu olmuştu. Kimsenin tarafında olmayan, tepkisiz bir adam. Daha yirmili yaşlarının başında olan birisine göre değildi bütün bunlar. Ve işler her geçen gün daha da karışıyordu. Şimdiye kadar hep şansının da yardımıyla bir şekilde zorlukların üstesinden gelmişti. Fakat bu ne kadar daha sürecekti ki? Elbette bir gün gelecekti ve her şey tıkanacaktı.
Derin bir soluk aldı ve kendini rahatlatmaya çalıştı. Telaşa lüzum yok Elrin! O gün bugün değil ne olsa! O gün gelince düşünürsün.
Tam dalacağı sırada kapısının çalınmasıyla yatağından fırladı. Kim olabilirdi? Muhtemelen Gri Tilki unuttuğu bir şeyi söylemek için geri gelmiştir diye geçirdi içinden. Tembelce, uykulu adımlarla ilerledi ve kapıyı açtı.
“Methredhel?