Trajik bir kaza! Peki, ama bu nasıl olacaktı ki? Şehrin tamamı panik, endişe ve korku halindeyken birini kaza süsü vererek öldürmek neredeyse imkânsızdı. Gece yarısı sızıp Baenlin’i boğazlamak daha kolay değil miydi?
Elrin bütün öğleden sonrasını ne yapacağını bilmez bir halde şehir sokaklarını arşınlayarak geçirmişti. Hedefinin nüfuzlu ve ulaşılması zor biri olması yetmezmiş gibi şehir muhafızları her yerde kol geziyordu.
İşte! Beş kişiden olaşan bir muhafız bölüğü doğu kapısına doğru gidiyorlardı. Yani Baenlin’in evinin tam yanına. Elrin çaresizce muhafızları izledi. Karanlık basmadan onları alt ederek evin bodrumuna ulaşmak olanaksızdı.
Muhafızlar şehir kapısına doğru ilerlerken, Olav’ın ona tarif ettiği sağ taraftaki ikinci evin kapısı açıldı. Sonunda Baenlin’i görmüştü. Hayatının son dönemini yaşamakta olan iki büklüm bir ihtiyardı. Gümüş rengi saçları pardösüsünün omuzlarına dökülüyordu. Yüzündeki derin izlerse hatlarını keskinleştiriyordu. Dışarıya onunla birlikte çıkmış olan koruması Gromm’a bir şeyler söyledi ve Elrin’in bulunduğu yere doğru yürümeye başladı.
Elrin, hedefinin yanından geçip gitmesini izledi.
“Yok, hayır beni bu işin içine sokma!”
Olav çaresizce çırpınıyordu. Belli ki karşısındakinin teklifi onu korkutmuştu.
“Onu eve sarhoş göndermenin neresi bu işin içine girmek oluyor?” diye sordu Elrin. Bunun üzerine hancı son bir kez Elrin’nin gözlerine çaresizlikle baktı.
“Haklısın. Eğer istemiyorsan…” dedi Elrin. Sesinin tonunun da kendisinin bile şaşırdığı karanlık bir hava vardı. “…seni zorlamam akıllıca olmaz”
Olav’ın her yerini ürperti sardı. Galiba sonunda kimi reddetmeye çalıştığını anlamıştı. Düşünceli bir şekilde Elrin’in yanından ayrıldı. Yapacaktı, Gromm’un -etrafında olup bitenleri algılayamayacak kadar – sarhoş olmasını sağlayacaktı.
İki saattir odasında oturmasına rağmen hancıdan bir haber yoktu. Hemen en kötü ihtimaller Elrin’nin zihnini işgal etmeye başladı. Gromm gelmemiş olabilirdi ya da yeni olağanüstü hal nedeniyle fazla içmeye yanaşmamış olabilirdi. En kötüsüyse Olav muhafızlara haber vermiş olabilirdi. Yatağından kalktı ve sabırsızca odasında gezinmeye başladı.
Daha ilk kontratıydı ve şimdiden pek çok hata yaptığını düşünüyordu. Bruma’ya geç gelmişti. Eğer bir gün erken gelebilseydi her şey ne kadar da basit ve kolay olacaktı. Sonra Olav’a kimliğini açık etmişti. Ne gerek vardı ki? O buraya tek başına yollanmıştı. Vicente gizli kal demişti ama Elrin pervasızca davranmayı seçmişti.
O anda kapı açıldı ve içeriye Olav girdi. Çekimser bir tavırla:
“Efendim, Gromm tıpkı söylediğiniz gibi kör kütük sarhoş olmuş durumda.” dedi Elrin’nin yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken. “Şimdi handan ayrıldı. Muhtemelen eve gidiyordur. Malum sokağa çıkma yasağı var.”
“Sokağa çıkma yasağı mı?” diye sordu Elrin endişeyle. Aptal hancı böylesine önemli bir bilgiyi ona söylemeyi nasıl unuturdu? “Geri zekâlı herif, bana bundan bahsetmeliydin!”
“Benim de haberim yoktu.” dedi Olav. Yalan söylediği o kadar belliydi ki.
Elrin derin bir nefes aldı ve sakin kalmaya çalıştı. “Peki, yasak ne zaman başlıyor?” diye sordu.
“En fazla beş dakika sonra herkes evlerini çekilir.” diye cevap verdi Olav ve genç elfin bir anda ortadan kaybolmasıyla olduğu yerde donakaldı.
Karanlığın bastırmasıyla beraber şehir sokakları muhafızlarla dolmuştu. Neredeyse her adım başı bir muhafız elinde meşalesiyle devriye görevini gerçekleştiriyordu. Fakat henüz hiçbiri Bruma’nın ikinci katındaki Savaşçılar Loncası’nın çatısındaki karaltıyı fark etmemişti.
Hiç kolay olmamıştı. Elrin çatıya tünemiş bir şekilde hem nefesini kontrol etmeye çalışıyor hem de tam karşısındaki evi gözlüyordu. Olav’ın ona beş dakikası olduğunu söylemesinin ardından handan dışarı fırlamış ve henüz fazla muhafızın olmadığı katedralin arka bölümünden koşarak ikinci kata çıkmıştı. Sonra da buradaki resmi loncaların binalarının arka kısımlarına saklanmıştı. İyi ki bunu yapmıştı çünkü destek için gelen Blades’ler Kuzey Kapısı’ndan şehre girmişlerdi. Etrafındaki tehlikeli halin geçmesinin hemen ardındansa hızla Savaşçılar Loncası’nın çatısına tırmanmıştı.
“Fazla kalabalık, fazla aydınlık.” diye söylendi Elrin. İlk katın bütün sokakları –özellikle kapının hemen iki sıra yanındaki Baenlin’in evi- muhafız kaynıyordu. Kimsenin dikkatini çekmeden çatıdan inip evin bodrum kapısına ulaşmasının imkânı yoktu. Belki ilerleyen saatlerde muhafızlar yorgunluk nedeniyle onun hareketlerini görmeyebilirlerdi ama o zaman da hedefi uykuya dalmış olacaktı. Birinin uykusunda kazayla ölmesi gibi bir durum fazla iyimserlik olurdu. Yani şu anda her şey şansa bağlıydı. Eğer birkaç saniyeliğine muhafızların dikkati dağılabilseydi…
“Bayım, Kontes’in emriyle Bruma’da sokağa çıkma yasağı var. Lütfen evinize gidin.”
Elrin başını öyle hızlı çevirdi ki boynu acıdı. Muhafızlardan biri belli ki yasağı bozan Bruma sakinine yeni durumu anlatmaya çalışıyordu. Muhafızın konuştuğu kişi başının tepesi açılmaya başlamış orta yaşların sonunda olduğu belli olan biriydi. Sakince başını sallayarak durumu anladığını belirtti. Arkasını dönerek yürümeye yeltendi.
“İyi akşamlar.” dedi muhafız. “Bu sadece geçici-“
Adam sağ elini havaya kaldırdı ve yaptığı büyü etrafını sararken beline gizlediği bıçağı muhafıza fırlattı.
“ÇOK YAŞA LORD DAGON!!!!” diye haykırdı. Muhafız başına saplanan bıçakla kanlar içinde yere yığıldı. Bütün Bruma bununla alarma geçti ve suikastçıya saldırmaya başladılar.
Bir süre etrafını saranlarla başarıyla mücadele etti. Fakat kılıçlardan biri suikastçının bıçağını tuttuğu sağ eline geldi. Adam acıyla bağırıp kaçmaya başlarken Elrin doğru zamanın geldiğini biliyordu.
Tünemiş olduğu çatıdan kalkarak, hemen yandaki binanın çatısına atladı. Muhafızların dikkati başka yöndeydi. Kendini binadan bıraktı ve ilk kata düştü. İniş biraz sert olmuştu ama artık şehrin dört bir yanından bağırış ve çağırışlar yükseliyordu. Hızla bodrum katına açılan kapının olduğu yere geldi.
Nefes nefese kalmıştı ama kaybedecek vakit yoktu. İçeri girmeliydi! Zırhının cebinden maymuncuğunu çıkarttı. Maymuncuğu kilidin içinde hareket ettirirken üzerinde o kadar gerilim vardı ki bu işte çok iyi olmasına rağmen onu kırmıştı. Cebinden bir diğerini çıkartırken ayak seslerinin onun olduğu tarafa doğru gelmekte olduğunu hissediyordu. Ya şimdi ya hiç! Açılan kilidin sesinin bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdi.
“Salak herif tam da sarhoş olacak günü buldu! Gromm uyan artık!”
Elrin ikinci katta korkulukların gölgesine sığınmış bir şekilde Baenlin’i izliyordu. Yaşlı orman elfi pencereden dışarıyı izliyordu. Muhtemelen diğer bütün Bruma halkı gibi o da sokakta az öne yaşanan olaydan korkmuştu. Gromm ise evin diğer köşesinde yarı uyur bir vaziyette oturuyordu. Anlaşılan hancı görevini iyi yapmıştı. Baenlin bir süre daha dışarıyı izledikten sonra perdeyi kapattı ve şöminenin yanındaki iskemlesine oturdu.
Baenlin’in evi oldukça lüks döşenmişti. Giriş kata serilmiş muhteşem kırmızı renkte bir halı vardı. Katın duvar kenarlarınaysa heykelcikler kondurulmuştu. Gromm’un oturduğu ceviz ağacından masanın yanındaysa bir kapı mutfağa açılıyordu. Gri taştan duvarların tepelerineyse birkaç tane vahşi hayvanın doldurulmuş kafaları asılmıştı. Hemen alt tarafındaysa Elrin’in geldiği kiler kapısı ve ev sahibinin yatak odasına çıkan bir merdiven vardı.
“Hey, orada biri mi var?”
Baenlin dikkatini ikinci kata yöneltirken Elrin hızla ama sessizce kendini geri çekti. Eve daldığı için karşısında bir orman elfinin olduğunu unutmuştu. Avı her an tetikteydi. Baenlin’in onun olduğu ikinci kata çıkmaması için dua ederken, ikinci katın tahta duvarına yaslandı.
Ev sahibi oturduğu yerden bir süre ikinci katı gözledi. Ama anlaşılan duyduğu sesin hayal ürünü olduğunu düşünmüştü. Sehpanın üzerinden bir kitap aldı ve okumaya başladı.
Baenlin’nin ikinci kata baktığı anda birkaç saniyeliğine de olsa yakalandığını düşünmüştü. Ahşaptan yapılma duvara kendisini öyle bir yaslamıştı ki duvarı esnetmişti.
Duvarı esnetmek? İyide duvarlar yaslanmakla esnemezdi ki!
Az önce fark edemediği şeyi şimdi anlamıştı. İkinci katta sadece bir duvar ahşaptandı. Diğer bütün duvarlar taştan örülmüştü. Biraz yoklayınca bunun bir duvar değil yana doğru açılan bir kapı olduğunu gördü. Kapıyı yana doğru sürerek açtı.
Girdiği yer oldukça küçük bir odacıktı. Hatta o kadar ufaktı ki iki kişinin aynı anda buraya girmesi imkansız gibiydi. Oda yerdeki sandık ve duvarda halata bağlanarak sağlamlaştırılmış çapraz duran iki tahta blok haricinde boştu. Elrin sandığın değerli eşyaların saklanmasında kullanıldığını az çok tahmin edebiliyordu ama duvara tutturulan tahta bloğun ne işe yaradığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. İçeride kayda değer bir şey yoktu. Gizli bölmeden dışarı çıktı ve Baenlin’nin okuduğu kitaba dalıp gittiği düşünerek korkulukların olduğu yere tekrar gizlendi.
Baenlin bıraktığı gibiydi. Elindeki kitabı okuyordu. Sessizliği bozansa Gromm’un horultularından başka bir şey değildi. O kadar gürültülü horluyordu ki Baenlin’nin tepkisinin bozulmamasına oldukça şaşırmıştı. Elrin horultu nedeniyle duvara asılı hayvanların bile rahatsız olduğu düşündü.
Gromm iyi ki horluyordu çünkü Elrin nefesini öyle hızlı çekmişti ki kulak tırmalayan bu ses olmasa muhtemelen fark edilirdi. Hedefinin oturduğu yere baktı. Sonra da hemen iki metre üstündeki oldukça ağır gözüken geyik kafasına… Son olarak gözleri az önce keşfettiği gizli bölmeye yöneldi. O tahtaların ne işe yaradığını artık biliyordu.
Yeniden odacığa girdi ve Woe’yi çıkartarak tahtaları birbirine bağlayan halatın üzerinde sürtmeye başladı. Halat yavaş yavaş yıpranırken “Talihsiz bir gün” diye düşündü Elrin. “Önce benim için, şimdi de senin için bunak herif.”
Halat koparken tahta blok bir saniyeliğine direndi. ama onu bir arada tutan herhangi bir şey olmadan geyik kafasının ağırlığını taşıyamazdı.
Çıkan ses Elrin’in yüzünü buruşturmasına yetecek kadar iğrenç ve yüksekti. Geyik kafası olanca ağırlığıyla Baenlin’nin kafatası ezmişti. Gromm ses nedeniyle uyanırken Elrin hızlıca bölmeyi kapattı ve ikinci kat koridorundan aşağıya baktı.
“YOO HAYIR!!!”
Manzara gerçekten korkunçtu. Evin her tarafına çarpışmanın şiddetiyle dağılan Baenlin’nin başının parçaları saçılmıştı. Kan ve beyin parçaları… Sadece korkunç değil iğrençti de! Gromm ağlamaklı bir halde koruyamadığı ev sahibinin ölümüne yol açan yukarıda ki deliğe baktı ve -hala sarhoş olduğundan- yalpalayarak ikinci katın merdivenlerine yöneldi.
Gromm yukarıya çıkıyordu. Elrin’nin yakalanmaya niyeti olmadığından korkulukların diğer tarafına geçti. Tam Gromm yukarı çıktığındaysa kendini aşağı kata bıraktı. Yere inişi bu sefer tüy gibi olmuştu. Sarhoş koruma gizli bölümü kontrol etmek için tahta duvarı yana doğru çekerken Elrin kiler kapısını açtı ve evi terk etti.
Elrin için hedefine gidiş yolu ne kadar zor ve zahmetli olduğuysa dönüş yolu da bir o kadar kolay olmuştu. Az önce yaşanan olay yüzünden şehir muhafızları meydanda toplanmışlardı. Belli ki saldırıyı tartışıyorlardı. Elrin neler olup bittiğini umursamıyordu bile. Görevini başarıyla gerçekleştirmişti. Onun için önemli olan tek şey buydu. Olav’ın onun için açık bıraktığı arka pencereden içeri girdi ve boş olan handa ilerleyerek odasına ulaştı.
Biraz uyku onun için harika olacaktı. Üzerindeki zırhı çıkarıp bir an önce dinlenmek umuduyla yağ lambasını yaktı.
O anda hemen arkasında bir yayın gerildiğini ve o yayın üzerinde ki okun soğuk metalinin başının arkasına dayandığını hissetti. Elrin ruhları görebilme yeteneğine sahipti ama şu anda kafasına doğrultulmuş silahın sahibinin ruhu olduğunu bile hissedememişti. Onu öldürmek üzere olan kişi konuştu. Sesinden kadın olduğu anlaşılıyordu.
“Kıpırdamayı düşünme bile.” dedi fısıldayarak.