Uyarı: Bu yazı sizde nostaljik duygulara ve gereksiz sinire sebep olabilir.
Tam 4 ay önce başlamıştım bu yazı dizisine ve ilk bölümde Call of Duty Advanced Warfare’ın geliştirilme sürecinden bahsetmiştim. Infinity Ward’dan ayrılıp Respawn Enterteinment’ı kuran Vince Zampella ve ekibinin bu oyunun üzerinde bıraktıkları olası etkileri incelemiştik. Titanfall’un ortaya çıkışı ve Call of Duty’nin bu oyundan ve diğer mevcut teknolojilerden nasıl etkilendiğini konuşmuştuk.
Bugünkü amacım ise, tamamıyla aynı yazıyı yüksek çözünürlükte daha kaliteli ve içerikli bir biçimde tekrar önünüze koymak… Peki, siz bu yazıyı bir daha okur muydunuz? Tabi ki de hayır. Ya sizde nostaljik bir etki bırakmış olsaydım? Ya da daha fazla ve bugünün şartlarında ulaşılabilir bir içerik sunsaydım? Belki de o zaman fikriniz değişirdi… Ama merak etmeyin bu sefer olay bambaşka…
İlk yazıyı yazdıktan yaklaşık 3 hafta sonra Call of Duty Advanced Warfare yayınlandı ve oyunu oynama imkânı buldum. Görseller ve aksiyon oldukça sağlam duruyordu. Özellikle Kevin Spacey abinin animasyonları ve performansı muazzamdı. Ancak oyun kendini daha çok çoklu oyuncu kısmında gösteriyordu. O zaman gördüm ki oynanış ve kontroller bana biraz daha Crysis 3 ü andırıyordu. Crysis 3, Advanced Warfare’in yaptığı hemen her şeyi yapıyordu. Peki, niye 2 aydan sonra kimse server’ların yüzüne bakmadı. Ki benzeri Titanfall’da da yaşanmıştı… Crysis, dengesiz ve lag dolu oyun yapısı, Titanfall ise içerik yetersizliği sorunundan mustarip olmuştu. Ama bu iki oyunda da eksikliğini hissettiren önemli bir faktör vardı.
Bu alanda Call of Duty’nin avantajına olan bir durum var bu da topluluğun önemini ön plana çıkartıyor. Oyunun fragmanları ve YouTuber’ları boşa çalışmıyor. Sürekli ilgiyi oyunun üzerinde tutuyorlar. Böylece Formül eskise de etkisini ve satış gücünü kaybetmiyor. Ayrıca düzenli olarak çıkan o onlarca para harcadığımız DLC’lerin de yardımı büyük. Sahi geçenlerde HAVOC DLC paketi çıktı oyunun. Ki tam da çıkmadı. Önce Xbox’a çıktı önümüzdeki ay kısmetse diğer platformlara da gelecek.
“Hem zaman sınırlı Exclusive hem de DLC mi?” olur demeyin. Oluyor! Bu DLC’ler yıllık ömrü olan bu oyunları bir sonraki sürümleri çıkana dek canlı tutuyorlar. Season Pass fiyatı pahalı olsa da HAVOC’un içeriği tatmin edici duruyor. Nedense oyuna göre fazla tatmin edici…
Geçtiğimiz günlerde ilk oynanış görüntülerini yayınladıklarında “yok artık” dedim. Bu zombi modu oyunun exo-survival modundan kat kat iyi! Belli ki bu mod önce oyuna eklenip sonra da çıkartılınca “Peki, oyuna ne ekleyelim?” derken multiplayer haritalarını kullanıp çakma bi co-op modu yapmışlar. Yeni içerik güzel olmasına rağmen DLC’yi görünce moralim bozuldu. Resmen “Sen istiyor 4 harita, 1 mod, verecek 50 dolar daha” diye gözümün içine bakıyor. Aynı oyunun biraz daha iyi, azıcık daha fazlası için neden bu kadar para veriyoruz..? Derken bu sene ayrı bir furyaya dönüşen Remastered sürümler aklıma geliyor.
Biliyorsunuz geçen sene oyunlarda “nesil atladık”. Artık 8. Nesil konsollarımız var ve henüz çıkışları 1,5 sene bile olmadığı için oyun repertuarları çok geniş değil. Tabi satış rakamları da kısa zamanda 10 milyonları aşmasıyla bu iki durum yapımcıların ilgisini çekmiyor değil. Geçtiğimiz neslin son yıllarında çıkıp bu nesli kaçırmış olan oyunlar, yeterli vakti ve bütçesi olan geliştiricileri sayesinde yeni nesilde de teker teker kendilerini gösteriyorlar. Bu kötü bir şey mi? Tabi ki de hayır! Peki, neden anlatımımda sarkastik bir ton seziyorsunuz? Hemen açıklıyayım.
Öncelikle bu yeniden yapılan oyunların iki tane hedef kitlesi var: Birincisi oyunu hiç oynamamış olanlar, ikincisi de oyunun takipçi kitlesi. Ve iki kitleye de eşit biçimde hitap ediyor. Bir tarafta yeni aldığınız konsolunuzda önceki nesilde merak edip de oynamadığınız bir oyun var diğer tarafta daha önce oynadığınız ama yeni nesil sürümüyle birlikte oldukça genişletilmiş içeriğiyle geri dönen bir oyun. Ah bir de nostalji durumları… Tabi ona daha sonra değineceğim.
İki duruma da örnek vermek gerekirse, birinci senaryoda ben meraktan içim gitse de The Last of Us’ı oynamadan PS4 sahibi olmuştum. Ve oyun, Playstation’ın yeni nesil konsolu için tanıtıldığında pek şaşırmasam da oldukça mutlu oldum. 50$ (130 TL) karşılığında oyunun hem daha iyi görünen hem de daha çok içeriğe sahip bir sürümünü elde edecektim. (Özellikle DLC kavramını baştan yazan Left Behind ek paketi ile) Önceki versiyonunu deneyim etme ve karşılaştırma fırsatım olmadı ama elde ettiğim içerikten oldukça memnun kaldım diyebilirim.
Diğer yandan Grand Theft Auto 5 de yeni nesil konsollar için çıkacağı açıklanmıştı. Bu da pek şaşılası bir durum değildi. O yüzden pek de ilgimi çekmedi çünkü daha önce eski konsolumda uzun süre oynadığım bir oyundu. Ancak sonra oyun içi görselleri ve tabi ki FPS modunu görünce “Off!” dedim. “Emek budur, Fark budur!” Rockstar bize gerçekten de aynı oyuna bir daha para vermek için geçerli bir sebep sunmuştu. Tabi tek sorun paranın miktarıydı.
Geçtiğimiz günlerde PC için de çıkışını duyuran GTA 5 Steam üzerinden 200 TL lik bir fiyatla satışa sunulduğunda insanlar Rockstar’ın çıldırmış olduğunu düşündü. Tabi bu fiyatlar Aral Game’in yurtiçi fiyat politikasına göre ayarlanmıştı. Bu konuda bir kampanya başlatıldı ki bendeniz de imzaladım, kampanya başarılı olup ufak da olsa fiyatlar aşağı çekildi. Yeni konsollarda 250 TL ye satıldığını da düşündüğümüzde bu rakamlar yenilenen sürüm oyunlar için oldukça abartılı. Oyun şirketleri bu yeni sürümler satıldığı müddetçe hem oyunun marka değerini hem de piyasa değerini düşürmemek için fiyatları aşağıya çekmeyeceklerdir.
Konsol oyunculuğunun geriye dönük çalışmamasından kaynaklanan bir eksi olarak görmüyorum bu durumu, çünkü PC oyunları için de aynı ürünler, daha bir önceki sene çıkmalarına rağmen “Definitive Edition” adıyla tekrardan tam fiyat üzerinden piyasaya sürülüyorlar. 2013 yılı sonlarında yeni konsollar çıktığında bazı yayıncı firmalar bir kampanya yapmıştı. Ufak bir miktar daha ödeyerek eski nesil oyununuzu yeni nesil sürümüne yükseltebiliyordunuz. Bu fiyat talebi port edilmiş oyunlar için biraz abartılı bir istek olabilir ki doğru adım orada cross-buy seçeneği uygulamak olabilirdi, zaten bunun örnekleri de mevcut. (cross-buy: iki platform arası çapraz alım. Örneğin PS3 veya PS4 için aynı parayı ödeyebiliyor veya aynı dijital ürünü diğer konsolda da kullanabiliyorsunuz)
Tabi, Remastered oyunlarını yayınlayan firmaların önceki nesil oyun sahiplerine bu şekilde yaklaşmaları gerektiğini, hatta tam sürüm fiyatlarının da $60’dan düşük fiyatlara satılması gerektiğinin taraftarıyım. Yeni nesil konsolumun oyun arşivinin genişleyecek olmasından memnunum, Remastered sürümleri sonuna kadar destekliyorum, ancak fiyat politikalarını değil!
Buna güzel bir örnek olarak; Metro: Redux iki oyununu da uygun bir fiyata Remastered paket olarak çıkartmıştı. Oldukça emek sarf edilmiş yeni prodüksiyon kalitesiyle oyunu kaçırmış olanlar için çok güzel bir fırsattı.
Ama beni kalbimden vuran asıl oyun bu hafta çıkan ve nostalji kanalından giren Grim Fandango Remastered oldu. 1998 yılından beri hala unutmadığım, kutusunu bile halen özenle sakladığım oyunun karakterleri yeniden, daha şık daha karizmatik bir görünümle üstelik 24 TL gibi bir fiyata bizlerle buluştu. Tim Schafer’a bize bu karakterleri kazandırdığı ve unutturmadığı için ne kadar teşekkür etsek az. İşte bana bunlarla gel Remastered Lobisi!
Siz Remastered oyunlar ve paralı DLC’ler hakkında ne düşünüyorsunuz? En sevdiğiniz DLC ya da Remastered sürüm hangisi? Görüşlerinizi bekliyorum, kendinize iyi bakın!