Son günlerde hazır George Hotz’un (Geohot) PS3’ü kırdığı konuşulurken kopya oyun konusuna değinmek yerinde olur sanırım. Oyunlar var olduğundan beri yasal olmayan kopyaların da varlığı mevcuttur herhalde. Sanırım kimse Commodor 64 günlerinde kasetlere ve üç çeyreklerin olduğu dönemde de oyun salonlarında disketlere çektirdiğimiz oyunların orijinal olduğunu sanmıyordu. Yaptığımız, gidip bir şekilde oynayacağımız oyun elde etmekten ibaretti. Açıkçası bunların da kopya olduğunun bilincinde değildi çoğumuz. Ta ki Sega’nın 16 bitlik konsolu ile Nintendo’nun kasetli sistemlerinin ortaya çıktığı yıllarda oyunları orijinal almak zorunda kalacağımız günler gelene kadar…
Eğer geçmişten günümüze bakarak olayı incelersek; kopyanın en fazla yaygın olduğu dönemin ülkemizde oyun kavramının yayılmaya başladığı dönemde ortaya çıktığını görürüz. Özellikle Playstation 1 ve Playstation 2 dönemlerinde adeta bir sektör haline gelen tezgâh altı oyun sektörünün en parlak günlerini yaşadığını da görebiliriz. O dönemde PC oyunları da yaygın olarak yine aynı mekânlarda rahatlıkla bulanabiliyordu. Tabii önce kasetlere korsan olarak kopyalattırdığımız ve eve gelip kafa ayarı çektiğimiz dönemleri unutmuyorum. Ama hacim olarak sadece belirli bir kesimin gündeminde olan dijital eğlence kavramı henüz bu kadar yaygınlaşmadığından o dönemi irdelemenin de pek bir mantığı yok diye düşünüyorum.
1/10 fiyatına oyunlar, ama kopya!
Playstation 1’in 95’li yıllarda ülkemizde boy göstermesi ve 97-98’den sonra yaygınlaşması ile birlikte CD medyasına basılan oyunlarının kopyaları da kısa zamanda tezgâhlara düştü.1.5 – 2 milyon liraya alınan CD’lerdeki oyunlar en azından o dönemde yine belirli bir çizgideydi. Hiç olmazsa gümüş CD’lere basılmış ürünler daha yaygındı. CD Writer’ların yaygınlaşması ile tezgâh altında yeşil CD’lere basılıp, üç kuruşluk yazıcılarda neredeyse 3. kalite hamurdan kâğıtlara basılan CD kapakları da kopya oyunların gitgide daha düşük seviyedeki tedarik gruplarının eline düştüğünün işaretiydi.
Bu kopya oyunlar, sistemi bir şekilde bypass eden elektronik devrelerin ki buna kopya oyun piyasasında chip (çip) denir, sisteme takılması ile oynanabiliyordu. O dönemde konsollarda yazılım ile sistemin hack edilebilmesi pek mümkün değildi. Nitekim Playstation 2’de de böyle oldu. Önce farklı bir aldatma sistemi ile konsola takılan çip(!) sayesinde kopya oynarken daha sonra gelişmiş çiplerin ortaya çıkması ile direk oyunları çalıştırabilmemiz mümkün olabildi. Ki sadece oyun oynamakla da kalmadık aynı zamanda oyun dışında divx filmleri izleyip mp3 formatındaki müzikleri de sistemlerimizde dinlemek mümkün olabildi. O dönemde piyasaya çıkan Xbox’ın tam bir multimedya alet olabilmesi de bu çipler sayesinde mümkün olabildi.
Ardından şimdi içinde bulunduğumuz nesilde de Xbox 360, çıkışından kısa bir süre sonra yazılım yolu ile kırılabildi. DVD sürücünüze yaptırdığınız küçük bir custom firmware işlemiyle Xbox 360’ların da kopya koruma sistemi kırılabildi. Tabii önceki nesilde olduğu gibi sadece kendi başımıza oynadığımız oyunlar yoktu. Online oyun heyecanını bir defa tadan insanlar hem kopya, hem de online oynama arzuları ile Microsoft’un uyguladığı ban dalgalarında kurban oldular.Handheld sistemler olan Nintendo DSi ve Playstation Porttable’da (PSP) bu olaylardan kırılarak nasiplerini aldılar. Online’ın pek olmadığı Nintendo Wii’de neredeyse konsolun çıkış tarihinden bu yana hem donanımsal müdahalelerle, hem de yazılımsal müdahalelerle kopya oyun oynamak mümkün olabildi.
Konsol camiasında bunlar olurken bilgisayar oyuncuları içinse daha farklı yöntemler geliştirildi. 90’lı yılların ikinci yarısında Playstation’ın yaygınlaşmasıyla CD’ye basılan kopya oyunlar, oluşan sektör sayesinde daha kolay bulunabilir hale geldi. Windows 3.1 zamanlarındaki diskete çekilen oyunlarda yavaş yavaş yerini CD’ye terk ediyordu. Merkezî her yerde artık kopya oyun satan dükkânları görmek mümkündü. Pek bir yasal yaptırım olmadığı için rahatlıkla istediğiniz oyunu bulabiliyordunuz.
O yıllarda henüz emekleme safhasında olan internet sebebiyle net üzerinden indirilen oyun kavramı da pek yaygın değildi. Hem CD Writer’lar pahalı, hem de yazılabilir CD bulmak pek kolay ve ucuz değildi. Bunu görmemiz ancak 2000’li yıllardan sonra mümkün olacaktı. Ama neredeyse tüm güncel ve kaliteli oyunlara erişmek mümkündü.
Internet ve CD yazıcıların yaygınlaşmasıyla büyüyen salgın
2000’li yılların gelişi, dial-up internet bağlantısının yerini ADSL bağlantısına terk etmesiyle hem CD Writer’lar ucuzladı, hem de CD ve DVD’ler. Çoğunlukla CD formatında satılan oyunlar, yavaş yavaş yerlerini DVD’ye bırakıyor, diğer taraftan da mor DVD’lere basılan kopya oyunlar da piyasada yaygınlaşıyordu. Kopya oyun işi öyle bir noktaya kadar geldi ki, artık merdiven altlarında dahi oyun çoğaltan garip tipleri görmek mümkün olabiliyordu. Hatta bu dönemde kopya oyun ticareti elinde bavulla dolaşan kişilerin elindeydi. Bir dükkân açıp kopya oyun satmak istiyorsanız, bu adamlardan bir kaçını tanımanız gerekiyordu. Gerçi zamanla onlar sizi buluyordu, ama işlerin başlangıcında bağlantılarınız da olması şarttı.
Tabii interneti kullanan sadece satıcılar değildi. Zamanla oyuncular da oyunların yasal olmayan kopyalarını oynama konusunda en az bu işi yapanlar kişiler kadar mahir konuma geldiler. Bu tarz olaylar artık herkes tarafından bilinen ve hatta legalize edilmeye çalışılan tavırlar içinde adeta alenen yayılıyordu.
Yapımcılar da elleri boş oturmuyor, her gün farklı kopya koruma yöntemleri üzerinde çalışıyorlardı. Hiç unutmam, merakla beklediğim Toca Race Driver’ın son sürümü çıkmış, ama yapılan hileyi tespit eden ve kuruluma imkan vermeyen bir yöntem geliştirmişlerdi; Starforce… Uzun bir süre “Starforce”un kırılması beklendi. Nihayet hacker’lar boş durmadı ve bir kaç ay sonra bu koruma sistemini geçtiler. Zaten 1 – 2 yıl içinde de bu yöntem, verdiği güvenlik açıkları nedeniyle terk edildi. Her ne kadar internet üzerinden aktivasyon gibi sistemler geliştirildiyse de halen kopya oyunların önüne geçilebilmiş değil.
Çıkışından bu yana geçen üç yıl içinde büyük scene gruplarının ortaklığına sebep olan birliktelikler bile Playstation 3’ün kırılması için yeterli olmadı. Hatta bir dönem Ottoman’s denilen ve Almanya’da yaşayan bir grup bile bu konuda bayağı çalışma yaptı, ama konsolu kırmaları mümkün olmadı. Bunun dışında en büyük söylenti .tiff formatındaki bir resim ile sistemin açık noktasını bulduğu söyleyen kişinin daha sonra Sony ile anlaşarak olayı kapattığı oldu.
Son günlerde ise iphone’u kısa bir süre içinde kıran George Hotz’un Playstation 3’ü de kırmak için başlattığı çalışmaları kendi blog’undan yayınlaması ile konsolun kırılması tekrar gündeme geldi. Öyle ki kırma işlemi için sarf ettiği söz bence unutulmaz sözler arasına girmiştir, “Hello Hipervisor, I’m Geohot..” 5 haftalık çalışma sonucunda Playstation 3’ün güvenlik sistemini denetleyen SPU’ya eriştiğini ancak masterkey’i bir türlü elde edemediğini ifade eden Geohot, hipervisor’ü devre dışı bırakan exploit’i (açık) blog’undan yayımladı. Büyük ihtimalle bir kaç ay içinde bu exploit sayesinde scene grupları birisi veya bir kaçı Playstation 3’ü kırabilecek.
Yazılan her program, mutlaka kırılabilir
Öyle veya böyle kopya oyun hayatımızın içinde varlığını devam ettirecek. Ama olay sadece oyunları netten indirip onları bir kaç işlemden geçirip oynamaktan, onları kıran crack’leri kullanmaktan ibaret değil, olamazdı da… Buradan sonra yazacaklarımın bir kısmı kendi fikirlerim, kendi komplo teorilerim olduğu için gerçekliği üzerinde fazla tartışmanın anlamı olmadığı düşünüyorum.
Her şeyden önce oyun sadece oyundan ibaret değil. Öyle bir sektörden bahsediyorsunuz ki; eğlence sektörünün en büyük lideri olan sinemanın rakibi haline gelmiş bir sektör oyun olayı. Kuşkusuz son kullanıcı olarak bizlerin düşünmeyeceği hesaplar içinde oyun firmaları. Hatta bunların dışında donanım sektörünün de merceği altında olan oyunlar var… Kim ne derse desin oyunlar bilgisayar sektörünün itici gücü, gelişimi için varlık sebebi durumunda. Belki oyun firmaları kopya oyunlar nedeni ile oyun satışlarından pek bir kâr edemiyor, ama bu oyunları oynamak için gereken donanımı üreten donanım firmalarından gerekli desteğini de bir şekilde alabiliyorlar.
Şöyle düşünün, bir oyun yapıyorsunuz ve o oyunun oynanabilmesi için en son çıkan donanımların desteği gerekiyor. O donanımları üreten firmalar da size hem teknik, hem de ekonomik anlamda destek oluyorlar. Bir şekilde ürettiğiniz oyun kâr üretebiliyor. Bu noktada ürününüzün kopya olarak oynanıp oynanmaması pek bir anlam ifade etmiyor.
Biraz daha açalım… A firması son model ekran kartları üreten firma, sizde o kartın nimetlerinden faydalanacak çok iyi görünen ve fizik hesaplar yapabilen bir oyun yapıyorsunuz. A firması size “Gel kardeşim benim şu ekran kartıma optimize edilmiş şekilde geliştir oyununu, ben sana hem teknik destek sağlayayım, hem de parasal destek.” Böylece kullanıcılar kopya oyun oynasa dahi, o yapımları oynayabilmek için aldıkları donanımlarla yine de yapımcılara para kazandırıyorlar.Göstermelik para cezaları, yapılan baskınlar ve kurbanlık bir kaç hapis cezası bana hiç de inandırıcı gelmiyor. Hatta Playstation 2’de kopya oynamanızı sağlayan chip’lerin takıldığı board üzerinde yerlerinin hazır olması bile insanı değişik düşüncelere itiyor. Açıkçası şu anda Playstation 3’den daha büyük satış rakamlarına ulaşmış Xbox 360’ın sadece kaliteli oyunlarla bu noktaya geldiğini söylemek pek mümkün değil gibi. Sırf kopya imkânı nedeniyle bu konsola yönelen insanlar düşüncelerini de samimiyetle ifade etmekten kaçınmıyorlar.
İşte insan bu noktada acaba demekten kendini alamıyor? Küçük kârlara razı olan büyük şirketler, en azından sürümden mi kazanmayı tercih ediyorlar yoksa? Diğer taraftan kopya dışında artık bu sistemin bağımlısı haline gelen oyuncuların, online tecrübeyi yaşamak için 2. bir konsolu orijinal oynamak için aldığını da çoğu defa gördüm.
“Dijital İmparatorluk” haline gelme çabasındaki büyük uluslararası şirketlerin ne tür çabalar içinde olduğunu da görmemek mümkün değil. Bu oyunları üreten ülkelerin de kültürel emperyalizm yönündeki çabalarının da bir parçasıdır oyunlar. Son dönem oyunlarda kötü adamların hep Arap’lar olması, bir dönem baş kötü Rus’ların yerini alması da ayrı bir meseledir. Orijinal veya kopya en büyük kitlelere ulaşabilmenin bir yönü de bu olsa gerek.
Evet, biraz konu kopyanın dışına taştı ama sektörde yaşananlar itibarı ile “oyun” asla sadece oyundan ibaret değildir. Kopya oyunları oynamak, cebimizdeki paralar açısından ne kadar tatlı da olsa aslında kendi kendimizi baltalamak için nefsimize yenik düştüğümüz bir eylem. Yurtdışı oyun fiyatları ile ülkemizde satılan yasal oyunlar arasında muazzam fiyat farkları olduğu bir gerçek. Ancak ithal ürünler olan oyunlar üzerindeki vergileri düşününce firmaların da ellerinin bağlı olduğunu görmek mümkün.
Beklemedeyiz…
Son yıllarda özellikle yurtdışından oyun getirtmek bayağı yaygınlaştı. Bunları vergisi ödenmediği için aslında bu oyunlar da yasal değil. Ancak ticari maksat taşımayan oyuncuların orijinal ürün için pek çıkar yolları da görünmüyor açıkçası. Bu işin ticaretini yapan kaçak orijinal oyun satıcılarına devletin el atması bir şekilde şart. Yakın bir zamanda bu konunun gündeme geleceğini görmek mümkün. Ama bu tip satışların devam etmesi ve yurtiçinde bu işten para kazanan kişilerin rahatsızlıklarını dile getirmeleri için de aslında bir koz. Belki Microsoft, Sony ve Nintendo ülkemizdeki oyuncu potansiyelini dikkate alır ve hizmet konusunda samimi davranırlarsa daha uygun fiyatlara oyun bulmak söz konusu olabilir.
Orijinal oyun satışını arttıracak en önemli kilit noktalardan ikisini de Live ve PSN gibi servislerin ülkemizde hizmete açılması gerektiği gerçeği oluşturuyor. Türkçe seslendirme ve Türkçe altyazı gibi seçenekler de ülke içi orijinal oyun satışlarını arttıracak başka bir faktör.
Dilerim en kısa zamanda biz oyuncuların bu talepleri dikkate alınır ve herkes olmasa da büyük bir çoğunluk orijinal olarak aldığı oyunları keyifle oynayabilir.
Evet, son olarak; “Orijinal oyuna destek, tam destek” diyerek, yazımı noktalıyorum.
“Orijinal olun, orijinalle kalın…”
Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle…