“Telefonum çaldığında saat sabahın dördüne geliyordu. Merkezden aradılar ve hemen gelmem gerektiğini söylediler. Merkeze gittiğimde ortağım Bekowsky beni bekliyordu. Trafik şubesinde henüz birkaç ay geçirmeme rağmen şimdiden pek çok olay yaşamıştım. Garip. İnsanlar, yani sizin gibi siviller, bu şubenin adını duyduğunda akıllarına ilk gelen şey kavşakta durup gelen geçen arabalara yön veren üniformalı bir polis oluyor. Ama hayır. Trafik bölümü de tıpkı cinayet masası veya ahlak masası gibiydi. Sadece işin içinde bir araç olması yetiyordu.
Brifing odasına girdiğimizde yüzbaşı bize görevimizi verdi. Bir vur kaç olayı. Zavallı adamın biri, bir bardan çıkıp evine gidecekken yola atlıyor ve hızla gelen bir arabanın altında kalıyor. Ne feci bir ölüm şekli. Olay mahalline gittiğimizde durumun düşündüğümden daha da feci olduğunu görmüştüm, zavallı adam nereden baksanız üç metre sürüklenmiş ve daha sonra kanlar içinde bırakılmıştı. Tanrım. Dünya ne hale geliyor böyle…”
Siyah beyaz bir ekran
İşte sonunda beklenen oyun L.A. Noire kapımızı çaldı. Uzun zamandır Rockstar’ın oyunlarını takip eden birisi olarak onlardan gelecek her türlü ürünü gözümü kırpmadan oynamak istediğim için doğrudan kaptım ve oynamaya başladım.
Her şeyden önce ilk söyleyeceğim, Rockstar firması bugüne kadar GTA serisi, Bully, Red Dead Redemption’da yaptığının aynısını yapmış; bir şaheser oluşturmuş adeta. Bu tarz bir oyun gerçekten şu sıralar tür çeşitliliği bakımından zor dönemler geçiren oyun dünyasında kansere çare niteliğinde oldu.
Oyunumuz L.A Noire, mekan Los Angeles, zaman 1947, tema polisiye. Bu zaman kadar eski yeni pek çok dedektiflik filmi izledim. Aynı zamanda Agahta Christie romanlarının, özellikle Hercule Poriot ile alakalı olanları, hepsini okudum ve inanın bana en sonunda o filmlerdeki ve romanlardaki gibi bir oyun ile karşılaşmak ciddi anlamda beni mest etti, gözlerim yaşardı yahu daha ne diyeyim.
Şaka bir yana L.A. Noire ciddi anlamda bir başyapıt niteliğinde olmuş. Kısaca hikayeyi spoiler vermeden anlatmamız gerekirse; Cole Phelps adlı bir LAPD polis memurunun çözdüğü davalar sonucunda terfi ederek dedektif olup daha sonra da farklı birimlerde atandığı görevlerle başından geçen kariyerini oynuyoruz. Bu zaman zarfında farklı olaylar, karakterler, ortaklar, amirler ve birbirinden sadist cinayetler ve dolandırıcılıklarla karşılaşıyoruz.
Team Bondi ve Rockstar’ın bu yeni oyunu her ne kadar görünüşü ile bizlere bir GTA havası verse de şunu unutmayın ki görünüş aldatıcı olabilir. Çünkü bu oyun GTA’ya hiç benzemiyor.
Phelps, Cole Phelps! Dedektif!
Temel amacımız bize verilen davaları, yaptığımız sorgulamalar ve bulduğumuz delillerden faydalanarak çözüp kariyer basamaklarını hızla tırmanmak. Ancak arka planda da süregelen bir hikaye mevcut.
Bu oyunu size nasıl anlatacağımı açıkçası bilmiyorum. Çünkü anlatılması gereken o kadar çok ana hat ve ana hatların iki katı kadar detay mevcut ki. Demin de bahsettiğim gibi oyuna bir polis memuru olarak başlıyoruz. Oyunda memurluk haricinde dört farklı birimde görev alıyoruz, bunlar; trafik, ahlak, cinayet ve kundakçılık.
Öncelikle size biraz oyun mekaniklerinden bahsedelim. Bire kere hepinizin de tahmin edebileceğiniz gibi oyun GTA motoru ile yapılmış, ancak elbette epey bir geliştirilmiş. Zaten bu yüzden oyunu dışarıdan görüntüsü GTA’yı çok andırıyor. Elbette bir de Rockstar oyunlarının o kendine has temasına sahip olma özelliği mevcut. Lakin başında da belirttiğim gibi L.A. Noire’i asla bir GTA oyunu ile, oynanış açısından, kıyaslayamaz veya ikisini birbirine benzetemezsiniz nitekim bu her iki oyuna da haksızlık olur.
O nasıl surat öyle?
Ancak grafikler açısından yapılabilecek bir kıyaslama da ilk bakışta L.A. Noire’in GTA’dan biraz daha alt düzeyde olduğunu fark ediyoruz. Özelikle dördüncü GTA’daki o blur etkisi bu oyunda mevcut değil. Karakter modellemeleri arasında çok fark olmasa yine sanki biraz daha iyi olabilirmiş gibi geldi. Onun haricinde bölüm tasarımları, detaylar, ışıklandırma, kaplamalar oldukça iyi.
Fakat L.A. Noire için grafiksel açıdan “inanılmaz” derecelendirmesini yapmamış olmak hiçbir şekilde sorun değil çünkü yeni MotionScan teknolojisi sayesinde geri kalan bütün görsel özellikleri veya kusurları bir anda unutuyorsunuz. Karakterlerin suratlarındaki mimikleri, hareketleri, hatta sinirlendiklerinde boyunlarındaki damaları bile en ince detayına kadar belli oluyor. Kaldı ki olayın amacı da bu.
Bu konuyu sırasına koyacak olursak, bir olay mahalline geldiğinizde etraftaki polislerle konuşup durumu anlıyor, eğer varsa adli tabibe danışıyorsunuz. Daha sonra ortalıkta önceden bulunmuş delilleri inceliyor ve olay hakkında bilgi ediniyorsunuz. Sonrasında bu yeni bilgiler ışığında görgü şahitlerini sorguluyorsunuz. İşte bu noktada bütün olay size ve içgüdülerinize kalıyor.
Sen sussan da gözlerin konuşuyor adamım
Bir şahidi sorguladığınızda Phelps not defterinden muhtemel soruları buluyor ve oradan sırasıyla seçiminiz yapıyorsunuz. Her sorunuzun ardından karşınızdaki kişi ilk cümlesini söylüyor ve ardından mimikler olaya dahil oluyor. Nitekim ilk sorudan sonra oyun sizden aldığınız yanıta dair tahminde bulunmanızı istiyor. Acaba şüpheli/şahit doğru mu söyledi yoksa yalan mı? Ya da tam olarak her şeyi söyledi mi? Cevap karşılığında “Truth”, “Lie” ve “Doubt” seçeneklerinden birini seçmeniz isteniyor. İşte bu noktada seçiminizi sadece ama sadece konuştuğunuz karakterin mimiklerine ve varsa elinizdeki delillere dayanarak yapıyorsunuz.
Bu özellik o kadar güzel ve yerinde yapılmış ki inanın bir an için sanki gerçek bir insanla konuşuyormuş hissine kapılıyorsunuz ve gerçekten bir dedektif olmanın ne kadar zor bir şey olacağını o anda fark ediyorsunuz.
Doğru cevaplarınızda soruşturmaya devam ederken, yanlış cevaplarınızda bazen karşınızdaki kişi sinirlenip sorguyu yarıda kesebiliyor ve siz alabileceğiniz olası pek çok bilgiden mahrum kalarak davaya devam etmek zoruna kalıyorsunuz. Sorulara doğru tepkiler verip vermediğinizi not defterinde yazan soruların yanındaki çarpı veya tik işaretleri ile anlayabiliyorsunuz.
Delil olmadan olmaz!
Oyunda delil toplamak çok önemli, nitekim bu sizin bir sonraki adımı atmanızı çok kolaylaştırıyor. Ne kadar çok delil bulursanız o kadar rahat bir soruşturma yapıyorsunuz. Üstelik bir şüpheliyi sorgularken de bu delillerden yararlanabiliyorsunuz. Delilleri topladıktan sonra sorguya başladığınızda karşınızdakini “Lie” veya “Doubt” ile sıkıştırmaya başlayınca, bunlar doğru seçenekler dahi olsa, kişi sizden bu iddianızı kanıtlamanızı istiyor. İşte bu noktada eğer o konuya ait bir delil bulamamışsanız veya yanlış kanıtı seçerseniz karşı taraf tezinizi otomatik olarak çürütmüş oluyor ve o soru için başarısız olmuş sayılıyorsunuz.
Ancak sakın aklınıza klasik adventure oyunları gelmesin. Bir davadaki bütün delilleri bulmanız veya sorgulama sırasında bütün soruları doğru şekilde sormanıza gerek yok. Nitekim ben bir kişiyi sorgularken 4’te 4 yapıp ardından ikinci kişide 3’te sıfır yaptım. İşler ne kadar kötü giderse gitsin oyun size bir şekilde yardım edip sonuca ulaşmanızı sağlıyor. Elbette bunu mantıklı bir şekilde yapıyor. Sonuç olarak yine suçluyu yakalıyorsunuz lakin işler biraz uzuyor o kadar.
Kayıt ve İnceleme
Bunun haricinde oyunda bir polisin yapabileceği bütün şeyler düşünülmüş neredeyse. Bir araç plakası öğrendiğinizde veya herhangi kayıtlı bir bilgiye ihtiyaç duyduğunuzda R&I yani Kayıt ve İnceleme (Record and Investigation) birimini arayarak konu hakkında daha detaylı bilgi edinebiliyorsunuz. Ayrıca caddelerdeki lamba veya elektrik direklerinde mavi polis telefonları mevcut. Bu telefonları kullanarak merkezi arayıp size mesaj olup olmadığını sorabiliyorsunuz ki bu mesajlar genellikle üzerinde çalıştığınız dava ile alakalı oluyor. Örneğin adli tıp size ceset hakkında yeni bilgiler olduğunu belirtiyor.
Her ne kadar olay yerine sizden önce gelen ekipler delilleri işaretlemiş olsalar da etrafta onların bulamadıkları deliller de mevcut olabiliyor. Dolayısı ile her gittiğiniz yerde etrafınıza bakmanız sizin yararınıza olacaktır. Misal ben bir olayda kimsenin fark etmediği bir bıçak buldum ve o şekilde olayı çok daha rahat çözdüm.
Nasıl delil bulunur?
Peki, bu koca dünyada o delilleri nasıl bulacağız? Üstelik etrafta inceleyebileceğiniz şeylerden bazılarının olayla alakası olmadığını da düşünürseniz, bu epey bir zor gelebilir. İşte bu konuda delile yaklaştığınızda veya en azından etkileşime geçebileceğiniz bir nesneye yaklaştığınızda gamepad’iniz titriyor ve sizi uyarıyor. Nesneyi elinize aldığınızda ise onu incelerken Phelps bunun evirip çevirip inceliyor. Nitekim nesne bir delil niteliği taşıyorsa zaten iyice yakınlaşarak detayları görebiliyorsunuz, ancak olayla alakasız bir şeyse Phelps bunu size belirtiyor.
Zaten bir olay yerine geldiğinizde klasik gizem tonları arka fondan kulağınıza doğru süzülmeye başlıyor siz delilleri inceleyip hepsini bitirdiğinizde ise müzik kesiliyor ve siz o zaman etraftaki tüm kayda değer delilleri bulduğunuzu anlıyorsunuz. Ayrıca bir de intuition point (sezgi puanları) dediğimiz bir özellik var. Soruşturma sırasında, özellikle sorgularda yaptığınız başarılı hamleler sayesinde tecrübe kazanıyorsunuz. Bu tecrübeler belli seviyeden sonra size sınıf (rank) atlatıyor ve her bir sınıf atladığınızda bazı ödüller kazanıyorsunuz. Bunlar yeni bir elbise veya intuition point’ler oluyor. Bu puanlar sizin bir nevi joker hakkınız. Bu puanları kullanarak etrafta kalan delillerin yerlerini haritada görebiliyor veya sorgu sırasında yapmanız gereken üç seçimden yanlış olan bir tanesini eleyebiliyorsunuz.
L.A. Noire çok yönlü bir oyun ve oynanışı da buna paralel olarak gidiyor. Diğer bir deyişle bir davayı farklı şekillerde çözme imkanına sahipsiniz. Zaten her davanın sonunda oyun küçük bir özet geçiyor ve en altta eksik bir şeyler yapmışsanız bu konuda sizi bilgilendiriyor. Misal dava sonunda size “Eğer falanca kişiyi biraz daha sıkıştırabilseydiniz size arkadaşının yerini o söyleyebilecekti” gibi bir öneri veriyor.
Oyunun ana menüsündeki “Cases” kısmından eski davalarınızı tekrar oynayabiliyor ve bu sefer faklı yollardan sonuca ulaşabiliyorsunuz. Bir davanın sonunda kaçan bir suçluyu öldürseniz de aynı olayı ikinci kez oynadığınızda bu sefer suçluyu havaya ateş ederek tehdit edip tutuklayabiliyorsunuz veya saldırı olan ne kadar çabuk gittiğinize bağlı olarak saldırganları hala olay yerindeyken yakalayabiliyor veya kaçırabiliyorsunuz.
Senin tadın bir başka oluyor kayayıldızı
Başta da dedik ya her Rockstar oyunun oturmuş bir teması vardır diye, işte L.A. Noire’de de bu tema oldukça kendini belli ediyor. Harita oldukça büyük ve cidden karışık. Araçla bir şehir turu atsanız saatlerinizi harcayabilirsiniz. Genellikle olay yerine aracınızla gidiyorsunuz ancak GTA serisinden farklı olarak L.A. Noire’e çok hoş bir özellik eklenmiş. Eğer canınız araba kullanmak istemiyorsa o zaman anahtarı ortağınıza veriyor ve siz yolcu koltuğunda keyif yapıyorsunuz. Ciddi anlamda bu tarz oyunlarda devrim niteliğinde bir kolaylık olmuş bu özellik.
Aksiyon kısmına geldiğimizde bir şeyi itiraf etmek gerekir ki LA Noire’in aksiyonu GTA’nın onda biri bile olamaz. Evet, yine oyunda yaya olarak kovalamaca, araba takibi, silahlı çatışma, yumruk yumruğa dövüş ve hatta araçlı çatışma bile mevcut, ancak bu sahneler diğer oyunlara göre hem çok az hem de biraz daha oldu bittiye getirilmiş gibi. Ancak bunun mantıklı bir sebebi var; L.A: Noire bir aksiyon oyunu olarak geçse de aslında aksiyon işin sadece %30 gibi bir kısmını kapsıyor. Bu oyunda önemli olan ipuçlarını bulmak ve bunların ışığında şüphelileri başarılı bir şekilde sorguya çekmek. Nitekim oyundaki puanları da bu şekilde kazanıyorsunuz. O yüzden şimdiden uyarayım eğe vurdulu kırdılı, her dakikası çatışma ile geçen bir oyun bekliyorsanız çok yanılırsınız.
Biraz da gelelim kadı kızının kusurlarına. Yazı boyunca da bahsettiğim gibi LA Noire grafik açısından diğer Rockstar oyunlarının altında kalmış, dokular, detaylar, keskinlik gibi unsurlar gözünüze pek çok yerde vasat gelebilir. Özellikle animasyonlardan dolayı bazen komik sahnelere şahit olabiliyorsunuz kaldı ki bunda yüz efektlerinin yükselttiği çıta da söz konusu.
Öte yandan sesler ve diyaloglar oldukça sağlam yapılmış. Zaten oyunun mantığına baktığımızda diyalog bu işin kalbi olduğundan, o konuya bir hayli eğilmiş yapımcı ekip. Seslerde genel olarak güzel bir tat bulunurken bazı noktalarda ufak aksaklıklar olabiliyor. Müzikler ise harika hazırlanmış ve sizi atmosfere sokmayı gayet iyi beceriyor.
Son olarak değinmek istediğim nokta ise dil konusu. Oyun çıkmadan önce çoğunuzun bu oyuna en azından Türkçe altyazı gelmesi gerektiğini düşündüğünü biliyorum ve gayet de mantıklı bir düşünce. Öte yandan oyunun dili o kadar karmaşık değil. Evet, belli bir düzeyde İngilizce istiyor ancak altıncı kura kadar çıkmanız da gerekmiyor. Tahminimce orta seviye bir İngilizce bilgisi sizin için yeterli olacaktır.
Case Closed
Aslında daha L.A. Noire ile ilgili pek çok şey yazılabilir çünkü bu oyun ciddi anlamda bir şeyleri değiştirebilecek oyunlar kategorisine giriyor. Birkaç kusurlu yanı elbette mevcut fakat oyunu esas amacına uygun olarak oynar ve size sunduğu şeyleri en iyi şekilde kullanmayı bilirseniz sıkılmadan ve kötü yanlarını görmeden defalarca oynayacağınız bir oyun çıkar karşınıza.
Bizim tavsiyemiz bu oyunu mutlaka oynamanız yönünde. Rockstar oyunlarını sevseniz de sevmeseniz de bu oyunu mutlaka denemeli ve tecrübesini yaşamalısınız. Sonuçta dünyaya bir kere geleceğiz, bir de dedektifliğin tadına bakalım.