Lost Planet 3 ile ilgili bu aralar amma yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Bir adet ilk bakış, bir adet ön inceleme ve şimdi de bu incelemeyle, Lost Planet 3’ün Türkiye şubesi olarak karşınızdayım. En çok bana soracaksınız, en iyi ben biliyorum çünkü.
Neyse, geyiği bir kenara bırakırsak, Capcom’un ikinci oyunuyla birlikte oldukça şanssız bir köşeyi dönen serisi Lost Planet, 3.oyunuyla geri döndü. Ön inceleme kopyasından gördüğüm kadarıyla durum fena değildi, peki ama oyunun son hali nasıl dersiniz? Standartlar yükselmiş mi yoksa düşmüş mü? Hangi dağda kurt ölmüş, dost düşman nerede belli olmuş, hepsi bu incelemede birazdan sizlerle.
Lost Planet 2 çıktığında ise, Capcom, bütün bildiklerini unutup, baştan,
yepyeni şeyler denemişti fakat denedikleri şeyler ilk oyunda olduğu
gibi birbirleriyle etkileşim içerisinde değildi. Sonuç olarak, Lost
Planet 2 beğenilmedi ve Capcom ağır eleştirilere maruz kaldı.
Capcom, ilk Lost Planet’i çıkarttığında gerçekten sağlam bir iş başarmıştı. Kendine özgü hikayesi, oynanışı ve bütün bu elementlerin birbiri ile oldukça etkili bir şekilde çalışması, Lost Planet’i orijinal bir yapım olarak öne çıkartıyordu.
“İlk etapta çok etkileyici görünen Rig, sonradan bayıyor.”
Lost Planet 2 çıktığında ise, Capcom, bütün bildiklerini unutup, baştan, yepyeni şeyler denemişti fakat denedikleri şeyler ilk oyunda olduğu gibi birbirleriyle etkileşim içerisinde değildi. Sonuç olarak, Lost Planet 2 beğenilmedi ve Capcom ağır eleştirilere maruz kaldı.
Oyunun devam edeceğini ve bir Lost Planet 3’ün çıkacağını duyurduklarında ise basın bir kaşını kaldırarak şüpheli bir şekilde Capcom’u izlemeye başladı. Capcom, dışarıdan oyun yaptırma modasına uyarak oyunun yapımını Spark Unlimited’e verdi. Spark Unlimited, çok adı duyulmuş bir firma değil, daha önce yaptıkları çok dişe dokunur oyunları da yok fakat ellerinde Lost Planet gibi büyük bir fikri mülk vardı ve bununla neler yapacakları merak konusuydu.
Yapım Jim Peyton’ın hikayesini anlatıyor. E.D.N III’te ailesine iki kuruş para gönderebilmek için çalışan oldukça düz bir adam olan Peyton, burada öyle olayların içerisinde kalır ki, sonunda çalıştığı şirket NEVEC’in gizli sırlarını ortaya çıkartır ve çarşı pazar karışır.
Oyunun ilk Lost Planet’ten önce geçtiğini söylememe gerek yok sanırım, ortada çok daha ılımlı bir NEVEC var, oyunu oynayanların oldukça garipseyeceği bir durum bu. Tarihsel olarak bazı şeylerin nasıl olacağını verip bunların neden böyle olduğunu merak ettirmek, enteresan bir hikaye anlatım yöntemidir, maalesef ki Lost Planet 3 bundan çok fazla yararlanmıyor.
Açık konuşmam gerekirse, oldukça ilginç başlayan Lost Planet 3, ilerleyen kısımlarda inanılmaz basmakalıp bir hikaye ile karşımıza çıkıyor. Sevenleri olacaktır şüphesiz fakat ben gerçekten işin bir noktadan sonra resmen Avatar’a dönmesinden inanılmaz tiksindim, elinizde bir adet gezegen var, kötü bir şirket var, saldırgan uzaylılar var, bol kar, bol gerilimli atmosfer, kullansanıza yahu şunları? Gerçekten sağlam bir hikaye yaratmak bu kadar zor değil, müzikleri Jack Wall’a yaptırmışsın, arkanda Capcom gibi inanılmaz güçlü bir kaynağın var, neden adam gibi bir hikaye yazmıyorsun oturup?
Tarihsel olarak bazı şeylerin nasıl olacağını verip bunların neden böyle
olduğunu merak ettirmek, enteresan bir hikaye anlatım yöntemidir,
maalesef ki Lost Planet 3 bundan çok fazla yararlanmıyor.
Dediğim gibi, hikaye bayık ve basmakalıp, bir yerden sonra sürekli olarak eşya stoklamaya gittiğiniz üssünüz ise o kadar geniş ve dağınık ki, en ufak şeyleri almak için bile metrelerce yürüyüp, bir sürü yükleme ekranı geçip kontrol cihazını sinirden kırmamak için kendinizi zor tutuyorsunuz.
İlk etapta gerçekten heyecanlandıran ve keyifli olacağını düşündüğünüz Rig muhabbeti bile bir yerden sonra acayip bayıyor. Lost Planet’i oynayanlar orada olan askeri mechaları hatırlayacaklardır, burada bunların mühendis versiyonu var, Rig isimli bu cihazlarla üssünüzü terkedip çeşitli görevlere çıkıyorsunuz.
Rig muhabbeti benim gibi robot kafaları gerçekten çok heyecanlandırsa bile bir noktadan sonra yavaşlığı sinirlendiriyor. Yürümek yavaş, koşması sınırlı, silahları dandik ve gerçekten kontrolleri zor. Her yere bununla gidiyorsunuz, tünellerden geçiyorsunuz, dar alanları aşıyorsunuz, biraz hızlı olsaymış, hiç mi test etmemişler bu oyunu, “abi bununla sürekli olarak gezerlerse sıkılırlar” dememiş mi bir akıllı çıkıp? Pes doğrusu, bakın nasıl sinirlendim, bir çay içeyim kendime geleyim bence.
Rig’i kullanmadığınız zamanlar ise tabanvayla gidiyorsunuz. Aslında bu bir noktadan sonra Rig muhabbetine göre çok daha tercih edilebilen bir şey çünkü koşmak daha rahat, silahlarla ateş etmek Rig’in kullanışsız matkaplarına göre daha mantıklı. Savaş sistemi ise fena değil, genelde düşman olarak Akrid’ler ile savaşıyorsunuz, bazı Akrid türlerinin çeşitli zayıf noktaları olabiliyor ve buralardan vurmanız gerekiyor, o kısımlar bana eğlenceli geldi açıkçası. Yine de konsolda shooter oynamaya alışkın değilseniz hedefleme sistemine alışmak biraz sıkıntılı.
Lost Planet 3, online anlamda fena değil. Altı adet harita var ve bu altı adet haritada çeşitli modları oynayabiliyorsunuz, Escort, Conquest, Deathmatch falan derken ciddi bir süre eğlendirebiliyor. Capture the Flag, Akrid Survival gibi dalga dalga yaratık öldürdüğünüz modlar da var. Standart aslında, en azından bu standardın altına düşmüyor.
Lost Planet 3, her ne kadar Capcom’un Lost Planet 2’den ders aldığının bir göstergesi olsa da, yine de oldukça yetersiz kalıyor. Harika atmosferi, Jack Wall’un müzikleri, etkileyici grafikleri ve geri kalan her şeyinin altında, çok büyük bir “olmamışlık” hissiyatı uyandırıyor ve bu saydıklarım oyunu kurtarmaya yetmiyor.
Lost Planet 4 gelir mi bilmiyorum fakat şu haliyle Lost Planet 3, serinin gerçekten sonunu getirmiş gibi duruyor.