Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkardım hep. Neler yapabileceğini kendisinin bile bilmediği birisi üzerinde yapılacak gözlemler çok da doğru olmazdı. Onlara bulaşmak o kadar da iyi bir fikir değildi benim için. Hayattaki diğer bir görüşüm sabah mesaiye gidip akşam çıktığım gibi evin yolunu tutmak fikrine, bu monotonluğa olan karşıt görüşümdü. Sıradanlık bana göre değildi, ama hayatın getirdiği her hareketlilik her yenilik güzel miydi?
Hey gidi Max Payne
2001 yılına uzanıp ilk oyunu hatırlayacak olursak kahramanımız, New York Emniyet Müdürlüğü (NYPD)’ünde çalışmaktadır. Bir gün işten eve geldiğinde karısı ve çocuğunu uyuşturucu bağımlıları tarafından öldürülmüş olarak bulur. İşte o gün kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar arasına girmişti Max Payne. Bütün hayatını, gardırobuna kaldırdığı üniformasıyla beraber geride bırakmıştır. Onun en yakın arkadaşı artık silahıdır. O artık yeri geldiğinde suçlulara cezasını kendisi verecek ama Emniyet teşkilatınca da aranan bir suçludur. Kanun artık kendisidir. Uyuşturucu satıcılarının ve derin devletin ördüğü ağların arasında yolunu, kendi doğrularını bulmaya çalışan Max, 2003 senesinde serinin ikinci oyununda yeniden karşımıza çıkar ve New York’taki macerasına kaldığı yerden devam eder. Bu arada tekrar eski işine dönerek cinayet dedektifi olarak çalışmaya başlar. Burada bazı karanlık suikastları araştırmakla görevlendirilir. İçindeki nefreti, ağlayan o çocuğu susturmaya çalışsa da geçmişi ve anıları buna izin vermeyecektir.
İkinci oyunun üzerinden geçen yıllar Max’i de, üçüncü oyunu sabırsızca bekleyen hayranlarını da oldukça yaşlandırmıştı. Remedy’den kopan oyun, Rockstar Vancouver tarafından hazırlandığında herkeste oluşan merak oyunun ilk görselleri ve detaylarıyla doruğa çıkmıştı. Nitekim beklenen değişim tam olarak karşımızdaydı. Max’in dış görünüşü oldukça değişmişti, olaylarda bambaşka bir şehirde geçiyordu, Sao Paulo’da… Ve olaylar Max Payne 2’den sekiz yıl sonrasını konu alıyordu. Yorgun polis Max Payne, New York Polis Departmanıyla ilişkilerini bir kez daha kesip Brezilya’nın Sao Paulo kentinde zengin müşteriler için özel güvenlik elemanı olarak çalışmaya başlıyor.
Yeni başlangıç
Yeni Max Payne’in Sanat Yönetmeni Rob Nelson, karakterin de senaryonun da sürekli değiştiğini, eski oyunlardaki tadı yepyeni bir solukla oyuncuya aktarmaya çalıştıklarını bunun da kolay olmadığını belirtiyor. Nelson’un yaptığı açıklamaya göre oyunda aksiyon asla durmayacak. Patlayan binalar, kırılan camlar, geliştirilmiş kurşun kamera takip sistemi, Max’ in bütün nesnelerle ve çevreyle etkileşime girebilecek olması eski fanların umutlarını yeşertiyor.
Süregelen değişimler yapımcıları da kararsızlığa itmiş gibi duruyor örneğin oyunla ilgili ilk yayınlanan görsellerde Max tanınmaz halde çıkmıştı karşımıza. Yaşlanmış, kafasında saç kalmayan, bitik olan Max ayrıca gür sakallara sahipti. Son çıkan görüntülerin de fırça gibi saçlara ve daha fit bir vücuda hakim. Zaten oyunun hala çıkmayışının da temel sebebi sürekli yapılan değişimler olsa gerek çünkü oyunun daha önceleri 2009 sonunda çıkartılacağı amaçlanmış bu da günümüze kadar sürekli ertelenmişti. Ya da bu konuyla ilgili bir tahmin yapacak olursak, hikayede zamanda ileri-geri giderek bir bütünlük oluşturulması bekleniyor. Yani aradaki yıllarda geriye flashback tadında geri dönüşler yaparak oyunda günümüze kadar geleceğiz.
Heyecan dorukta
Evet, üçüncü oyunun yeni özelliklerini toplayacak olursak, bu yeni oyun Max Payne 1 ve 2’deki dinamikleri, oyunun ruhunu arayanları hayal kırıklığına uğratabilir çünkü yeni oyun eski oyundaki birçok şeyi ileri götürse de eski oyunun ruhuna çok ta sarılmayacak gibi gözüküyor. Yine de kötü bir yapım çıkacağını beklemeyin. Yenilik demiştik evet, Mesela Max’i yine James McCaffrey seslendirecek (en güzel yenilik aslında bu 90 bölüm takip ettiğin dizideki ana karakterin sesinin bir anda değişmesi kadar sinir bir şey yoktur artık inandırıcılığını kaybetmiştir o karakter). Hikaye eskisi kadar tek düze ve çizgisel olmayacak. Modern Warware’de yaşadığımız önceden hazırlanmış, insanı havaya sokan birçok enteresan sahne, burada da karşımıza çıkacak. Bunların hepsi kurguda olsa o anda yaşarken sizi heyecanlandıracak. GTA 4’te de kullanılan Euphoria – NauturalMotion fizik motoru sayesinde, yorgun kahramanımız çok daha gerçekçi hareket edecek ve karakteri bize daha iyi hissettirecek.
Yenilikleri anlatmaya devam edersek ‘Bullet Time’ dediğinizi duyar gibiyim tabii ki unutmadım. Yapımcıların belirttiği şu ki bullet time yani zamanı yavaşlatma atraksiyonumuz düşmanları öldürdükçe gelişecek ve süresi uzayacak.
Mekan kavgası
Brezilya’nın Sao Paulo kentindeyiz demiştik. Evet, ama bütün oyun burada geçmeyecek tabii ki. Brezilya’nın yanı sıra New York ve birkaç farklı mekan da daha geçecek. Silah olarak tabanca, tüfek, çift namlulu av tüfeği, makineli, keskin nişancı tüfeği ve çift elle kullanılan iki tabanca gibi aşina olduğumuz silahları yeniden kullanacağız. Silahların gerçekçiliği ve düşmanı vurduğumuzdaki tok vuruş hissi Max Payne’in üçüncü oyununda bir üst çıtaya çıkarılıyor.
Piyasaya sürüldüğü zaman Max’in son oyundan bu zamana geçen dokuz yılda neler yaşadığını görebileceğiz. Oyun hakkında bilgiler olsa da hala cevaplanmayı bekleyen dünya kadar soru var. Her şeye rağmen karakterin değişen yapısı, Brezilya’nın varoş ortamları, elinde silahları gömleğinden damlayan kanıyla ve zihninde dolaşan anılarıyla Max’ in sırrına X-box 360, PlayStation 3 ve PC’de 2011’in sonbaharında muhtemelen yılbaşına doğru erişeceğiz. O güne kadar sevgiyle kalın…