One Piece Odyssey, 25 yıldır devam eden popüler manga serisinin en yeni uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. Baştan söyleyeyim, Star TV “Lastik Çocuk” adıyla animeyi yayınladığı zamandan beri seri ile aşinayım ve bu incelemeyi yaparken “sadece bir oyun” gözüyle bakmak ile “serinin hayranı” olarak bakmak arasında çok sıkıntı yaşadım. İlk defa bir seriye aşina olmanın oyunda kötü izlenim oluşturabileceğini de görmüş oldum. Neyse bunları inceleme sırasında konuşuruz.
One Piece Odyssey incelemesi
One Piece Odyssey serinin hayranlarına hitap eden bir anime oyunundan öteye geçebilmiş mi, JRPG türünün özelliklerini ne kadar iyi uygulamış, hem yeni bir hikaye hem de geçmiş olayları yaşama tecrübesini nasıl mümkün kılmış, hepsi incelememizde.
Yeniden Alabasta’ya Dönüyoruz!
Luffy ve tayfasının yeni macerası bu defa gökyüzünde başlıyor. Bir akıma kapılıp havaya fırlayan ekip (Yeni Dünya sonuçta, her şey oluyor) kendilerini gizemli Waford Adası’nda buluyor. Gemileri karaya oturan ve ciddi anlamda hasar gören tayfa, Luffy’nin kayıp şapkasını ve kaybolan tayfa üyelerini ararken adanın gizemli sakinleri ile tanışıyor.
Waford Adası maymun, penguen gibi yaratıkların farklı versiyonlarına ev sahipliği yapmanın yanı sıra, gizemli Colossus adı verilen gardiyanları da içerisinde bulunduruyor. Dünya Hükümeti’nin bile dikkatle takip altında tuttuğu adanın iki insan sakini de kısa sürede ekip ile tanışıyor, Lim ve Adio. Adio tıpkı tayfamız gibi gemisiyle kaza yapıp burada kalmış ve yaşamaya başlamış bir denizci. Lim ise insanlara dokunarak güçlerini çalma ve hatıralarını tekrar yaşatma gücüne sahip gizemli birisi. Dressrosa sonrasında tüm gücüyle maceraya atılan tayfamızı bir dokunuşuyla 1. sezon güçlerine geri döndürdüğü anda bu gücü tecrübe ediyoruz.
Oyunun hikayesi Waford Adası’nda gezip güçlerimizi geri almak için çıktığımız uzun bir macera. Waford’da bulunan sırrı koruyan gardiyanları yenmek, tam güce sahip tayfa için bile oldukça zor, üzerine Lim’in bizden korkarak gücümüzü alması ve adanın çeşitli yerlerine saçması da işi iyice zorlaştırıyor. Lim bize yardım edeceğini, gücümüzü geri kazanmamız için öncelikle adanın etrafına yayılan küpleri toplamamız gerektiğini söylüyor ama bu küplerden bazıları fazla büyük ve öncelikle içlerindeki hatıraları canlandırmamız gerek. Bunu da eski maceraları tekrar yaşayarak yapıyoruz.
One Piece maceralarının çoğunu çok severim, her biri kendine has karakteristik özellikleri olan adalarda geçen, oldukça keyifli hikayeler barındırır. Odyssey içerisinde Alabasta Kingdom, Water 7, Marine Ford ve Dressrosa hikayeleri bulunuyor. Tabi burası Memoria adı verilen hatıralardan oluşan bir diyar ve hikayeler de hatırladığımız gibi işlemeyebilir. Düşmanlar tayfanın hatıraları kadar güçlü ve burada ölmek zihnin ortadan kaybolmasına sebep olacağından tehlike gayet ciddi.
Eski maceraları tekrar yaşamak konusunda çok şikayetim yok ama hikaye akışı o kadar çok bölünüyor ki, bu durum bir süre sonra canımı sıkmaya başladı. Örneğin ilk bölüm olan Alabasta’da asıl hikayeye başlamak için neredeyse 6 saat saçma sapan filler görevler peşinde koşuyoruz. Oynanış kısmından şikayet etmeye başlamadım henüz, sadece hikaye tarafına söyleniyorum. Salın beni abi gideyim şu Crocodile’ın kafasına su damacanasıyla vurayım gerekirse, neden “maymun cüzdanı çaldı tutun!” diye az önce geçtiğim çölü bir daha koşturuyorum? Hatıralarımızda neden para peşinde koşuyoruz kısmına girmiyorum.
Serinin en duygusal hikayelerini seçmeye çalışmışlar ama bunun kötü bir etkisi olmuş, Brook ve Franky çok uzun bir süre ekibe katılmıyor. Brook suya düştü, Franky ise gemiyi tamir ediyor diyerek bahaneyi de bulmuşlar. Bölümler biraz daha kısa olsa bunu anlayacağım ama Franky’nin ekibe katılması 15. saatte falan oluyor, o vakte kadar elinizdeki kadro belli. Bunun sorunu ise anime izleyicilerinin en sevmediği şeylerden olan “filler” bölümler.
Hatıralar bildiğimizden daha farklı ve bu yüzden çeşitli yerlere ulaşmak daha zor olabiliyor. Daha ilk bölümde amacımız belli, Vivi’nin bulunduğu yere gidip ona tekrar yardım etmek ve Crocodile’ı durdurmak. Gidemiyoruz oraya çünkü coğrafyası bile değişmiş. Arada bir fanları sevindirecek güzel sahneler çıkıyor, karakterlerin tepkilerini görmek çok güzel oluyor (özellikle Law favorim oldu) ama çoğu görev tamamen vakit öldürmeye yönelik. Alabasta’yı daha kısa tutsalar, belki Skypiea ya da Thriller Bark bölümleri ekleseler çok daha eğlenceli hale gelebilirdi. Ya da bütün aksiyonu son 2 – 3 saate sığdırmak yerine 9 saatlik bölüme yaysalardı.
Alabasta beni çok yordu, bir yerden sonra sabredemeyip bölümü geçmiş bir arkadaşımın hesabında ileri bölümlere gittim. İyi ki de gitmişim, oyunun neredeyse en sakız gibi uzayan kısmı olmuş Alabasta, onun dışında tempo sorunları biraz da ortalara doğru var. Hikaye demişken karakterlerin ana materyale bağlı kalması konusunda gösterilen özene bayıldım. Kendi aralarında konuşuyorlar, karakterlerine uygun tepkiler veriyorlar, her şey çok güzel olmuş. Sanji’nin Lim’e karşı herhangi bir tepki vermemesi biraz garip duruyor ama bunu görmezden geleceğim.
Gomu Gomu Noooo!
One Piece Odyssey kendisine tür olarak JRPG’yi seçmiş ve bu harika olmuş. Anime oyunlarının “musou” ve “dövüş” türleri arasında sıkışmış olması, nadiren çıkan farklı oyunların ise genelde kötü olması uzun süredir canımı sıkan bir durum. Nintendo DS’de oynadığım Bleach: The 3rd Phantom gibi kayda değer farklı oyun sayısı oldukça az. Odyssey JRPG türünü başarılı bir şekilde One Piece dünyasına uyarlamış, her ne kadar biraz fazla eski usül JRPG oyunlarına benzer olmuş olsa da başarılı.
Oyunun keşif kısmında etrafta geziniyor, yan görevler alıp malzemeler topluyoruz. Her karakterin keşif sırasında işimize yarayacak özel yetenekleri var. Bazen köprü yapıyoruz, bazen engelleri kaldırıyoruz, uzaklara sıçrayabiliyoruz ya da nesneleri tespit ediyoruz. Hatta Chopper’In küçük boyuyla mağara gibi küçük noktalardan koşarak geçebilme yeteneği de bulunuyor. Karakter geçişleri biraz daha hızlı olsa daha çok kullanabilirdim ama karakterlerin farklı yetenekleri olması güzel.
Oyunun keşif kısmı eski tarz JRPG oyunlarına çok benziyor. Koşa koşa bir yere gidiyorsun “aa diğer taraftaydı” diyorlar oraya gidiyorsun “aa ben şeye bırakmıştım” diyor oraya geri koşuyorsun. Yolda rastgele saldıran düşmanlar yok çok şükür, onun yerine düşmanları görüyorsun, peşinden kovalıyorlar ya da sen üstlerine koşup saldırıyorsun. ben 10. saatte “Gelmeyin peşimden aaaa!” diye aksi yöne koşuyordum. Bir de karakterlerimiz zıplayabiliyor ama dizimize gelmeyen yerlerden atlayamıyoruz.
Oyunun dövüş kısmına geldiğimizde en güzel tarafı ortaya çıkıyor. Tayfamızın her üyesinin kendine has saldırıları ve yetenekleri bulunuyor. Ayrıca her karakter “Hız” “Güç” “Teknik” tarzlarından birinde ustalaşmış durumda. Dövüşlerde Taş – Kağıt – Makas sistemi bulunuyor, üstelik her karakterin savaştığı bir alan var ve dövüşteki etkinliğinizi belirliyor. Teknik tarzındaki Zoro ile diğer alandaki iki “Güç” tipi düşmanı birden dövmek istiyorsunuz ama yanınızda “Hız” tipinde bir düşman bulunuyor. Bu durumda diğer tarafa atlamanız için uygun saldırıya sahip değilseniz beklemek ya da karakter değiştirmek durumundasınız. Anlatırken biraz karışık geliyor ama oldukça basit bir uygulama sistemi var.
Dövüşler başlangıçta oldukça kolay, hatta dövüşlerde gelen mini görevleri yaparsanız aldığınız bonus tecrübe puanları sayesinde rakipleri rahatlıkla yenecek seviyeye geliyorsunuz. Bu durum uzun bir süre devam ediyor, bir süre sonra otomatik savaşa bırakıp gidiyorsunuz hatta. Oyunun sonlarına doğru dövüşler gerçekten taktik ihtiyacı duyar hale geliyor. O zamana kadar karakterlerinizin ekipmanlarını falan umursamadığınız için bir anda sopayı yemeye başlıyor ve sistemin ayrıntılarına kafa yormaya başlıyorsunuz. Öğrenme eğrisi yok, yokuş aşağı iniyoruz bir anda.
Dövüşler sırasında 4 karakteri kontrol edebiliyoruz ama bunlar arasında herhangi bir bekleme olmadan değişiklik yapma şansımız var, Final Fantasy X oynayanların hatırlayacağı bir sistem. Etrafta çok fazla “Teknik” tipi düşman var ama sizin elinizdeki karakter “Güç” tipi mi, hemen değiştiriyorsunuz Zoro ile ve topluca temizliyorsunuz. Tabi başlangıçta tayfamızın güç tipi karakter konusunda bonkör olması ve diğerlerinden az vermesi gibi bir problem var ama olsun.
Ekibimizin üyeleri belli, Franky ve Brook bir süre meşgul olduklarından 15 saat kadar ilk kadro ile oynuyoruz. Sonra Franky katılıyor, Water 7 sonrasında ise Brook. Bu karkaterleri çok rahat bir şekilde hikayeye ekleyebilecekken neden böyle bir yol izlediklerini anlamadım. Robin’in ilk bölümlerde aşırı güçsüz olması da ayrı bir konu, sadece 2 – 3 yeteneği var ve çoğu zaman işe yaramıyorlar. O sırada Nami gökleri düşmanın üstüne yağdırıyor. Seriyi takip eden biri buna takılabilir, ben takıldım. Arada bir yan karakterler de ekibimize katılıyor ve dövüşte bize yardımcı oluyor ama onları biz kontrol etmiyoruz.
En İyi Anime Oyunlarından Birisi
Farkından, inceleme boyunca sürekli bir şeylerden şikayet ediyorum ama bunlar oyunun kötü olduğu anlamına gelmiyor. Sakız gibi uzayan bölümleri, oyuncuyu oyalamak için sürekli oradan buraya koşturtan görevleri, zayıf düşman çeşitliliğini, bazı garip hikaye tercihlerini göz ardı edebilirsek, ki bu biraz zor kabul ediyorum, oyun gayet sağlam bir JRPG oyunu olmuş.
Hem hikayesi hem de karakterleri başarılı şekilde yansıtması ile bir One Piece filmi izliyormuş havası veriyor. Hani ana hikayeye çok katkısı olmayan ama dünyayı iyi şekilde yansıtan filmler gibi. Üstelik Waford adasının her yanında seriden parçalar var ve filmlerdeki karakterlere bile göndermeler yapılıyor.
Oyun görsel açıdan oldukça iyi ve PC performansı sorunsuz. Anime oyunlarının PC portları genellikle problemli olurdu, bu yüzden büyük bir artı. Müzikler gayet iyi, çevre detayları gayet güzel, seslendirmeler orijinal, bir anime oyununda aradığım neredeyse her şey burada.
Hem klavye – mouse hem de kontrolcü ile oynadığım oyunda, iki seçenekten de gayet memnunum. Oyun içinde kontroller ile ilgili en büyük sıkıntım, serbest gezi modunda karakterler arası geçiş için çok fazla tuş kullanmak oldu. Tek tuş ile gayet rahat değiştirilebilecek karakterler için menüye girmek üstüne gelip seçmek ve kısa bir siyah ekran ardından o karaktere geçiş yapmak bir süre sonra “uğraşamam” dedirtiyor. Dövüş esnasında karakter değiştirme olayı da daha hızlı hale getirilebilirdi ama büyük problemler değil.
Sonuç
One Piece Odyssey, oynanış süresini uzatmak için yapılmış gereksiz sekansları, sürekli aynı koridor boyunca ileri geri koşturtan görevleri ve giriş – eğitim kısmını çok uzun tutması gibi bazı problemlere sahip. Üstüne saatlerce zorluk derecesini çok düşük tutup, bir anda uçurumdan aşağıya iter gibi arttırması, hatırı sayılır bir süre boyunca yeni karakterleri getirmemesi gibi sorunları da var. Buna rağmen sağlam bir JRPG oyunu ve oynadığım en güzel One Piece oyunu olabilir.
One Piece serisini seviyorsanız kesinlikle deneyin, sadece 9 – 10 saatlik ilk kısma sabretmeniz gerekiyor. Burayı hızla aşabilirseniz One Piece filmleri tadında bir hikaye ile keyifli bir JRPG oyunu sizi bekliyor. Hızlı geçmek demişken, oyunun hızlı savaş modunun bile yavaş olması da ayrı bir dert. Bütün bu eksileri de düşününce, oyunun en azından demosunu denemenizi ve beğenirseniz indirimleri takip etmenizi önerebilirim.
One Piece Odyssey’in PC sürümü Steam üzerinden 719 TL’ye satışa sunulmuş durumda. PlayStation 4 ve 5 sürümlerini içeren sürümü PSN üzerinden 700 TL fiyat etiketi ile satılıyor. Xbox Series S/X sürümü ise 600 TL fiyat etiketi ile Xbox Store’da satışta. Konsolların daha ucuz olduğunu ilk defa görüyorum, gerçi Xbox yalnızca yeni nesilde ve PS ile aradaki fark çok yüksek değil ama dikkat çekici.