Oynanması Gereken Macera Oyunları serisinin dördüncü bölümünde itiraf etmek gerekirse torpil ile listeye girmiş bir yapım var. Şimdi bahsedeceğim yapım, daha önceki yazılarda bahsettiğim Gemini Rue, Resonance ve Woodruff gibi veya ilerleyen yazılarda bahsedeceğim yapımlar gibi kaliteli bir değil. Hikaye ve içerik olarak sunduğu fazla bir şey yok ve grafiksel olarak da diğer nostaljik yapımlara nazaran vasat kalıyor. Lakin bu oyunu oynayanlar yerinin daima ayrı bir yerde olduğunu bilirler. Çünkü 1996 yılında çıkan bu yapım ilk Türk macera oyunu olma unvanına sahip. Şimdilerde Türkçe dublajlı büyük yapımlarla karşılaşınca mırın kırın eden kitlelere sahipken ve o zamanlar Türkçenin T’si bile karşımıza çıkmazken Dedektif Fırtına tamamen Türkçe içeriği ile Türk bir yapım olarak karşımıza çıkmıştı. Türkçe dublajı ve altyazıları ile Türkiye’de geçmesi ve Türk karakterleri ile bizleri çok mutlu etmişti.
1995 yılında kurulmuş olan Cartoon Animasyon ve Multimedia Stüdyoları tarafından piyasaya sürülen ve yapıma da adını veren kahramanımızın adı Dedektif Fırtına. Biraz sakar ama işinin ehli olan kahramanımız kötü kalpli Profesör Abaküs’ü alt edip ait olduğu yere, hapishaneye yollamıştır ancak günün birinde Profesör Abaküs firar etmeyi başarır ve dedektifimizden “bakalım sen mi daha zekisin yoksa ben mi” diyerek intikam almaya ant içer. Bunun için de zalim profesör, belediye başkanının kızı olan Nur’u kaçırır. Doğal olarak Dedektif Fırtına hemen olaydan bilgilendirilir ve vakit kaybetmeden belediye başkanının evine gider. Belediye başkanı ve hanımı perişan durumdadır. Profesör Abaküs ise ilk ipucunu Dedektif Fırtına için hazırlamıştır:
Dedektif Fırtına,
Hesaplaşma günü geldi! Başkanın kızı elimde. Onu kurtarmak için beni bulman gerekecek. Ama bu hiç kolay olmayacak…!
Prof. Abaküs
Bir günün saatleri caddesi, telefon kulübesi
İşte bu ilk ipucu ile başlıyor yerli yapımımız. Dedektif Fırtına bir kez daha bizim yardımımız ile Profesör Abaküs’ün peşine düşüyor. Üstelik bu sefer genç bir kızın da hayatı söz konusu. İlk paragrafımda da belirttiğim gibi aslında yapımın öyle ahım şahım bir yanı yok ama yine de tamamen Türkçe içeriği için göz atılmaya değer bir yapım. Almanya’da Level dergisinin hediyesi olarak gelen Dedektif Fırtına’yı ilk oynadığımda Türkçe olduğu için beni resmen içine çekmişti diyebilirim. Tamamen Türk karakterleri, Kervan Oteli, Atatürk Lisesi, Cumhuriyet Kütüphanesi gibi mekânları ile beni büyülemişti desem yeri olur. Fakat yapımı bitirmem maalesef uzun yıllar sürmüştü çünkü ilk oynadığımda galiba 8 – 9 yaşlarındaydım ve o zamanki kapasitem için oyunun bulmacalarını çözmek fazla zorlu gelmişti. İlerleyen yıllarda ise oyunun sonuna yaklaşabilmiş ama Abaküs’ün saklandığı yere gidemeden bırakmak zorunda kalmıştım. Daha doğrusu tıkanmıştım çünkü Abaküs’ün gizli yerine gidebilmek için oyunun kitapçığının tamamen tesadüfî bir sayfasının bir paragrafından bir kelime miydi, cümle miydi hatırlayamadım, bir şeyler istiyordu. Ve ben elimde böyle bir kitapçığın olduğunu bile zar zor hatırlıyorum. Anlayacağınız kitapçık hak getire ve son yeri oynamam için de internetin ülkemize yayılıp oyun için bir “crack”in çıkması gerekmişti. Nitekim seneler sonra mutlu sona ulaşmıştım.
Peki, yapımın Türkçe içeriğini dışında elimizde ne var? Açıkçası zor ve yorucu bir yapım Dedektif Fırtına. Öncelikle bol bol yürüyoruz ki Fırtına caddeleri aşındırıp köşeleri dönene kadar bazı anlarda sabır çekebiliyorsunuz ve kendisinin pek hızlı yürüdüğünü de söyleyemem. Özellikle oyunun ilerleyen bölümlerinde ormanlık – yeşillik karışımı yerlerde bolca uzun yürüyüşler yapıyorsunuz. Bunların dışında bazı bulmacaların ipuçları yetersiz ve bazılarını da çözmek için şans gerekiyor. Örneğin bir ipucumuz bizleri bir kafeye yönlendiriyor ve kafede çay, kahve veya kola söyleyebiliyoruz kendimize. Eğer bu kafede kahve değil de başka bir şey söylerseniz bir sonraki ipucunuzu ne yazık ki elde edemiyorsunuz çünkü ipucu kahve fincanının altındaki peçetede yazılı durumda. Demek istediğim, Türkçe olmasına rağmen ve yapımı tamamen anlayabilmemize rağmen ve artı olarak o dönemin koşullarını da eklersek (tam çözüm, yardım diye bir şey yok) bir hayli zorlu, daha doğrusu insanın sabrını zorlayan bir yapım olarak karşımıza çıkmıştı Dedektif Fırtına.
Dedektif Fırtına’nın görsel olarak da fazla bir şey vaat ettiğini söyleyemem. Oyunun arka plan grafikleri, yani mekânlar 3D tasarlanmış ve karakterler ise paint’ten çıkma gibiydiler. Ama bizler yinede sevimli görünümü ile Dedektif Fırtına’yı o haliyle çok sevmiştik. Arada karşımıza çıkan 3D animasyonlar ise tebessüm ettirecek cinstendi. Müzik bakımından ise yapımda fazla çeşit yoktu. Dış mekânlarda gezerken sürekli aynı parça çalardı ve bağımlılık yaratan bir durumdu bu. Kervan Oteli’nin içinde sürekli tekrarlanarak çalan piyano parçası da hala kulaklarımdadır. Ve seslendirmeler… Dediğim gibi Dedektif Fırtına’yı özel yapan Türkçe olmasaydı. Her ne kadar seslendirmeler tam olarak profesyonel sayılmasa da ve bazen çalan müzikler sesi bastırsa da insanların amatör ruhları ile oluşturduğu bu proje için kendilerine teşekkür ediyorum. Yine kendimi tekrarlıyorum ancak günümüz nesli God of War’da yok “Kreytos” demiyormuş da yok “Kratos” diyormuş da güzel seslendirememiş de falan onları tartışırken benim gibi insanlar bu Türkçe çalışmaları görünce çok mutlu oluyor. Zira eskiden Türkçe dublajı geçtim, altyazı görmek bile nimet sayılırdı ve 1996 yılında bir grup insan tarafından hazırlanmış olduğu profesyonel bir yapımı görmek altın gibiydi.
Cartoon Animasyon ve Multimedia Stüdyoları 1996 yılında bizleri Dedektif Fırtına ile çok mutlu etmişti. Belki İngilizce bir yapım olsa dönüp bakmayacaktık bile ama insan kendinden bir şeyler görünce olay tamamen farklı bir boyut kazanıyor. Dedektif Fırtına’nın bir de devam oyunu olan Dedektif Fırtına 2: Eşek Adası çıkacaktı ama proje maalesef iptal edilmiş durumda. Olsun, buna da şükür diyorum ve makalenin dördüncü bölümünü sonlandırıyorum. Haftaya tekrar Sierra’ya dönüş yapıp popüler serilerden biri olan Space Quest’in altıncı oyunu ile devam edeceğiz.