Oyun Akademisi #26
Gerçekten şu anda Oyun Akademisi’ne ne yazabilirim diye kafamı patlatıyorum ve uzun süredir ilk kez aklıma bir şey gelmiyor, ne yazabilirim, ne anlatabilirim sizlere? Yıllarca köşe yazısı yaza yaza buna alışmış olmam gerekiyordu, fakat size bugün anlatacak şeylerim yok, bugün bir konu belirlemedim veya tema bulamadım.
Bugün ilk kez sabah uyandığımda içimde pek bir şevk yoktu, ne çalışmak için, ne hayatı yaşamak için, ne de işe gitmek için.
Öncelikle bir oyuncu olarak sorunun ne olduğunu bulmaya çalıştım. Mana sıkıntısı mı yaşıyordum? Gerekli quest eşyalarına sahip olmadığım için NPC’ler ile konuşamıyor muydum?
Problem neydi? Yeni bölüme geçmem gerekiyordu ve yapmayı unuttuğum şeyler mi vardı?
Yoo yoo, ne olduğunu bulamadım, böyle bir keyifsizlik, böyle bir isteksizlik neden oluyor olabilirdi? Sebeplerini bulamadığım an belki karakter puanlarını dağıtırken doğru şeylere vermediğimi farkettim. Belki bu sebeple nedenleri sıralayıp doğru olanı bulamıyordum, belki bu konuda yeterli olmak için bir sonra ki seviyeye geçmem gerekiyordu.
Bu noktadan sonra düşünmeyi bırakıp önümde olan görevlere baktım. Günlük rutin Daily Quest dediğimiz görevlerim vardı, mount alacak param olmadığı için treni kullandım, trende geçen yükleme ekranı gerçekten oldukça sıkıcı olabiliyor, neyse ki bu süreyi internette gezerek geçirebiliyorsun, bunun için parayı sayıp gerekli eşyayı hesabıma eklediğim için bir kez daha şükran duydum.
Yükleme ekranı bittiği vakit Merlin’in Kazanı ofisinde Daily’lere başladım. Açıkçası her gün yapa yapa oldukça alışmış durumdayım Daily Quest’lere, yormuyor, sıkmıyor, zaten akşama doğru bitiyor. Size biraz ofis içinde partimden bahsedeyim. Özgür bir Şehir Ozanı fakat stat puanlarını gayet dengeli dağıtmış durumda, böyle eğlenceli bir şey olduğu zaman çağırıyoruz Özgür’ü, daha eğlenceli hale getiriyor her şeyi, adamın pasifi bu yani.
Ceyda var bir de, Ceyda grubun Rogue’u denilebilir, çok ufak, her yere sığıyor, her yere girip çıkıyor, kendi halinde, bazen sinirli, bazen huysuz fakat her zaman iş bitirici. Özellikle kış aylarında klimayı öyle ayarında kontrol eder ki hasta olmazsın, biraz Healer kasmışlığı yok değil.
Halilbeyoğlu grubun tankı, bir mevzu olduğu vakit çok güzel tanklar, özel yetenekleri arasında çaktırmadan laf sokmak var, karşıda bulunan adamı acayip demoralize ediyor, o sırada da ağır silahları çıkartıyor Halilbeyoğlu, çayı ve sigarasıyla üniversite yıllarından hikayeler anlatmaya başlıyor, tam o sırada sen ortamdan kaçtın kaçtın, kaçmazsan deli area of effect yersin haberin olmaz.
Yiğitcan’ı saymazsam olmaz, Yiğitcan tam bir Şehir Şovalyesi denilebilir, haksızsan laflarıyla döver, haklıysan yine onun sınıfına özgü bir özellik olan “Övgü Sövgü” yeteneğini aktive edip sana buff falan verir, çok delikanlıdır, karakter sayfasına bakarsanız diplomasi, siyaset, tarih gibi yerleri boş bırakmadığını görürsünüz.
Ben varım son olarak, Black Mage sınıfı benden sorulur, sinirlenirsem öyle bir küfür ederim ki 5 dakikalık stun atarım, CC konusunda benden iyisi yoktur, sinirliyimdir, mutluyumdur, sağım solum belli olmaz, mevsim gibi değişkenim fakat tahrik edilmediğim sürece sakinim.
Son zamanlar, her şeyi böyle yaşamaya başladığımı farkettim. Hayatı, insanlarla olan ilişkilerimi, günlük rutinlerimi ve geri kalan her şeyi. Sanırım biraz kafayı çizdim ve ufak bir tatile ihtiyacım var.
Evet sevgili okur, bu hafta beni idare edin lütfen, bence bazen hayat bir oyun ve bizim onunla oynamamız lazım, eğer bunu yapmazsak, sokakta gezen herhangi bir NPC’den farkımız kalmaz.
NPC olmayın, oyuncu olun, hayatı oynayın, oynayarak yaşayın, yaşayarak oynayın!