Hepimiz iyi hikayeleri severiz, dolayısıyla, sağlam hikayelere sahip video oyunlarını bize hitap ettikleri zaman içselleştirmeye de bayılıyoruz. Fakat bazı oyunlar var, bu oyunlar hikayeyi öyle bir yerde bırakıyor ki, “NASIL OLUR” diye bağırarak olduğumuz yerde kıvranıyoruz.
Böyle oyunlarla çok karşılaşmışızdır, sağ gösterip sol vurmacalar, heyecanı kursakta bırakmacalar ve tabii ki merak ettirmeceler. Bazen yazarlar bizlerle böyle oynamayı çok seviyorlar, aslında biz de sevmiyor değiliz yalan olmasın.
Bu sebeple, bugün sizlere “İnsanı allak bullak eden 5 oyun sonu” listesi hazırladım, eminim bunlardan en azından bir kaçını oynayıp, benim gibi kafayı yemişsinizdir.
NOT: AŞIRI MİKTARDA SPOILER ÇIKABİLİR!
MDK
MDK’yı hatırlar mısınız bilemiyorum, zamanında benim en sevdiğim aksiyon oyunlarından birisiydi, hatta sevdiğim ilk aksiyon oyunu diyebilirim. Kurt Hectic’in enteresan sniper kafasıyla etrafta koşup bir şeyleri vurmak şahane idi. Açıkçası, kimse oyunu bitirdiğinde böyle bir son beklemiyordu tabii, işte MDK’yı bitirdiğinizde karşınıza çıkan o meşhur son;
Legacy of Kain: Defiance
Legacy of Kain efsanesini noktalayan Defiance’ı unutabilmek mümkün mü? Raziel ve Kain’in kana bulanmış ilişkileri arasında, atlayan zaman karmaşaları ile birlikte, Defiance’ta hikaye öyle bir yere varıyordu ki, “yok artık” demekten kendimizi alamıyorduk. Yaşamın kendisi olarak bildiğimiz ve Raziel’i asla kaderinden kaçamayacağına inandıran “o” varlık, sonunda Kain’in gözlerinin önüne serildiğinde, Kain’in yaşadığı pişmanlığı, biz de yaşamadık mı aslında?
BioShock Infinite
Oyun tarihinin en beklenmedik insanı allak bullak eden sonlarından birine sahip BioShock: Infinite. Anlatması bile zor, Booker’ın kim olduğu, Elizabeth’in o sonsuz varyasyonu, yaşayan Elizabeth’ler, ölen Elizabeth’ler ve sürekli olarak kendi kendisini bu pişmanlık sarmalından kurtarmaya çalışan bir Booker…
Metal Gear Solid 2: Sons of Liberty
Metal Gear Solid serisi üzerine çok konuşmayacağım, zaten neyin ne olduğu belli. Hideo Kojima’nın 2001 yılında çıkarttığı bu şaheseri, pek çok yönden öyle bir sona sahip ki, anlatılmaz yaşanır. Solid Snake ile Tanker bölümünü geçtikten sonra oyunun Raiden’a sarması mı desem, S3 Projesi mi desem, Raiden’ın Patriot’ların aslında birer yapay zeka olduğunu öğrenmesi mi desem, neresinden bahsetsem oyun tam anlamıyla insanın kafasını “allak bullak eden” bir çok sahneye sahip. Bunlardan en ünlüsü ise şu;
Planescape: Torment (Can Arabacı’nın katkılarıyla)
Hani her oyunun ikonlaşan bir “baş kötüsü” vardır ya, Planescape: Torment’ta da bizi tekrar ve tekrar yaşamak zorunda bırakan, hafızamızla oynayan kimdi diye bütün oyun boyunca arayıp durduktan sonra ürkütücü gerçekle karşı karşıya kalmıştık. Başımıza gelen kötü her şeyin sorumlusu aslında sadece bizdik. İşlediği günahlardan arınmak adına daha çok süre isteyen bir adamın nasıl boğazına kadar günaha batabileceğinin hikâyesiydi aslında Torment. Oyunun sonunda yüz yüze geldiğimiz düşman ise, kendi ölümlülüğümüzden başkası değildi…