Oyun Akademisi #9
Bu hafta oyunlarla ilgili sizlere ne söyleyebilirim, nelerden bahsedebilirim diye çok düşündüm. Konu bulmak için uzun uğraşlarımdan sonra bu sefer söyleyebilecek bir şeyimin olmadığını fark ettim, belki bu benim ruh halimle alakalı bir durumdur derken aklıma birden bire, nereden geldiğini bilmediğim bir şekilde tekrar o ruhumda yara açan oyun geldi, belki kendi hayatımla oldukça paralel bir hikayesi olduğundandır bilmiyorum fakat, sizlere biraz Braid’den bahsetmek istiyorum.
Hayır aslında sadece Braid’den de değil, hepimizin yaşadığı bir süreçten bahsedeceğim. Kötü dönemlerinizde, başınıza kötü olaylar geldiğinde bizi kurtarması için tutunduğumuz oyunlardan.
Kurtarmak derken tabii ki olayı çözmesi anlamında konuşmuyorum, daha çok kötü bir dönemden geçtiğimizde psikolojimizi stabil tutması için kendimizi meşgul ettiğimiz, ruhumuzu dünyasına gömdüğümüz oyunlardan bahsediyorum, bu oyunlardan birisi benim için Braid idi.
Gerçekten enteresan bir şey gibi geliyor fakat canımız sıkıldığında izlediğimiz filmlerden, okuduğumuz kitaplardan farklı değil oyun oynamak. Bir şekilde düşünmek istemediğimizde, aklımızdan bizi çok kötü kıyılara sürükleyebilecek gemiler geçtiğinde adeta bir dalga kıran misali o gemilerin batmasını engelleyen, zaman zaman sığındığımız limanlar gibi bazı oyunlar ve onların dünyaları.
Bunu başarabilmek gerçekten her oyunun harcı değildir, oyuncusuyla böylesine duygusal bir bağ yakalayabilmek, böylesine kendi dünyasına çekip alabilmek ve bazı durumlarda, o bazı özel durumlarda onu kurtarabilmek. Bunlar müziğin, görselliğin, edebiyatın, seslerin, renklerin ve yazıların sizlerle etkileşime girerek “oyunu” oluşturması ile gerçekleşen durumlar.
Oyuncu ne kadar varsa oyun o kadar var. Dünyanın en iyi grafikli, en muhteşem hikayeli oyununu yapsanız bile, ekranın karşısında yarattığınız dünya ile bağ kurabilen bir oyuncu yoksa, ona bir oyun demek oldukça güç.
Braid böyle bir oyundu, Braid ve onun gibi yüzlercesi belki. Tim’in hikayesini on beş farklı şekilde ele almadan önce oyunun bize verdiği en 1.algı tarafıyla düşündüğümde bile hala benim içimde değiştirdiği şeylerin boyutunu tahmin edemiyorum. Ben bir hata yapmıştım o dönemler, Tim’de bir hata yapmıştı ve ikimiz de bu hatamızın bedelini telafi etmeye çalışırken olmak istemediğimiz insanlara dönüşmüştük.
Braid’i oynayanlar ve o unutulmaz sonunu bilenler bilir, Tim prensesi aramaktadır, prensesi ararken zamanı çeşitli şekillerde kullanmayı öğrenir ve elinden gelen her şeyi yaparak ona tekrar kavuşmaya çalışır. Bu sırada oyunda bulduğumuz puzzle parçalarını toplayarak hikayenin bütününü ortaya çıkartmaya çalışırız.
Ortada oldukça metaforik bir hikaye var Braid’de. Bazıları bütün hadisenin atom bombası olduğunu söylerken bazıları gerçekten prenses hikayesine inanırlar. Bazıları ise oyunun modern bir ilişkinin anatomisi olduğundan bahseder.
Ne olduğu çokta önemli değil aslında, önemli olan oynarken neler hissettirdiği, her puzzle parçasını hayatın anlamını çözmeye daha yakınlaşmışım gibi okuduğumu ben çok iyi hatırlıyorum, sanki yaptığım hatanın çözümü oradaydı ve ben prensese yaklaştıkça affedilmeye de yaklaşıyordum.
Bir gece sürmüştü oyunu bitirmem. O gece Braid benim içimde bir şeyleri değiştirmeyi başardı. O zamana kadar hikayelerin başı ve sonu benim için çok önemli olmuştu. O günden sonra başını ve sonunu düşünürken hikayenin ortasını, yani en önemli yerini kaçırdığımı fark ettim, aynı Tim’in yaptığı gibi.
Bazen önünüze gelen süreci yaşamanız gerekir, bu sürecin başını ve sonunu düşünmek, buna isim vermek en az hayatın her adımında kendi varlığının anlamını çözmeye çalışmak kadar saçmalıktır. Bazen sadece önemli olan geçen zamandır, geçen zamanın sonunda ne olduğu değil.
Braid bana bu önemli dersi verdi, ben ise affedilmeyi beklemedim, kendi kendimi affettim ve yaşamım tekrar kaldığı yerden devam etti. Bir oyun size pek çok şeyi yaşatabilir, hüzün, mutluluk, nefret, özlem. Fakat emin olun, çok azı size kendinizi değiştirmek için ihtiyacınız olanı verir.
Bütün bunlar için Jonathan Blow’a teşekkür etmek lazım sanırım, Tim’i benim hayatıma kattığı, benimle Braid üzerinden kurduğu iletişim için. Peki ama sizi tanımlayan, sizin için böylesine anlam ifade eden bir oyun var mı? Yoksa bir düşünün bakalım, oyuncuysanız mutlaka yaşamınızın bir köşesinde size bir şekilde “dokunmuş” bir oyun olduğunu fark edeceksiniz.
Bir Oyun Akademisi daha böylece bitti, benimle bu sıraları paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum, gelecek hafta aynı sınıfta, sizlerle beraber olmak üzere, hoşçakalın.