20 Şubat’a doğru
Şubat ayının başından beri Playstation’la yatıyoruz Playstation’la kalkıyoruz. Günde onlarca Playstation 4 haberi geliyor ve bunlardan sizlerle paylaştıklarımız sadece yeterli haber değerini taşıyanlar oluyor. Açıkçası biz de Playstation 4 haberlerinden biraz boğulmuş durumdayız ama yine de bu durum 20 Şubat’ta New York’taki muhtemel Playstation 4 duyurusunu iple çekmediğimiz anlamına gelmiyor. İstediği kadar habere boğsun PR’lar bizi, yine de Playstation’ın yeni nesil konsolu için heyecanımızı kaybetmiyoruz.
Ama bu heyecanın (ve muhtemelen sizin de heyecanınızın) sebebi ve kökeni bundan neredeyse 20 yıl öncesine dayanıyor. Şimdi geriye dönüp baktığımızda bir kaç yıl geçmiş gibi gelse de Playstation markasının doğuşu 1988 yılına dayanıyor. Hatta herkesin de bildiği gibi Sony’nin şimdiki iki büyük rakibi Nintendo ile giriştiği ortaklığa dayanıyor bu hikaye.
Oyun tarihinde ismi altın harflerle kazılı olan Nintendo Entertainment System’in halefi SNES için geliştirilen bir oyun için Nintendo CDROM ekine ihtiyaç duyar. Zira kasetler artık CD’lerin depolama alanı altında yetersiz kalmaktadır. Ancak Nintendo bu “Super Disc” adını verdiği CDROM aparatı için gerekli tecrübeye sahip değildir, hele ki piyasada bunu hızlıca yapacak firmalar varken: Sony.
Fakat bu CDROM’ların üretimi başladıktan sonra Sony ve Nintendo anlaşamıyor ve yollarını ayırma kararı veriyor. Hal böyleyken Sony’nin ürettiği CDROM’lar tabiri caizse elinde patlıyor ve asla piyasaya sürülemiyor Super Disc. Sony de bu kadar çok CDROM’u ne yapacağını düşünürken 1991 yılında kararını verir. Playstation adındaki yeni oyun konsoluna takacaktır bu CDROM’ları. Playstation fikri ise bundan bir sene önce 1990 yılında Sony’de çalışan mühendis Ken Kutaragi’den çıkmıştır ve Kutaragi bir yıl boyunca ar-ge’sini sürdürmüştür. Ken Kutaragi daha sonra ‘Playstation’un babası’ olarak adlandırılacaktır.
Nintendo’dan sonra
Üretilen ilk 200 adet Playstation aslında SNES oyunlarını da oynatabiliyordu. Bu da onu çok amaçlı bir konsol haline getiriyordu ister istemez. Açıkçası ilk Playstation hiç yayınlanmayan Super Disc’li SNES gibiydi: SNES oyunlarını oynatabiliyor, ses CD’lerini çalabiliyor ve içinde video ile bilgisayar datası olan CD’leri okuyabiliyordu. Ancak 1994 yılında Vanilla Playstation piyasaya çıktığında bu kartuş olayı tamamen kalkmış ve sadece CD’leri okuyordu. Böylelikle ilk Playstation bildiğimiz halini aldı ve piyasaya çıkmış oldu. Çıkışıyla beraber de, beşinci nesil oyun konsolları oyun dünyasının altın çağını başlatmış oldu.
Playstation, 100 milyon barajını açan ilk bilgisayar eğlencesi sistemi olarak ismini oyun tarihine kazıdı ve toplam dokuz buçuk yıl boyunca oyun çıkmaya devam etti. Son oyun olan FIFA Football 2005, 2004 yılının Ekim ayında Playstation için piyasaya çıktı. Fakat 2006 yılına kadar oyunlar üretilmeye devam etti. Peki aradan geçen bu 10 yıl boyunca, orijinal Playstation’un başına neler geldi? Şimdi onlara bakma zamanı.
Savaş çanları çalıyor
Playstation, 1994 yılının Aralık ayında Japonya’da piyasaya çıktıktığında her oyun türü için bir oyunu vardı çıkış oyunu olarak. Bu oyunlar da yıllar geçtikçe oyun serilerine dönüştü. Yani Sony’nin konsola özgü oyunlarının başarısı daha ilk Playstation’un ilk gününde bile belliydi. Konsol öylesine etkilemişti ki insanları, Microsoft başkanı Bill Gates bile, Microsoft’un oyun tasarımcılarının Sony’nin cihazını Sega’nın cihazına göre daha çok sevdiğini söylemişti. Kaldı ki yıllar sonra Playstation markasına karşı Xbox markasıyla piyasaya çıktı Microsoft ama bu konuya yazı dizimizin sonraki bölümlerinde değineceğiz.
Peki Playstation ilk çıktığında bu kadar kusursuz muydu gerçekten? Aslında hayır. Konsolun piyasadaki ilk parti ürünleri için oyuncular çeşitli donanım sorunları olduğunu bildiriyorlardı sony’e. Bunlardan birisi videoların teklemesi, birisiyse cihazın içinden ‘tıklama’ sesi gelmesiydi. Bunun sebebi ise aletin içindeki havalandırma kanallarının doğru yerleştirilmemiş olmasıydı. Çözümü ise aleti alıp düzgün bir açıyla rafa koymaktı, ya da havalandırma parçalarının CD okuma mekanizmasına çarpmaması için konsolu yan çevirmekti. Tabi ki Sony bu sorunu cihazın sonraki üretimlerinde düzeltti.
Korsan ve Sony
Sony’nin yaşadığı bir diğer sorun ise korsan oyunlardı. İlk başta Playstation’da herhangi bir korsan oyun oynama önmeli yoktu. Ancak zamanla CD yazıcılarının evlere girmesiyle ve yayılmasıyla beraber Sony de bu konuda önlemler almak zorunda kaldı. Hatırlarsanız Playstation oyunlarının disklerine ‘teflon sidi’ derdik. Bunun sebebiyse bu altı siyah olan CD’lerin sadece CDROM’ların kullandığı lazerler tarafından okunabiliyor olmasıydı. Yani Playstation’un CDROM sürücüsü sadece siyah diskleri okumaya programlı sanardık. Ancak bu durum sadece bir şehir efsanesinden ibaretti. Zira Playstation’a taktığımız tüm CD’leri okuyordu alet, siyah CD’leri de tüm bilgisayarlar okuyordu. Ancak Playstation’ın korsan önleme sistemi bu fiziksel önlemden daha fazlasıydı. PSX oyunları yazılırken normal CD yazıcılarının aksine belli sektörlerde özel kodlar ve veriler taşıyordu. Bu durum sıradan CD yazıcılarının korsan oyun üretmesini engellese de ilerleyen zamanlarda çıkan ‘modchip’ler sayesinde PSX’in donanımı değiştirilip kopya oyun çalıştırılabilir hale geldi. Bu da -özellikle ülkemizde- Playstation’un bir efsaneye dönüşmesindeki en büyük dönüm noktalarından biri oldu.
Kral’a yol açın
Öyle ki, Playstation 1995 yılında Amerika ve Avrupa’da piyasa çıktığında, yıl sonunda en popüler konsol olmayı başarmıştı. Bunun en büyük sebebi ise 3D görüntüleri nefis bir şekilde render’lamasının yanı sıra, Playstation’a oyun yapan geliştiricilerin unutulmayacak güzellikte oyunlar yapmasıydı. Playstation’ın münhasır oyunlarının başarısı 20 yıl önce başlamıştı anlayacağınız. Hatta ve hatta bugün halen devam eden efsane serileri ilk defa Playstation’da oynadık. Metal Gear Solid ağzımızı açık bırakmıştı, Syphon Filter serisi sonraki nesillerde patlasa da PSX’teki en iyi oyunlardan biriydi, bugün ‘böyle Resident Evil olur mu’ diyenler o zamanlar zombilerle ilk defa tanışmıştı, Twisted Metal mi Vigilante mi diye asla bitmeyen tartışmalar yaşanırdı top oynarken dışarıda. Ve evet, Playstation’la ilk tanışan nesil hala sokakta top oynuyordu…
Donanımın önemli olmadığı bir çağ
Şimdi düşünüp geriye baktığımızda, evdeki en dandik elektronik cihazdan bile kötü donanımı olan bir aletin nasıl bu kadar hayatımızı değiştirircesine bizlere dokunduğunu anlamak mümkün değil. Sanki bir büyü gibiydi. 34MHz işlemci, en fazla 640×480 çözünürlüklü grafikler, saniyede sadece 360.000 poligon hesaplama yeteneği, 2MB RAM (?!?!?) ve en fazla 700MB’lık oyun diskleri. Şimdiki oyunlarla ve konsollarla karşılaştırınca şaka gibi geliyor. Daha o zamanlar konsolun içinde bir harddisk bile yoktu, oyunların kayıt dosyalarını 8MB’lık Memory Card’lara kaydederdik ki o zamanlar Flash memory diye bir şeyin olduğunu bu MC’ler sayesinde öğrenmiştik.
Playstation’u devrimsel olmasının sebebi tabi ki sadece CD kullanması veya oyunları değildi, kontrolörü de kuralları değiştiren cinstendi. İlk başta yine SNES oyunları için SNES kontrolörü ile çok benzerlik gösterme yönünde tasarlanmış olsa da, üzerindeki 14 tuş ve kanatlı tasarımı şimdiye kadarki tüm oyun konsollarının kontrol cihazından sıyrılmasını sağladı. Kontrolörlerle ilgili bir diğer ilginç nokta ise, tuşların anlamlarının bölge bölge değişkenlik gösteriyor olmasıydı. Mesela X tuşu tüm Japon oyunlarında geriye gitmek için kullanılırken bu durum zamanla X tuşunun ileri gitmek için kullanılmasına kadar ilerledi. Ayrıca tüm Japon oyunlarında bu değişiklikten sonra O tuşu geriye gitmek için kullanılırken, Avrupa’da aynı oyunlarda geriye gitmek için genellikle Üçgen tuşunu kullanıyorduk.
DualShock’un doğuşu
Daha sonra klasik PSX kolu, bugün de kullandığımız DualShock halini aldı. Oyunlarda daha keskin açısal kontrol sağlamak isteyen Sony, klasik 8-yönlü-dpad’in yetmeyeceğini anlayınca bildiğimiz klasik joystick mekanizmasını alıp halihazırdaki kol ile çiftleştirdi. İki potentiometrenin bir analogu oluşturduğu DualShock adındaki kontrolör konsol oyunlarının kontrol şemalarını sonsuza dek değiştirdi. Ama DualShock’un ismi bu analoglardan gelmiyor (aslında Dual kısmı onlardan geliyor). O zamanlar sadece belli başlı oyun direksiyonlarında görebileceğimiz ‘Force Feedback’ yani ‘titreşim’ özelliği, PSX’in ikonik kontrol cihazı tasarımının en önemli özelliklerinden biriydi. Bizler de o zamanlar ağzımızın suyu aka aka titretiyorduk bir yerlere çarpıp oyunlarda.
9 Pin’in sırrı!
Peki PSX’in kontrolöründeki pin sayısının neden 9 olduğunu hiç düşündünüz mü? Ya da hangisinin hangi anlama geldiğini? Ya da bazı yan sanayi kontrol cihazlarının girişlerinde iki pin noktasının boş olduğunu? Her pin’in anlamını şu şekilde kısaca özetleyebiliriz:
1. DATA: Bu pin, tuşlara her basıldığında hangi tuşa basıldığının sinyalini göndermeye yarıyor. Veri ise 8-bit seri veri şeklinde iletiliyor.
2. KOMUT: Bu da aslında DATA pin noktası gibi olsa da, DATA’nın zıt yönünde veri ileterek PSX’ten DualShock’a gelen veriyi sağlıyor. Yani kolun titreyip titremeyeceği gibi şeyler. Bu da 8-bit seri veri şeklinde.
3. BOŞ
4. TABAN
5. GÜÇ: DualShock’un çalışması için gereken 5 voltluk enerjiyi DualShock’a iletiyor.
6. SEÇİM: Bu pin ile PSX, gelen veriden kontrolörün haberi olması için ona haber veriyor.
7. SAAT: Bu pinle PSX’ten kontrolöre giden sinyal hep senkronize kalıyor.
8. BOŞ
9. BİLGİ: Bu pin üzerinden kontrolörden PSX’e bir sinyal iletiliyor ve bu sindal 2. pindeki komutun algılandığını PSX’e geri haber veriyor.