Sonunda geri döndüler! 90’l yılların ortalarını tam anlamıyla yaşadıysanız Power Rangers’ı bilmeme gibi bir imkanınız olduğunu sanmıyorum. En azından bir bölümünü izlemiş, bir oyuncağını elinize almış, bir şekilde Power Rangers ile etkileşime girmiş olmanız gerekiyor.
Hollywood genellikle çocukluk ve gençlik yıllarımızda severek takip ettiğimiz serileri nostaljik bir havaya sokmaya çalışarak yeniden çeker ve ortaya çıkan iş pek de beklediğimiz gibi olmadığı için çocukluk hayallerimiz yıkılır. Bunun en iyi örneğini Michael Bay’in Transformers ve TMNT filmleri ile gördük sanırım. Gittikçe bayıklaşan ve para basma makinesine dönüşen o serilere bakınca insan ister istemez Power Rangers’ın da aynı kadere mahkum olacağını düşünmeden edemiyordu.
Dürüst olacağım. Power Rangers’ı her ne kadar sevsem de bu filme dair beklentilerim çok düşüktü. Beklenti derecemi 1 ile 10 arasında sıralarsak, 3 falandı galiba. O derece. Film başladığında, yaklaşık 10 dakika boyunca “off gerçekten de saçma-sapan bir gençlik filmi izliyorum galiba” dedim. Ama bana hak vermelisiniz. Filmin daha ilk dakikalarında karşıma çıkan “iki elle erkek ineği sağmak” şakası beklentilerimi 3’ten 2’ye indirdi. Fakat sonrasındaki sahne ile film birden toparladı ve sonuna kadar devam eden o yarı-ciddi havasına büründü.
Power Rangers’ın ilk sezonlarını hatırlarsanız, başroldeki gençlerin hep ne kadar “düzgün” olduğunu da hatırlıyorsunuzdur. Gençlerin hepsi başarılı, hepsi derslerine iyi çalışıyor ve hepsi kötülükle savaşan parlak yüzlü çocuklardı. Ancak o formül artık 2017’de tutmayacağından, yeni Power Rangers’ta da farklı bir şey denenmiş. Bu sefer Ranger’larımız 21. yüzyılın problemli gençleri ve sahip oldukları bu problemler onları kötülüğe karşı mücadelelerinde birbirlerine daha fazla kenetliyor. Batacaksak hep beraber, güzel bir amaç için batalım be!
Direkt olarak Power Rangers başlangıç hikayesini yeniden şekillendirilmiş bir şekilde anlatan film, bu yüzden de çok tanıdık isimlere sahip. Takım klasik beş Ranger’dan oluşuyor. Kırmızı Ranger Jason (Dacre Montgomery), Mavi Ranger Billy (RJ Cyler), Pembe Ranger Kimberly (Naomi Scott), Siyah Ranger Zack (Ludi Lin) ve Sarı Ranger Trini (Becky G.).
Bu yürekli gençlerin nasıl Power Rangers olduğunu ayrıntılı, hatta belki fazla uzatılmış bir şekilde gösteren yapım bizlere hem komik, hem de oldukça ciddi anlar yaşatıyor. Genç kanın verdiği heyecan ile yaptıkları çeşitli muziplikler bir yana, yaşadıkları şehri ve dünyayı kurtarmak için verdikleri mücadeleyi izlemek gerçekten çok keyifliydi.
Filmi iki bölüme ayıracak olursak bu bölümleri Power Rangers olana kadar geçen hazırlık evresi ve Power Rangers olduktan sonraki savaş evresi olarak adlandırabiliriz. İlk bölüm gerçekten çok uzun sürüyor. Hatta bana sorarsanız gereğinden fazla uzun tutulmuş. Bu da ikinci bölümün kısaltılmasına sebep olmuş. Kahramanlarımız öyle hemen büyülü bir şekilde Ranger zırhlarına giremedikleri için bir süre boyunca sivil bedenleri ile çalışmalı ve aralarındaki arkadaşlık bağını güçlendirmeli. Ancak bu şekilde dostluğun ön planda olduğu Ranger takımını kurabilirler. Liderleri Jason’ın da izinden giderek sonunda Ranger’a dönüşen takımı görünce filmin başından beri yaklaşık bir buçuk geçtiğini anlıyor ve “eh ne zaman savaşacak bunlar” demeye başlıyorsunuz.
Zaten bu noktadan sonra da film klasik bir Power Rangers macerasına dönüşüyor ve her şey hızlı bir şekilde gelişmeye başlıyor. Ranger’lar Rita’nın kaya ordusu ile önce kendi vücutlarıyla savaşmaya çalışıyor ancak bu orduya yeterli olamadıklarını anlayınca hemen Zord’lara atlayıp Rita’nın çağırdığı muazzam yaratık Goldar’a karşı savaşmaya başlıyorlar. Dediğim gibi, klasik bir Power Rangers bölümü. Power Rangers hikayesini güzel bir şekilde başlatıyor, karakterlerin gelişimini ayrıntılı bir şekilde gösteriyor ve tam kıvamında bırakıyor. Hatta biraz daha uzatıp daha büyük bir olay ile karşılaştırsa çok daha güzel bir yapım olabilirmiş. Ama herhalde maceranın devamını da artık ikinci filmde göreceğiz. Çünkü geleceği neredeyse kesin.
Aslına bakarsanız filmin de tüm olayı sıradan bir Power Rangers bölümü gibi olmasıydı. Eğer Power Rangers serisini sevmiyorsanız, filmi de sevebileceğinizi düşünmüyorum. Ama eğer ki Power Ranger serisini gerçekten seviyorsanız ve “bir bölüm daha olsa izlerim” diyorsanız, bu filme bayılacağınıza eminim. Tüm o absürt sahneler, hafif komedi, Zord’lar, MegaZord, gereksiz taklalar, ağır çekimde oradan oraya uçan Ranger’lar… Hepsi bu filmde mevcut. Eğer bir Power Rangers hayranıysanız ön yargı yapmadan mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.