Praetorians

Özellikle Gladyatör filmini izledikten sonra eski çağlarda bir süre yaşamak istemiştim. Roma’nın o büyüleyici havası beni de içine çekmişti. Tabi ki her zaman olduğu gibi çözümü PC’de buldum. O zamana ait bir kaç film ve oyun yetti de arttı bile. Praetorians’ı beklememdeki en önemli sebep belki de o zamanlarda geçmesiydi. Yapımcılarının Commandos serisini yapanlar olmasının da etkisi vardı tabi ki. Red Alert ile büyüyen oyuncu kitlesinin çoğu RTS türünde 3D kullanılmasından hoşlanmazlar. Genel olarak 3D’nin oyunun ruhunu yok ettiğini düşünürler. Bunun en büyük kanıtı ise beğenen ve fanı olanlar kadar berbat diyen oyuncuların da olduğu Warcraft 3. Baştan söyleyeyim, Praetorians komple 3D olan bir oyun. Hani direk 3D bizi bozar dostum diyenler ile yazının burasında vedalaşayım.

Bensiz olmuyor değil mi?

Praetorians aslında konu olarak çok çaba harcanmamış bir oyun. Biz bir General’iz ve orduya tekrar çağrılıyoruz vs. Doğru dürüst cümle bile kuramayacağım kadar zayıf bir konu. Neyse ki oyun gayet sağlam. Konusuna çok fazla aldırış etmeden görevleri yapıyorsunuz. Konu bölümüne bu kadar az kelime yazdım diye endişelenmeyin. Maksimum detay aynen aşağıda.

Yakın, yıkın, tanınmaz hale sokun

Dediğim gibi konu dışında oyunda maksimum gerçekçilik var. Hatta şimdiye kadar hiç bir RTS oyununda görmediğiniz olaylar. İlk başta şunu söyleyeyim; Aynı Warcraft 3’te olduğu gibi Hero kavramı bu oyunda da var. Gerçi oradaki gibi aşmış güçleri olan kolay kolay öldürülemeyen bir tip olarak değil. 4-5 kişi kıstırdımı kolaylıkla ölebiliyor. Ölmesi ise görevin direk bitmesi anlamına geliyor. Gerçekçilik işte tam burada başlıyor. Başlarında General’leri bulunmayan bir ordu ise normalden daha kötü savaşıyor. Örnek olarak 1 atlı bölük kolaylıkla 20 okçuyu öldürebilirken, General olmadığında bir anda dağılabiliyorlar. Bu durumda mecburen General’i her savaşa çıkartmak durumundasınız ama öldüğünde görev bitiyor. Biraz okçulardan bahsedeyim. Atlı ve yaya olmak üzere 2 çeşit okçu bölüğü var. İşin güzel kısmı ise okçuların 2 çeşit ok kullanması. Normal düşmanlara bildiğiniz oku atarken, binalara yanan oklar atıyorlar. İşin en can alıcı kısmı ise 4-5 oklama işleminden sonra binanın kendi kendine yanarak parçalanması. Praetorians ile binaların başında saatlerce yıkmaya uğraşmak son buluyor.

Ordunuzda bulunduracağınız bir okçu bölüğü ile koskoca bir binayı kolaylıkla yakarak yok edebiliyorsunuz. Daha da detaya gireyim. Okçuların bu güzel yeteneklerinin dışında mesela karşınızda koskoca bir atlı ordu var. Sizin elinizde ise mızrak kullanan bir bölük. Askerlerinizi aynı filmlerdeki gibi mızraklarını havaya doğru dikip beklemesini sağlayabiliyorsunuz. Böylelikle üstünüze gelen atlıların yarısı mızraklara tabiri caiz ise kebap modunda girerek ölüyorlar. Son bombayı patlayatım. Gladyatör filmini izleyenler bilirler, kahramanımız karşısında okluları görünce arkadaşlarına kalkanların altına girmelerini söylemişti. Bu sayede kimse zarar almadan ilerleyebiliyorlardı. Aynı durum burada da söz konusu. Lejyonerlerinizi bu şekilde hizaya sokarak yüzlerce oktan çok az bir hasar alarak kurtulmalarını sağlayabiliyorsunuz. Bu tür olaylar konusunda oyun inanılmaz ayrıntılı hazırlanmış. Gerisini sizin keşvetmeniz için bu konuyu burada noktalıyorum.

Bak bu ordular var ya; Komple benim 

Gelelim ordular ile ilgili genel olarak göze çarpanlara. Eğer zamanınız var ise ve oyundan maksimum tadı almak istiyorsanız 100’lerce kişilik bir ordu oluşturabiliyorsunuz. Bunun için ise saatlerce ağaç kesmek, altın toplamak yada bunun gibi şeyler yapmak zorunda değilsiniz. Orduları ele geçirdiğiniz köylerde oluşturuyorsunuz. Tek yapmanız gereken köyü düşmanlarınızın elinden kurtararak General’i köye sokmak. İşlerin gerisi ise General’in menüsünden hallediliyor. Köydeki insanları birer askere çeviriyorsunuz. Bu yöntem ile onlarca bina kurmaktan, dakikalarca birşeyler toplamaktan da kurtuluyorsunuz.

Görevler ise genel olarak bir yerleri kurtarmak yada düşmanları temizlemek. İlerleme süresi ise inanılmaz uzun. Daha oyunun başlarındaki bir görev için en az 2 saat uğraşmanız gerekiyor. Gerçi bu yazıyı okuyanlar o kadar uğraşmayacaktır ama okumayanların çok uzun zaman boyunca bir görevi geçmeye uğraşacağından eminim (işte mk farkı).

Yağmurlu ve puslu bir sabahtı

Bu kadar güzel içeriği bulunan, arkasında Commandos serisinin yapımcıları bulunan bir oyunun grafikleri tabi ki kötü olmaz. Özellikle kamera açıları öyle güzel ayarlanmış ki en alt seviye de tam bir savaş izliyormuş havası, en üst seviye de sanki 3D değilmiş havası veriyor. Etraf çok canlı. Renk paletini çok geniş tutmuşlar. Zaman kavramı var ama saatin kaç olduğu her hangi bir yerde yazmıyor. Hava kararıyor yada aydınlanıyor. Kafasına göre yağmur yağabiliyor. Rüzgarlı havada ağaçların sallanması, yağmur yağarken derenin üzerine düşen damlaların oluşturduğu görüntüye kadar herşey detaylı. Tek dikkatimi çeken şey Wolf Scout ünitesinin kurtu oldu. Herşey detaylı olmuş ama nedense bu kurt inanılmaz kötü olmuş. Kuzu gibi duruyor mübarek. Ne demişler; Her oyunun bir zayıf yanı vardır.

Kurtu saymaz isek lejyonerlerin kalkanlarındaki şekilleri bile görebilmek bence bu tür bir RTS için gayet iyi. Müzikler ise daha çok rahatlıcı özelliği ile dikkatimi çekti. Neredeyse savaşmayı bırakıp sadece müzik dinleyecektim ki tam o anda savaş müziğinin girmesi ile kendime geldim. Ünitelerin ise sesleri bilindik ve normal. Yani iyi de diyemem kötü de. Ama şunu diyebilirim; Yeni birşey yok. 

MK farkı ile sizlerle

Biraz önce söylediğim gibi MK farkı olduğundan bir görevi 2 saatte bitirmeyesiniz diye size oyun ile ilgili ufak ip uçları vermek istiyorum. Oyunda en çok dikkat etmeniz gereken yer orman ve ağaçlık alanlar. Oyuna başlarken izleyeceğiniz videoda olduğu gibi bir anda koskoca bir orduyu oraya gömebiliyorsunuz. Eğer lejyonerler ile ağaçlık bir yerden geçecekseniz kesinlikle “Turtle” düzeni denilen, başta anlattığım şekilde geçin. Lejyonerler çok kuvvetli üniteler olmalarına rağmen nereden geldiğini bilmedikleri bir ok ile rahatlıkla ölebiliyorlar. Bir diğer ayrıntı ise atlılar ile ilgili. Kastınız ve koskoca bir atlı ordusu yaptınız. Gene ormandan geçiyorsunuz. Pusu kurulmuş ve oklar yağmaya başlıyor.

Ama siz rahatsınız çünkü ordu geniş. Geberteyim şunları derken şunu fark edeceksiniz; Atlılılar o ufak ormanlık alana giremiyorlar. Doğal olarak bir kaç oklu koskoca bir orduyu yere indirebiliyor. General’e de çok dikkat edin. Save almayı unuttuğunuz bir anda öldürülür ise görevi baştan almak zorunda kalırsınız. Bunlar sadece oyunun başlarında karşılaşacağınız durumlar. İlerledikçe daha çok değişik türden olaylar ile karşılaşacaksınız. Onları da anlatmamı beklemiyorsunuz ya?

Son Sözler:

Praetorians beklediğim bir oyundu. Commandos’un yapımcılarının öyle bir oyundan sonra kötü bir iş çıkartmayacaklarını düşünüyordum. Onlar ise bunun ile yetinmeyip bir çok yenilik içeren sağlam bir RTS ile çıktılar karşımıza. Genel olarak not kırmamın tek sebebi var. Oyunda ilerledikçe değişik durumlardan dolayı görevleri geçmek çok zaman alıyor. Şahsen ben belli bir yerden sonra sıkıldım. Belki de yazı bana verilmemiş olsa idi bu kadar uzun da oynamazdım.

Exit mobile version