Premier Manager 2005/2006

Championship Manager serisini o kadar sık olmasa da dört beş oyundur (?!)
takip eden birisi olarak CM’nin gerçekten de iyi bir geçmişe sahip olduğunu
söyleyebilirim (ne iyi ettim de söyledim di mi, yoksa haberiniz olmayacaktı). Ne
var ki daha sonra Football Manager’e dönüşen dizi, imparatorun sadece ufak bir
isim değişikliğine gittiğini hepimize gösterdi. Hatta Total Club Manager gibi
çok fazla fanı olan bir oyunun da Fifa Manager ismiyle FM’ye dönüştüğüne
dayanaraktan komplo teorileri bile kaleme dökebilirim. Eh, ufak bir isim
benzerliğinin var olduğu aşikar; ama bu benzerlik iki oyunu da kötü
etkilemeyecektir. Zira bir yanda grafiksel açıdan üstün bir oyun olarak eski
TCM, yeni FM; diğer yanda da database olarak devasa bir futbol cehennemi yaratan
FM the Real var. İki oyunun da sevenlerini tatmin etmesi dileklerimle Premier
Manager adlı oyuna geçmek istiyorum. Hemen söyleyeyim, ben bu oyunu 2002
senesinde oynadığım EA imzalı The F.A. Premier League Manager 2002’nin devamı
olarak karıştırıyordum. Keşke hep karıştırsaymışım; çünkü en azından aklımda
taze bir anı olarak kalırdı Premier Manager serisi. Eskiden iyi bir mazisi mi
varmış? Boşversene! İki kalemde CM’yi bile çöpe savurdunuz; bu onu bile hak
etmiyor!

The Ultimate Chaos Region

Football Manager piyasaya çıkmaya hazırlanmışken, hatta pek çok hoş detayı da
ortaya çıkmışken Premier Manager’in yapmaya çalıştığına ortalık bulanmadan
toplayabildiği kadar pay toplayarak kenara çekilme çabasından başka bir şey
denemez. Geçen seneki Football Manager’in yarattığı süksenin ardından CM’yi hiçe
saymamız, PM olarak kısaltmasını yapabileceğim Premier Manager için de hiç
farklı değil; Premier Manager dandik bir oyun. Database olarak çok az oyuncu ve
takım içeriyor ve bunların ne kupalara, ne de statülere dağılımı mantıklı değil.
Bunu en açık şekilde Malatyaspor’un sezon başında Şampiyonlar Ligi’ne direk
katılımıyla görebiliyoruz. Buna karşın Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın
UEFA’da bir şeyler yapmaya çalışması dengesizliğin ilk fark edilebilecek
göstergesi. Hatalar bununla da kalmıyor, yeni transferlerin hiçbirinin
işlenmemiş olması ile oyun bu konuda zirveye oturuyor! Vieira hala Arsenal’de,
Serhat Fenerbahçe’de falan filan. Premier Lig’e yükselebilmiş takımların güzelce
işlenmesi; ama takımlarda hiçbir değişiklik yapılmamış olması özensizliği
kanıtlıyor.

Oyunun navigasyon sistemi klavyeyi kullanmanızı daha çok gerektiriyor. Bunun
nedeni olarak oyunun PS2 ve GBA için de çıkıyor olması. Fare kullanımına
menajerlik oyunlarında o kadar alıştık ki bu noktadan sonra klavyeye geçmek
gerçekten de çok ama çok sınırlayıcı. Fareyi yine kullanıyoruz, kullanmıyor
değiliz; fakat kullanacağımız tuşların aralıklarını o kadar sık yapmışlar ki
klavyenin çok daha işe yarar olduğunu söyleyebilirim. Oyunumuzda altı farklı lig
ve bunların alt ligleri bulunuyor. Bu ligler İngiltere, Almanya, İtalya,
İspanya, Fransa ve İskoçya. Oyuna başlarken en fazla dört lig seçmemize izin
veriliyor. Tipik bir şekilde de profil yaratıp oyuna geçiyoruz; fakat bu kısım
bile işkenceden farksız. Açılan mönüler falan yok, üstelik bir başka dengesizlik
örneği olarak isminizi yazarken klavyeyi de kullanamıyorsunuz; fareyle teker
teker harfleri seçerek isminizi yazmanız lazım. Açılan mönü sisteminin oyunda
olmaması nedeniyle oyuna başlarken hangi milliyetten olacağımızı da biraz
zorlanarak seçiyoruz; Türkiye’yi seçmek için 9376 defa klavyenin sağ okuna basıp
“TUR” ifadesini bulmanız lazım.

Eternal Flame of the Blasting Comet

Kontrollerdeki saçmalık ve zorluk bir süre sonra sizi kendine uyum sağlatmayı
başarsa da oyun gerçekten de dayanılmaz. Hem de bazı birkaç güzel detayına
rağmen. Mesela transfer yapmak istediğiniz oyuncuyla menajeri sayesinde görüşme
ayarlayıp onu takıma kazandırma yoluna gitme şansınız var. Teklif ettiğiniz
ücret klüp tarafından kabul edilirse olay futbolcunun menajerine intikal ediyor
ve bundan sonra oyuncuyla karşılıklı olarak konuşarak şartlarınızı dile
getiriyorsunuz. Futbolcu öncelikle sizin verdiğiniz ilk teklifi değerlendiriyor.
Kabul ettiği takdirde herhangi bir sorun yok; ama kabul etmezse tekrar bir
sözleşme önerme şansına da sahipsiniz. Bütün bunları futbolcu ile gerçekten de
konuşarak ortaya koyuyorsunuz. Dört yöndeki ok tuşlarının her biri sizin
vereceğiniz cevabın neler olduğunu gösteriyor. Kimileri olumlu, kimileri de
olumsuz yanıtlar vermenizi sağlıyor. Vereceğiniz cevapların yapıcı ve
teklifinizin cazip olması ışığında almak istediğiniz futbolcunun kulübünüze
karşı bakış açısı değişiyor. İlk transferim olan Terry’i örnek göstermek
istiyorum. İlk verdiğim teklif Chelsea’de aldığı paranın bir miktar üzeriydi ve
sözleşmeyi kabul ettiği taktirde iyi de bir miktar para verecektim. Fakat
kendileri parayı önemsemediğini, asıl önemli olanın takım ruhu olduğunu ve bu
nedenle Chelsea’de kalmak istediğini belirtti; bununla birlikte yeni bir teklife
de açık olduğunu sözlerine ekledi. Ben de biraz yüklü bir maaş ve ekstralarla
dolu bir sözleşmeyi tekrar önerdim ve takım ruhunun önemini savunan “yıldız
tornavi… yıldız savunma oyuncusu” Terry’i anında renklerime bağlamayı(?)
başardım. Aynı şeyi takımın başkanı ile konuşurken ve medyaya demeçlerinizi
bildirirken de gerçekleştirebilme şansınız var. Fazlasıyla hoş bir özellik ve
Football Manager kadar hoş. PM’deki bu özelliği FM’de de görmek çok çok iyi
olurdu.

PM’nin maç motoru ise yeterince iyi değil. Oyun zaten pencere olarak açılıyor ve
üst mönülerin içeriği Almanca. Bu ayarlar arasında bazı ayarları kurcalamazsanız
bütün maçları 90 dakika seyretmek zorunda kalabilirsiniz. Futbolcularımız sahada
iyi oynuyorlar. FM ile kıyaslanabilecek detay seviyesi mevcut olmasa da
klavyenin sağ ve sol oklarına basarak futbolcu detayları, o an oynana diğer
karşılaşmalar ve maçta olan biten gelişmeleri görüntülenebiliyor. Atılan
pasların yerini bulma oranı oyuncunun kalitesine göre değişiyor. Hatta ilk kez
maça çıkan bir oyuncu takımla pek uyum gösteremeyebiliyor. Ara sıra maç
içerisinde yardımcı antrenörünüzden size bunları belirten mesajlar geliyor. “Şu
oyuncu kötü oynuyor, çıkar onu oyundan” ya da “Maç bitiyor ve hala mağlupsun,
forvete adam takviyesi yap” gibi mesajlar bunlar. Kötü oynayan futbolcuyu
oyundan çıkardığınızda bu futbolcu size gerçekten de kötü oynadığını, kendisini
çıkarmakla iyi ettiğinizi belirtebiliyor. Benzer şekilde ilk yarı içerisinde bir
oyuncu çıkardığınızda ya da iyi oynayan birini erken saha dışına alırsanız bu
futbolcunun tepkisi ile karşılaşabiliyorsunuz. Maç içerisindeki güzel
detaylardan birkaçı bunlar.

Taktik detay ve derinlik açısından çok fazla bir şey beklememenizi öneririm.
Saha içi formasyonunuzu, paslaşma türünü ve defansif rotasyonun nasıl olmasını
istediğinizi ayarlayabiliyorsunuz yalnızca, ki bunları FIFA’da falan da
ayarlayabiliyorsunuz zaten. Çok basit bu iki üç ayarın dışında herhangi bir şey
mevcut değil. Futbolcular neredeyse yorulmuyor ve maç içerisinde oyun
değişikliği hiç yapmanıza gerek yok. Rakip takımların şimdiye kadar oyuncu
değiştirdiklerine hiç şahit olmadım. Maç motoru içerisindeki saha grafikleri de
oldukça kötü. Dik koniler şeklinde resmedilmek istenmiş futbolcular üç boyuttan
yoksunlar ve hareketleri de hiç gerçekçi değil. Top ise sanki adi plastik bir
topun su havuzuna “çap!” diye düşmesi çarpıp duruyor. Golleri önceden tahmin
etmek imkansız; aut çizgisinden de gol olabiliyor, yüzdeyüzlük goller de
kaçabiliyor. Ayrıca oyun içerisinde bir teknik direktörden öte kulübün neredeyse
patronusunuz. Takımın çeşitli tescilli ürünlerini satabileceğiniz sportif
mağazalar kurabiliyor, stadyumun kapasitesini artırabiliyor, hatta ve hatta
stadyumda konser yapabilmek için sizden izin isteniyor. Bu tür detayların yerine
yeni sezondaki transferler takımlara işlenseymiş keşke.

Dark Future!!!

Football Manager 2006’nın arifesinde Premier Manager’in hiç şansı yok. Oynanış
çok zor ve CM serisiyle alıştığımız oynanış burada insana hiç hitap etmiyor. FM
2005’in modası ancak 2006 çıktığı zaman geçeceği için beklemede kalın ve bu
oyuna ayıracağınız zaman ile daha hayırlı şeyler yapın. Tasavvufa
yönelebilirsiniz; o da olmadı Suudi Arabistan liginde küme düşmemeye
oynayabilirsiniz.

Exit mobile version