Ne kadar zamandır tiyatroya gitmiyordunuz? Ya da hiç tiyatroya gittiniz mi? Ben ilk tiyatroya gittiğim zamanı hatırlıyorum, oyunculuk, sahne, her şeyin canlı bir şekilde gelişiyor olması, beni ilginç bir şekilde hem germişti hem de çok keyiflendirmişti.
Sahnenin kendine has oldukça ilginç bir atmosferi var, ben de anlayabilmiş değilim, tiyatrodan aldığım keyfi sinemadan alamıyorum açıkçası.
Bu sebeple Puppeteer’dan inanılmaz zevk aldığımı söyleyebilirim. Puppeteer, tiyatronun yapısıyla oyunların interaktivitesini kendi içerisinde toplayan, sanatsal anlamda değeri yüksek, gerçekten başarılı bir yapım.
Puppeteer’ın oldukça ilginç bir hikayesi var. Ayın hakimi The Moon Bear King’in, çocukların ruhunu çalıp kendi gücüne katması üzerine kafasını kaybeden ve kralın minyonlarından birisi haline gelen Kutaro’nun hikayesini “izlediğimiz” yapımda, tekrar eski halimize dönmenin yollarını arıyoruz.
Dediğim gibi, Kutaro kafasını kaybetmiş bir çocuk, ona yardım eden ve farklı kafalar bulan uçan bir kedi sayesinde Moon Bear King’in hizmetkarı olmaktan kıl payı kurtuluyor ve Ezma Potts isimli bir cadı ile tanışıyor. Potts ona ruhunu geri verebileceğini fakat bunun karşılığında Moon Bear King’in sihirli makasını istediğini söylüyor, böylece Puppeteer başlıyor.
Kutaro’nun hikayesini bir platform oyunu formatında yaşıyoruz. Ay krallığında ruhu ve kafası için büyük bir maceraya atlayan Kutaro, yolda bulduğu kafaları vücuduna takarak onların özelliklerine sahip olabiliyor.
Farklı kafaların özellikleri dışında en büyük yardımcımız kedimiz ve sihirli makasımız. Moon Bear King’den çaldığımız makas, oyun içerisinde kendimize çeşitli yollar açmamıza yarıyorken, aynı zamanda silah olarakta kullanılabiliyor. Bir de ileride bomba atma özelliğimiz açılıyor. Kutaro’nun bütün bu özellikleri oyunun platform doğasını ve mekaniklerini gerçekten epey başarılı bir şekilde kullanıyor.
Bu disiplin içerisinde sol analog ile Kutaro’yu, sağ analog ile ise kedimiz Ying Yang’i yönetiyoruz. Oyunun mekaniklerinin gerçekten harika bir şekilde oranlanmış olduğunu söylemem gerekiyor. Her boss savaşında kullanılan farklı taktikler ve yetenekler bir dakika bile sıkılmanızı önlüyorken, oyunun görselliği, atmosferine uygun muhteşem müzikleri ve sahnelenmişlik hissi sizi inanılmaz sarıyor.
Bütün bunların yanında, oyunun co-op modu o kadar tatlı yedirilmiş ki. Normalde single player oyunlara oldukça tatsız ve yakışıksız duran bu özellik, Puppeteer’da Kutaro’nun arkadaşı Pikerina’nın birden bire siz oynarken dahil olması ile olayı daha da eğlenceli hale getiriyor.
Kutaro yanında en fazla üç adet kafa taşıyabiliyor, her birinin ayrı özelliklerinin olduğundan bahsetmiştim, eğer hepsini kaybederseniz bir canınızdan oluyorsunuz. Oyunda muazzam çeşitlilikte kafa var ve bunların hepsini aramak inanılmaz eğlenceli.
Oyunun teatral sunumu gerçekten en güçlü yanlarından biri, görsel olarak hem oynayıp hem de takip etmek gerçekten çok keyifli, bunu daha önce Puppeteer kadar başarılı icra eden başka bir yapım hatırlamıyorum doğrusu.
Oyunun grafikleri gerçekten çok renkli ve Puppeteer’ın dünyasına uyumlu, bunun yanında sesler ile müzikler oyunun bütünlüğünü korumasına epey yardımcı oluyor.
Puppeteer, gerçekten çok sihirli bir oyun. Gerçekten vakit ayırıp, oynanması gereken, takdir edilmesi gereken, harika bir yapım.
Eğer son dönemde hayatınıza biraz farklılık katmak istiyorsanız, Puppeteer tam size göre.