Resident Evil 4

Sanıyorum ‘’Capcom’’ deyince oyun işine gönül vermiş herkesin aklında iki
isim belirir. Bu isimlerden ilki, gelmiş geçmiş en iyi dövüş oyunu olan Street
Fighter, ikincisi ise Resident Evil’dır ve özellikle Resident Evil, PlayStation
oyuncuları için çok şey ifade eder. 96’da hazırlanan ilk oyun emin olun aradan
bu kadar uzun yıllar geçmesine rağmen şu an piyasaya çıkmış oyunların çok büyük
kısmından daha kalitelidir. 98’de çıkan RE2’nin yeri ise bence tüm RE oyunları
arasında ayrıdır. RE2’de, Raccoon City’deki ilk iş günü olan Leon ve ilk oyunun
kahramanlarından Chris’in kız kardeşi Claire’in macerası işlenmişti.

Seriye konu olarak yaklaştığımızda, hatırlayacağınız gibi senaryoları birbirini
takip eden ilk iki oyundan sonra hazırlanan RE3, ikinci oyunun bir gün öncesini
işlemekteydi. DreamCast ve PS2 için hazırlanmış olan RE-Code: Veronica ise
orijinal senaryonun devamı olarak ikinci oyunun sonrasında Claire’in başından
geçenleri konu alıyordu. GameCube için hazırlanıp araya sıkıştırılan Zero’dan
sonra yine GC için hazırlanan son oyun RE4, orijinal senaryoyu devam ettirerek
yine ikinci oyunun ardından gidiyor ve Leon’un hikayesini anlatıyor.

The Horror is Alive…

Raccoon City’deki vahşetin üzerinden tam 6 yıl geçti. Leon Scoot Kennedy, o
faciadan işteki ilk günü olan çaylak bir polis olmasına rağmen Claire Redfield
ile beraber kurtulmayı başarmıştı. Bu süre içinde Amerikan Gizli Servisi’ne
katılan Leon, Raccoon City’deki olayların tamamen bitmediğinin farkındaydı;
çünkü basit bir ilaç firması gibi görünen; fakat biyolojik silah ve virüslerden
para kazanan Umbrella’nın kolayca yok olmayacağını biliyordu. Raccoon City’deki
gibi bir felaket belki kendinin başına tekrar gelmeyecekti ama birileri mutlaka
Umbrella’dan yine zarar görecekti.

Kaderin bir oyunu mudur bilinmez; ama Leon bu defa daha büyük bir tehlike ile
karşı karşıya kalıyor. Başkanın kızının terörist bir örgüt tarafından
kaçırılması üzerine çeşitli ajanlar başkanın kızını aramak için seferber edilir.
Leon ise Fransa-İspanya kıyısında küçük bir köyü araştırmaya gönderilir. İki
yerel polis memuru ile beraber şehirden çok uzak olan bu kasabaya giden Leon,
polislerin arabada beklemesini ister ve köylülerle konuşmak için köye gider.
Burada bir eve giren Leon burada hiç de hoş karşılanmaz. Daha başkanın kızı
hakkında ilk soru sorduğu kişi ani bir hareketle Leon’a orakla saldırır. Bunun
üzerine köylüyü öldürmek zorunda kalan Leon, bu kişinin zombi olmadığını anlar
(Köylülerin saldırması konusundaki detayları vermek doğru olmaz.). Dışarıda
kalan polis memurlarının da çığlıklarını duyan Leon köyde garip olayların
olduğunu polislerin dereye yuvarlanmış arabalarını görünce anlar. Köyden artık
çıkış yoktur. Köye ulaşımı sağlayan tek köprü yıkıldığı gibi, bu garip olayların
başkanın kızı Ashley’i kaçıran terörist örgütle de bağlantısı olabilir…

Seriyi yakından takip edenler RE4’ün yapım aşamasındayken ve oyunun büyük bölümü
tamamlanmış vaziyetteyken iptal edilip, oyun yapısını değiştirmek için projeye
yeniden başlandığını bilir. Hatırlayacağınız gibi bu yüzden oyunun çıkışının
birkaç kez ertelenmesi, gösterilen videolar falan derken RE4, MGS3 ile birlikte
bir yıldan fazla bir süre en çok beklenen oyunlar listesinin başında yer
almıştı. Nihayet GC için hazırlanan oyun geçtiğimiz günlerde piyasaya sürüldü…Yepyeni bir Resident Evil!

Doğruyu söylemek gerekirse daha RE4’e adımınızı atar atmaz bir şeylerin
değiştiğinin farkına varıyorsunuz. Oyunun havasından, tarzına her şeyin kokusu
gerçekten bir farklı olmuş. Öncelikli olarak RE oyunlarının geneline hakim olan
sabit kamera açıları ortadan kalkmış diyebiliriz, bunun yerine sizi omuz
hizasının üst kısmından takip eden standart kamera ve bunun yanında sağ analog
çubukla kontrolünü belli açılarda kaydırabileceğiniz free kamera getirilmiş.
Açıkçası kamera açısı çok iyi, oyun boyunca kamera problemini hiç yaşamıyoruz.
Bunun yanında diğer can alıcı nokta ise hedefleme ve nişan alma sisteminde;
artık silahınızda bir lazer pointer var, bu nedenle otomatik hedefleme sistemi
kaldırılmış; fakat bu sistemin yerine getirilen pointer ve free kamera sayesinde
oyunda dilediğiniz yere nişan alıp ateş edebiliyorsunuz. Bir defa bu kamera ve
hedefleme olayı bile tek başına oyunun havasını değiştirmeye yetmiş; çünkü nişan
alma moduna geçtiğinizde kamera tam olarak omuz hizasına geliyor ve MGS’dekini
andırır biçimde dilediğiniz noktaya yönelebiliyorsunuz. Bu sistem belki ilk
başta alışık olduğunuz RE kontrollerinden farklı ve hatta eskiye aykırı geliyor,
fakat çok kısa bir süre sonunda buna alışıp kontrollere hakim oluyor ve tadını
çıkartmaya başlıyorsunuz. Düşünsenize; bir Resident Evil oyununda göldeki balığa
ateş edip onu yiyebiliyor ya da uçan kargayı yere indirebiliyorsunuz. Evet evet
doğru duydunuz, Resident Evil 4’ten bahsediyorum, MGS’den değil!

Üstelik olay sadece bundan ibaret değil, düşmana tabanca ile ateş ettikten sonra
dengesini kaybeden düşmana tekme atabiliyoruz. Tekme sistemi çok abartılmamış
ama yeri geldiğinde bu vuruşlar çok etkili olup işinize yarayabiliyor. Bunun
yanında bizi yakalayan düşmana analog stick’i hızla sallayarak önden yakalamışsa
tekme, arkamızdan yakalamışsa dirseğimizle vurup onu haklayabiliyoruz.

Oyun her zamanki arka plan grafiklerden oluşmayıp poligonal olarak hazırlandığı
için çevreyle etkileşiminiz de hayli artmış. Mesela karşılaşacağınız köylüler size
orak ve balta gibi şeyleri fırlattığında bunları daha havadayken vurup,
savuşturabiliyorsunuz. Jump Over yetenekleri sayesinde Leon bir evin içindeyken
camdan dışarı doğru atlayabiliyor, çitlerin üzerinden aşabiliyor ya da yakın
mesafedeki boşluklardan atlayabiliyor; ayrıca oyunda sıkça karşılaşacağınız ve
interaktif bir havada geçen bazı sahneler var. Mesela bir patikada ilerlerken
bir bakıyorsunuz aniden bir kaya yuvarlanıyor ve siz A tuşuna olabildiğince seri
basarak yokuş aşağı bizi ezmek için gelen kayadan kaçıyorsunuz, birkaç saniye
sonra ekranda oyunu her oynayışınızda değişiklik gösterecek olan birkaç tuş
göstergesi beliriyor ve çok kısa bir süre içinde bu tuşlara basmanız isteniyor.
Doğru tuşlara zamanında basarsanız Leon kendini yolun kenarına atıp kurtuluyor,
aksi durumdaysa ölüyorsunuz. Aynı buna benzer bir sahnede de gölün içinde bizi
yutmaya hazırlanan dev canavardan (kayığa doğru) kaçmaya çalışıyoruz. Bu aksiyon
sahneleri de çok iyi düşünülmüş ve oyuna farklı bir hava getirmiş. Oyun stili
değişince doğal olarak bazı temel kurallar da değişmiş, artık öldükten sonra
oyuna son save ettiğiniz yerden başlamak yerine MGS’deki gibi öldüğünüz yere en
yakın noktadan başlıyorsunuz, sanıyorum bu bile oyunun nasıl bir değişikliğe
uğradığının bir göstergesi.

Alış-veriş, hem de Resident Evil’da ?..

Evet, sizi şaşırtamaya devam edelim, oyunda sahip olabileceğiniz bir çok silah
var. Bıçak, tabanca (3 çeşit), magnum (2 çeşit), shotgun (2 çeşit), dürbünlü
silah (2 çeşit), roket atar (2 çeşit), mayın fırlatıcı; el bombası, yakıcı bomba
ve Flash-Smoke granade gibi 3 değişik bomba. Üstelik bunlar sadece bizim oyunda
çıkarabildiğimiz silahlar (Daha fazlası da var!) çeşitli dürbünler, bunlardan
biri düşmanın virüslü bölgelerini gösteriyor. Biliyorum oyun Resident Evil
olmaktan çıktı ama durum gerçekten de bu. Hepsini anladık; peki Flash Grenade’e
ne gerek var derseniz karşılaşacağınız zombi huylu ama insan olan köylülerin çok
zeki ve kalabalık olduğunu söylemek zorunda kalacağım. Hatta köyüler örgütlenip
peşinize düşüyor, sizi saklandığınız bir evden çıkartmak için molotof kokteyli
atıp ortalığı yakıyor, testere ile kapıyı kırabiliyor ya da pencerelere merdiven
dayayıp içeri girmeye çalışabiliyor, yani o eski, bööö! diye hantal hantal
üzerinize gelen zombilerin yerinde artık yeller esiyor. Kısacası düşman yapay
zekası inanılmaz, zaten bütün otoriteler de en çok düşmanın yapay zekasından
etkilenmiş.Yukarıda silahlardan bashettik, fakat silahların up-grade edilebilir olduğunu
ilk burada söylüyorum, evet belki eski oyunlarda bu olay az da olsa vardı ama
durum şimdi çok daha farklı. Oyunun belli noktalarında karşılaşacağınız gizemli
bir adam size bu olanağı sunuyor, tabi yeni silahlarınızı da yine bu yabancıdan
temin ediyorsunuz. Silahları upgrade etme özelliği sayesinde reload hızını,
mermi alma kapasitesini ve tahrip gücünü arttırabiliyorsunuz. Tabi bunları
yapabilmek için para gerekiyor, sürpriz! İşte yeni bir şey daha, evet artık RE
oyunlarında da alım, satım yapabiliyoruz; hatta Leon oyunda bulduğu mücevherler
gibi değerli nesneleri ve daha bir çok şeyi de toplayıp bu yabancıya satıyor. Bu
arada öldürdüğümüz düşmanlardan düşen paralar veya çevreye gizlenmiş altınlar da
sizi bekliyor.

Oyunun senaryo modunu bitirmek yaklaşık 15-20 saati buluyor; eğer hiçbir şey
yapmadan direkt oyunu bitirmeye kalksanız bile 10 saatin altına düşmeniz çok
zor. Oyunun diğer Resident Evil oyunlarına göre zor olması, insana korku hissini
daha fazla veriyor ama öyle ani korku sahneleri pek yok. Bunun yerine oyun
sürekli bir gerginlik veya korku hissi veriyor. Yalnız belitilmesi gereken bir
nokta da şu; özellikle oyunun başlangıç bölümü olan köyün tasarımından, çevre
detaylarına kadar her şey görülmemiş şekilde muhteşem; fakat ilerleyen
bölümlerde bu hava biraz kayboluyor ve oyunun bazı bölümlerinin sadece oyunun
süresini uzatmak için yapıldığını düşünüyor insan. Haa! Buradan yanlış bir
düşünce de çıkmasın, yani ilerleyen bölümlerin kalitesi düşük demiyorum ama en
baştaki hava da yok hani.

Her zamanki gibi karşılaşacağınız birçok boss var. Bunlardan bazıları: Köy şefi,
göl canavarı, değişim geçiren ve şeklini tarif etmekte zorlanacağımız dev
yaratıklar. Boss sayısı çok fazla ve bu aksiyon açısından gerçekten çok iyi.

Maceranın bir bölümünde de Ashley’nin kontrolünü alıyoruz. Oyunun bu
bölümlerinde düşmanlarımızı alt etmek için tabanca kullanmak yerine onlara gaz
lambası gibi şeyleri fırlatıyoruz. Düşmanlardan kaçmak için de masaların
altından eğilip geçebiliyoruz. Ashley’i yönettiğimiz kısa süre içinde Leon’un
aksine sürekli bulmaca çözüyoruz. Bu şekilde de oyunun pek de olmayan
puzzle/macera bölümü az da olsa güçlendirilmiş oluyor.

Görselliğin bu kadarı…

Oyuna görsel açıdan yaklaşmak gerekirse; Leon toplam 10.000 poligondan
oluşurken, bu sayı köylülerde 3000-4000 civarında. Metal Gear Solid 3: Snake
Eater’daki Solid Snake’in 4.000 poligondan oluştuğunu düşünürsek, karakter
modellemelerinin süper olduğunu söyleyebiliriz, gerçi yine de yakın planda Leon
bana saçları dışında Snake’ten daha iyi modellenmiş gibi gelmedi ama teknik
detaylar böyle söylüyor. Karşılaşacağınız köylüler ise birbirinden çok farklı,
genci, yaşlısı, çiftçisi, şişkosu her çeşitten modelleme yapılmış, bu sayede hep
aynı düşmanlarla karşılaşmıyorsunuz, tabi bir yerden sonra düşmanlar kendini
tekrar edebiliyor ama bu çok da göze batan bir durum değil.

Çevre mekan ise oldukça iyi görünüyor. Özellikle köyün atmosferine grafiklerin
inanılmaz bir etkisi var. Çok ayrıntılı olan iç-dış mekan grafikleri ve renk
paletindeki gerçekçilik büyüleyici. Bu arada özellikle köyün atmosferi çok iyi
yaratılmış. Diğer mekanların da atmosferi iyi ama köy kadar değil. Capcom adeta
yaşayan bir dünya yaratmış. Etrafta kargalar (Diğer Resident Evil oyunlarındaki
gibi saldırgan değiller) inekler, tavuklar veya kapana yakalanmış kurtlar var,
ağaçlarda kuş yuvaları, yuvalarda sağlık paketi görevi gören yumurtalar falan…
yani tam anlamıyla bir köy atmosferi yaratılmış. Bataklıkta yılanlarla
karşılaşabiliyoruz, yılanlar bizi sokabiliyor veya biz onları avlayabiliyoruz.
Üstelik tüm bunlara rağmen oyunda en küçük bir yavaşlama dahi olmuyor.Bunun yanında silah modellemeleri de çok kaliteli, ayrıca kapı ve pencereler,
Shotgun gibi hasar gücü çok yüksek silahlar sayesinde kırılabiliyor. Üstelik
direkt bir parçalanma ile de değil, kapının neresine ateş ederseniz o bölümü
parçalanıyor. Müthiş alev, su, patlama ve sis efektleri de atmosferi tamamlayan
diğer etkenleri oluşturuyor.

Ses ve müziklerde oldukça başarılı. Müzikler yerinde devreye giriyor. Köyde
normal dolaşırken arka plandan herhangi bir müzik sesi gelmiyor ve bu atmosferi
daha da sağlamlaştırıyor; çünkü dikkatiniz dağılmıyor. Böylece etraftaki
hayvanların sesini veya insanların konuşmalarını duyabiliyoruz. Özellikle boss
savaşlarında, kalabalık düşman toplulukları ile dövüşürken veya bir kayadan
kaçarken araya giren hızlı müzikler ise aksiyonun dozunu daha da arttırıyor.
Düşmanlarımızın kafasını patlattığımızda çıkan seslerden tutun da, silah
seslerine kadar her şey çok kaliteli. Ve her zamanki tüyler ürpertici ulumalar
atmosferi tam anlamıyla gererek bir bütün oluşturuyor. Kısacası oyunun bu konuda
herhangi bir eksiği yok.

Ada Wong ve Albert Wesker

Her zaman olduğu gibi oyunu bitirince çeşitli ekstralar açılıyor. Mini
oyunlardan biri olan
Assigment Ada modunda Ada Wong’u yönetiyoruz. Ada bu oyunda kısa bir görevi
tamamlamaya çalışıyor ve bizde onu yönetiyoruz. Mercenaries Modu ise Resident
Evil 3’teki Mercenaries modunu andırıyor; ama ondan biraz daha farklı. Bu defa
bire yere ulaşmaya değil, bir şeyleri bulmaya çalışıyoruz. Bu modda Ada Wong,
Leon ve Albert Wesker’ın da aralarında bulunduğu toplam 5 oynanabilir karakter
var. Unutmadan Leon’un Resident Evil 2’deki kıyafeti de karşılaşacağınız bonus
materyallerden biri.

Can you survive the horror?

Eğer yazıyı buraya kadar okuduysanız, yukarıdaki satırlarda sürekli olarak bir
şeylerin değiştiğini ve yeniliklerden bahsettiğimi görmüşsünüzdür. Peki tadı
nasıldı diye sorarsanız, aslında vereceğim cevabı tam olarak bilmiyorum. Bir
defa oynadığım oyunun Resident Evil olmadığını biliyorum. Bu iyi mi yoksa kötü bir
şey mi acaba? Doğruyu söylemek gerekirse oyun yapısının tamamen değişmesi çok
sevindirici, ama diğer yandan ilk Resident Evil oyunlarının havası kaybolmuş,
dolayısıyla o kapalı alan fobisi gitmiş, gizemli araştırmaya dönük hava
kaybolmuş. Zaman zaman üzerinize bir sürü zombinin saldırması, sizin de MGS
oynar şekilde onlara ateş edip bunun sonucunda oyunun aksiyon havasına bürünmesi
her ne kadar iyi ve eğlenceli olsada, aynı zamanda da üzüntü verici. Gerçi şunu
da belirteyim, adamlar eğer klasik çizgide ilerleyip eskisi gibi bir oyun
yapsalardı, bu kez de ‘’Hep aynı, artık biraz değişikliğe ihtiyaç var.’’ deyip
onları yine eleştirecektik. Sonuç olarak Resident Evil 4’ün tadı hem tatlı hem
de ekşi, yani bir farklı; öte yandan eskiden Resident Evil’ı Silent Hill’le
falan kıyaslardık, oyun öyle bir şekle gelmiş ki Silent Hill ile kıyaslanacak
hali kalmamış. Ehh ne yapıp edip bu yazıda da MGS ve Silent Hill’in adını
geçirmeyi becerdik ve sanırım bu saatten sonra yazıyı daha da uzatmanın anlamı
yok; Capcom gerçekten iyi iş çıkartmış, umarım PlayStation 2 sahipleri de bu
zevki en kısa sürede tadar…

Exit mobile version