“Yazıdaki katkılarından dolayı Levent Arıkan’a teşekkür ederiz.”
Gerçekten durup, durup düşünüyorum Dünya’daki oyunculuk nereye gidiyor? Oyun
senaryoları ve vizyonları neden bu kadar hızla büyüyor? Her şey o kadar hızlı
gelişiyor ki, az sonra yazının ilk kısımlarında okuyacaklarınız ve sona
gelindiğinde, umarım gerçekten bir evrimi, bir mihenk taşını biraz olsun yaşamış
olacaksınız. Öncelikle Resident Evil (RE) dünyasına bir bakış yapmak, bu büyük
fan kitlesi olan dünyayı biraz olsun tanımak ve bilmeyenlere yol göstermek amacı
ile geride kalan RE oyunlarında kısaca olanlara bir göz atalım.
Resident Evil’da daha önce
RE (RE) maceramız 1996 yılında ilk olarak PS1’de RE 1 ile başlamıştı. Henüz yeni
bir oyun olmasına rağmen büyük ilgi toplamıştı. Grafikleri, müzikleri,
senaryosu, mekanları, karakterleri, verdiği gerilim ve korku duygusu gibi bir
çok nedenden dolayı RE daha ilk oyunuyla büyük ilgi toplamıştı. İlk oyunda
başrolde Jill Valentine ve Chris Redfield isimli iki S.T.A.R.S üyesi
bulunuyordu. Kirli oyunların içinde, karanlık bir ormanda ekip arkadaşlarını
ararken, zombi köpeklerin saldırısına uğrayan Chris, Jill ve arkadaşları oyunun
başlangıç yeri Spencer Malikanesi’ne sığınıyorlardı. İşte macera burada
başlıyordu ve yapım boyunca inanılmaz zorluklar yaşayan Jill ve Chris buradan
sağ olarak kurtuluyorlardı. Rebecca, Barry, Wesker ilk RE’den akılda kalan diğer
karakterlerdi.
Giderek dünyayı tehdit etmeye başlayan virüs bu kez Raccoon şehrini etkisi
altına alıyordu. RE 2 Raccoon sokaklarında geçiyordu. Abisi Chris’ten haber
alamayınca Raccoon’a doğru her şeyden habersiz yola koyulan Claire’i burada hiç
de ummadığı sürprizler bekliyordu. Şehir bir harabe haline gelmiş ve her yerde
et arayan zombiler kaynıyordu. Bu sırada daha Raccoon Polis departmanında
polisliğin ilk günlerini yaşayan Leon Scott Kennedy, barda bir zombi sürüsünün
saldırısına uğrayan Claire’in imdadına yetişiyordu. Kaçtıkları polis arabasının
arkadan gelen tırın etkisiyle kaza yapmasından sonra yolları ayrılan ikilinin
Raccoon maceraları başlıyordu. Oyun boyunca yine bir çok zorluğun üstesinden
gelen ve inanılmaz düşmanlarla savaşan ikili, yanlarında Sherry Birkin’de olmak
üzere Raccoon cehenneminden sağ çıkıyorlardı.
RE 2’den sonra hikaye RE 3 ile devam ediyordu. Virüsün ana kaynağı olan Umbrella
şirketi, hedeflerini gerçekleştirmede en büyük sorun olarak gördüğü S.T.A.R.S
ekibini yok etmesi için yeni bir canavar yaratıyordu yani Nemesis’i… Şu ana
kadar oyun dünyasına ender gelmiş olan karakterlerden birisi olan Nemesis’in
hedefindeki en önemli kişi ilk oyundan sağ kurtulan Jill Valentine oluyordu.
Korkunç Raccoon sokaklarında, insan çığlıklarının ve zombi bağırışları
yankılanırken, güzel Jill, Nemesis’ten habersiz oradan kurtulma çabasındaydı.
Oyun boyunca adeta Jill’e kan kusturan Nemesis’i bir kaç sefer paralı bir asker
olan Carlos’un yardımlarıyla da alt eden Jill, son anda bir helikopterle oradan
kurtulurken, Nemesis ve efsanevi Raccoon şehri nükleer füze ile ebediyen yok
oluyordu.Üç yıl içerisinde arka arkaya gelen ve anlatılması çok zor olan bu mükemmel
üçleme ile RE ruhu denen bir olguda ortaya çıkıyordu. RE bir oyundan çok daha
fazlası olarak hafızalara kazınıyordu. Umutsuzluk, yalnızlık, kahramanlık,
çaresizlik gibi birçok değişik duyguyu severlerine yansıtan seri oyun dünyasında
en çok seveni olan oyunların en tepesine yerleşiyordu. Bundan sonrasında RE’nin
devamı bekleniyordu. Derken ana seri RE: Code Veronica X ile devam ediyordu.
Raccoon şehrinin yok olması ile bir süre virüsten ve virüsün etkilerinden
kurtulan insanlık yine virüsün kıskacındaydı. Başrolde ilk oyundan sağ kurtulan
Chris Redfield ve kardeşi Claire Redfield bulunuyordu. İki kardeşin karşısında
büyük zorluklar vardı. Başta RE serisinin en büyük düşmanı Wesker olmak üzere
birçok zorluk onları bekliyordu. Kahramanlarımız zorlu mücadeleler sonunda
buradan sağ kurtulmayı başarıyorlardı. Ama Chris ve Wesker’in yumruk yumruğa
kavgalarının sonunda yolları ayrılırken, birbirlerine söyledikleri “Görüşeceğiz”
sözleri hala hafızalarda tazeliğini koruyor. Kısacası RE: Code Veronica X’te ilk
3 oyundaki muhteşem duyguları yaşatıyordu ve RE ruhu denen olgu benliğini
fazlasıyla koruyordu.
RE bir oyun olmaktan çıkıp bir yaşam stili olmaya başlıyordu adeta. Her şeyiyle
RE’ı özdeşleştirmiş büyük bir fan kitlesi oluşuyordu. Capcom’un bu saatten işi
daha da zordu. Çünkü seri ile adeta özdeşleşen bazı olgular severlerini öylesine
kendisine bağlamıştı ki, herhangi bir aksaklık kötü sonuçlar doğurabilirdi. Her
şeyden önemlisi “RE ruhu” denen olguya çok daha dikkat edilmesi gerekiyordu.
Çünkü RE’ın bir efsane olmasını sağlayan en büyük neden bu olguydu. Onun zarar
görmesi halinde RE da kayıplara uğrayacaktı.
İşte bu durumda serinin yeni oyununun haberi veriliyordu. RE 4 geliyordu.
Başlangıç hiç de beklenen gibi değildi. RE serisinin mucidi Shinji Mikami
anlaşmazlıklar sonucu Capcom’dan ve RE yapımcılığından ayrıldı. Büyük bir şok
etkisi yaratan bu olay sonrası RE’ın yapımcılık koltuğuna, Mikami’nin
öğrencilerinden Jun Takeuchi oturuyordu. Ne kadar Mikami’nin bir öğrencisi baş
koltukta olsa da RE adeta öksüz kalıyordu.
RE 4’te bazı değişimlerin yaşanacağı belirtildi. Evet değişim olmalıydı, ama
nasıl olacaktı? Herhalde kökten bir değişim olamazdı. Merakla beklenen RE 4
piyasaya sürüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratıyordu. Çünkü önceki ana seri
oyunlara bakınca, bu onların devamı gibi değil de, bambaşka bir oyun gibi
duruyordu. Baş karakter olarak RE 2’den hatırladığımız Leon Scott Kennedy yer
alıyordu. Raccoon olaylarından 6 sene sonrasını konu alan oyunda Leon artık RPD
için değil Amerikan Başkanı adına özel bir ajan olarak çalışıyordu. Başkanın
teröristlerce kaçırılan kızını araştırmak için İspanya yakınlarında bir köye
gelen Leon orada hiç de misafirperver karşılanmıyordu. Oyun boyunca birçok
zorluğu yenmeyi başaran Leon, başkanın kızını da alarak oradan kurtulmayı
başarıyordu.
Oyundaki değişimler her şeyin önüne geçiyordu. Kameradan müziklere, zombilerden
akla gelmeyecek birçok detaya kadar inanılmaz bir değişim söz konusuydu. Adeta
oyunun RE 4 olması dışında RE alakası yok gibiydi. Önceki oyunlarda iliklere
kadar korkutan ve geren yapım bu kez sınırsız cephane ile aksiyonun dibine
vuruyordu. Bu denli değişim RE ruhu denen olguya büyük bir darbe vuruyordu.
Bununla beraber hayatında RE oynamamış birçok oyun sever de RE oynamaya
başlıyordu. Bu kitle eski oyunlardan habersiz, seriyi aksiyon ile
özdeşleştirince yeni bir RE kitlesi ortaya çıkıyordu.Bir yanda RE’ı RE yapan özellikleriyle özdeşleştiren; yani eski yapımlardaki korkusu, gerilimi, eski
kamera sistemi, zombisi, delirtici bulmacaları, zorluğu, çaresizlik duygusu
vs… diğer tarafta dördüncü oyunla beraber gelen aksiyon yönlü değişimi
özdeşleştiren kısım. Bu iki kitle zaman içerisinde hararetli tartışmalara
girecek olsa da, sonuçta RE’ın o anlatılamaz duygusu altında birleşmeye
çalışıyordu. RE’ı eski oyunlardaki has özellikleriyle özdeşleştiren kısım; RE
4’ün asla kötü bir oyun olmadığını, gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan birisi
olduğunu, ama adına RE olarak bakıldığında sadece bir hayal kırıklığı olduğunu
savunuyordu. RE işte bu şekilde büyük bir değişime girerek özünden gelen birçok
şeyi kaybediyordu. Bundan sonrasında serinin devamı RE 5 bekleniyordu. İşte
merakla beklenen RE 5 öncesi serinin geçmişi bu şekilde yaşadı.
Yeni bir macera
Asıl beklenen kısma gelelim, yani üstüne fırtınalar kopan, hatta fanları bir
anda ikiye bölen ve birbirleri ile çeliştiren kısıma. Serinin son oyunu da
önceki RE’lara dönüşten çok 4. oyunun izi üzerinden gidiyor. Tabii ki
günümüzdeki birçok yapımda devam oyunları bir önceki versiyonun izinden giderek
piyasaya çıkıyor, kısmen başarılı ya da başarısız oluyor, ama RE ismi için bu
izlerin olduğu bölüm çok karışık. Çünkü serinin eski nesline şahitlik yapmış ve
tamamı ile orijinal RE fanı olarak gösterilen oyuncular, serinin ilk 3 oyunu ile
RE 5’in de aralarında bulunduğu 4. oyunu ayrı tutuyor. Onlara göre bir RE
oyunundan ve öğelerinden, çok aksiyon barındıran bir yapıma benziyor.
Açıkçası 5. oyunda bu iş 4. oyundan bile ileri gitmiş durumda, özellikle
öldürdüğümüz virüse maruz kalmış herkesten kurşun ve enerji benzeri cephaneler
çıkması, ortamlarda içinde bir şeyler saklanan sandıkları kırmamızın istenmesi
ve açık alanlar dahil her ortamda çok kalabalık virüs etkisinde kalmış
varlıkların (İnanın bana bu varlıklara insan demeye bin şahit lazım) üstüne
adeta cephane olup yağmamız, gerçek fanların hiç hoşuna gitmezken; yeni nesil ve
kısmen daha genç oyunculara çok keyifli dakikalar yaşatabiliyor.
RE, 4. oyunla beraber başladığı değişime, 5. oyunla son hız devam ederken; eski
oyunlardan tanıdığımız Chris ile hikayeyi yaratılıyor ve dahası Chris’in
partneri olan Sheva ile adeta hikaye, oynanış ve oyunun temelini tamamı ile
değişiyor. Artık yapım içerisinde anlık yalnız kalmalar hariç hep partnerimiz
ile hareket ediyoruz ve partnerimiz bize çoğu zaman diğer oyunlarda göründüğünün
aksine ayak bağı olmaktan çok hayatımızı kurtaran ve bize yardım eden bir
görüntü içinde sunuluyor. RE 5’in Afrika’da geçmesi, S.T.A.R.S’ın olmaması ve
ufak ufak parçalar ile konuyu açık edebilecek demoların yayınlanması bile hala
daha kesin bulgular sunmadı. Racoon dışında bölgelerin de konuya dahil edilmesi
hatta ve hatta herkesin dilinde olan eski karakterlerden Jill Valentine oyunda
öldü olarak gösterilmesi, Capcom’un adeta fanlarına ve RE sevenlere yaptığı
tatlı işkenceleri görmemiz bizi içten içe daha heyecanlandırıyor.
Yalnız olamadığını hissetmek
RE oyunlarındaki yalnızlık ve gerilim havası, partnerimiz ile birlikte hareket
etmemiz ve her yerde her çatışmada cephane sağlık tüpleri bulmamız nedeniyle
bozuluyor. Artık dolu dolu ortamlarda anlık korkular yerine, kalabalıklar içinde
heyecan dolu dakikalara şahitlik ediyoruz. Gerçi daha oyunun geçtiği karanlık
ortamları tam olarak göremedik ve ne yazık ki bu demoda da bulunmamakta, ama her
ne olursa olsun yalnız olmak her zaman tek olmaktan daha çok gerilim verir.Oyunda tamamı ile değişen ve oynanabilirliği doğrudan etkileyen durumlardan bir
diğeri ise partnerimiz ile birlikte senkronize olarak yapabildiğimiz hareketler.
Bunlar yüksek bir duvara tırmanmaktan tutunda, bir bina içinde birimiz diğerinde
partnerimizin sırt sırta savaşına ve hatta gene başlı başına değişen ve arada
adeta heyecanı acele etmemizi sağlayarak körükleyen yeni envanter (Inventory)
seçeneğini de sayabiliriz. Çünkü yeni envanter sisteminde kararları anlık
vermemiz, zaman kaybetmememiz çok önemli. Yeni sistem üzerinden ayrıca
istediğimiz eşyayı ya da cephaneyi partnerimiz ile değiştirebilir veya
alabiliriz, yalnız bu durumdan karakterimizin yakınımızda olması gerekiyor. Bu
da daha önceden kestiremediğiniz bir ortama ya da bölgeye girerken doğru
ekipmanları birbirlerine vermeniz konusunda sizi düşüncelere sokabilecek bir
durum. Capcom’unda istediği zaten bu ve buna bağlı olarak daha hızlı ve
heyecanlı bir oynanış sunmak.
Bunlar dışında RE 5’te alıştığımız klasiklerde oyunda yok değil. Düşmanlarımızın
(Son oyundakiler zombi değil unutmayın) etrafımızı sarıp saldırdığı anlarda
birkaç tuş kombinasyonu ile farklı vuruş teknikleri yapabilmemiz ve bunun çevre
etkileşimli, yani yakındaki her şeyle doğrudan etkileşimde olduğunun da altını
çizmek gerekiyor. Sizi yakalayan değil etrafınızdakilerin de canını yakacak
hareketleri hem partneriniz hem de siz birkaç hamle ile yapabiliyorsunuz.
Yapımdaki hava ve atmosfer artık yalnız şekilde köşelere sıkışmaktan çok,
elinizdeki vurucu güç ve partneriniz ile üstünüze akın akın gelen hatta abartı
kalabalıkları, zaman zaman kontrol edemeyeceğiniz yoğun bir şekle sokmuş
durumda. Virüslü sayısı çoğu zaman 15 veya üstünde oluyor. Dahası git gide
çoğalıyorlar. Tabii ki sizde nerde bunların ana damarı diye düşünürken, bir
yandan hızlı şekilde onlar ile mücadele edip, bir yandan ise o an istenilen
görevi yapıyor ya da istenilen yere ulaşmaya çalışıyorsunuz. Yani zat-ı
şahanelerin hepsi sizin için birer engel ve sizin elinizde en azından demoda
anlaşılan o engelleri kaldırmak için hep bir vurucu güç oluyor.
Oyunda çevre ile etkileşim her ne kadar yok denecek kadar az olsa da, çoğu zaman
belki de 2-3 şarjör harcayacağınız yeri tek bir benzin varili havaya uçurarak
imha edebiliyorsunuz. Her ne kadar ölen her virüslü kişinin inanılmaz şekilde
bir görsellik ile ortadan kaybolması oyunlarda artık görmek istemediğimiz bir
olay olsa da, öldüklerinde bize birkaç işe yarar (Kurşun, sağlık paketi vs…)
bırakması tabii ki bizleri oyun içerisinde o kalabalık savaş ortamında
sevindirmiyor da değil. Oyunun oynanabilirliği partneriniz ile birlikte, hızlı
kararlar vermenizi sağlayan envanter sistemi sayesinde de hızlanmış durumda.
Buna sizin kadar hızlı olan ve musluğu bir türlü kapanmayan virüs maruzu
insanları da katarsak, oynanabilirliğin hem kıvrak hem de hızlı olmasını
düşünebilirsiniz. Ama burada RE 5’in belki de en büyük handikabı burada ortaya çıkıyor. Hala sağa
sola dönerken durma derecesindeki ağırlık ve animasyon eksikliği, ateş ederek
koşup, yürüyüp, hareket edememek böylesine kalabalık bir savaş ortamında inanın
sırtınızı hep bir yere dayayıp köşede kalmanızı ve çoğu zaman kamerada sorunlar
yaşamanızı sağlıyor. Capcom’un oyun üzerinde omuz üzeri kamera ile devam etmesi
doğru bir karar. Ama ne olursa olsun dönüşlerdeki hantallığı farklı şekillerde
giderebilecekken yapmaması ve buna ek olarak hala “Bir insan ateş ederken
hareket edemez” mantığının uygulanması, oyundaki her biri hızlı ve sayıca üstün
olan virüs mazuru insanların karşısında adeta size saç baş yoldurabilir.
Saç baş yolmak terimine değinmişken, oyunun ciddi şekilde zor olduğunu ve
sanırım ki bunun yapımın genelinde devam edeceğini demoya özel olmadığını
belirtmek isterim. Hantallık ve hareket kısıtlılığı RE 5’in aksiyon artılarını bile eksiye
çevirebiliyor. Şimdilik en büyük eksi olarak da bu görülebilir. Bize sunulan
demoda iki bölüm yer alıyor. İki bölümde genel itibari ile dar Afrika yerleşim
birimleri arasında geçmekte, ama özellikle 2. bölümde gösterilen akılda kalan
bazı sunum sahneleri var ki, gerçekten o an sizi etkilemeyi başarıyor.
Helikopterin tam olarak nedeni bilinmeden düşmesi ve aniden karşınıza çıkan
testere kafanın canınızı baya sıkması, gerçekten oyun geneline yayılırsa çok
etkili ve bir o kadarda heyecanlı olacağı, su götürmez bir gerçek olarak kabul
edilebilir.Görsellik iyi de nerede bu etkileşim?
Sadece demoya bakarak RE 5’i oynanabilirliği, geneli, atmosferi ve konusu olarak
buraya kadar inceledik. Tabii ki tam sürümde bir takım ufak çaplı değişimler
olabilir, ama genel olarak oyunumuz en azından görsel olarak demodakinden
farksız olacaktır. Yapımın görsel olarak birçok yabancı sitede “İnanılmaz”
olarak nitelendirilmesi kısmen doğru. Karakterlerin her biri ana karakter veya
yan karakter fark etmeksizin gerçekten poligon zengini yaratılmış. Ana
karakterin yüzünden akan terden tutun, sakalların her birinin görünmesine kadar
her şey mevcut. Hatta Sheva’nın yüz hatları o kadar güzel ki, CGI videolardaki
modellemeleri andırır türden. Karakterlerin bu poligon zenginliğine yetmezmiş
gibi gerçekten çok yüksek seviyede kaplamaların ve Shader efektlerinin eklenmesi
kaliteyi çok yükseltmiş. Yani güneşin bir karakterin sırtında bu kadar gerçekçi
belli olması ve karakterin üstündeki giysinin ince detayını, inanılmaz kaplamlar
ve poligonlar ile göstermesi açıkçası beni etkiledi.
Yalnız her güzelin bir kusuru vardır terimi herhalde bu günler için söylenmiş
olacak ki, çevre ile etkileşim kırılmaya önceden meyilli olan birkaç sandık ve
patlamayı önceden göze almış birkaç gaz verilinden öte değil. Kırılan kapılar ve
camlar dışında etkileşimin olmadığı; sarkan yaprakların içinden geçen
kurşunlardan, oyunun genelindeki duvarlar ve yerlerdeki kaplamaların filtre
uygulanmadan adeta resimmiş gibi durması biraz göze batıyor. Günümüz oyunlarında
fizik kuralları ve etkileşim pencereleri bu kadar genişken, halen PS2 zamanından
kalma yıkılmaz çevre modelinin oyunda aynen durması çok üzücü.
Yapımdaki animasyonların da çok çeşitli olmadığı ortada. Dönüşler hala bir
önceki oyun ile aynı seviyede görünmesi bir yana, yakın mesafede vurduğunuz
adamların pike atarak gene önceki oyundaki ölüş şekilleri bile aynı duruyor.
Merdivende öldürdüğünüz düşman fizik kurallarına uymadan olduğu yerde havadaymış
gibi ölüp bir anda ortadan kaybolabiliyor ki, günümüz oyunlarında özellikle yeni
nesil konsolların gelmesi ile görmeye alışık olmadığımız bu ufak detaylar bir
anda atmosferi baltalayabiliyor. Her şeye rağmen oyunda en beğendiğim yan gene grafik motoru oldu. Evet,
etkileşimi ve fizik etkileri olmayan bir oyun motoru, ama bu kadar yüksek
poligonlu karakterleri bu kadar yoğun savaş alanında biraz AA eksikliği ile de
olsa, Frame rate’te düşüş yapmadan gösterebiliyor olmak, benim için büyük bir
artı.
Yazının sonuna geldiğimiz şu satırda bilinmesi gereken ve yazının aslında
başından sonuna kadar gelinen noktayı görmenizi özellikle istiyorum. İlk üç RE
oyunu tamamen farklı, son iki oyun ise tamamen farklı bir yolda yürüyor. Daha
önce belirttiğim çizgilerden çok, Capcom şu anda 4. oyun ile yarattığı çizgiyi
ve bu yolu beğenen fanları göz önünde tutuyor gibi gözüküyor. Ama bu demek
değildir ki, RE bundan sonra aksiyonu, geriliminden daha önde, daha kalabalık
bir oyun olarak devam edecek. Bu gibi köklü değişiklikleri yapan Capcom
firmasının neler yapabileceğini kestirmek cidden çok güç. Her ne kadar serinin
eski fanları son iki yapıma burun kıvırsa da, doya doya oynayıp bu yapımları
ezberlediklerine eminim. Bu yüzden her ne olursa olsun RE 5 başarılı bir yapım
olacaktır ve açıkçası demodan ortaya çıkan tüm rahatsızlıklara rağmen görünen
bu. Hayatta zaten böyle değil mi? Her zaman hoşnut olan bir taraf varken,
hayatımızda ya da çevremizde hoşnut olmayan bir taraf da illaki vardır.