Rule of Rose
Çocuklardan korkar hale geldik. Hepsi Halka’nın yüzünden; o başlattı bu
akımı. O ve onun sonrasında birazcık Cevapsız Çağrı ve Karanlık Sular, arada da
ikinci Halka geldi geçti. Silent Hill furyası her ne kadar bir efsaneye
odaklanmışsa da özünde yine bir çocuğun merkezinde dönüp dolaşıyordu; FEAR bile
bunu kullandı. Ne gariptir ki bu söylediklerimin çoğu Japonya’dan kopup geliyor.
Hadi tüm bu sanal denebilecek şeyleri bir kenara bırakın, gerçek hayatta da
çocuklar, bilhassa da bebekler çok büyük bir korku unsuru olabilir; biraz
zorlama bir örnek olacak ama ıssız ve karanlık bir sokağın başından diğer uçtaki
bebeğin çığlık çığlığa haykırışlarını duymak kulağa pek hoş gelmez sanırım.
İşte; oyunda ve sinemada böyleydi, realitede de farklı değil. İşin kötüsü böyle
başladı böyle gidecek gibi görünüyor; yapımcılar çocukları karşımıza
çıkardığında artık eskisi gibi onların bizi sevgi dolu, şirinlik dolu dünyalara
götürmeyeceğini anlamalıyız.
Rule of Rose ise bambaşka bir çocuk oyunu(!). Tahmin edebileceğiniz gibi
saklambaç oynayan çocukların arka fonu oluşturduğu görüntüde çiçekten çiçeğe
konan rengarenk kelebekleri yakalamaya çalışan yavru kedicikler, yemyeşil
çimenlerde tepinip duruyorlar. Onları seyreden güleç yüzlü altı aylık bebecik,
annesi baloncunun yanındaki pamuk helvacıdan şeker alırken onların yanına gitmek
istercesine arabasının içinde heyecanla çırpınıyor. Gökyüzündeki bulutlar yerini
binbir renkte uçurtmalara bırakmış; her birinin ucunu sıkıca kavrayan onlarca
çocuk kahkahalar atarak bir oraya bir buraya koşuşturuyorlar…
…mı?
Rule of Rose’un konusu 1930’lu yıllarda kendilerine “Red Crayon Family” diye
hitap eden bir grup kızın kontrol ettiği garip bir dünyada ve Jennifer adındaki
genç bir kız ile oyunun başında, Jennifer otobüse bindiğinde kendisine bir dergi
verip aniden kaçarak uzaklaşan küçük bir erkek çocuğun etrafında geçiyor.
Jennifer’ın bindiği otobüs ıssız bir yerde duruyor ve kahramanımız orada inerek
etrafı gezmeye başlıyor; biraz sonra da Rose Garden adlı bir malikaneyle
karşılaşıyor. Anlaşılan Rose Garden sakinleri Red Crayon Family davetsiz
misafirleri pek hoş karşılamıyor. Kızlar, yani tüm Red Crayon Family üyeleri
Jennifer’ı yakaladıktan sonra Rose Garden’ın derinliklerinde onu hapsediyorlar
ve kahramanımızın asıl macerası işte tam burada başlıyor. Rose Garden bu
çocukların ve uçan bir balinanın mekanı. Evet; uçan bir balina! Sevimli
görünümlü bu kızlarımızın Rose Garden’da kendi aralarında kurduğu bir hiyerarşik
yapıları ve kendi kuralları var. Jennifer neden burada olduğunu bilmeksizin
onların kurduğu bu korku dolu dünyadan çıkmak istiyorsa, Rose Garden’ın düzenine
riayet etmesi ve seçimlerini ona göre yapması lazım. Yoksa akılları çok fazla
şeye ermeyen bu kızlar onun sonunu getirebilir.Rule of Rose, ilk bakışta gerek grafik, gerekse de oynanış açısından Silent
Hill’e fazlasıyla benziyor; yalnız burada kontrolümüz altındaki karakter tüm
Silent Hill oyunlarındakinden çok daha normal, Heather göze alındığındaysa çok
daha sade bir kişilik. Atmosferin yoğunluğu da bunun böyle olacağını doğruluyor;
ana karaktere zıt, fazla karanlık ve ürkütücü bir ambiyans tüm oyun dünyasına
hakim. Oyunun bu özelliğini göze alarak yapımcılar bizi fazla baskı altında
tutmamak için yanımıza bir de köpecik kondurmuşlar. Adı Brown. Hareketleri
gerçek bir köpek gibi; sizi korumaya çalışıyor, bazı bulmacalarda size yardımda
bulunuyor ve bazı cisimleri onun sayesinde fark edebiliyorsunuz. Örneğin
herhangi bir yerde ilerlerken Brown ileride bir cisim fark ettiğinde sizden
ayrılarak orayı koklamaya başlıyor. Düşmanlarla karşılaştığınızda da atılarak
yapabileceğinin en iyi şekliyle zarar vermeye çalışıyor. Bunun yanı sıra sizin
köpek üzerinde doğrudan bir sorumluluğunuz bulunmuyor, yani onun ölmesi gibi
ihtimaller konusunda endişe etmenize gerek yok; bununla beraber Brown kontrol
edilebilir bir karakter de değil, sadece yanınızda gezip duruyor. Onun bu
yardımları oyunun adventure kısmını biraz kolaylaştırmış gibi görülebilir; lakin
bu noktada yapımcılar oyunun aksiyon değil, adventure tabanlı bir oynanış
sunduğunu belirtiyorlar. Genel mantık bulmacalar çözerek ilerlemek ve hikayenin
akışını derli toplu tutmak olarak belirtilmiş; ama bölümler boyunca önümüze
çıkacak garip yaratıklara karşı çeşitli silahlarla mücadele etmeyecek de
değiliz. Lakin oyundaki görüntüler genelin böyle olduğunu yalanlar cinsten.
Yapımcıların beyanlarının aksine oyun aksiyon üzerine daha çok kayacak gibi
görünüyor. Oyun içi videolarda Silent Hill’i fazlasıyla anımsatan ilerleyiş ve
silah alternatifleri dikkat çekiyor. Buna göre oyundan bir Silent Hill klonu,
fakat kaliteli olanından diye bahsedebiliriz.
Çocuklar hep acımasız değiller midir zaten?
Oyunun hikayesi sırasında bahsettiğim Red Crayon Family’nin üyeleri çok garip
kişilikler. Diana, Meg ve Amanda başta olmak üzere Elenor ile birlikte Wendy
birer şirinlik muskası görünümünde olsalar da, bir araya geldiklerinde demek ki
korkutucu oluyorlarmış; Japon’lar bu işte ustalar. Her ne kadar onlara, yani
Japon’lara duacıysam da Japonca’m pek iyi olmadığından ve oyuna dair
bulabildiğim bilgilerden bu çocukların ne kadar manyakça işler
çevirebildiklerini çözemediğim için Rose Garden’ın geçmişinin temiz olup
olmadığına dair pek yorum getiremiyorum. Red Crayton Family’nin Rose Garden’ı
sahiplenmesindeki nedeni ve durup dururken kötü çocuk olmalarının altında
yatanları da yorumlayamıyorum. Ayrıca “Uçan Balina” efsanesi de son zamanlarda
Delaware St. John’daki The Hunter’dan sonra bende en çok merak uyandıran yan
gelişmelerden biri oluverdi ansızın; yalnız Hunter’ın olayı çözüleli çok oluyor,
şimdi Flying Whale merak edilenlerden. Gülün Kuralı adı altındaki “Gül”ün bu
efsanevi balina, onun genç müritlerinin de bu kızlar olabileceğine dair bir
komplo teorisi gelişti aklımda. Kim bilir, belki bu teorimin ucunda Prenses,
Kontes ve Düşes’ler de anlam kazanıyordur; zira bu bahsettiğim unvanlar oyundaki
kahramanlara ait.Görsellik açısından da Silent Hill ile oldukça büyük benzerlikler barındırıyor
Rule of Rose. Grafikler çok güzel ve ışıklandırmalar oyunun en büyük artıları
arasında olacak gibi. Kontrolümüzdeki Jennifer ve diğer bütün düşmanlarımız,
oyun içi videolarda göründüğü kadarıyla çok iyi modellenmişler. Ayrıca
verdikleri tepkilere göre yüz mimikleri de o anki ruh hallerini de başarıyla
oyuncuya yaşatabilecek. Jennifer hariç hepsi de 16 yaşından küçük düşmanlarımız
çocuk olmalarının verdiği tepkileri mükemmel yansıtıyorlar. Oyunun sahip olduğu
atmosfer ise etkileyici kelimesinden fazlasını hak ediyor; trailer’lardaki
müzikler ve ses efektlerinin bu konudaki desteği insanı mest eder türden.
Hangi alternate bu?! HMM???
Oyunun Silent Hill ile benzerliklerinden söz ettik durduk. Silent Hill’in
efsanesi sayfalara döküldüğünde okudukça insanı sıkabilir, nedeni muhtemelen
uzun olmasından kaynaklanacaktır; ama bu arada gerçekliğine sizi inandırır. Rule
of Rose’da önümüzde ne var? 19 yaşında hoş bir kız rutin bir şekilde otobüse
biniyor ve eline, yüzünü göremediği küçük bir çocuk tarafından üzerinde “The
Princess” yazılı bir tomar kağıt tutuşturuluyor; bir süre sonra yere ayak
bastığında karşısında Uçan Balina’nın gölgelediği bir malikane ve içerisinde de
deli manyağı bir grup kızla karşılaşıyor. Arada bir efsane olduğu bariz; o
olmasa ne Uçan Balina olayı açıklığa kavuşur, ne de oyunun bir konusu olur.
Bunların tamamını öğrenmek için bir süre beklememiz gerekecek(hadi be?). Rule of
Rose şimdilerde Japonya’da piyasada; lakin oyunun Amerika veya Avrupa çıkışı
hakkında herhangi bir gelişme mevcut değil. Oyunun videolarında yer alan
İngilizce seslendirmeler oyunun bu konuda bir süreç içerisine girdiğinin
göstergesi olabilir; nitekim Japon eskisi oyunları PS2 ve diğer konsollarda
farklı coğrafya insanı olarak karşılamaya alıştık. Farklı bir açıdan
bakıldığındaysa oyundaki kahramanların Japon’a benzemediğine dikkat çekmek
istiyorum; buna göre Rule of Rose’u bir zaman mutlaka bizim de oynayabileceğimiz
ihtimali yüksek gibime geliyor(bunları oyun Avrupa veya Amerika’da resmen
duyurulmamışken söylüyorum). Oyunun bize verebileceği genel duygu ise şahsi
kanaatimce Silent Hill’i zorlayabilecek; fakat onun altında, Forbidden Siren ile
Fatal Frame ayarında veya onlardan biraz üstte seyredecek gibi. Benim fikrimi
soracak olursanız Rule of Rose kalbimi kırdı; karakterleri, gerilimi ve
müzikleriyle kendine aşık etti diyebilirim.