Total War serisinin son on yılımızda strateji oyunlarına getirdiği yenilik sanırım herkes tarafından kabul gören bir gerçek. Nitekim gerek ondan önce gelmiş olan gerçek zamanlı strateji oyunlarından gerekse sıra tabanlı strateji oyunlarından aldığımız hazları bir araya getirip sunan bir isimdi. Serinin ilk bölümü olan Shogun ise genel strateji oyunlarından farklı olarak Japon kültürünü ciddi anlamda karşımıza çıkartan ilk yapım olmuştu.
Küçük bir ada, büyük bir bela
Japonların tarihi ile ilgili ciddi anlamda yapılmış ilk oyun olan Shogun, diğer oyunlara nazaran küçük haritasında bize büyük savaşlar yapma fırsatı sağlamıştı. Okçularımızı sıra halinde dizerken arkalarına koruma olarak mızraklılarımızı dikmek, atlılarımızı düşmana saldırırken üçgen pozisyonu almasını emretmek veya yıllardır tarihte gördüğümüz, atalarımızın “Kurt Kapanı” taktiğini bir de ben deneyeyim deyip gerçekten de başarılı olmak bize büyük bir zevk yaşatmıştı. Hele ki bin, iki bin kişilik orduların açık alanda çarpışması, atlılar hücum ederken kamerayı yaklaştırarak onları takip etmemiz ve o ilk çarpışma anı mükemmel anlardı. Benim bile bunları anlatırken, Shogun 2’yi oynamayı daha yeni bırakmama rağmen, ağzım sulandı.
Evet yeni Shogun’un gelmesine az bir süre kala denediğimiz “Press Release” sürümünde gördüklerimiz ve yaşadıklarımız hakkında sizlere bilgi vermek için burada toplandık. Nitekim baştan söyleyelim ki yapımcı firmanın oluşturduğu bu versiyon ne tek kişilik oyunu ne de çok kişilik oyunu içeriyor, dolayısı ile esas oyunda burada anlatacaklarımızın dışında şeyler bulmamız mümkün olabilir.
Ben bir Daimo’yum
Başlar başlamaz daha ana menüden farklı bir oyun ile karşılaştığımızı anlıyoruz. Aslında seçenek olarak çok değişiklik olmasa da görsellik bu sefer en üst seviyede tutulmuş. Toplam üç adet kategori (seçenekler ve çıkış hariç tabi ki) bizleri karşılıyor ki, arkaplanda ihtişamlı bir kale manzaramız mevcut. Bu üç seçenekten ilki tek kişilik oyun. Buradan oyunun campaing moduna başlabilir, klasik save/load ekranlarına geçebilir, alıştırma (tutorial) bölümünü oynayabilir, tarihi savaşlar yapabilir veya hızlı bir savaş yapabiliriz. Buraya kadar her şey aynı iken alıştırma bölümündeki değişim gözden kaçmayacak şekilde, çünkü artık orası da bölümlere ayrılmış durumda. Kara ve deniz savaşlarının önce başlangıç modunda daha sonra bu modları tamamladığınızda açılan gelişmiş modların eğitimleri mevcut.
E peki geri kalanlar ne olacak diye sorarsanız o işi de ortada yer alan Campaing Tutorial bölümü devralıyor. Bu bölümde nerden baksanız 10 -12 saatlik bir oyun bizleri bekliyor. Gerçekten epey detaylandırılmış bir bölüm olan Campaing Tutorial bölümünde oyundaki gerek harita bölümünde gerekse savaş bölümünde bilmeniz gereken her şey size Japon aksanlı İngilizcesi ile konuşan yaşlı danışmanınız tarafından anlatılıyor. Bu tarz alıştırma bölümlerini genelde Paradox’un stratejilerinde görmeye alışık olduğumuzdan Total War serisinde bu denli bir eğitim gerçekten bizi mest etti. Karşımızdaki diğer bir kategori ise çoklu oyuncu bölümü. Burada da iki kısım var, birisinde avatarınızı oluşturuyor diğerinde ise online olarak başka kişiler ile savaşabiliyorsunuz.
Neredeyim ben?
Öncelikle şunu söyleyelim ki bundan sonrasını okurken diğer Total War oyunlarını kafanızın bir köşesine kaldırın. Farz edin ki, bu sizin oynayacağınız ilk Total War oyunu. Yalnız sakın yanlış anlaşılmasın, oyunumuz diğer Total War oyunlarından çok farklı değil. Aksine oyunun belki mekanik kısmı en azından %60 oranında aynı. Medieval 2’den beri süre gelen haritada yürüyerek ilerleme halen söz konusu. Doğal olarak dağlar, dereler, köprüler ve diğer klanların askerleri de harita üzerinden bizim hareket alanımızı belirleyen etmenler. Ancak Shogun 2 oyununda “Fog of War” sistemi değiştirilmiş ve aslında çok da tatlı olmuş. Sahip olduğunuz veya askerleriniz ya da ajanlarınız tarafından açtığınız bölgelerin görüntüsü diğer Total War oyunlarındaki gibi, lakin henüz keşfetmediğiniz yerler tıpkı bir harita kağıdı gibi gözüküyor. Gördüğünüz tek şey bölgenin adı ve sınırları.
Şimdi gelelim üstteki paragrafın başında bahsettiğim mevzua. Dediğimiz gibi Shogun 2’nin mekaniği diğer Total War oyunlarına çok benzer nitelikte ancak mantığı tamamen farklı. Batının ve doğunun farkını anlamak için artık önce Empire’ı daha sonra da Shogun 2’yi oynayın desek çok da yanılmış olmayacağız. Nitekim Japonya’nın ve Japon halkının geleneklerine sadık, onura, sadakate, gurura önem veren yapısı oyuna aynen geçirilmiş. Hanedandaki hiyerarşi, birlik ve düzen, saygı oyunda sizi resmen esir alıyor. Öyle ki normalde bir oyun için gereksiz hatta saçma diyebileceğiniz bir şey için bile “Evet aslında böyle olması gerekir” diyorsunuz içinizden.
Oyundaki harita ilk Shogun’a göre hayli büyük ve bu sefer Japonya’nın adaları da işin içinde. Haritada tam 67 adet bölge var ve bazı bölgelerin kendilerine has özel binaları mevcut. Bunlar taş ocakları, limanlar, pirinç tarlaları, vs. gibi şeyler. Bu bölgelerden birini ele geçirdiğinizde o binanın getirdiği avantajını da ele geçiriyorsunuz. Örneğin taş ocağı olan bir bölge size daha güçlü kaleler yapmanızı sağlarken, pirinç tarlaları yiyecek stoklarınızı zenginleştiriyor.
Yeni oyunda artık orduların bakım ihtiyaçları da (upkeep) mevcut. Dolayısı ile parayı bulduğunuzda takır takır ordu basamıyorsunuz. Hatta öyle ki bazen kazandığınız deniz savaşlarından sonra düşmanın terk ettiği gemileri ele geçirip donanmaya katmanıza rağmen upkeep’iniz ek birimler için yeterli olmadığından bu yeni gemileri yok etmek zorunda kalabiliyorsunuz.
İlk başta moral bozucu gibi gözükse de inanın o kadar da kötü bir şey değil bu. Nitekim oyundaki savaşlardan hevesinizi (ya da ağzınızın payını) aldıktan sonra o kadar savaş heveslisi olmayacaksınız çünkü düşman gerçekten çok zeki. Dikkat edin güçlü demiyoruz, zeki. Ne zaman ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Sizin az bir ordunuz olsa bile koca bir orduyla doğrudan kalenizi kuşatmıyor. Öncelikle eğer o bölgede limanınız varsa onu kapatıyor. Etrafında yardım alabileceğiniz yerler varsa bunları hesaplıyor, donanmanıza saldırıyor, ticaret yollarınızı ele geçiriyor. Yani kendisini ne zaman hazır hissederse size o zaman saldırıyor.
Hatta bazen sizinle kendisi bile uğraşmıyor. Eğer sizden uzaktaysa veya ordusu başka şeylerle uğraşıyorsa ele geçirmek istediği bölgenize bir keşiş yolluyor ve bir süre sonra keşiş sayesinde halkınız size karşı ayaklanıyor.
Japonya’da bir Çinli
Shogun 2’nin savaş mekaniği algoritmalardan veya kodlardan oluşsa da mantığında binlerce yıllık bilgelik yatıyor. Düşman orduları ünlü Çin filozofu Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabındaki öğretilerden yola çıkarak hamlelerini yapıyor. İçinizde kitabı okuyanlar (ki okumayanlara şiddetle tavsiyemdir) bilirler ki Sun Tzu’nun en büyük iki öğretisi bulunmaktadır. Bunlar;
“En iyi zafer, savaşılmadan kazanılan zaferdir”
“Düşmanını her zaman ve her şekilde yenmek için hem kendini hem de onu çok iyi tanımalısın”
İşte oyun boyunca bu iki ana maddeyi temel alarak kendini geliştiren yapay zeka bir zaman sonra gerçekten sizi yormaya, sıkmaya, sinirlendirmeye ve üzmeye başlıyor. Öyle bir an geliyor ki bin beş yüz kişilik bir ordu ile bin kişilik bir orduya saldırırken bile ilk seçenek olarak aklınızdan otomatik savaşma seçeneği geçiyor. Çünkü size o kadar amansız taktiklerle saldırabiliyor ki bir anda neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz.
Üstelik bu tarz durumlarda kayıt et, baştan yükle taktiği de işe yaramıyor. Nitekim ilk savaşta düşmanın ne yaptığını iyice ezberleseniz bile ikinci savaşta bu sefer sizin ona karşı uyguladığınız taktiğe yeni bir taktikle cevap veriyor.
Her Japon asker doğar
Savaşlardaki animasyonlarda gerçekten gözle görülür bir gelişim var. Artık her asker bir birey gibi davranıyor. Elbette görünümleri yine birbirine benzer şekilde ancak ara ara farklı davranışlar sergileyenler oluyor. Özellikle savaş animasyonları gerçekten mükemmel olmuş. İki samuray birliğinin çarpışmasını izlemek ciddi şekilde heyecan verici. Nitekim ekranda sadece elindeki kılıcı sallayan ve vurup vurmadığı belli bile olmadan ölen ya da öldüren askerler yok. Gelen darbelere kılıçlarıyla karşılık veren veya bu darbelerden takla atarak kaçan, kılıç kılıca çarpıştıklarında rakibini tekmeyle yere indiren ve daha sonra ölümcül hamlesini yapan, kendi düşmanı ölünce arkadaşına yardım eden askerler var artık savaş alanında. İnanın bazen öyle bir zaman geliyor ki savaşı bir kenara bırakıp sadece iki birliğin birbiriyle olan çarpışmasını izliyorsunuz.
Elçiye zeval olmaz
Shogun 2’deki değişimin diğer bir yanı da diplomasi ve casusluk alanlarında göze çarpıyor. Diplomaside Medieval’daki mantıkla eski Shogun’daki mantık birleştirilmiş. Bu oyunda diplomatlar yok. İstediğiniz anda diğer klanlarla diplomatik görüşmelere girebiliyorsunuz. Ancak bir klan ile görüşme yapabilmek için öncelikle onların en az bir bölgesini haritada bulmanız gerekli. Yani klanlarla fiziksel olarak karşılaşmalısınız. Bu şekilde onlarla olan ilişkilerinizi arttırabilir veya onları ele geçirmek için politik oyunlar oynayabilirsiniz. Diplomasideki seçeneklerimiz de arttırılmış durumda. Himaye altına almaktan talep etme veya tehdit etmeye kadar artık birçok seçenek mevcut.
Ajanlar konusunda da yine yenilikler mevcut. Ancak diğer tüm Total War oyunlarından farklı olarak casusluk veya suikast yapan ajanlarınızın başarısız olsa bile kaçıp kurtulma şansı var. Benim oyunun başında ürettiğim Ninja o kadar çok insan öldürdü ki bazen savaşmaya bile gerek kalmadı.
Gerek ajanlar gerekse diplomasi hakkında fazla detaya giremeyeceğim çünkü bu alanlarda bir iki ufak değişiklik veya eklenti yapılabilmesi mümkün dolayısı ile bu bölümü inceleme kısmında daha geniş olarak ele alacağız.
Deniz savaşları hem bizler hem de Creative Assembly için yeni olduğundan o konuda öyle aman aman bir değişiklik yok. Yine rüzgarın hızı, askerlerinizin sayısı ve gemilerin gücü ön planda. Ancak şu var ki denizin görüntüsü mükemmel gerçekten. Ekranı uzaklaştırıp tüm okyanusa baktığınızda ciddi anlamda sanki gerçek bir deniz manzarasına bakıyormuş gibi oluyorsunuz. Hele ki bir de gün batımına denk gelirseniz.
Tatlı ülke Japonya
Shogun 2’nin gelmesine daha bir ay var ancak ben şimdiden rüyalarımda görmeye başladım bile. Atlılar çocukların üzerine doğru geliyor, çocuklar ise “Baba! Baba!” diye bağırıyorlardı. Benim samuraylarım çocukları koruyayım derken düşman okçularının alevli oklarına hedef oluyor o sırada generalim bana “Çek çocukları oradan, savaşa çocukları kim getirdi yahu?” diyerek beni azarlıyordu. Ben tam ne yapacağımı düşünürken…
İşte Shogun 2 böyle bir oyun arkadaşlar, üstelik daha şimdilik böyle bir oyun. Oyunun tam sürümü çıktığında bizi bir iki ekstra da bekleyebilir, o yüzden her daim heyecanımız dorukta.