Silent Hill: Downpour

“Ben neredeyim, burada neler oluyor, herkes nerede?” Ne kadar tanıdık sorular değil mi? Kişiler ve hikayeler farklı olsa da, Silent Hill’i ziyarete gelenlerin ortak amaçları aynı oluyor; bir an evvel buradan kurtulmak! Peki bu o kadar kolay mı? Bulunduğunuz mekandan belki kaçabilirsiniz, peki ya içinizde yıllardır bilmeden inşa ettiğiniz Silent Hill’den? Sanırım bu pek kolay değil.

Adamın biri yıllar evvel gölün kenarında bir kadın gördü, sevdiği kadın olabilir miydi? Belki de, ama aslında olmadığını öğrenmesi uzun sürmeyecekti. Başka bir zaman dilimi, yakın bir mekanda bu kez yorgun bir adam. Hemşireler, görüldüğünde korkulacak kişiler değildi. En azından o adam, o hemşirelerle karşılaşana kadar. Ya da daha önce hiç görülmemiş bir yaratık, kafası piramiti andıran, devasa bir yaratık. Saldırmak mı gerekirdi, yoksa saklanmak mı? Kaçmaktan kimse bahsedemezdi, çünkü kaçacak hiçbir yer yoktu. En iyisi, orada olmamış gibi davranmak ve hiç hareket etmemekti, her ne kadar bunu yapmak çok zor olsa da!



Sis dağıldı sanki, ardından kül yağmuru durdu, Silent Hill buz kesmeye başladı, kar mıydı bu yağan şimdi? Peki onun içini üşüten kar soğuğu muydu, yalnızlık mı, yoksa durmadan büyüyen belirsizlik faktörü mü? Belki de kaçmak istemiyor, bırakmak istiyordur kendini bu boşluğa. Evet, şimdi tekrar sis çökmeye başladı, hatta yağmur bile yağıyor. Islatıyor onu korkuları, üzerine düşen her bir yağmur damlasıyla. Yaratıcısı olduğu bu kabusun en derin çukurunda, kendi kabusunda ölerek, kendi kendinden kurtulmayı amaçlamıştır belki de. Evet, birçok “Belki”, birçok “Acı”, birçok “Keşke”…

Daha önce de demiştim Silent Hill doymadı, doymayı da düşünmüyor. Burası bir yol geçen hanıysa, buraya daha çok fazla kişinin yolu düşecek demektir.

Yeni

Silent Hill: Downpour’un geliştirici koltuğunda Vatra Games bulunuyor. İsim olarak pek tanıdık değil, biliyorum. Zaten oyunun fanları da bu ismi ilk duyduğunda endişeye kapılmıştı. Nasıl bir iş çıkarabilirlerdi, hem Akira Yamaoka da yoktu artık? Silent Hill gibi bir markaya neler katabilirdi Vatra Games? Şunu belirtmek gerekirse Vatra Games’te, daha önce önemli oyunlarda çalışmış isimler var. Örnek olarak The Suffering, Mafia gibi oyunları gösterebiliriz. Hatta Son çıkan Silent Hill oyunlarında çalışan isimler de Vatra Games’te bulunuyor…

Özgürlüğü kovalama vakti, ama asıl mahkumiyet şimdi başlıyor

Bu kez kontrol ettiğimiz karakterin ismi Murphy Pendleton. O bir suçlu ve hapishanede pek de keyifli vakit geçirdiği söylenemez. Geçmişte işlediği “isteyerek veya istemeyerek” günahların cezasını çeken adamımız, hapishanenin duş kısmında bizim yardımımızla göreceği hesaplaşmanın ardından, farklı bir hapishaneye nakledilmek üzere diğer mahkumlarla otobüse bindiriliyor. Zira bu bina, artık sadece Murphy için değil, birçok mahkum için de yaşanması zor bir hal almıştır. Acaba gidecekleri yer, onlara daha iyisini sunabilacek mi? Bunu gerçekleştirebilselerdi belki, ama olmuyor, olmuyor…

Nakil için yola çıkan hapishane otobüsünün güzergahında, Doğu Silent Hill de bulunuyor ve tam da Silent Hill yakınlarında büyük bir kaza meydana geliyor. Kazanın ardından uyandığımızda, “Hayatta kalan tek kişi ben miyim?” sorusuyla gezmeye başlıyoruz etrafı. Ama durum ilginç. Çünkü kaza alanında ne polisler var, ne de diğer mahkumlar. Ölmüş olsalar, cesetleri en azından etrafa savrulurdu değil mi? O halde neredeler, belki de ölmediler?

İşte bu sorular ve sonrasında etrafı keşfetme isteğiyle başlıyoruz maceramıza. Öncelikle üzerimizdeki mahkum elbisesinden kurtulmalıyız. Nereye giderseniz gidin, mahkum elbisesi giyen birinden kimse hoşlanmaz. Hele de Murphy gibi yardıma ihtiyacı olan birini kontrol ediyorsanız, bunu hemen yapmalısınız.

Ufak bir gezintiye çıktıktan sonra, sislerin ardında parlayan ışıklar gördüm ve oraya doğru hareket ettim. Her yer ıssız doğal olarak ve her yer sisle örtülü. Önce eski model bir araba, ardından terkedilmiş bir ev derken, bir anda postacı belirdi yanımda. Evet, bu hoşuma gitmedi değil. Önceki Silent Hill oyunlarında olduğu gibi “Olayla alakasız görünen ve bir andan hiçbir şey yok gibi sizle sohbete başlayan insanlar”, Downpour’da da var. Ve sohbet ilerlemeye başladıkça acı dolu sözcükler, şifreli cümleler, ardı arkasını kovalıyor. Umursamaz tavırlar da oluyor arada. Tüm bunlar da Murphy’nin zihnini bulandırıyor haliyle. Eğer burada kimse yaşamıyorsa, neden postacı gelsin ki? Hatta, az evvel yanımda olan postacı, arkamı döndüğümde nereye gitti bir anda?

Beni dövmek ister misin?

Downpour’da arayış içerisindeyiz. Bir an evvel çıkışı bulmak ve Silent Hill’dan kaçmak istiyor adamımız. Bunun o kadar da kolay olmadığını, etrafı gezmeye başladıkça daha da iyi anlıyor. Gittiğimiz her mekanı incelemeli, işimize yarar her şeyi toplamalıyız. Zaten toplamadıysak, başka bir yere de gidemiyoruz, oyun bizi sınırlandırıyor. Sağlık paketleri, bulunduğumuz bölgeyi gösteren bir harita, telsiz ve bir el feneri… Evet, klasik olan tüm bu elementleri bir bir elde ediyoruz. Üzerinde ufak notların bulunduğu kağıt parçaları ve gaipten duyulan sesler de işin tuzu biberi oluyor.

Murphy’nin özelliklerinden kısaca bahsetmemiz gerekirse; sorular sormayı, mücadele etmeyi ve en önemlisi hayatta kalmayı isteyen bir adam. Etraftaki sandalye, sopa, balta, kazma, taş, şişe gibi objeleri alıp, düşmanlarına karşı veya kırmak istediği engellere karşı kullanabiliyor. Ateşli silahlara da biraz ilgisi var, ancak oyun boyunca ateşli silahlar ve mermileriyle pek karşılaşmıyoruz.

Ve bir güzel özelliği daha eklersek, Murphy ile bazen önemli kararlar vermemiz gerekiyor. Belki bir sohbet esnasında, belki de yaşanan veya yaşanmak üzere olan olay esnasında, bizden seçim yapılması isteniyor. Yapacağımız seçimler, o andan itibaren hikayedeki konumumuza etki ediyor ve rotayı değiştirebiliyoruz. O yüzden seçim yaparken, doğru kararlar verdiğinizden emin olun.

İlk yaratıkla karşılaşma ve sonrası

Öncelikle şunu belirteyim, Downpour, aksiyon odaklı bir Silent Hill oyunu değil. Daha çok, kaçmaya yönelik, gerilim duygusunu yansıtmak isteyen bir oyun. Zaman zaman bunu başardığını da söylemeliyim.

“Evin odalarında gezinmeyi bitirmiş, bodrum katını kontrol etmeye başlamıştım. Derken bir televizyon cızırtısı, beni kendini çekti. Oraları kurcalarken bir anahtar buldum ve yukarıya çıktım. Sesler duymaya başladım ardından. Bir adam, bir kadını dövüyordu, o sırada da yargılar bir ses tonuyla bağırıyordu. Adamımız ikisini ayırayım derken, olanlardan haberdar değildi. O kadın, aslında sıradan bir kadın değil, bir yaratıktı ve o adam da, pek yabancı biri değildi.” Detayını, oyunu oynadığınızda kendiniz görün isterseniz.

İlk yaratık dövüşü, eğitim kıvamında geçiyor. Atak yapma ve kalkan oluşturma hakkında bilgiler öğreniyoruz. Eğer çıplak elle yakın dövüşe girişirsek, pek şansımız olmuyor. İlk yaratığı öldürsek bile, ikincisi rahatlıkla hakkımızdan gelebilir. Bu sebeple yukarda da belirttiğim gibi, etraftan bulduğumuz işe yarar her objeyi kullanmamız gerekiyor. Her defasında bir tanesini üzerimizde taşıyabiliyoruz. Kırıldıklarında da yenilerini bulmamız şart.

Düşmanlarımızdan aldığımız darbeler, görsel olarak da belli oluyor. Adamımızın üzerindeki elbiseler kanlanıyor. Yüzüne baktığımızda da kirlendiğini, yaralandığını görüyoruz. Hareket kabiliyetimizin azaldığı da bir gerçek. Tabii bunları düzeltmek için sağlık paketleri kullanmalıyız. Onlar da pek sık bulunmuyor, o yüzden bulduklarınızı tutumlu kullanmanızda yarar var.

Çöz şu bulmacayı artık

Bulmacalar, önceki Silent Hill oyunlarında olduğu gibi bu oyunda da önemli. Zorluk seviyeleri de, sizin tercih ettiğiniz oyun zorluk seviyesine göre değişiklik gösteriyor. Örneğin bir bulmaca hakkında size bilgi vereyim isterseniz: Oyunda biraz ilerledikten sonra, mağarada gezinirken, dönen büyük su çarklarıyla karşılaşıyorsunuz. Onların düzgün bir sırayla çalışması, aşağıdaki asansörün çalışmasını sağlıyor. Bunun için yapmanız gerekenler oldukça basit.

Yukarı çıktığınızda tahta bir kapı göreceksiniz ve o açık. Çarkların önündeki üç vanayı da çevirip, suyu en uç noktaya getirdiğinizde, asansör çalışıyor, ama bu sefer de o tahta kapı kapanıyor. Kapanmaması için, kapının ön tarafında, solda bir tahta kutu var. O kutuyu kapının ortasına kadar çekmelisiniz. Sonra vanaları çevirip, asansörü çalıştırdığınızda, böylece kapı da kapanmamış oluyor ve aşağıya inebiliyorsunuz.

Bazı bölümler sizi içine alıyor

Oyunumuzda genel olarak çizgisel bir ilerleyiş söz konusu. Eğer yeni bir yol bulamıyorsak, bulunduğumuz bölgede yapmamız gereken şeyler var demektir. Bölüm tasarımları konusunda açık uçlu çalışmamış Vatra Games. Ancak bazı mekanlar, gerçekten etkileyici olmuş. Detay vermeden söylemem gerekirse, yanlış yöne gittiğinizde devamlı uzayan bir merdiven var, ki benzer bir durumu önceki Silent Hill oyunlarında da görmüştük. Bir düğmeye basmanızla birlikte tüm odanın yanan kağıtlar gibi yavaş yavaş yok olup, ortaya kabus gibi tasarımla çıkması da gerçekten etkileyicdi. Ah bir de siren sesini duysaydım, konsolun başından kalkıp kaçabilirdim gece vakti.

Silent Hill’ın teknik yönleri

Downpour’da Epic Games’in ünlü grafik motoru Unreal 3 kullanılmış. Baktığımızda genel olarak oyunun görsel yönü pek iyi değil. Kaplamaların detay seviyesi düşük olduğu gibi, bazen geç yüklemelerle de karşılaşabiliyoruz. Bir anda her yer sisle kaplıyken, aniden tüm sis tabakası yok olabiliyor. Karakterlerin yüz tasarımları fena değil. Ancak bunun dışında çevre ve karakter tasarımları pek detaylı değil. İşin içine mimikleri katarsak ise, komple donup kalıyoruz, çünkü animasyonlar çok donuk. Hele dövüş animasyonları, birer odun gibi olmuş. Oyunun henüz başlarında, hapishane duşunda karşılaştığımız karakterin tasarımı da açıkçası bana orantısız geldi. Kafası fazla büyük olmuş sanki. Siz ne dersiniz?

Kullanılan gerçek zamanlı hava durumu sistemi fark edilebiliyor. Kimi zaman sis bastırırken, bazen yağmur yağmaya başlıyor. Tabii görüş açısının düşmesi, karşılaşabileceğimiz tehlikelere karşı bizi zor durumda bırakabiliyor. Kimi zaman ufak bir pencereden, kimi zaman sislerin arasından sızmaya çalışan ışık efektleri ise, göze hoş geliyor. Bazı sinematik sahneler ve etrafa kabusun çöktüğü sırada mekanların değişmeye başlaması gibi gelişmeler, görsel anlamda oyuna artı yönde katkı sağlamış.

Hasar ve deformasyon kısmına gelirsek, az evvel de söylediğim gibi, adamımız darbe aldıkça hem üstü başı deforme oluyor, hem de yüzü yaralanıyor. Görsel olarak da ne halde olduğumuz görüp, ona göre önlem almaya çalışmak güzel. Etraftaki birçok objeyi kontrol edip, hareket ettirebiliyoruz.

Oyunda savaştığımız düşmanlar yaratıklar olduğu için, yapay zekayı çok da ön plana almamak gerekir, sonuçta pek sağlıklı düşünemeyecekleri ortada. Ama bazı zamanlar çok saçma döngülere girip, bizi boşladıkları oluyor. Anlayacağınız, o “Öldürmek için harekete geçmek” zahmetinde bile bulunmuyorlar.

Ve tabii ki Akira Yamaoka’nın eksikliği

Akira Yamaoka’nın Silent Hill serisinde yer almayacağını açıklaması, hepimizi üzmüştü. Dolayısıyla Downpour’da bizi nasıl bir tablonun beklediğini merak ediyorduk. Fark ettim de, Akira Yamaoka varken hiç “Müzikler kötü olabilir mi?” diye endişeye kapılmazdım. Dexter’da da çalışan Daniel Licht, oyunumuzun müziklerini hazırlamış. Downpour’un müzikleri fena değil, hatta bazıları hoşuma da gitti, ama Akira abimizi ben aradım şahsen. Onun tonları, ortam sesleri, müzikleri daha bir başkaydı, evet. Sanırız Konami de bunu biliyordu ki, oyunun ana tema müziği için Korn grubuyla anlaşma yaparak, yeni bir etki bırakmak istedi. Evet, Silent Hill’ın sert ve yeni bir şarkısı var artık.


Silent Hill: Downpour, yaklaşık 10 saatlik oyun süresi sunuyor. İçerisinde yan görevlerle birlikte. Eğer isterseniz, farklı arayışlara girişebiliyorsunuz bu kasabada, ama etraftaki tehlikeleri de göz ardı etmeden. Unutmadan şunu da söylemek istiyorum, Downpour’da Silent Hill kasabasının daha önce gezmediğiniz yerlerinde geziyorsunuz.

Çıkış nerede?

Sonuca gelirsem, Downpour’u Silent Hill serisiyle alakası olan arkadaşlarıma tavsiye ediyorum. Çok başarılı olmasa da, bu tarz oyunlar pek piyasaya çıkmıyor. Eğer ucundan atmosfere kaptırabilirseniz kendinizi, keyifli vakit geçirebilirsiniz. Ancak Silent Hill ile bugüne kadar bir tanışıklığınız yoksa, başlamanız gereken oyun bu değil. İyi oyunlar!

Exit mobile version