Daha fazla duvar lazım, daha fazla ağ sıvısı ve daha fazla macera.
İkinci filmden esintilerle birlikte PS2 ekranına düşüyor yine örümceğimiz. Üstelik daha aktif, Doktor Ahtopot ve daha güzel seslerle. Filmle birlikte yüreklere düşeceği de kesin gibi, zira bu sefer çalışmalar bir evam yerine konsept oyun planlama yoluna gitmiş.
Artık oyun platform olmaktan çıkmış. Örümcek Adam’ın hikayesini bilen çok, bilmeyen azdır. Kahramanımız gerçekten kendi türünün en sıradışı öğelerini biraraya toplamıştır çünkü. Başka bir gezegenden gelmemiştir, güçlerini yanlışlıkla kazanmıştır, minnacıktır yaşı, okumaktadır, kız arkadaşı olmayan bir düşük sınıf öğrencidir, çalışkan sınıftan bir “inek”tir, para kazanmak zorundadır, ışınlar saçan gözleri yoktur, güçlerini kullanmak için icatlara ihtiyaç duyar, tüm sorunları yaşıtlarından farksızdır ama sorumluluğunu yüklenmesi gerekmektedir. Yani örümceğimiz, kahramanların itilmiş, olmayacak gibi duran tarafını temsil etmektedir.
Yorucu bir hayatın gözünden oynamak nasıl olur?
İşte bu yapılmış gibi artık. İstenmeyen biri olmanın eşiğinde, vazgeçilemeyen bir sevgili, yeğen, öğrenci ve fotoğrafçı olmak aynı bedende. Bunu yaşamalı, yaşatmalıyız. Grand Theft Auto III, eski Spider-Man oyunu ve biraz da düşüncede Doom belki. Tek yürek için birçok problem, görev, gezinti.
Manhattan sizin artık bu oyunda. Gezin, keşfedin, tanıyın ve kullanın. Binalar arkadaşınız, insanların bir kısmı için kahraman, bir kısmı için düşmansınız. Harita ve sesler en büyük yardımcınız. Zaman ve olası yükseltiler, iniltiler ise en büyük düşmanlarınız.
Kamera açılarının düzgün oluşu beni biraz düşündürdü demeliyim fakat. Acaba gerçekten videoda izlediğim kadar muhteşem olacaklar mı? Ben açıkçası yine güvenemiyorum. Bilakis net görmüş olmama rağmen daha önce oynadığım oyunlardaki açı saçmalıkları beni kati karardan alıkoyar nitelikte. İlla ki bir nokta hep ölü olur ve o aralıkta dayak yenilir bol bol.
Kameranın dikkati çeken tarafı ağlarımızı da gösteriyor olması. Olmayan binalara, bulutlara, uçaklara ağ atmak yok artık. Kafanızı kaldırıp bakın, bina yoksa aşağıya iniş başlıyor demektir. Ayrıca bu sallanma esnasında fizik eklemeyi de unutmamışlar. Çarpmayın, düşersiniz. Köşeleri fazla hızlı dönmeyin, yaralanırsınız. Güzel düşünce, zamanı gelmişti.
Duvarlar ve efendisine yol açın.
Yürüme işini de güzel yapmışlar. Siz yapışmayı kullanmayı akıl edince, dünya size bakıyo kameradan. Belki “ama önümdekini göremem ki?” diye düşünebilirsiniz ama eğer düşman varsa kamera hemen açığa geçip geniş görüntü veriyor.
Çok takıldım bu kameraya, geçmeli artık.
Gelelim pataklama olayına. Artık sinema ile oyun endüstrisinin mahkus kaderi olarak, Matrix edasıyla dövüşmek standart oldu. Görüntü yavaşlar, akmaya başlar, adam uçar, kahramanımız sakince yere iner ve bir sonraki düşmana doğru keskin bakışlarını fırlatıp ilerler. Her nedense o düşman da binlerce kişiyi pataklamış olsak bile kaçmaz, cengaverlik yapar. Biraz akıl lazım bu “yapay zeka” yaratıcılarına. Birkaç tuş ve bolca hareket olacağına emin olun, çok eğleneceksiniz.
Dedim ya sesler harika diye. Oyunla birlikte filmin müzikleri de geliyor. Türün meraklıları olsun ya da olmasın, tüm oyuncular ortalıkta süzülürken mest olacak, bu kadarını açıkça söyleyebilirim.
Tamam, ve son. Grafikler düzeltilmeli biraz daha. Çünkü adamımızın bir iki ay içinde konsolumuza misafir olacağını düşününce, videoda bile hataları farketmemek olası değil. Üzgünüm Treyarch, dost acı söyler. Bir kere yüzler güzel değil. Şehir gezileri sırasında “sokaktaki adam” basitçe çizilmiş. Gerçi basit derken yanıltıcı olmayalım, ihtişamını gördüğünüzde şaşıracaksınız. Fakat şöyle bir gerileyince, surat ve vücut orantısız gibi, eller yok, belden aşağısı ve yukarısı olarak iki parça var. Ya da ben çok kurcalıyorum, tam emin değilim. Neyse ki kavga esnasında herşey harika, bayıldım diyebilirim.
Durum budur sevgili okur. Bekle ve gör diyebiliyorum sadece. Senin de zamanın gelecek, kurtaracaksın.