Oyun İncelemeleri

S.T.A.L.K.E.R.: Call of Pripyat

6 Nisan 1986’da Çernobil faciası patlak vermiş, insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden bir tanesi meydana gelmişti. İnsan, bitki, hayvan demeden milyonlarca canlı ölmüş, yüz binlercesi de radyoaktif etkiler sonucunda büyük zararlar görmüştü. Üstelik bu olay, kendisini zamanla sınırlamadı ve kalıntılarını günümüze kadar taşımayı başardı.

Reaktörün 4. ünitesinin infilak ettiği Çernobil kenti, bugün hâlâ hayalet kasaba olarak adlandırılıyor ve ilk günkü gibi adından korkuyla söz ediliyor. Çevre yerleşim birimlerindeki vatandaşlar, bu bölgede tanımlanamayan canlılar gördüklerini ve anlam verilemeyen ürkütücü sesler duyduklarını defalarca belirtmişlerdi.

Dijital yıkım, PC’lerde sürüyor
Bu üzücü olayı temel alarak hazırlanan Stalker, şüphesiz son yıllarda çıkmış en orijinal yapımlardan bir tanesi. Uzun süre ertelendiği için Stalker’ın her detayını merak edip, araştırıyordum. Karşılaştığım “geliştirici günlükleri” başlıklı videolarda, yapımcıların daha gerçekçi bir deneyim yaşatmak için bizzat bölgeye gittiklerine ve orada araştırmalar yaptıklarına şahit olmuştum. Gerçekten etkileyici ve ürkütücü olmalı. Bu denli özenli çalışmanın ardından kötü bir oyunun gelmesi de beklenemezdi haliyle. Geç oldu, ama yine de sağlam geldi Stalker.

Çıkışla birlikte kafalarda beliren soru işaretleri sayısızdı ve yüz binlerce oyuncu henüz Zone bölgesinin havasından kurtulamamıştı. Tam bu esnada da Clear Sky geldi ve soru işaretlerini tek tek cevapladı. Bundan sonrası yapılacaksa, yeni bir başlangıç olmalıydı ve öyle de oldu; Call of Pripyat.

Bu kez tam anlamda bir kelle avcısı olduğumuz söylenemez. Call of Pripyat, önceki iki yapımla pek bağlantılı değil. Gerçekleştirilen detaylı ön çalışmaların ardından, bölgeye hem karadan, hem de havadan askeri birlikler gönderilir. Helikopterler, gökyüzünden çevreyi rahatlıkla görebilecekleri için, kara birliklerine de rehberlik edebilecektir. Tabii ki kimse Çernobil’e amaçsız gelmez. Bölge kapma yarışında olan gruplar, artık sahibi olmayan çeşitli eşyalar ve keşfedilmeyi bekleyen gizemler… Aslında burası ne olursa olsun yine de çekiciydi. İşler istenildiği gitmedi. Belki radyoaktif etkilerden, belki de bölgenin bozuk ikliminden olsa gerek, tüm helikopterler düşer. Askerler de olan bitene anlam veremeden radyasyon kokan topraklarda ölürler.
Call of Pripyat’ta devlet tarafından görevlendirilmiş özen ajan Alexander Degtyarev’i kontrol ediyoruz. Artık ya Çernobil bizim, ya da biz onunuz…

Giriş videosu biter bitmez kendimizi sınırsız toprakların tam ortasında buluyoruz. İlk bakışta etrafta kimse yok, bitki örtüsü sığ değil ve bulutlarla kaplı gökyüzü, sizi fazlasıyla rahatsız ediyor. İşe çıkmadan önce yer aldığımız bölgeyi biraz tanımakta fayda var. Zira radyasyonlu alanlar, ateş toplarıyla çevrili bölgeler, içine düştüğünüzde belki de bir daha çıkamayacağınız derin yarıklar ve dahası. İster yer altında, ister yer yüzeyinde. Call of Pripyat’taki harita çok büyük. Öyle ki, “keşke araba olsaydı da, binseydim” diyeceksiniz.

Öncelikle elimizde neler var bir bakalım. Ekranın sağ alt köşesinde, kısa yol tuşları yer alıyor. Bu slotlara istediğinizi yerleştirebilir, sonrasında da istediğiniz an tek bir tuş yardımıyla kullanabilirsiniz. Özellikle çatışma sırasında çok işinize yarayacaktır. Ekranın sağ köşesine baktığımızda ise, vücudumuza ve zırhımıza dair bir takım değişikliklerin oluştuğunu gösteren logoları görüyoruz. Acıkırsanız, doğal olarak yemek yemelisiniz. Enerjiniz biterse de içecek tüketmelisiniz. Radyasyonun ilk safhasında tedavisi votkadan geçiyor. Tüm bunlara dikkat ederseniz, oyundaki zorlukların büyük bölümünü geride bıraktınız demektir. P tuşuna basarak kişisel bilgisayar ekranımıza, I tuşuna basarak da kişisel envanterimize ulaşabiliyoruz. Çeşitli ayarlamalar, istatistiki bilgiler ve karakterlerle aramızda geçen konuşmaları grebiliyoruz.


Gelelim görevlerimize. Artık çevrede silah sesleri pek duyulmuyor. Pek fazla canlı da yok zaten. Shadow of Chernobly’de fabrika yanından ne zaman geçsem, mutlaka çeteler arası çatışmalar olurdu. Bazen durur izler, bazen ben de katılırdım. Her halükârda da cephane ve yiyecek konusunda stok yapabilirdim. Bu gibi sahneler, Call of Pripyat’ta azaltılmış. İlk dakikalarda denizlerinden mahrum kalmış gemilerin, Stalker’lar tarafından ev haline getirildiğine şahit olacaksınız. Gelenek değişmiyor ve bu macerada da bar görevleri bulunuyor.

Ne iş olsa yaparım
Haritada fazlasıyla yer alan sarı yıldızlara da dikkat edin. Genellikle çoğu karakterle ticarete girebiliyor, onlara sorular sorabiliyor ve ekstradan gelir elde etmek için görevlere çıkabiliyorsunuz. Bazı operasyonlar takım halinde gizli baskınları temel almış. Önce gizlenerek ilerliyorsunuz, ama ilk mermi sesinin ardından aksiyon başlıyor. Tabii ki önemli dosya veya gizli eşyaları bulmak için yola çıkabiliyor, dedektörümüzü kullanarak değeri airtifact keşfine başlayabiliyoruz. Bu eşyalar, satıldıklarında iyi para getiriyor. Bunun yanında envanterimizde sakladığımız fazladan silah, sağlık paketi gibilerini de satabiliyoruz. Size tavsiyem eğer silahınız bozulduysa, onu atmanız yönünde. Eğer çok nadir bir silah değilse, inanın tamir etmeye değmez. Ayrıca alışveriş esnasındaki fiyatlar da dikkat çekiyor. Çok pahalıya aldığınız silahı, bu kez satmak istediğinizde komik rakamlara maruz kalabilirsiniz. Alırken iyi düşünün.Yapımda, önceden de açıklandığı üzere Pripyat kasabası, Yanov istasyonu, Jupiter fabrikası, Kopachi köyü gibi mekânlar ve dahası var. Hepsi de gerçeklerinden bire bir baz alınarak hazırlanmış. Atmosfer gerçekten harika. Bunda yalnızlık hissinin etkisi büyük. Ek olarak yer aldığımız topraklar da çok etkileyici. Gördüğüm bazı yapılar beni fazlasıyla etkiledi. Çürümüş bir geminin üzerine inşa edilen gözcü kulesi, uzaktan bakıldığında müthiş görünüyordu. Demirden bir yapının üzerine, tahtalar aracılığıyla yapılan merdivenler ve gözcü kulesi çok hoş olmuş. Hele bir de en tepeye çıkıp etrafı izlediğinizde, kısa bir süre de olsa kendinizi oyunun içinde hissedebiliyorsunuz. Gece vakti gezinirken, uzakta gördüğünüz ışığa doğru yol almak ve ateşin etrafına toplanmış 3-4 adamı görmek, o sırada hissettiğiniz gerilimin ve yalnızlığın yerini aniden rahatlık hissine bırakabiliyor.

Ortalık yerde hareket etmeden, genellikle siper alarak saldırmak en mantıklısı. Zira tek kaldığınızda, kısa sürede ölebiliyorsunuz. Stalker’ların yapay zekâsı, önceki oyunlarda da olduğu gibi iyi hazırlanmış. Bu sadece çatışmalarda değil, aralarındaki sohbetlerde veya bir ateşin başına çömelip etrafa bakınmalarında bile anlaşılıyor.


Aynı şeyi yaratıklar için söyleyemeyeceğim. Karşılaştığım bazı örnekler, bende yaratıklar hakkında olumsuz izlenimler bıraktı. Bir evin kapısını açtınız ve ateş ediyorsunuz. Eğer içerde yaratıklar varsa, neredeyse hiç dışarı çıkmıyor, oldukları alanda dört dönüyorlar. Bu da sizin için kolay, ama sıkıcı bir av tecrübesi demek. Göl kıyısına gelelim. Yaratıklar etrafta sanki geziyormuş ve o sırada size de saldırıyorlarmış edasındalar.Siz karşılık verin veya vermeyin, onlar yine de saldırı tarzlarını değiştirmiyor. Hemen yanımda bir kayık vardı. Kırık, ama çerçevesi sağlam bir kayık. İçine girdim ve yaratıklara ateş etmeye başladım. İlginçtir ki, bana dokunamadılar bile. Üstelik aramızda hiç engel yokken.

Gerçeğinden kopya çekilmiş
Call of Pripyat’ta X-Ray motorunun geliştirilmiş bir sürümü kullanılıyor. Stalker, biz oyunculara çok şey öğrettiği gibi, yapımcı GSC’ye de fazlasıyla şey katmış. Böylelikle daha sağlam adımlar atan yapımcı firma, özelikle sistem optimizasyonu olarak aşama kaydedilmiş. Bunun dışında en çok hoşuma giden görsel yönü, ışık ve gölge efektleri oluşturuyor. Gece vakti başlayan yağmurla birlikte çakan şimşekler ve oluşan görsellik, etkileyici olmuş. Karakter ve silah modellemelerinin pek detaylı olmadığı da açık. Oyundaki gece-gündüz dönümü, fazlasıyla dengeli. Ne hemen gece oluyor, ne de gündüz. Zaman ağır işliyor ve bu da gerçekçilik için olumlu bir etken. Karakterlerin kendi aralarındaki diyaloglar, arka plan sesleri ve yaratık sesleri için olumsuz sözler söylemeyeceğim, çünkü kaliteliler. Yine de pistol seslerini beğenmediğimi belirteyim.

Deathmatch ve Capture the Flag gibi çoklu oyuncu modları da bulunduran Stalker, öncelik olarak senaryo modunda oynanılmalı. Yalnızlık hissini yaşamak, ıssız toprakları aşındırmak ve yeni keşifler yapmak için Pripyat sizi çağırıyor. Tabii ki hayatta kalmayı başarabilirseniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu