2007 yılı içinde beklediğim iki önemli strateji vardı. Bir tanesi EA Games’in
geliştirdiği Command & Conquer 3: Tiberium Wars, diğeri ise Total Annihilation’ı
yaratan Chris Taylor’ın yeni oyunu Supreme Commander. Bu iki proje ciddi anlamda
beni çok meraklandırıyordu. Aslında her ikisi de birer efsanenin devamı. CC 3,
Westwood’un kapanmasından ( EA tarafından satın alınmasından) sonra ortalıklarda
Generals dışında başka bir CC oyunu göremedik. Hoş aslında Generals, Westwood
tarafından neredeyse tamamlanmıştı. Ama oyunun hakları satın alma olayı yüzüne
EA Games’te kalınca, EA tarafından piyasaya sunuldu. Supreme Commander’ın bir
efsanenin resmi olarak, ikinci oyunu olma durumu yok. Şöyle ki; oyun Total
Annihilation’nın ruhani devamı olarak nitelendiriliyordu. Gerçi merakım daha
fazla beni tutamamış ve oyunun beta testine de katılma imkanım olmuştu. Birçok
farklı ülkeden, başka oyuncular ile Multiplayer olarak kapışmak zevkliydi. Beta
testinde sorunlar vardı, ama tam sürümde nasıl olsa olmaz dedim. Sonunda Şubat
ayı içinde beklediğim SC (Kısaltma – Supreme Commander) piyasaya çıktı. Uzun
zaman boyunca betasını denediğim, hatta rüyalarıma bile girmeyi başaran SC tam
sürümde nasıl olmuş?
Galactica
Supreme Commander güzel bir açılış videosu ile başlıyor. Aslında video bize
hikayede tam olarak ne var ne yok kısa bir özet geçiyor. Gelecekte geçen SC’de
insanlar (UEF) Kuantum kapılarını bulmuşlardır. Stargate’i bir anda aklımda
çağrıştıran bu kapılar, insanların uzak noktalara bir anda gitmesini sağlıyor
(Bkz- Yıldız Geçidi’deki temel işlev). İnsanlar gittikleri yerlerde koloni
kurmaya başlıyorlar. Bu bağlamda karşılaştıkları yeni uzaylı ırkın gezegenlerini
de işgal edip, yaşanmasız hale getirirler. Uzaylılar (Aeon) insanlardan intikam
almak ve insanların yaptıkların zulmün hesabını sormak istemektedir. Bunlara
artı olarak insanların geliştirdikleri, aslında yarattıkları yeni bir ırk daha
vardır. Gustav Brakman tarafından insan beyni ile yapay zeka birleştirilip, yeni
ırk yani Cybran’lar ortaya çıkıyor. İlk zamanlar insanlar tarafından kullanılan
bu ırk, zamanla başkaldırı yapıyor; Brakman’nın önderliğinde Dünya’yı ele
geçirmek ve özgürlüklerini istiyorlardır. Sonunda insanlar, uzaylılar ve Cybran
ırkı arasında büyük bir savaş patlak veriyor. Cybran ırkı bana Cyclon’ları
hatırlatırken, özellikle giriş videosundaki bazı kısımlar, Galactica’yı iyice
anımsattı arada. Mesela Brakman’nın videoda gösterilen ana gemisinin
Galactica’ya olan benzerliği veya Dünya üzerinde patlayan atom bombaları,
Caprica’nın işgalini yansıttı. Belki de çok fazla Battlestar Galatica izlememden
dolayıdır. Lafı toparlayacak olursak bu üç ırk arasındaki amansız mücadeleyi
yönetiyoruz.
“Savaştan önce ve sonrası”
Faction yani ırklar United Earth Federation (UEF), Aeon Illimunate ve Cybran
Nation olarak isimlendirilmiş. Daha önce oynadığım Beta versiyonda ne yazık ki,
oyunun Campaign kısmı yoktu. Bu yüzden senaryo işleyişi ve hikaye tam olarak
nasıl gidecek, doğrulacak bilmiyordum. Oyunun menüsü beta’da sağ tarafta yer
alırken bu sefer ortaya kaymış. Ana menü hareketli arka plan önünde duruyor.
Arka tarafta ise büyük bir savaşın videosu gösteriliyor. Ona fazla takılmadan
Campaign, Multiplayer, Skirmish, Tutorial, Extras, Options, Credits ve Quit
seçeneklerine dalıyoruz.Eğer oyuna ilk olarak başlayacaksanız Tutorial kısmına bir göz atın. Tutorial’da isterseniz kendiniz ne ne işe yarıyor hesabı
oynayabilir veya yapımcılar tarafından hazırlanmış videoları izleyebilirsiniz.
Videolar; Advanced, Basic, Economy, Engineers ve Factories olarak 5 dalda Oscar
adayı. Yani beş ana bölüme ayrılmışlar. Kendi içlerinde de bin bir türlü
ayrıntılı videoya ayrılıyorlar. Beta maceramda direk olarak bir adet Supreme
Commander’la baş başa kalmıştım. Ne oluyor bitiyor derken, pestilimi
çıkarmışlardı. Herhangi bir anlatım vs… bulunmuyordu. Oynaya oynaya sonunda
mantığı kapmıştım. Benim gibi dımdızlak kalmak istemezseniz, Tutorial’a bir kere
göz atın.
Tek başına
Oyunun Single Player kısmını iki mod oluşturuyor. Bir tanesi Skirmish, diğeri
ise senaryo mod’u. Campaign’e tıklayıp başladığımız zaman üç ırktan birisini
seçeceğiz. Her ırkın kendine has bir amacı ve hikayesi var. Ama her bağlamda
seçtiğimiz ırk, diğer ikisiyle etkileşimde oluyor. İster Cybran olun, ister Aeon
veya UEF; hepsinin hikayelerinin ve kahramanlarının Supreme Commander içine
nasıl girdiğini anlatan mükemmel sinematikleri var. Gelelim esas meseleye ırklar
arası denge nasıldır? Taş-kağıt-makas kombinasyonunu yaratmak her strateji
oyununda mümkün olamıyor. Yapımcılar beceremeyebilir, zaten böylesi projeler
çöpe gider. Irklar arasında açıkçası görünüş dışında ve bir iki birim dışında
pek bir fark yok. Bu da aslında SC’nin dengeli olması için yapılmış, önemli
noktalardan biri. Her bir birimin karşı tarafta illaki ilacı bulunuyor. Yer
birimlerine saldırımı oldu, hemen çıkartalım oradan Mobile Anti Air Gun bakalım
neler olacak. Kısaca her ırkta diğer ırkların birimlerine karşı koyacak birer
üniteleri var. Gas Powered Games gerçekten denge konusunda iyi bir iş çıkarmış.
Şu güçlü, bu zayıf, dayanıksız üniteler vs… gibi polemikler oyuncular ve SC
arasında yaşanmıyor.
Oyunun türü gerçek zamanlı strateji. Bilinen mantık; üs kur, adam bas ve düşmanı
yok et. Bunları yazmak kolay ve klasik RTS aksiyonları sayılabilir. Gelelim asıl
dikkat çekici noktaya, SC’nin kendine özgü bazı numaraları var. Bunlardan ilki
savaşların büyüklüğü ve birim sayısı. Campaign’de oyunu oynarken harita en
başlarda ufacık, ancak görev yaptıkça açılıyor da açılıyor. Sonunda öyle bir
noktaya geliniyor ki; kocaman bir harita üzerinde bilmem kaç yerde bulunan
birimlerinize, diğer noktalardaki üslerinize emir verip, aralarında mekik
dokumakla zaman geçirdiğinizi anlayabilirsiniz. Haritaların ufaktan büyüğe doğru
gitmesi oyunun senaryo kısmında. Skirmish ve Multiplayer’da devasa büyüklükte
haritalarda ciddi anlamda fazla birimle beraber, rakiplerle çarpışıyoruz.
Savaşlar oldukça büyük, sayıca fazla olabiliyor. İşte Supreme’nin ilk ayırt
edici noktalarından birisi böyle. Ama korkmaya gerek yok, sihirli Shift tuşu ve
etkileyici “Zoom” özelliği imdada koşuyor. Aslında oyunun kilit noktasını zoom
ve Shift oluşturuyor. Zoom in ve Zoom out yaparak kocaman harita üstünde ne
nerede görebiliyorsunuz. Kuş bakışından savaşın cereyan ettiği noktayı
bulabilir, daha sonrasında aynı noktanın dibine girebilirsiniz. Yakınlaştıktan
sonra birimlerinize emirleri verebilirsiniz. Ama o da nedir? Siz Kuzey’de
savaştasınız, ancak Güney bölgesinde bir savaş daha var. Fakat oraya takviye
göndermek için birim basmak lazım. Ama Mass ve Power lazım, kısaca kaynak lazım.
Olamazzzzz!!! Diye triplere girebilirsiniz. Shift işte burada lak diye araya
giriyor. Şöyle ki; üssünüze tıkladınız hemen bir işçi seçip Shift’e basılı
tutarak bilmem kaç işi sırayla yaptırabilirsiniz.Bir işçiye Power Genarator dikmesini, arkasından Point Defence’ı yapmasını, Mass Fabricator’u kurup birde
üs için kalkan jeneratörü yapmasını emrede bilirsiniz. Bunları tıkır tıkır kendi
yapacaktır, hatta bakkala bile gönderip, alış veriş dahi yaptırabilirsiniz.
İşleri yapması için emirleri vermek sadece kısa bir sürenizi alacaktır. İşçiniz
arka tarafta verdiğiniz komutları uygularken, siz savaş alanına dönebilirsiniz.
Hatta işi abartma kısmı da var. Üssünüzdekilere emirleri verdiniz. Hemen
arkasından haritanın Batı’sındaki savaşa dönüyoruz. Orada saldırı birimlerine
gerekli emirleri veriyoruz, hemen arkasından Kuzey bölgesindeki ufak çatışmaya
aynı şekilde burada da komutları verdik. Son olarak Güney Batı’daki işgal
ettiğimiz yere geri dönüyoruz. Sakın okuduğunuz zaman “Böylesi olmaz” demeyin.
Çünkü devasa haritada birden fazla savaş ve aksiyon dolu dolu gerçekleşiyor. En
büyük kurtarıcınız haritada her şeyi gösteren Zoom özelliği ve komutları
sıralatan Shift tuşu.
Yönetim
Oyunda üç seviyelik bir gelişme süreci var. İlk seviye başlangıç, ikincisi
gelişme ve üçüncüsü ise sonuç olarak Dilbilgisi kıvamında nitelendirilebilir.
Çünkü ilk seviye cidden zayıf birimler var ve pek bir esprileri yok. İkinci
seviye biraz daha gelişmiş oluyor, ama üçüncü seviye de ip kopuyor. Zaten
Multiplayer’da oynarsanız, en zevkli savaşlar ve mücadeleler üçüncü seviyede
olacak. Birimler seviye atladıkça şekilleniyor. Genel olarak birimler arasındaki
seviye farkı 3 kata yakın bir şekilde. Eğer birinci ve son seviyeyi hesaplarsak
aradaki fark 9 kata çıkabilir. Bu da birinci seviye birimlerin, ikinci ve
üçüncüyle karşılaştıkları anda yaşayacağı sonu açıklayacaktır. Birim üretmek
için üç ana bina var; Air, Naval ve Land Factory olarak isimlenmişler.
Binalarımız da seviye atlıyor (Klavye kısa yolu U tuşu) ve seviye atladıklarında
çıkardıkları birimler değişiyor. Yani hazır olan birimler level atlamıyor. Örnek
verirsek Land Factory’den il seviyede çıkardığımız Heavy Assault Bot, Land
Factory ikinci seviyeye geçtiği otomatik olarak ikinci seviye olmuyor. Heavy
Assault Bot ve diğer birinci level üniteler yerine; Amphibious Tank, AA Flak
Artillery gibi ayrı ve farklı birimler geliyor. Aynı şekilde ana bina üçüncü
seviye olduğunda, üçüncü seviye ayrı birimler oluyor. Aynı şekilde Land, Air ve
Naval Factory’den çıkan Engineer yani işçilerinde seviyelerine göre yapacağı
binalar farklı oluyor. Şimdi şöyle bir soru gelecektir karşıma, “Bu kadar birimi
ben ne yapayım?” cevap çok basit kullanacaksın. Supreme Commander’da bu
çeşitliliğe rağmen, her birimle bina bir şekilde kullanılıyor ve rakip üzerinde
etkili oluyor. Supreme Commander’ın kendisine de Upgrade yapma imkanımız var.
Geliştirme imkanımız oluyor ve işe yarayacaktır. Bunlara ek olarak bir de süper
ünitelerimiz var. Bu süper üniteler artık üçüncü seviyeye gelip, aşıp taşmışsak
üretiliyor. Oldukça güçlü oluyorlar, fakat maliyetleri oldukça fazla.
Üretilirken baya bir kaynak yiyorlar, hatta bazıları hareket etmek ve savaşmak
için kaynağa ihtiyaç duyuyor. Böylece kaynaklarımızı sömürülebiliyor. Ama
savunmasını kuran sağlam bir düşmanın ana üssünü yok etmek veya büyük zorlu bir
savaşı kazanmak için, bu özel birimlere ihtiyacımız olacaktır.
Kaynak kaynak diye bahsettim. Kaynak olarak “Mass” ve “Power” olmak üzere iki
türlü kaynağımız var. Mass’ı çevrede bulabiliyoruz. Zaten harita üstünde
kendisini belli ediyor. Yapmamız gereken üstüne hemen bir Extractor kurmak
olacaktır. Power yani gücü ise kendi yaptığımız jeneratörlerden üretiyoruz.
Supreme’nin mikro’ya değil, makro’ya daha dayalı olduğu işte burada çıkıyor.
Çünkü Power ve Mass, oyunun kalbi.SC’de ister Skirmish, ister Campaign, isterseniz de Multiplayer oynayın hiç fark etmez. Direk bu iki kaynağa bol bol
yatırım yapacaksınız. İlk başlarda bu ekonomik istismar durumu, savaşlar
olmadığı için heyecansız gelebilir. Fakat ileride rakiplerinize karşı mücadeleye
başladığınız da, ektiğinizin karşılığını alacaksınız. Normal strateji
oyunlarında birim üretmek istediğimizde, seviye atlamak istediğimizde;
kaynaklarımızdan direk olarak karşılığı çekilir. Birime basarsınız bilmem kaç
adet odundur, taştır, altındır neyse karşılığı hemen azalır. Ama Supreme’de
durum farklı. Yapılırken direk peşin peşin kaynaktan yemiyorsunuz. Taksit taksit
gidiyor her şey. Mesela bir bina için 300 Mass, 200 Power lazım diyelim. Bina
yapılırken direk kaynaklarınızdan 300 Mass veya 200 Power azalmıyor. Tam tersine
bina yapılırken, karşılığı yavaş yavaş kaynaklarınızdan düşüyor. Bu yüzden bolca
ekonomik yatırım yapıp, makro’ya başlarda abanmak önemli. Bunları yaparsanız
Mass ve Power ihtiyacınız artıya yükselecek ve birim bina yapımında zorluk
çekmeyeceksiniz. Tam tersi olursa yani eksilerde gezen Mass ve Power stokunuz,
birimlerin ve binaların oldukça yavaş üretilmesini sağlayacaktır. Ayrıca
kaynaklarımızı belli binalar içinde depolayabiliyoruz. Böylece sakla zamanı
gelir zamanı yapabilir veya acil durumlarda depoladıklarımızı kullanabiliriz.
Mass Extractor ve Power Jeneratör’ü gerekli binaların yanına kurarsanız,
aralarında koordineli bir çalışma olacaktır. Hepsi birbirine otomatik olarak
bağlanıyor, aralarında hat oluşuyor. Bu noktaları göz önüne alın.
Diğer kısımlar
Yazı başından beri Multiplayer ve Skirmish’ten bahsedip durdum. Gelelim bu iki
diğer kısma. Multiplayer ve Skirmish’te toplamda 39 farklı harita var. 80 x 80
Km’den, 10 x 10 Km’ye kadar birçok farklı boydalar. Skirmish ve Multiplayer
arasındaki tek fark, Multiplayer’da diğer oyuncular ile oynamak. Skirmish’te ise
sadece yapay zekaya karşı oynayabiliyoruz. Multiplayer ve Skirmish içinde 4
farklı oyun mod’u bulunuyor. Bunlar;
1)Assassination: Supreme Commander birimini kaybeden yenilir
2)Supremancy: Bina ve işçiler yok olan oyunu kaybeder
3)Annihilation: Tüm üniteler yok olan taraf kaybeder
4)Sandbox: Düşmanlar tamamen yok olsa da, tek başına oynamaya devam
ediliyor
Bu dört oyun mod’undan birini seçip, başka oyuncularla veya yapay zekaya karşı
kapışabilirsiniz. Ayarlar arasında Unite Cap 250’den başlıyor ve son olarak 1000
ünitede son buluyor. Ayrıca; savaş sisini açma kapama, oyun “Pause” olduğundaki
bekleme zamanını ayarlama, siviller olsun mu olmasın mı, oyun hızı, Prebuilt
Units ve hilelerin açılıp kapanması ayarları bulunuyor. Eğer karşınıza yapay
zekayı almak isterseniz; Normal, Challenge, Supreme, Horde, Balanced veya Tech
zorluk seviyelerinden birini alabilirsiniz. Normal, Challenge ve Supreme
seviyeleri, klasik olarak tabir ettiğimiz kolay, orta ve zora eşitler. Diğer
seviyeler ise direk olarak zor klasmanda, farklı özelliklerle bulunuyor. Mesela
en zor olan Tech’te, 3. seviye olmuş yapay zeka karşınıza çıkabiliyor. Genel
olarak yapay zekadan bahsedersek, yapımcılar oyuncuyu yorduracak bir zeka
geliştirmişler. Oyundaki birimlerin hepsini kullanıyor ve özellikle siz ne
yapmışsanız, direk olarak onun karşıtını ileri sürüyor.Mesela ana üssünüzde Power Generator’a saldırılar yapıp, enerji ihtiyacınızı kısmak isteyebilir.
Bunları da ani ve çabuk saldırılarla yapıyor. Naval Factory’den çıkardığınız
Destroyer’lar üstüne savaş gemisi salmıyor. Tam tersine denizaltı gönderip,
dipten batırmak istiyor. Yapay zeka genel olarak oyunda hoşuma gitti. Ters ve
zorlayıcı bir yapısı var.
Teknik endam
Supreme’nin grafikleri böylesi bir oyun için oldukça yeterli ve kaliteli. İlk
zamanlar oyunun grafikleri donuk ve puslu gelebilir. Fakat yüzlerce birimin
farklı yerlerde aynı anda çarpışmasını düşünüp, bunların hepsinin yine aynı anda
ekran getirildiğini düşünürsek; grafik motorunun başarısını anlayabiliriz.
Kaplamaların kalitesi düşük tutularak, SC’nin iyice ağırlaşması engellenmiş.
Genel olarak haritalarda pek fazla bir şey de bulunmuyor. Ancak harita
tasarımları başarılı. Modellemeler filan gözlerin ayırt edebileceği kadar hoş
yapılmış. Yani bir birim diğerine benzemiyor. Fakat grafikler dışında en etkili
kısımları sinematikler yapıyor. Açıkçası sinematikler kaliteli yapılmış.
Aynı şekilde seslendirmeler ve ses efektlerini de beğendim. Arada birkaç
çığırtkan patlama efekti bulunsa da, bunlar tümden her şeyi bozacak cinsten
değiller. Sinematiklerdeki, görevlerdeki ve brifinglerdeki seslendirmeler
başarılı yapılmış.
Supreme Commander, grafiksel ve ses anlamında başarılı gözüküyor. Ancak oyunun
belkide en büyük hatası teknik tarafta yatıyor. Çünkü savaşlar büyüdükçe,
performansta ciddi bir yavaşlık söz konusu oluyor. Bu hata beta’dan beridir
vardı, bu durumu halen çözememişler. Tamam fazla sayıda birim yüzüne ağırlaşma
olabilir, ama bu kadar çok olması ne yazık ki kötü. Bu yüzden güçlü bir sistem
ihtiyacı var. Donuk grafikler ve ufak çaplı savaşlardaki akıcılık sizi
yanıltmasın. Haritalar büyüdükçe ve savaşlar arttıkça, performansta geriye bir
ivme başlıyor. Yeni yayınladıkları yama dışında, umarım bu durum içinde kritik
bir güncelleme yaparlar. Bu yüzden grafiklere ciddi anlamda abanmanızı tavsiye
etmiyorum. Yoksa bilgisayarınız felç geçirebilir. 1024 x 768 gibi normal bir
çözünürlükte, orta hatta düşük ayarlarda oynamak rahatlatıcı ve akıcı olacaktır.
Güzel hikaye
Extras kısmından Replay seçeneği ile maçların özet görüntülerini seyredebilir,
Mod Manager sayesinde farklı mod’lar oynayabilirsiniz. Supreme Commander, genel
olarak getirdiği bazı yenilikler ve özellikleriyle ilgi çekici. Ekonomik
sistemi, devasa haritalarda büyük savaşlar, yüzlerce birimin ekranda aynı anda
savaşması ve bunları yaparken oyuncunun elini ayağını birbirine dolandırmaması;
öne çıkan kısımları. Fakat savaşlar büyüdükçe yavaşlaması ve ağırlaşması, en
büyük eksisi. Gönül daha fazla puan vermek isterdi, ama bu eksi kısım bunu
engelliyor. Ama her şeye rağmen Supreme Commander yeni bir tecrübe yaşatıyor.
Kesinlikle her strateji severin arşivinde bulunması gereken bir oyun derim.
Chris Taylor, Chris Taylor diye yazının başında belirttim, devamında da
belirteceğim. Peki kimdir bu Chris Taylor? Diye bir soru alırsam, aslında
oldukça tanıdık bir isim kendisi. Direk olarak Dungeon Siege 1 ve 2 desem,
aklınızda bir ışık oluşacaktır. Artık DS’yi bilmeyen pek bir oyuncu kalmadı.
Chris Taylor, aslında hepimizin bildiği Dungeon Siege serisinin yaratıcısı, Gas
Powered Games’in kurucusu. Ama onun tanınmasını sağlayan ve bir yapımcı olarak
kaliteli olduğunu gösteren en önemli oyun, Total Annihilation’nın kendisidir.Chris Taylor, Kanada’nın Batısındaki British Columbia’da doğdu. Oyun endüstrisi
ile tanışması 80’lerin sonuna doğru oldu. Burnaby’da bulunan Distinctive
Software’da işe başladı ve 1989 yılında Hardball II isimli yapımını yayınladı.
Taylor daha sonra 1996 yılının Ocak ayında Seattle, Washington’a gitti. Cavedog
Entertainment’da gerçek zamanlı strateji olan Total Annihilation ve onun ilk
görev paketi The Core Contingency’da, proje lideri ve tasarımcı olarak çalıştı.
Games’i kurdu. Buradan Aksiyon-RPG türündeki ilk Dungeon Siege’yi, 2002’de
piyasaya sürdü. Ayrıca aynı sene Gamespy tarafından oyunlardan sözü en çok geçen
kişilerden biri de seçildi. 2005 yılında Dungeon Siege 2’yi çıkardı. DS 2’den
sonra ünlü yapımcı, üzerinde çalıştığı Supreme Commander’a daha çok yoğunlaştı.
Supreme Commander, bazılarına göre Total Annihilation 2’nin kendisi olarak kabul
ediliyor. Chris Taylor da SC’nin (Supreme Commander), Total Annihilation’nun
“Ruhani Halefi” olduğunu söylüyor. Oyun E3 2006’nın en iyi RTS’si olarak da
seçilmişti.
Bazı ipuçları
*Oyundaki birimler, ırklar, kaynak yönetimi, mod yapımı vs… birçok detay için www.supcomuniverse.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
*Oyuna başladığınız zaman Shift’e basarak Mass Extractor, Power Generator ve
Factory binasını hemen yapın. Bu yapay zekaya karşı hatırı sayılır bir zaman
kazandıracaktır.
*Yapay zeka direk olarak ekonomiye abanıyor. Hemen asker çıkartmıyor. Yeri
belliyse direk Rush yapma imkanı olabiliyor.
*Yapay zeka tarafından ana üssünüzde genelde kaynaklarınıza saldırı olacaktır.
Kaynak binalarınızı korumak için önlem alın.
*Hava saldırısı CPU tarafından oldukça çok kullanılıyor. Yerde giden
üniteleriniz yanında bir adet Anti Air birimi bulunsun. Oldukça işe
yarayacaktır.
*Oyunda genel olarak klavyedeki ana kısa yolları bilmekte fayda var. Oldukça
hızlı olmayı ve zaman kazandırmayı sağlıyorlar. İlk başta çıkan klavyedeki ana
kısa yollar;
B+L= Land Factory
B+A=Air Factory
B+S=Naval Factory
B+E=Mass Extractor
B+F=Mass Fabricator
B+P=Power Generator
B+W=Wall
B+D=Point Defense
B+N=Anti-Air Turret
B+T=Torpedo Launcher
*Görevlerde ilerledikçe savaşlar büyüyecektir. Eğer performans yerlerde
sürünüyorsa, çözünürlüğü ve ayarları düşürün. Böylece yavaşlamayı azaltacaktır.